• Sonuç bulunamadı

2.7. Kültürel Değerler ve Normlar

2.7.1. Kültürel Değerler

İnsanoğlu dünyadaki sosyal gelişimini sağlarken çevresine de farklı anlamlar yüklemiştir. Bu anlamlandırma gayretleri neticesinde canlı ve cansız varlıklara da manalar vermiştir. İnsanların anlamlandırma çabaları değerlerin doğmasına giden kapıyı aralamıştır. Bireyler arası iletişim, etkileşim ve beraber yaşama arzularıyla birlikte insanların çevrelerini anlamlandırma arzuları değer yargılarının meydana çıkmasına sebep olmuştur. Fakat ortaya çıkan bu değer yargıları içinden çıktığı toplumun geneli tarafından kabullenilerek o kültürün parçası konumuna gelmelidir (Tezcan, 1984: 92). Böylece toplum tarafından sosyal ve kültürel kabullenme gerçekleşmeden oluşan bir değerinde genel itibariyle benimsenmesi mümkün olmamaktadır.

Değeri, bireysel ve toplumsal yaşamın tamamını saran, insanın amaç, arzu, tercih ve ihtiyaçlarının olgunlaşmasında etkili olan, tercihler yapılırken klavuzluk yapan prensipler veya inançlar bütünü şeklinde tanımlayabiliriz. Değer nosyonu ise ilk kez Znaniecki tarafından sosyal bilimlere kazandırılmıştır (Aydın, 2010:15).

Değerler insana kalıtımsal olarak iletilemezler ancak sosyalleşme sayesinde öğrenilerek gelecek nesillere taşınırlar. Öğrendiğimiz değerler bizlere hangi ortamda nasıl davranmamız gerektiği hususunda yol göstermektedirler. Değerler paylaşılarak, üzerinde mutabakata varılarak ve toplumu oluşturan insanların genelince benimsenerek gelenek, görenek, örf ve adet konumuna geçebilirler. Değerlerin arkasındaki toplumsal payandalar yıkıldığı takdirde kıymetsiz ve tesirsiz pozisyona sürüklenebilirler.

Değerlerin de inanç ve tutumlar gibi üç boyutu bulunmaktadır. Bunlar bilişsel, duyuşsal ve psiko-motor boyut olarak karşımıza çıkmaktadır. Değerlerin bilişsel yanı, değerlerin farkında olmayı ve özümseyerek nerede ne zaman kullanılacağını bilmeyi göstermektedir. Duyuşsal yönü ise, olumlu olumsuz, iyi kötü gibi hükümler ile duygusal reaksiyonlar bulunmaktadır. Son olarak değerlerin Psikomotor boyutunda da bilişsel ve duyuşsal yönlerden elde edilen öğrenmelerin davranışlara şekil vermeleri söz konusudur (Akbaş, 2004: 45).

Değer nosyonu günümüzde iktisatta, sosyolojide, ilahiyatta, felsefede, psikolojide ve birçok bilim dalında fazlasıyla yer verilen mühim bir kavramdır.

Değerler, insanların tutum ve davranışlarında birer kriter kıstası oluşturarak sosyal hayatın vazgeçilmez mutlak unsuru olmaktadırlar. Yalan söylemenin, dolandırıcılık yapmanın, emanete hıyanet etmenin ve boş oturmanın yanlış; dürüst olmanın, doğruluğun ve çalışkanlığın iyi olduğuna bizleri ikna eden etken daha küçük yaşlarda elde ettiğimiz değerlerdir. Toplumsal hayatta idame ettirilen her şey, değerler baz alınarak algılanıp bu bilinçle sosyalleşme sağlanmaktadır. İnsanlar, varoldukları toplumların değerleriyle demlenerek davranış, tutum ve düşünce dünyalarını şekillendirmektedirler.

Değerler, bir toplumun kültürünü başka toplumların kültürlerinden ayrılmasını sağlayan ve milli hudutlar dahilinde toplumsal kenetlenmeyi artırarak dinamik tutan etmenlerdir. Ayrıca değerler, sosyal ve beşeri münasebetlerin çoğalmasını sağlayarak toplumda oluşabilecek ayrışmaların da önüne geçmektedir. Toplumu oluşturan bireyleri birbirleriyle kaynaştırarak düşünceler arasında uzlaşı sağlamaktadır. (İşçi, 2000: 26).

