• Sonuç bulunamadı

KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARI - KADASTRONUN GÖSTERİMİ, TESCİLİ VE PLANLAMA SORUNLARI

Cemil CANDAŞ

HKMO

Öncelikle, Kongremizin başarılı geçmesini diliyorum.

Ben, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunda çalışıyorum; ama bildirimi o kurum adına değil, orada yaşadığım deneyimlerden yararlanarak, kendi adıma sunmak istiyorum.

Kısa bir bildiri sunacağım, ama özellikle bu tanımları vermek istiyorum; çünkü bizim çalışma alanımızla ilgili bir kavram kargaşası olduğunu biliyorum.

Sit, tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin, sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, kültür varlıklarının yoğun olarak bulunduğu, sosyal yaşama konu olmuş veya önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği ve tespiti yapılmış tabiat özellikleriyle korunması gerekli alanlardır.

Kültür varlıkları, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan veya tarih öncesi ya da tarihi devirlerde sosyal yaşama konu olmuş, bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan, yerüstünde, yeraltında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardır.

Tabiat varlıkları, jeolojik devirlerle tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup, ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli, yerüstünde, yeraltında veya su altında bulunan değerlerdir.

Ören yeri, tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli uygarlıkların ürünü olup, topografik olarak tanımlanabilecek derecede yeterince belirgin ve mütenaciz özelliklere sahip; aynı zamanda, tarihsel, arkeolojik, sanatsal, bilimsel, sosyal veya teknik bakımlardan dikkate değer, kısmen inşa edilmiş, insan emeği kültür varlıklarıyla tabiat varlıklarının birleştiği alanlardır.

Kentsel sit, mimari, mahalli, tarihsel, estetik ve sanat özelliği bulunan ve bir arada bulunmaları sebebiyle teker teker taşıdıkları kıymetten daha fazla kıymeti olan kültürel ve tabii çevre elemanlarının birlikte bulundukları alanlardır.

Sit alanlarının sınırlarının belirlenmesi:

Koruma kurulu uzmanlarınca ya da ilgili kurumların hazırladıkları rapora göre sit alanı olarak tespit edilen alanların sınırlandırma haritaları hazırlanmakta ve koruma kurulu kararı ekinde imzalanmaktadır. Kurul kararıyla birlikte hazırlanan sınırlandırma haritası, kadastro müdürlüğüne ve tapu sicil müdürlüğüne gönderilmektedir. Tapu sicil müdürlüğü, sit alanında kalan taşınmazların beyanlar hanesine sit niteliğini belirterek, gerekli

şerhi düşmektedir. Kadastro müdürlüğü de, sit ilanından sonra yapacağı çalışmalarda sınırlandırma haritasını dikkate alarak çalışmalarını sürdürecektir.

Uygulamada, özellikle gayri meskun alanlarda yeterli ölçekte ve mülkiyet işli haritalar elde edilemediğinden, sınırlandırma haritaları 1/25000 ölçekti haritalar ya da kroki şeklinde düzenlenmektedir. Bu haritalar tescil için tapu sicil müdürlüğüne gönderildiğinde, çoğu kez tescil ve tapu kayıtlarına şerh verilmesi işlemi gerçekleştirilememektedir. Aynı şekilde, sınırların araziye aplikasyonunun zor ya da olanaksız olduğu bu durumlarda, kadastro çalışmaları henüz yapılmamışsa, kadastro sırasında zilliyetlik konusu değerlendirilirken, yanlış uygulamalar olmaktadır. 5226 sayılı Kanunla değişik 2860 sayılı Yasanın 11.

Maddesi, “Korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarıyla, bunların koruma alanları, sit alanları zilliyetlikle iktisap edilemez” hükmünü içermektedir. Bu nedenle, sit alanı sınırlandırma haritaları çok önemli belge niteliğindedir.

Bu bağlamda ortaya çıkan sorunlara örnek olması açısından, bir sit kararını şimdi bilgilerinize sunuyorum.

Kurul, “İli, ilçesi, gölü ve ormanını kapsayan, ekli haritada işaretlenen alanın, ilke kararı gereği birinci derece doğal sit alanı olarak belirlenmesinin uygun olduğuna karar verildi”

demiş.

