• Sonuç bulunamadı

1.4. Küreselleşmeyi Ortaya Çıkaran Etkenler

1.4.2. Ekonomik İlerlemeler

Küreselleşme sürecinin ekonomik yönü, en fazla ön plana çıkan ve üzerinde fazlaca yorum yapılan boyutunu oluşturmaktadır. Küreselleşmenin ekonomik faktörü, diğer unsurlarına nazaran daha eski ve daha derin bir unsuru olarak ortaya

çıkmaktadır. Yaşadığımız dönemde artık ekonomik manada bir kendi kendine yeterlilikten ve ekonomik milliyetçilikten bahsetmek imkansız hale gelmiştir. Çin gibi sosyalizmin uygulandığı ülkelerde dahi, yabancı sermaye ve yatırımlar rağbet gören bir durum haline gelmiştir.

Ekonomik küreselleşmenin meydana gelmesine katkı sağlayan unsurlardan ön safta yer alanlar olarak, ulaşım, iletişim, haberleşme ve bilgi teknolojilerinde yaşanan süratli ilerlemeler, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve IMF benzeri global ekonomik kuruluşların destekleriyle yaygınlaşan neo-liberal politikalar sonucu ülkelerin serbest piyasa ekonomisine geçmeleri, ve çok uluslu şirketlerin sınır tanımayan satış gayeleri olarak sıralanabilir (Acar, 2002: 15). Ekonomik küreselleşmenin dünya üzerinde yaygınlaşmasında en başta gelen unsur teknoloji olmuş, onu küreselleşme sürecine yön veren küresel ekonomik örgütler, kuruluşlar ile çok uluslu şirketler takip etmiştir.

Geleneksel üretim unsuru olan toprağın ve yoğun emeğin etkisi azalarak arka plana atılmış (Drucker, 2000: 117), bilgi, teknoloji ve hizmet sektörleri artan oranda gelişmiştir. Bu durum makinalaşmayla birlikte köyde emek unsuruna yer bırakmamış, insanlar kitleler halinde büyük şehirlere göç ederek, kentlerde yeni bir yaşam mücadelesine girişmek zorunda kalmışlardır.

Küresel ekonominin mantalitesi neo-liberal politikalar içerisinde bulunmaktadır. Neo-liberalizmin kökleri Adam Smith ile David Ricardo’nun klasik liberal fikirlerine kadar uzanır. İkisi de devlet kontrolü altında tutulmayan serbest piyasanın arzı ve talebi dengede tutacağını, böylece kaynakların daha etkin ve verimli kullanılacağını belirtiyorlardı. Ayrıca sebest rekabetin önünün açılmasını, ithalattan alınan vergilerin kaldırılmasını ve devletler arasındaki sermaye ve mal alışverişine engel olan sorunların giderilmesini ve nasıl bir ekonomik sistemin varolması gerektiğini söyleyerek kapitalist ekonomiyi işaret etmişlerdir (Steger, 2006: 64- 65). Kapitalist düzeninin sermaye sahibi zengini daha zengin emek sahibi yoksulu daha yoksul yaptığı ve beşeri değerleri göz önüne almadığı ortadadır. Bu sebeptendir ki dünyada gelir dağılımlında ve kaynak kullanımında eşitsizlik hat safhaya çıkmakta, yeryüzü kaynayan bir kazana dönüşmektedir.

Küreselleşmenin akil adamları olarak bilinen Murray Rohtbard ile David Friedman gibi liberal düşünürler 70’li senelerden başlayarak söylemlerinin merkezine

serbest piyasa prensibini oturtarak, “bırakınız yapsınlar” tarzındaki liberal ideolojinin doğruluğunu ispatlamaya çalışmışlardır (Tutal, 2005: 23). Aslında küreselleşme ekonomik bütünleşmenin altını çizmektedir. Nihai amacı ise dünyanın tek bir serbest pazar ve tek bir serbest piyasa konumuna gelmesidir. Böylece dünya, içinde balıklar olan cam fanusa dönüşecek, fanustan içeri istenen yem atılacak, huzursuzluk yapan uyumsuz balıklar dışarı alınacak, fanusun içine istenen dekor verilerek ısısı ayarlanabilecek, arzu edilen balık daha iri hale getirilerek yaramazlık yapanları sıkıştıracak yani fanusun sözde sahipleride fanusu istedikleri gibi yönetebileceklerdir. Modern ekonomik küreselleşmenin doğuşunun ilk ayak izleri, II. Dünya harbi’nin bitimine doğru Bretton Woods’da toplanan bir ekonomi konferansında dile getirilen yeni bir uluslararası ekonomik sistemin ortaya çıkmasına kadar uzanmaktadır. Bu konferansta liberal kapitalist düzeni uygulayan ülkelerin ekonomik büyümelerini, serbestleşen ticaret düzeni sayesinde rahatlıkla yapabilecekleri vurgulanmıştır (Öke, 2001: 37). O toplantıda alınan karalar ile dünyanın ekonomik sisteminin yönetim ve idare kurulu oluşturulmuş, küreselleşme bombasının fitili ateşlenmiş, IMF, Dünya Bankası, Gümrük Tarifeleri Ticaret Genel Anlaşması (GATT) ve GATT’ın yerini alan Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) de bu ateşe benzin dökmüşlerdir.