Kültür ve değerler arasında yoğun bir temas bulunmaktadır. Tüm değer yargılarının doğup geliştiği yer toplumun kendisidir. Müşterek kültür ile değerler toplumsal birlikteliğin temel direğini temsil etmektedirler. İnsanlar dünyaya geldikleri andan itibaren önce aileleri olmak üzere yakın çevre, akraba ve okul gibi sosyal kurumlar aracılığıyla sosyo-kültürel değer yağmuruna tutulmaktadırlar. Bu sağnaktan sırılsıklam olan fertler bunu sonraki kuşaklara da yaşatarak kültürel değerlerin sürekliliğini sağlamış olmaktadırlar. Toplum tarafından desteklendiği ve kabul gördüğü müddetçe değerler yaşamakta, yaşatılmaktadırlar. Değerlerin kaynağı olan toplum aynı zamanda onun yaşamasının veya yok olmasının da müsebbibidir. Birey, içinde yaşadığı toplumun genel değerlerine ayak uydurduğu sürece toplumun değerli bir parçası haline gelmektedir.

Değerler sosyal yaşamımızı çekip çeviren, yön veren ve belirleyen ana ögelerin üst kısmını oluşturmaktadırlar. Toplum içerisinde olan düşünceler, duygular, gayeler, şahıslar, zümreler, tutum ve davranışlar tamamen değerlere istinaden kıyaslanarak daha güzel, daha doğru, daha düzgün, daha yanlış, daha iyi, daha kötü, daha hakkaniyetli gibi birçok şekillerde yorumlanabilmektedirler. Yani değerler istenileni yahut istenilmeyeni veya doğru olanı yahut olmayanı tayin eden asıl ölçüt şeklinde ifade edilebilirler ( Erjem ve Kızılçelik, 1994: 99). İnsanlar dünyaya

geldikleri andan itibaren olağan bir şekilde kendilerini çepeçevre saran kalıplaşmış değerler sistemi içerisinde bulmakta ve yaşamlarını da bu doğrultuda devam ettirmektedirler. Dünya üzerinde yaşayan her insan doğduğu toplumdaki kültürel kodlardan nasibini almakta ve az ya da çok, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde yaşamını kuşatan değerler çerçevesinde hareket etmektedirler. İnsanların günlük hayatlarında değerlerin büyük tesiri mevcuttur. Aile içi sevgi saygıdan, komşuluk ve akrabalık ilişkilerine, alışverişten ibadete, trafikteki tutumlardan iş yaşamındaki davranışlara kadar bireyler öğrendiği değerler çerçevesinde hareket etmektedirler. Toplumca rağbet görmüş değerler istikametinde yol alan bireyler takdirle karşılanırken, tasvip edilmeyen davranışlarda bulunanlar ise kınanmaktadırlar.

Toplumlar da tıpkı insanlar gibi gelişmekte ve değişmektedirler. Bu değişim ve gelişim sürecinde toplumun değerler algısı da yeni şekil-kalıplara girmektedir. Yüzyıllardır Türklerce oluşturulan maddi-manevi tüm kültürel değerlerde, bugün itibariyle esas olan, onların dış silüetleri değil, üzerinde taşıdığı anlam ve ruhtur. Bu ruh akıp giden zamana karşı nasıl uyum sağlamış ise bugünde de gelecekte de özünü koruyarak şekil almalıdır (Kaplan, 1987: 57). Tüm toplumların kendilerine ait değerleri bulunmaktadır. Değerler her ne kadar değişime karşı direnç gösterseler de yenilenme ve gelişme adına dinamik yapılarını sürekli korumaktadırlar. Değerler zamanla değişime uğrayabilir, miadı geçmiş değerler rafa kaldırılabilir veya yerine yenileri üretilebilir. Ancak değerlerin değişimi hususunda en önemli nokta, her toplumun bu değişim sürecini kendisine has örneklere ve kendi içerisinde dayatma- taklit-yönlendirme olmadan gerçekleştirebilmesidir.

