• Sonuç bulunamadı

1.5. Küreselleşmeye Yönelik Bakış Açıları

1.5.3. Dönüşümcüler

Küreselleşme taraftarları ve karşıtlarının haricinde dönüşümcüler olarak adlandırılan bu grup küreselleşmeyi toplumlara ve dünya düzenine yön veren sosyal, politik ve ekonomik değişimlerin temelindeki ana gücün kaynağı olarak görmektedirler. Dönüşümcüler, telekomünikasyon, bilgi, teknoloji ve finans alanında yaşanan değişimlerin küresel pazarın idaresi- şekillendirilmesinde fazlaca etkili olduğunu düşünmektedirler. Küreselleşmenin geleceği ile alakalı herhangi bir yol haritası sunmamaktadırlar. Küreselleşmeyi kendi içerisinde çelişkileri olan ve konjonktürel dalgalanmalarla devamlı şekil alan uzun vadeli bir süreç olarak görmektedirler. Dünyayı küresel piyasa, küresel medeniyet veya küresel tek bir toplum olarak anlamlandırmazlar. Ülkelerin ve toplumların teknolojideki gelişmeler sayesinde daha çok birbirleriyle etkileşim içerisine girerek gittikçe birbirlerine benzemeye başladıklarını belirtirler. Sonuç itibariyle dönüşümcüler, ulus-devletin bitme noktasına geldiğini öne süren aşırı küreselleşmecilerin ve aslında değişen herhangi bir şey yok diyen küreselleşme karşıtlarının tezlerini kabul etmemektedirler. Yeni egemenlik düzeninin varlığından söz ederek bu egemenliğin daha az milli sınırlar içerisinde bulunan ve daha kompleks ulus üstü unsurlarla çevrelendiğini öne sürmektedirler.

Küreselleşme olgusunun çok faktörlü ve karmaşık bir dönüşüm aşaması olduğunu iddia eden dönşümcü kesim, mutlak hüküm vermekten sakınmaktadır. Küreselleşmenin dinamik bir süreç olmasından dolayı neticelerini şu anda öngermeye

çalışmak olası değildir. Küreselleşme süreciyle beraber bir küresel kültür meydana gelmektedir fakat bu durum tek bir küresel toplum olarak adlandırılmamalıdır. Küreselleşme bazı ülkeleri sisteme dahil edebilirken bazılarınıda çember dışına atabilmektedir. Kurulan bu yeni dünya düzeninde devletlerin kendi iç işleri ile milletlerarası ilişkileri arasındaki ayrım ortadan kalkmakta, ulusal ölçekteki pazar ve ekonomiler küresel ekonomiye entegre olmakta ayrıca ulus üstü düzenleyici kurumlar, şirketler ve örgütler değer kazanmaktadır. Devlet dışı mekanizmaların değer kazanmasına karşın, ulus devletler değerlerini korumaktadırlar. Çünkü küresel sistemle bütünleşmeyi oluşturacak adımların atılmasını sağlayacak olan başıca unsur ulus-devlettir (Çetin, 2006: 9-10) Anlaşılacağı üzere dönüşümcü yaklaşım, herhangi bir kesin hükümde bulunmaktan ziyade, dünyanın sürekli bir değişim-dönüşüm süreci içerisinde bulunduğunu belirtmektedirler.

Dönüşümcü yaklaşım milli hükümetlerin egemenliklerini yeni baştan düzenlediklerini kabul ederler ancak aşırı küreselleşmecilerin “egemen ulus devletin sonunun geldiği” savlarını ve kuşkucuların “hiçbir şey değişmedi” tezlerini kabul etmezler. Dönüşümcüler küreselleşme hususunda kuşkuculardan daha ziyade hiper küreselleşmecilere yakın duruş sergilemektedirler. Dönüşümcüler küreselleşmeyi aydınlanma süreci ve hemen ardından gelen modernitenin devamı olarak nitelendirmekte, ulusal hükümetlerin yapıları ile güçlerininde yeni baştan şekillendiğini öne sürmektedirler (Bozkurt, 2014: 336). Aslında dönüşümcüler, gelinen noktada sadece devlet odaklı bir dünyada bulunmadığımızı, küreselleşmenin karmaşık yapısı altında devletlerinde bu dönüşüm süreciyle beraber değişime uyum sağlayarak ayakta kalabilmeleri için kendilerini zorlamaları gerektiğini dile getirmektedirler.

