• Sonuç bulunamadı

ÜLKEMİZDE PLANLAMA SİSTEMİ VE SORUNLAR

PLANLAMA KADEMELERİ ve VERİ TOPLANMASINDA KADASTRODAN BEKLENTİLER

2. ÜLKEMİZDE PLANLAMA SİSTEMİ VE SORUNLAR

Planlama, geleceği görme, biçimlendirme ve sorunları çözme sanatıdır. Mekânsal, ekonomik, toplumsal gelecek hepimizi ilgilendirmektedir, bu nedenle planlama bu ortak uzlaşının oluşturulduğu bir platform ve uzlaşı belgesidir. Gidilecek ortak yolun tanımlanması planlama eyleminin ta kendisidir. Uzlaşı alanının iskeletini planlamanın temel ilkeleri ve kamu yararı oluşturmaktadır. Temel ilkelere ve kamu yararına uygun kararların bilimsel çerçevede akılcı şekilde oluşturulabilmesinin birinci koşulu bilgi altyapısıdır. Planlamanın temel bileşenlerinin göz ardı edildiği, sloganlarla hareket biçiminin hâkim olduğu ülkelerde, planlama küresel veya yerel dinamikleri şekillendiren değil, bu dinamikler ile şekillenen bir araç olmaktadır. Devletin düzenleyici aracı olan kanun ve yönetmelikler planlamanın yol gösterici temel dayanağını oluşturmaktadır.

Düzenleme işlemlerindeki çarpıklıklar, çelişkiler, boşluklar sağlıklı, güvenli çevrede yaşama hakkını tehdit etmektedir.

Günümüzde devletin başlıca görevleri, toplumu iç ve dış tehlikelere karşı korumak, milli savunma, milli güvenlik, diplomasi, kolluk hizmeti ile kişiler ve toplumsal gruplar arasındaki çatışmaları çözmek, kamu düzeninin korunması olarak sıralanabilir. Kamu düzeninin korunması kişilerin düzen içinde yaşama ihtiyacına dayanır. Kamu düzeninin unsurları esenlik ve güvenliktir. Devlet kamu düzeninin sağlanması amacıyla genel objektif kurallar koyar, uygular ve uyulmasını da sağlar. Düzen sağlama araçlarından biri de planlamadır. Bu kapsamda, imar mevzuatına ve afetlere ilişkin düzenlemelerde kamu düzeninin işleyiş kurallarını belirleyen, kamu güvenliğini ve özellikle de maddi güvenliği korumaya yönelik olan izin, ruhsat, yasak ve zor kullanmaya ilişkin işlem ve eylemleri de kapsayan bir dizi düzenleme yer almaktadır. Tüm bu düzenlemelere karşı bu konuda kamu düzeni unsurlarından olan kamu güvenliği ve maddi güvenliğin yeterince sağlanamadığını yaşanan olaylar ile açıkça ortadadır. Hukuki idari araç olarak planlama devlete kural koyma ve bunları uygulama yönünde yükümlülükler getirmekte, toplumsal aktörlere de hukuki araçlar sağlamaktadır. Ne var ki gerçek olan konut hakkı ve yerleşme özgürlüğünün kullanım ve etki alanları olan şehircilik ve çevre konusu, ülkemizde hukukun zayıf halkalarını oluşturmaktadır. Bunun başlıca nedeni, Anayasanın 23 ve 57. maddelerinin öngörmüş olduğu sınırlamalara uyulmaması ve düzenleme yapma yönündeki yükümlülüklerin tam olarak yerine getirilmemesidir. Devletin ihlalleri önleyememesi, ciddi planlama yöntemini uygulamaya geçirmemesi, bu konuda gerekli önlemleri almaması, konut ve sağlıklı çevrede yaşama hakkını gerçekleştirmemesinin sonucu olarak Anayasada var olan durum ile mevcut durum arasında büyük bir boşluk ortaya çıkmaktadır (Şengezer, 1999). Çarpıklıkları, hataları düzenlemek adına, yeni düzenlemeler yapılmaktadır. Ancak bu düzenlemelerin sorunu giderici yönde değil, sorunu artırıcı yönde olması, planlama sisteminde, yasalardan uygulamalara kadar her alanda kaos ortamının yaratılması 2000’li dönemin en önemli özelliği olarak dikkat çekmektedir. Planlama alanının bildirinin konusu ile ilgili olan en önemli sorunları aşağıdaki maddelerle ifade edilebilir.