Değerler insanlara kültür vasıtasıyla aktarıldığından onları tespit etmek normlar gibi kolay olmamaktadır. Değer kavramı bir toplumu oluşturan bireylerin uymak yükümlülüğünde oldukları ya da, göz önünde bulundurmaları beklenen genelleştirilmiş ahlaki inançlar şeklinde tanımlarsa günlük hayatta da büyük tesiri olduğunu anlaşılabilir. Normları belirleyen de o yine o toplumun önem verdiği değerlerdir. Toplum genel itibariyle hangi değerlere ihtimam gösteriyorsa normlar da ona göre şekil almaktadır. Eğer toplum dürüstlüğe ve çalışkanlığa değer veriyorsa yalancılık ile tembelliği önleyici yaptırımlar, hakkaniyete önem veriyorsa adaletsizlikle ilgili normlar koymaktadır. Bu günün gelişmiş toplumlarında genel kabul görmüş iki popüler değer başarıya odaklanmak ve maddeci olmaktır. Batı

toplumunun insanları da bu değerler çerçevesinde yaşamlarını sürdürmekte ve meta’ya aşırı önem vermektedirler. Böylece kendi toplumları içerisindeki ve dünya üzerindeki güçsüz kimseleri önemsememekte, çoğunlukla onlara karşı duyarsız kalmakta, dünya üzerinde yaşanan savaşları, adaletsizlikleri, sömürüyü ve vahşeti pek umursamamaktadırlar.

İnsanların içinde bulunduğu toplumu tanımanın en kestirme yolu değerlerini bilmekten geçmektedir. Değerler bireyin nasıl bir toplumda yaşadığını kolayca belirtir. Yaşlılarına hürmet duyduğunu sembolik olarak da göstermek isteyen bireyler toplu taşıma araçlarında yer verirler, ellerindeki yükleri taşımak isterler, ellerini öpmeye çalışırlar. Yerde gördüğü bir ekmek parçasını alıp yüksek bir noktaya koymaya uğraşan bir insan ise yine toplumdaki değerler sisteminin nimete yüklediği mana ile hareket etmektedir. İnsanların bu davranış şekillerinden onun ve içinde bulunduğu toplumun değer sisteminin bilgisini öğrenebiliriz. Açıkça değerler ile değerler sistemi insanları belirli bir kalıba sokmuş ve toplumu diğer kültürlerden bariz niteliklerle farklılaştırmıştır (Güngör, 2008: 74).

Dünya üzerindeki her kültür kendisine has olan ve bu özellikleri nedeniyle başka kültürlerden ayrılan özel değerlere haiz bulunmaktadır. Kültürel maya kendi öz değerlerini üretip koruyamadığında diğer kültürlerden ayrışacak bir niteliği de olmayacaktır. Böylece kültürün kendine özgülüğü söz konusu olmayacak ve kültür kökünden sökülerek diğer kültürler gibi hareket edecektir. Aslında değerler kültürlerin yapı taşlarını oluşturmaktadırlar ve her milletin milli değerleri neticesinde ortaya çıkmış kendisine mahsus kültürü de bulunmaktadır. Toplum içerisinde devamlı aktarıma uğrayarak canlılığını sürdüren değerler okul gibi resmi, mahalle gibi gayriresmi ortamlarda da kazanılabilmektedir.

Fertlerin değerler eğitiminin ilk halkasını aile kurumu oluşturmaktadır. Bireyin sosyalleşmesinde en etkili ortam ailedir. Kişinin dünyaya gözlerini açtığı, hayata dair değerlerin ilkkez eğitiminin verildiği yer yine ailedir. Böylece insan ailesinden görerek öğrendiği değerleri özümsemektedir. Anne-baba-kardeş sevgisi, aileye saygı duyma, kıymet verme, aile fertlerini benimseme ve bir aileye mensup olma bireylerin yaşayarak öğrenebileceği değerlerdir (Güngör, 2008: 75). Toplumsal birlikteliğin ve huzurun sağlanmasında ailenin değer aşılama misyonu etkin rol üstlenmektedir. Aile değerlerinin muhafazası toplumsal değerlerin muhafazası

manasına geldiğinden aile değerlerinin korunması oldukça kritik bir öneme haiz bulunmaktadır.

Değerler, bir kültürü başka kültürlerden farklı kılan ve belirli normlar çerçevesinde hayatını idame ettiren insanların birlikteliğini sağlayan katalizör ögeledir. Kültürel manada değer toplumun nasıl düşünmesi ve davranması gerektiğinin temel belirleyici unsurudur. Bu pencereden bakıldığında değer olgusu bir toplumu diğerlerinden ayırarak kimlik veren gelenekler, örf ve adetler şeklinde de tasvir edilebilir (Avcı, 2007: 21). Değerler insanlara yükledikleri anlamlandırma, davranışa geçme ve oto kontrol mekanizmalarıyla bireysel tutum, davranış ve düşünceleri doğrudan tesiri altına alırken, toplumsal kültürel kalıpların da yaşanıp, yaşatılmasına öncülük etmektedirler. Bu sayede toplumlar bir gül bahçesinde farklı renkte ve kokuda açan güller misali dünyamızın zenginliğini yansıtmaktadırlar.