Uluslararası ekonomiye yön veren olgu, mal ve hizmet ticaretinden ziyade sermaye dolaşımının sebest hale gelmesi ve paranın rahat dolaşımıdır. Küreselleşmeyle mali piyasalara yeni baştan şekil verilmiş ve para faktörü milletlerarası dolaşımdaki en esaslı öğe durumuna gelmiştir. Fakat, global dolaşımdaki bu paranın büyük çoğunluğu üretim kaynakları oluşturma, hammadde temin etme veya yetişmiş beşeri faktör oluşturma gibi mal ve hizmetin üretilmesine, kalitesinin artırılmasına yönelik olarak kullanılmamış, tersine hızlı haberleşmeninde yardımıyla paradan para kazanma fikri cazip hale gelmiştir. Böylece para, yatırım- üretime değilde menkul kıymet piyasalarına, yatırım fonlarına aktarılmıştır (Drucker, 2000: 117). Küreselleşmenin en değerli varlığı olan para, üretim, yatırım, yeni iş imkanları sağlama, nitelikli insan kaynağı yetiştirme gibi amaçları bir kenara bırakmakta, spekülasyon, faiz, rant, kaos kavramlarının peşine takılarak hiçbir çaba sarfetmeden para satarak para kazanma yoluna gitmektedir. Hal böyle olunca ortaya

“çağdaş tefecilik” sistemi ortaya çıkmakta, borç alanın canının çıkacağı, para satanın ise gücüne güç katacağı düzen işleme konulmaktadır.

Uluslararası şirketler ekonomik küreselleşmenin merkezinde bulunmaktadırlar. Onlar, dünya üzerinde gerçekleşen tüm ticaretin üçte ikisine finansman sağlarlar ve onlar uluslararası tüm finansal pazarların tek hakimleridir (Giddens, 2005: 56). Bu şirketler dünya üzerindeki ekonomi, para, ticaretle ilgili tüm piyasa ve pazarların hakim gücü haline gelmişler, hiçbir devlet ya da siyasi güce bağlı olmaksızın aksine onları kendine bağımlı duruma getirerek gemilerini yürütmektedirler.

Küreselleşme işgücü piyasalarınada yön vermektedir. Günümüzde birçok insan iş bulup çalışmak için farklı ülkelere, farklı kıtalara gidebilmektedir. Dünyanın genel sorunu olan işsizlik nedeniyle genelde gelişmemiş ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru çoğunlukla vasıfsız işgücü, nadiren de nitelikli beyin göçü tarzında gerçekleşmektedir. Gelişmiş ülkelerin kapıları nitelikli işgücüne sonuna kadar açıktır (Eşkinat ve Kutlu, 2005: 22). Dünya genelinde ve özellikle gelişimini tamamlayamamış ülkelerde yaşanan işsizlik sorunlarının temelinde küresel finans piyasalarına hakim olanların parayı yatırımdan ziyade faiz aracı olarak görüp, paradan para kazanma arzuları yatabilmektedir. Bu durum ekonomik sömürü sistemininde önemli bir parçasını oluşturmaktadır.

Ekonomik manada küreselleşme; Yeni teknolojik buluşlar, yeni iletişim, ulaşım sistemleri, yeni üretim teknikleri ve ekonomik-ticari alanlarda yaşanan ilerlemelerden hız kazanmaktadır. Sermaye, üretim-yatırım süreçlerinin ve finans sektörünün küresel hale gelmesi, ekonomik küreselleşmenin muhim göstergelerindendir. Üretim unsurunun küreselleşmesi, şirketlerin mal ve hizmet üretiminde kendi bulundukları ülkenin sınırlarının dışına çıkmasıdır. Finansal küreselleşmeyle beraber, ulusal sınırların önemi ortadan kalkmış, bu sayede sermaye akışını tıkayacak pürüzlerde ortadan temizlenmiştir. Böylece bankalar ve finans kuruluşları hem ulusal hemde milletlerarası ekonomik arenanın etkin faktörleri konumuna gelmişlerdir. Bu durum ise, ulus devletlerin bu alanda hareket etmelerini engelleyerek, denetim mekanizmalarını devre dışı bırakmıştır (Karabağ, 2006: 175- 176). Ulus devletlerin finansal piyasalarda kontrol ve denetim bağlamında boşa

çıkarılması artık devletlerin üstünde onlara yön veren yeni oluşumların olduğunun ispatı niteliği taşıyabilmektedir.