Giddens’in de aralarında bulunduğu dönüşümcüler olarak adlandırılan bu kesim, küreselleşmeyi toplumları ve dünyayı yeni baştan düzenleyecek ekonomik, politik ve sosyal dönüşümlerin merkezinde bulunan siyasal erk olarak algılamaktadırlar. Dönüşümcü bakış açısından ulus-devlete yapılan atıf neredeyse her alanda olduğu gibi ulus-devletinde yeni bir yapılanma sürecine girmiş bulunduğudur. Onlara göre ulus-devletler hala güçlüdürler ve politik önderlerin hala hamle yapma kabiliyetleri mevcuttur. Ancak ulusal ekonomik siyasetin artık önceki gibi etkin olması mümkün değildir. Coğrafi konumlarında geçmişteki rolleride zayıfladığından

dolayı, uluslar milli kimliklerini yeniden sorgulamak zorunluluğu hissetmektedirler (Esgin, 2001: 189-190). Dönüşümcüler ulus-devlet yapısının küreselleşmeyle oluşan evrilme eğilimlerine rağmen halen kuvvetli olduklarını ve güçlü siyasi önderler rehberliğinde hareket kabiliyetlerinin artacağını düşünmektedirler. Fakat ekonomik arenada söz sahibi olabilecekleri alan neredeyse hiç kalmamıştır.

Dönüşüm nosyonunun değişimden ayrı bir biçimde köklü değişiklikleri barındırdığı düşünülürse, küreselleşme kavramını tanımlamada niçin dönüşüm nosyonundan yaralanıldığıda anlaşılmış olur. Küreselleşme, türetilen bir kuram olmanın ötesinde tüm devletlerin seçeneksiz kabullenmek zorunda kaldığı sistematik bir sürecin çıktısı olan dönüşümü tanımlamaktadır. Bu sebeple küreselleşme hakkında yapılan atışmalardan kesin bir kanıya varmak, dönüşümün tüm unsurlar üzerindeki etkilerinin tam olarak netleşmemesinden ötürü kısa vadede mümkün görünmemektedir (Dulupçu, 2001: 12). Dönüşüm kavramının içeriğinin çok daha derin manalar taşımasından mütevellit küreselleşme kavramıyla birlikte fazlaca anılmaktadır. Ancak küreselleşme sürecinin uzun soluklu, çok faktörlü ve sonuçlarınında tam manasıyla uzun vadede değerlendirilmeye alınabilmesinden dolayı küreselleşmeyle gelen dönüşümler hakkında kati hükümler vermek doğru gözükmemektedir. Fakat bazı dönüşümler öyle hızlı gerçekleşmektedirki tüketim, kültür, ekolojik denge, gelir dengesizliği, yaşam alanları ve değer yargıları gibi alanlarda sonuçlar şimdiden kendini belli etmektedir.

Giddens’in de aralarında bulunduğu dönüşümcüler kesimi, hiper küreselleşmeciler ve küreselleşme karşıtları ile mukayese edildiklerinde dönüşümsel yaklaşım taraftarları geleceğe dair savlar ortaya atarak küreselleşmenin yol haritasını ortaya çıkarmaya çalışmazlar. Küreselleşmeye küresel medeniyet ya da küresel pazar mantığıyla değerlendirmezler. Ulus-devlet yapısının yolun sonuna geldiğini dile getiren hiper küreselleşmecilerle, herhangi bir değişiklik olmadığını savunan küreselleşme karşıtlarının görüşlerine karşın, dönüşümcü grup yeni bir egemenlik rejimi fikrini ortaya koyarak her iki grubun görüşlerini reddederler. Bu cihetle günümüzde egemenlik kavramı sınırlarının ötesine çıkmış ve karmaşık ulus üstü yapılarlala şekillenmeye başlamıştır. Dönüşümsel grup, hiper küreselleşmecilerin aksine dünyayı tek bir toplum şeklinde nitelendirmezler. Onlar, bazı toplumların ve

ülkelerin giderek benzer hale geldiklerini dile getirirler. (Held ve McGrew, 2008: 8- 11).

Dönüşümcüler küreselleşmeyle ilgili nötr bir yaklaşım içerisindedirler. Onlara göre dünya düzeninin bir dönüşüme girdiği gerçektir ve bu dönüşümünde itici kuvveti küreselleşmedir. Ancak, önceki durumdaki yerleşmiş bir takım faktörler şu an öne sürüldüğü derecede tamamen ortadan kalkmışta değildir. Ayrıca küreselleşme yalnızca ekonomik alanla sınırlı olarak değerlendirilemez, politik ve kültürel alanlarda da hızlı bir bütünleşme yaşanmaktadır. Teknolojik ilerlemeler, medya, basın, iletişim ve göç küresellşemeye ivme kazandırmaktadır. Ulus-devletler ise gün geçtikçe karşılıklı bağımlı duruma gelmelerine karşın, mevcut güçlerini ve varlıklarını muhafaza etmektedirler. Radikaller ve şüphecilerin aksine kesin hükümler vermekten sakınan dönüşümcü yaklaşıma göre küreselleşme nasıl sonuçlanacağı belli olmayan geniş kapsamlı bir değişim ve dönüşüm sürecini ifade etmektedir.