1.Planlama işlevi, çok sayıda kamu kurum ve kuruluşunun yetki alanına girmekte, çok başlı bir yapı sergilemektedir. Farklı kurumlar arasında ve de kurum içi birimler arasında ciddi bir eşgüdüm mekanizmasının oluşturulmamış olması temel sorundur. Yeni yasal düzenlemeler ile planlamaya girdi sağlaması gereken pek çok kuruma, bu temel işlevlerini yerine getirme sorumluluklarını tanımlamak yerine, neredeyse her bir kuruma planlama yetkisinin verilmesi ve bu yetkilerin mevcut imar mevzuatı dışında tutulması, yaşanabilir ve sürdürülebilir gelecek önüne ipotek koymaktadır. Yasal düzlemde, planlama işlevine kurumların sorumluluk alanlarında ne tür veri sağlayacakları açık kalan noktalardır. Bu nedenle planlama işlemi, verilerin analiz edildiği, değerlendirildiği, bir süreç olmaktan çok, getirisinden yaralanılan, hiçbir teknik boyutu olmayan, bu nedenle de kurumların yetki paylaşım mücadelesinin hüküm sürdüğü bir alan haline gelmiştir (Şekil 1). Yaşanan olgular, kurumların temel görevleri olan kamu yararı ilkesi doğrultusunda hareket etmediklerini, varlık nedenlerini kaybettiklerini yansıtmaktadır. Dünya’nın hiçbir ülkesinde yasalar ile imar durumu verilmesi söz konusu değil iken, Orman Yasası ile imar durumu tanımlanarak, Çevre ve Orman Bakanlığı ve ilgili yerel yönetimler tarafından

ormanlar yapılaşmaya açılmaktadır. 1999 deprem sonrası planlamada alınması gereken önlemler konusunda genelgeler yayınlayan, risklerin minimize edilmesi konusunda çalışmalar yaptıran Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Yalova’da fay hattı üzerinde dolgu alanı yapılmasına müsaade etmiş ve üzerinde getirilen tersane fonksiyonu Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından da onaylanmış ve uygulamaya girmiştir. Deprem konusunda topluma karşı sorumluluk üstlenip Deprem Mastır Planını hazırlatan İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu tutumu ile tam ters bir uygulama içine girmiş, Meclis kararları ile korunması gereken vadilerin yapılaşmaya açılmasına ve kat artırımları getiren plan notlarına onay vermiştir. TOKİ’ tarafından planlanıp, uygulamaları yapılan ve vatandaşlara satılan alanlarda, yine TOKİ tarafından donatı gereksinmeleri düşünülmeksizin plan değişiklikleri ile yoğunluklar artırılmış, plana güvenerek TOKİ kanalı ile konut edinen vatandaşlar mağdur edilmiştir. Bu uygulamalar, yaşam kalitesini arttıran değil, aksine azaltan uygulamalardır. Parçacıl şekilde planlanıp, büyük değerlere pazarlanan konut alanları, sağlıklı ve yaşanabilir çevrelerin ön koşulu olan plan yönetmeliklerine uygun olmayacak şekilde onaylanıp uygulamaya sokulabilmektedir. Kamu düzenini sağlamakla görevli kurumların, kamu yararı düşüncesi yerine en çok nasıl rant elde edilir yaklaşımını benimsemesi hazin bir durumdur ve gelecek için endişe yaratmakta, devlete olan güveni zedelemektedir. Bu yaklaşımın benimdendiği bir ortamda ise, planlamanın gerçek varlığının istenmemesi, dolayısı ile de kurumların bilgi altyapısını oluşturma konusundaki isteksizlikleri de şaşırtıcı olmaz.