Sit sınırı paftası, 1/25000’lik üzerine, bazı yerlerde eş yükseklik eğrileri takip edilerek, bazı yerlerde topografik ayrıntılar takip edilerek çizilmiş bir sit sınırı ve karar eki pafta örneği görüyorsunuz.

Bu sit sınırına ilişkin, daha sonra ortaya çıkan sorunlarla ilgili bir yazışma örneği sunmak istiyorum.

“Bu alana ilişkin, ili, ilçesi, mevkii birinci derece doğal sit alanında bulunan pafta parselin ikiye ifraz edilerek, ifraz sonucu oluşan parsellere gerekli şerhin verildiği ilgi B yazıda belirtilmiş, ilki D yazımız da parselin 1/25000 ölçekli haritadaki yeri işaretlenerek, müdürlüğümüze gönderilmesi istenmiştir. İlgi A yazı ekindeki 1/25000 ölçekli haritada işaretlenen parselin birinci derece doğal sit alanı sınırlarında yer almadığı anlaşılmıştır. İlgi C yazımızda da belirtildiği gibi, özel teşebbüs ile kamu yatırımlarında gecikmelere sebep olunmaması ve sit sınırları dışında yer alan, ancak sit alanındaymış gibi işlem görerek şerh verilen parseller bulunduğu tespit edildiğinden, ilgi C yazımız ekinde gönderilen listedeki taşınmazların 1/25000 ve 5000 ölçekli haritada işaretlenerek müdürlüğümüze gönderilmesi hususunda…”

Bu, bizim orada çok sıkça yaşadığımız sorunlardan sadece bir örnek. Sit alanı dışındaki bir parsele sit alanındaymış gibi şerh verilmiş. Bunun tersi de var; bu dosyayı incelediğinizde, sit alanı içinde olup şerh verilmeyen parseller de var. Bu, yaşadığımız sorunlardan sadece bir dosyaya ait bilgiler.

Parsel ölçeğinde korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının tespiti ve tesciline ilişkin biraz bilgi vermek istiyorum.

Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının tespit ve tesciline ilişkin hususlar 2863 sayılı Yasaya dayanılarak çıkarılmış olan, 10.12.87 gün ve 19666 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiş olan Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarının Tespit ve Tescili Hakkındaki Yönetmelikte düzenlenmiştir. Anılan Yönetmeliğin, tespit sonucu düzenlenecek belgelere ilişkin 5. Maddesinin 1. Bendi, taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının tescili için gerekli bilgilere havi tespit şeklinde düzenlenmiştir. Bizim mesleğimizin devreye girdiği önemli bölümlerden birisi burası.

Nedir bu tescil için gerekli belgeler? Burada öncelikle bu konu üzerinde durmakta yarar var.

Uygulamada bu bilgiler genellikle tek yapı tespitleri için, il, ilçe, mahalle, pafta, ada parsel numaraları ve kadastro haritası ya da halihazır harita olmaktadır. Ancak, bu bilgilere ulaşmada, ulaşılabilen bilgilerin doğruluğunun test edilebilmesinde ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Genellikle güncel ve yeterli ölçekte halihazır haritaya ulaşmak zor olabildiği gibi, halihazır harita üzerine kadastro bilgileri işlenmemiş olmakta ya da kadastro haritasından yer tespiti yapılmaya çalışılmakta. Bu durumda da kadastro haritasını araziye uygulamak çoğu kez zor, hatta olanaksız olduğundan, tescile önerilecek yapının haritada tespiti ve dolayısıyla pafta, ada parsel numaralarının tespiti ya yapılamamakta ya da yanlış olmaktadır.

Tespit aşamasında bir diğer sorun, güncel kadastro bilgilerine ulaşmakta yaşanmaktadır.

Koruma amaçlı imar planlarıyla ilgili sunuş yapan hocamız da bu sorundan bahsettiler.

Parsel numaraları ifraz sonucunda değiştiğinden ve parsellerde bölünme-birleşme olduğundan, yanlış parsellere şerh düşülmekte ve daha sonra karar düzeltmeleri çok sıklıkla kurul gündemine gelmektedir.