Finansal anlamda küreselleşme, “ulusal finans piyasalarını ayıran sınırların ortadan kalkması, finans piyasalarının çeşitli kontrol ve sınırlamalardan arındırılarak uluslararası rekabete açılması, piyasaların konvertibiliteye sahip olmaları, kurların dalgalanmaya bırakılması, uluslararası sermaye akımlarının artması ve yatırım fonları ve yatırım ortaklıkları gibi yeni kurumsal yatırımların finans piyasalarındaki rollerinin artması” olarak tanımı yapılmaktadır. Finansal anlamda küreselleşme küreselleşme olgusunu süratlendiren en muhim unsurlardan birini oluşturmaktadır (Aydemir ve Kaya, 2007: 269-271).

Küreselleşmenin ekonomik alandaki ilerlemelerden meydana geldiği tespiti sebebiyle küreselleşme ile kapitalizm aynı kefeye konulan olgulardır. Çoğu kişiye ve düşünce akımına göre küreselleşme, kapitalizmin yeni bir boyut kazanmış halinden başka bir şey değildir. Küreselleşme taraftarı olarak bilinen Friedman, küreselleşmenin altındaki düşüncenin serbest piyasa kapitalizmi olduğunu belirtmiştir. Friedman’a göre küreselleşme bu sebest piyasa kapitalizminin dünya genelinde yaygın hale gelmesidir (Friedman, 2003: 31). Küreselleşme ve kapitalizmin köklerinin aynı olması dünya üzerinde yaşanan ağır ekonomik sömürünün kaynağının da aslında aynı olduğunun göstergesi olarak değerlendirilebilinir.

Küresel ekonomide iki ana unsurdan sözedilmektedir. Birincisi ulusal mal, hizmet ve finans sektörlerinin serbest hale getirilmesidir. İkinciside uluslararası sermaye akışlarının önünde set oluşturan kanuni ve idari problemlerin ortadan kaldırılarak ulusal pazarların uluslararası pazarlarla birleşmesidir (Sarıtaş, 2006: 405). Ekonomik küreselleşmenin en fazla kontrolü altında tututuğu alan finans piyasalarıdır. Bankacılık sektöründe elektronik vezneler, online işlemler ve internetin kullanılmasıyla para akışı tüm dünyada anında gerçekleşebilir bir duruma gelmiştir. Bu sayede hisse senedi, tahvil, bono, repo ve döviz gibi finansal araçların birinden ötekine kısa sürede dönüşümlerinin yapılabilir olması ulusal ekonomilerin içrisinde de kısa zamanda büyük dalgalanmalar oluşmasına neden olmaktadır (Özyurt, 2012: 63). Bu büyük dalgalanmalar ve spekülatif eylemler istenen ülkenin iç ve dış içlerine, politikalarına yön vermek içinde rahatlıkla kullanılabilecek bir koridor açabilmektedir.

Dünyanın tek bir pazar konumuna gelmesi, güçlü olanın ezdiği ve ayakta kaldığı eşitsiz bir rekabet ortamı oluşturarak adaletsizliğe yol açmaktadır. Böylece küreselleşme herkes için farklı anlamlar ifade etmeye başlamıştır. Sanayileşmiş, gelişimini tamamlamış ülkelerle henüz gelişmekte olan ülkelerin elde ettikleri gelirler arasında uçurum oluşturmaktadır. Kıtalar, bölgeler ve kentler arasında bile farklılıkları uç noktaya çıkartmaktadır. Günümüzdeki küreselleşme sürecinde doğu toplumları mali sorunlar, ekonomik dışa bağımlılık ve bunların beraberinde getirdiği siyasal kan kayıpları ile dış borçlar sorunlarıyla boğuşmak zorunda kalmıştırlar. Fakirlik, adaletsizlik, yolsuzluk giderek çoğalmış, toplumsal huzursuzluklar baş göstererek ulus devletin egemenliği tartışılır konuma gelinmiştir. Ülkeler ekonomik alan başta olmak üzere tüm iç ve dış işlerinde bağımsız olarak hareket edemez duruma düşebilmektedirler. Küreselleşmenin doğu toplumlarını sürüklediği bu noktaya bakılarak küreselleşme kavramını emperyalizm ve kapitalizm kavramlarıyla birlikte değerlendirmek gerekmektedir.