Yasalarda tanınan yetkilerle kurumların kendi başlarına buyruk rant eksenli plan, proje üretmesi yanı sıra, kurum içinde de birbiri ile bağlantılı, birbirini etkileyen pek çok yetkilerin kurumların farklı birimlerince birbirinden bağımsız şekilde kullanıldığı bilinmektedir. Bunun en çarpıcı örneğini birbirinden ayrı olması düşünülemeyen arazi kullanım kararları ve ulaşım altyapı projeleri oluşturmaktadır. Bunun sonucunda da birbiri ile çelişkili kurumsal kimliği, rasyonelliği zedeleyen kararlar ortaya çıkmakta, sağlıksız kent parçalarının gelişimine yol açılırken, kaynaklar akılcı olmayan şekilde tüketilmektedir. Şekil 2 ve 3’de Valilik ve Büyük Şehir Belediyelerinin organizasyon şemaları izlenebilmektedir. Tüm bu faaliyetler bir planlama şemsiyesi altında toplanıp, sorumluluklar organize edilemediği için de planlama işlevi yerine getirilememektedir.

2. Planlamada kademeli birliktelik ilkesi yasal düzlemde yer almasına rağmen, bu ilke, yasalardaki bazı boşluklar, esneklikler, plan tanım yetersizlikleri ve yetki alanı karmaşası nedeniyle işlememektedir. Bu bozuk yapı, her yeni yasa taslağı veya düzenlemesi ile daha da karmaşık ve kaotik hale getirilmiştir. Kademli birliktelik ilkesi, üstten alta akan bir sistem olarak değil, etkileşimli çalışan bir sistem olarak algılanmalı, sistemler arası bilgi akışı sağlanabilmelidir.

3. Yürürlükteki mevzuatta kent planlama ve imarın özdeş olarak tutulması, günümüzün kentsel dinamiklerine ve sorunlarına yanıt verememektedir. Mevzuattaki hükümlerin tümüyle kentsel gelişme alanlarını kapsayacak biçimde ve yeni yapılaşmayı düzenleyici içerikte ele alınmış olması ve mevzuatta kentlerin korunması, yenilenmesi, sağlıklaştırılması gereken alanlarına ilişkin hiç bir düzenlemeye yer verilmemesi, planlama

kararlarının oluşturulmasından uygulama sürecine ciddi kısıtlar getirmektedir. Buna karşı bir çözüm olarak ortaya konan kentsel dönüşüm /kentsel eylem planı kavramının, siyasilerce bir rant aracı olarak algılanması ve bilimsel öngörülere uygun şekilde değil, çarpıtılarak yasa taslaklarının oluşturulması, bu çözüm aracını da geçmişteki Islah İmar Plan uygulamalarından daha kötü sonuçlara yol açabilecek çok tehlikeli bir bomba haline dönüştürmüştür. Öngörülen Kentsel Dönüşüm Yasa Tasarısı ile kentsel gelişim üzerinde yaratılacak olumsuzlukların ötesinde, anayasaya aykırı şekilde kişisel mülk edinme ve kullanma hakkı da devlet tarafından yok edilmektedir. Devlet, kendi çıkarttığı yasalar ile kendi varlık nedenini inkâr eder duruma düşmektedir.

4.Yürürlükteki planlama sistemimizde planın yapım sürecinde katılım mekanizmalarına hemen hiç yer verilmemiş olması sorun alanlarından bir diğeridir. Katılım süreçlerinin oluşturulması, sağlıklı karar üretmenin ve denetimin sağlanmasının önemli bir bacağıdır.

Katılım, bilgilendirilmeye dayanır, şeffaflığı gerektirir. Sağlıklı bilgilendirme veya bilgi alma hakkı ise ancak, bilginin güvenilir şekilde toplanması, sistematize edilmesi ve açıkça herkesin kullanımına sunulması ile mümkündür. Tüm bu altyapıyı oluşturmadan, katılımdan bahsetmek yeterli değildir.