Sunuma yazmayı unuttuğum önemli bir konu da, yine çok sık karşımıza gelen tescil dışı alanlardaki korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının tespiti. Bunları tespit edebiliyorsunuz; ancak, tescil dışı olduğu için, ada parsel numarası olmadığından ya da ada parsel numarası olduğu halde, parsel numarası aldığı halde tescil edilmeyen alanlar da olduğundan, onların tapu kayıtlarına gerekli şerhi düşülemiyor, daha sonra da onlar ilgili kurumlar tarafından yok niteliğinde sayılıp yok edilebiliyor.

Tespit ve tescil aşamasında karşılaşılan sorunlar ve çözüm önerilerini maddeler halinde özetlemek istiyorum.

Sit alanlarıyla, korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının tescili aşamasında, yukarıda özetlenen bilgiler ışığında sorunları sıralamak gerekirse;

- Tek yapı tescilinde, güncel ve mülkiyet bilgileri üzerine doğru işlenmiş halihazır haritalar elde edilememektedir

- Sit alanı sınırlandırma haritaları tescil niteliği taşımayacak şekilde ve ölçekte hazırlanmaktadır

- Tespit ve sınırlandırma aşamasında harita mühendisi bulunmadığı zamanlarda, mülkiyet bilgilerine ulaşmada ve altlık haritaların hazırlanmasında ciddi yanlışlıklar yapılabilmektedir

Kadastro bilgilerine ulaşmakta çok büyük zorluklar yaşanmaktadır. 3386 ve 5226 sayılı Yasalarla değişik 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 11.

Maddesi, daha önce sadece “Korunması gerekli kültür varlığı parsellerinde zilliyetlikten iktisap edilemez” derken, buraya sit alanları da ilave edilmiştir. Biraz önce bahsettiğim şekilde, sit sınırlandırma haritaları çoğu zaman tescil edilemediğinden ya da sınırlar net olmadığından, kadastro müdürlüklerinin bir kısmı yeni kadastro çalışmalarına başlarken, kurullara oradaki sit alanlarını sorup, haritalarını isteseler bile, onların araziye uygulanması çoğu zaman olanaklı olmamakta, birçok kez de kadastro müdürlükleri hiçbir şekilde koruma kurulu müdürlüğünden ya da ilgili birimden sit sınırlarını sormadan kadastro çalışmalarına başlamakta. Bu, son zamanlarda çok karşılaşılan bir şey. Bu şekilde yapılan kadastro çalışmasında sit dikkate alınmadığından, zilliyetlikle parseller tescil edilebilmekte ve iptal davalarıyla vatandaşla devlet karşı karşıya gelmektedir.

Yukarıda özetlenen soruların çözümüne ilişkin, öncelikle Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü arasında yapılacak bir çalışmayla, bilgi değişimi konusundaki zorlukların ortadan kaldırılması gerekmektedir.

Halihazır haritalar üzerine işlenen mülkiyet sınırlarının ilgili kadastro müdürlüğünce denetimi yapılarak, ileride oluşacak yanlışlıkların önüne geçilmelidir.

07.01.2006 gün ve 26046 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 5444 sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 1. Maddesiyle yeniden düzenlenen 2644 sayılı Tapu Kanunun 35. Maddesinde, “Yabancı uyruklu gerçek kişilerle yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzelkişiliğe sahip ticaret şirketlerinin, sulama, enerji, tarım, maden, sit, inanç ve kültürel özellikleri nedeniyle koruması gereken alanlar, özel koruma alanlarıyla flora ve fauna özelliği nedeniyle korunması gereken hassas alanlarda ve stratejik yerlerde kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından, taşınmak ve sınırlı ayni hak edinemeyecekleri alanları, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının tescile esas koordinatlı harita ve planları içeren tekliflerinin üzerine belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir” diyor.

Bu, benim Kültür ve Tabiat Varlıkları Genel Müdürlüğüne geçtikten bu tarafa çok hayal ettiğim bir şeydi. Bu hayalim gerçekleşti. Biz, Oda olarak ve Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü olarak, artık bu Kanunun uygulanması yönünde çalışmalar yaparız diye umuyorum.