Eğitim vasıtasıyla toplumdan ferde, fertten yeni kuşaklara aktarılan değerler canlılığını sürekli koruyarak gelişmektedir. Eğitim yoluyla sağlanan bu sürerliğin toplumsal hayatın devamlılığında ve huzurunda önemli desteği bulunmaktadır. Bazı noktalarda birey ile toplum arasında bir anlaşmazlık ya da bireyin çıkarları ile toplumsal değerler arasında bir ihtilaf çıkabilmektedir. Ahlaki değerler ile dünyevi ihtiraslar arasında sürtüşme insanlık tarihi boyunca hep var olmuştur. Bu sebeple kültürün ve eğitimin asıl gayesi yaşanabilecek değer sürtüşmeleriyle mücadele etmeyi sağlayabilecek yeterliliği insana verebilmektir (Bono, 2007: 12).

Yaşadığımız zamanda her şeyde olduğu gibi değerler de süratli ve sürekli bir değişim-dönüşüm döngüsü içerisine girmiş, bu vaziyetten de Türk toplumu nasibini almıştır. Bu durum bilhassa çocuklarımızı ve gençlerimizi etkisi altına almış, böylece yeni nesilleri yetiştirmede aile kurumuna düşen sorumluluk giderek ağırlaşmıştır. Toplumda gittikçe artan saygısızlık, hırsızlık, arsızlık, sorumsuzluk, rüşvet, cinayet, uyuşturucu madde, sigara ve alkol tüketimi, kural tanımamazlık, bencillik, holiganlık, yabancı kelimelerin yaygın kullanımı, marka sevdası, konfor düşkünlüğü, kısa yoldan para kazanma ve sınıf atlama hırsı ile bozulan ailevi bağlara mani olmak için; genç kuşaklara aileden başlayarak okul hayatında da sürdülecek sağlam bir değerler eğitimiyle saygı, sevgi, bireysel-toplumsal-evrensel sorumluluk-duyarlılık, dürüstlük ve çalışkanlık gibi değerlerin küçük yaşlarda kazandırılarak oluşturulacak karakter, yurttaşlık ve ahlak eğitimleri stratejik öneme sahip bulunmaktadır.

Milli değerlerin küreselleşmeyle birlikte rafa kaldırılması, toplumları kültürel yozlaşma ile karşı karşıya bırakacaktır. Değerler neticesinde birlikte uyum içerisinde yaşayan ve millet olma bilincine vararak ülkelerinin geleceği için çalışan insanlar, değer kaybına uğra(tıl)dıklarında her türlü tehlikelere de savunmasız bir hale gelebileceklerdir. Bu sebepten güçlü toplumların güçlü değerler ile varlıklarını sürdüreceği her zaman hatırlanmalıdır. Türk kültürü binlerce yıllık birikimden süzülerek gelmiş, öz benliğimizden ortaya çıkan ve sağlam bir karaktere yapısına sahip olan değerle doludur. Bu yüksek değerler Türk Milletini, milli kültürünü ve kimliğini şekillendirerek büyük gayelere ulaşmasını sağlamaktadır. Hoşgörü ve adaletle dünyaya hükmeden atalarımız ırk, dil ve din ayırımı gözetmeksizin herkese eşit muamelede bulunarak tarihe adlarını büyük harflerle kazımışlardır. Kadim bir mazisi bulunan milli değerlerimizin ve kültürümüzün toplum içerisinde yaşatılarak, gelecek kuşaklara intikal etmesi maksadıyla ilköğretim ders müfredatında Türk milletinin karakterini, kimliğini ve benliğini anlatan kapsamlı bir değerler eğitimi verilerek, yeni nesillerimizin milli-manevi değerlerimizle şekillendirilmelidir. Değerler toplumu toplum yapan unsurlardır. Başka toplumların değerleriyle yaşanılırsa elbette onlar gibi olunur. Kişiliğimiz ve kimliğimizde o toplumun fertlerine benzer. Gelecekte var olmak ancak bizi biz yapan değerlerimizi muhafaza ettiğimiz sürece devam edebilecektir.