5.Katılım sürecinin önünde belirtilen en büyük engellerden biri planlamanın spekülasyona yönelik olarak kullanılabileceği endişesidir. Bu da plan kararlarında eşitlik ve dengenin sağlanamamasından kaynaklanmaktadır. Bu eşitliği ve dengeyi sağlayacak, spekülasyonu önleyecek yasal araçlar sistemimizde yeterince yer almamaktadır. Bunun sağlanabilmesinin koşulu ise, yine sürekliliği ve güvenirliliği olan bilgi altyapısıdır.

Zaman içerisinde çeşitli parametrelere göre değişiminin modellenmesi, nedenselliklere bağlı olarak yorumlanması ve yasal araçlar olarak kullanıma sunulması gereklidir.

6.Planlamada güçler arasındaki denge bozukluğu; sağlıklı ve güvenlikli mekânların oluşmasını önlemektedir. Planlamanın teknik boyutu ihmal edilmekte, popülist siyasal yaklaşımlar bu boyutun önüne geçmektedir. Bu durumda, yasalara uymayanların ödüllendirildiği, yasalara uyanların ise cezalandırıldığı bir yapılaşma ve planlama sistemi, hukukun üstünlüğünü zedeleyen, güvensizliği yaratan bir ortam oluşturmaktadır.

7.İmar planlarının uygulanabilmesi için gerekli olan planlama araçları son derece yetersiz olup, yasada yer alan uygulama araçları da belediyelerin kaynak sorunlarını çözmek amacına yönelik olarak yasal olmayan doğrultuda kullanılabilmektedir. Bu uygulamalar ise halkın plana, uygulama araçlarına ve hukukun üstünlüğü ilkesine olan güvenini zedelemekte, plansız, yasal olmayan gelişmeyi teşvik etmektedir.

Tüm bu sorunlar, ülkemizde planlama uygulamalarının, “planlama” olmadığını, planlama kavramının gerçek anlamını ve amacını da zedelediğini açıkça göstermektedir.

Planın varlığı yeterli değildir; temel ilkelerin ve kamu yararının göz ardı edildiği bir planlama eylemi sürdürülebilir bir gelecek için en önemli risklerden biri olabilir.

Planlama yönetimi geliştirilmeli, planlama şemsiyesi altında tüm kurum ve kuruluşların vatandaşların ortaklaşa çalışabileceği, ortak geleceği tasarlayabileceği, sorumlulukları paylaşabileceği bir sistem acilen oluşturulmalıdır. Bunun birinci adımı, tüm kurumların üstüne düşen veri sistemini oluşturma ve planlama sistemine sunma sorumluluğunu üstlenmesidir.

Stratejik planlama ile mekânsal planlama bağlantısı kurulmalı, bu bağlamda, yatay ve düşey ilişkilerin iyi kurgulandığı kurumsal yapı yeniden düzenlenmelidir. Etkin bir stratejik planlamanın vazgeçilemez öğeleri şunlardır: Sorumluluk paylaşımı, belirsizliklere karşı hazırlıklı olma, programlama, etaplama, esneklik, katılım, finans kaynaklarının sunum biçimi ve bu kaynaklardan yararlanma koşullarının, topluma ivme verecek şekilde, belirlenmesidir. Yataydaki ve düşeydeki, kurum içi ve kurumlar arası, bireyler ile yönetimler arası ilişkiler bu anlayış içinde düzenlenmelidir. Böyle bir planlama anlayışının hayata geçirilmesi, gerçekleştirilmesi ancak güçlü bir bilgi altyapısının kurulmasıyla, bilginin içtenlikle ve pozitif bir yaklaşım içinde paylaşılmasıyla sağlanabilir.

Şekil 1: Yeni Yasalar ve Yasa Taslaklarına göre Planlama Sistemi

Şekil 2: Valilik Birimleri

Şekil 3: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Birimleri