Tespit ve tescile ilişkin konuları böyle özetledikten sonra, zaman darlığı nedeniyle böyle spesifik örneklerle yetinmek durumunda kaldık.

Bizim mesleğimiz açısından, Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunda önemli bir çalışma alanı da koruma amaçlı imar planı hazırlık süreci ve uygulama sürecinde yaşanan zorluklar. Bunlara da çok kısaca, mesleğimiz ve kadastro ilişkisi açısından vurgu yapmak istiyorum.

Koruma amaçlı imar planı nedir? Biliyorsunuz, bu, 2004 yılında 5226 sayılı Yasayla değişen 2860 sayılı Yasada tanımlanmıştır. Koruma amaçlı imar planı, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca belirlenen sit alanlarında, alanın etkileşim geçiş

sahasını da göz önünde bulundurarak, kültür ve tabiat varlıklarının sürdürülebilirlik ilkesi doğrultusunda korunması amacıyla, arkeolojik, tarihi, doğal, mimari, demografik, kültürel, sosyoekonomik, mülkiyet ve yapılaşma verilerini içeren alan araştırmasına dayalı olarak, halihazır haritalar üzerine, koruma alanı içinde yaşayan hane halkları ve faaliyet gösteren işyerlerinin sosyal ve ekonomik yapılarını iyileştiren; istihdam ve katma değer yaratan stratejileri koruma esasları ve kullanma şartlarıyla yapılaşma sınırlarını sağlıklaştırma, yenileme alan ve projelerini, uygulama etap ve programlarını, açık alan sistemini, yaya dolaşımı ve taşıt ulaşımını, altyapı tesislerinin tasarım esasları, yoğunlukları ve parsel tasarımlarını; yerel sahiplilik, uygulamanın finansmanı ilkeleri uyarınca, katılımcı alan yönetimi modellerini de içerecek şekilde hazırlanan hedefler, araçlar, stratejilerle, planlama kararları, plan noktaları ve açıklamalı raporuyla bir bütün olan nazım ve uygulama imar planlarının gerektirdiği ölçekteki planları ifade eder. Bu tanımı gördüğümüz zaman, Yasa çıktığı zaman, şahsen ben, mesleğimizi bu tanımın içinde birçok yerde görebildim.

Yine konumuzla ilgili olarak, kadastroyla ilgili bir şeyler söylemek istiyorum.

2860 sayılı Yasanın 17. Maddesi, “Bir alanın koruma bölge kurulunca sit olarak ilanı, bu alanda her ölçekteki plan uygulamasını durdurur. Koruma amaçlı imar planı yapılıncaya kadar, koruma bölge kurulu tarafından, 3 ay içinde, geçiş dönemi, koruma esasları ve kullanma şartları belirlenir. Belediyeler, valilikler ve ilgili kurumlar, söz konusu alanda ilgili meslek odaları, sivil toplum kuruluşları ve plandan etkilenen hemşehrilerin katılımıyla toplantılar düzenleyerek, korum amaçlı imar planını hazırlayıp incelemek ve sonuçlandırmak üzere, koruma belge kuruluna vermek zorundadır. 2 yıl içinde koruma amaçlı imar planı yapılmadığı takdirde, geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartlarının uygulanması, koruma amaçlı imar planı yapılıncaya kadar durdurulur. Bu 2 yıllık süre içinde zorunlu nedenlerle plan yapılmadığı takdirde, koruma bölge kurulunca bu süre 1 yıl uzatılabilir” demektedir.

Şimdi, bunları niye anlattığımı açıklamak istiyorum. Burada, koruma amaçlı imar planı yapım sürecine biraz ara vererek, geçiş dönemi yapılanma şartları üzerinde durmak istiyorum. Bu da bizim çok karşılaştığımız bir sorun. Yalnızca, koruma mevzuatında yer aldığını bildiğimiz, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararlarını irdelemek istiyorum.

İlke kararı, adı üstünde, koruma esaslarına ilişkin ilkeleri belirleyen kararlardır. 5226 sayılı Yasayla değişik 2860 sayılı Yasanın 57. Maddesinde, “Koruma bölge kurulları, Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde olmak kaydıyla, aşağıdaki işleri yapmakla görevlidir” demektedir.

Geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartlarıyla neler yapılabilmektedir? Buraya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. 419 sayılı ilke kararı, bu alanlarda yeni imar parseli oluşturmak üzere ifraz yapılamayacağını; ancak, sınır düzenlemeleri, yol terkleri ve benzeri için gerekli ifrazın ve her türlü tevhidin yapılabileceğini ifade etmektedir.

Yasa, “Bir yer sit ilan edildiği anda, Yasanın 17. Maddesi gereğince, oradaki bütün imar planı uygulamaları durur. Ama o durduğu sürece, yeni plan yapılıncaya değin,

geçiş dönemi yapılanma koşullarıyla yeniden ifraz, tevhit, yola terk yapılabilir” diyor.

Bakanlıkta olan bütün meslektaşlarımız, “İmar planı olmayan bir yerde, yola terk, ifraz, tevhit yapılamaz” hükmünü anlatmak çok zorlanıyoruz. Maalesef, Kadastro’da ve tapu sicil müdürlüklerinde de, bu şekilde yapılan ifraz ve tevhitler tescil edilmektedir. Bu, çok ciddi bir sıkıntıdır.

Tekrar koruma amaçlı imar planı hazırlama sürecine dönecek olursak, en büyük sıkıntı, kadastral durum işlenmiş, güncel, onaylı haritaların elde edilmemesidir. 2860 sayılı Yasaya göre çıkan yönetmelikte, “Koruma amaçlı imar planları, kadastral durum işlenmiş, güncel, onaylı haritalar üzerine çizilir” denilmektedir. Demek ki, biz, bu anlamda, İmar Kanunundan birazcık ileri geçebilmişiz.

Bu noktada da çok ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Bunu tekrar etmeyeceğim. Dokuz Eylül’den sunuş yapan hocalarımız bu konuya ayrıntılı şekilde yer verdiler. Ama bununla ilgili de bir örnek kurul kararını okuyup, sunumumu sonlandırmak istiyorum.

“Parselin, kurulumuzun 2005 tarihli kararı gereği, kurul üyelerimizce yerinde yapılan incelemesinde, söz konusu parselin tümü birinci derece doğal sit alanı karakteri göstermekle birlikte, alanın kesin sınırlarının henüz tespit edilememiş olması nedeniyle tümünü değerlendiren ve … bölgesinde doğal sit alanlarını tespit eden bir çalışmanın İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığınca ivedilikle gerçekleştirilmesine; ayrıca, bütününde sit derecelendirme paftalarının sadece 1/5000 ölçekli koruma amaçlı nazım imar planı üzerine işli olması ve söz konusu plan paftalarının yeterince hassas olmaması nedeniyle 1/1000 ölçekli koruma amaçlı uygulama imar planı aşamasında, Belediye Başkanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığının sit derecelendirme çalışmalarının hassasiyetle, gerekli teknolojinin kullanılarak hazırlanıp, kurulumuza getirilmesinin zorunlu olduğuna…” diyor.

Bu karar da aslında benim vurgulamaya çalıştığım sorunları özetleyen, doğrulayan bir karar olarak önümüzde duruyor.

Koruma amaçlı imar planı uygulamasında yaşanan sorunlara ilişkin de bir cümleyle özetlemek istiyorum. Hepsini okumayacağım.

Yine koruma amaçlı imar planlarının normal imar planlarından en önemli farkı, parsel ölçeğinde çözüm üretmesi zorunluluğudur. Böyle olmadığı zamanlarda, koruma amaçlı imar planlarında mülkiyet ve çözümler yeterince işlenmediği zamanlarda, maalesef, daha sonra koruma amaçlı imar planlarında da çok yoğun bir şekilde plan tadilatları gündeme gelmekte ve kurul gündemini meşgul etmektedir. Bu da koruma amaçlı imar planından asla beklenmeyecek bir şey.

Teşekkür ediyorum.

AFET KADASTROSU VE AFET BİLGİ SİSTEMİNİN