• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2.1. Kavramsal Çerçeve

2.1.1. Yansıtıcı Düşünmeye İlişkin Görüşler ve Modeller

2.1.1.2. John Dewey’in Görüşü

Yirminci yüzyılın başında Amerikan felsefecisi ve eğitimcisi Dewey, felsefeden yansıtma kavramını almış ve ilk olarak onu psikoloji ve pedagoji alanlarına sokmuştur (Dimova ve Loughran, 2009). Dewey, yansıtıcı düşünmenin 20. yüzyıldaki mucididir ve yansıtmayı araştıran pek çok araştırmacı onun çalışmalarına atıfta bulunmuştur (Ramsey, 2010).

Dewey (1933) yansıtıcı düşünmeyi “bir inanış ve varsayılan bilgi biçiminin onu destekleyen temeller ve üretmesi muhtemel sonuçlar ışığında aktif, ısrarcı ve dikkatli bir biçimde ele alınmasıdır” olarak tanımlamıştır. Dewey’e (1933) göre, yansıtıcı düşünme bir eğitimsel amaca hizmet etmelidir. Düşünme yetisi oldukça önemlidir; bu yeti insanları hayvanlardan ayırt eden özellik olarak kabul edilmektedir. Ancak düşünmenin neden ve nasıl önemli olduğu ile ilgili sıradan fikirler belirsiz olduğu için, yansıtıcı düşünmenin içerdiği değerleri açık bir biçimde ifade etmek önemlidir. İlk olarak, içgüdüsel ve rutin aktiviteden özgür kılar. Düşünme, öngörü ile aktivitelerimizi yönlendirmemizi mümkün kılar ve farkında olduğumuz olası sonuçlar ya da amaçlar doğrultusunda planlama yapmamızı sağlar. Gelecek hedeflere ulaşmamız için bilinçli ve kasıtlı bir biçimde hareket etmemizi sağlar. Takip edilebilecek olan farklı yolların olası sonuçlarını ortaya koyarak, eylem gerçekleştirmek üzere olduğumuzda ne ile karşı karşıya olduğumuzu fark etmemizi sağlar. Kör, içgüdüsel olan eylemi akıl dolu bir eyleme dönüştürür.

Dewey (1997) yansıtıcı düşünme kavramını dört madde de açıklamıştır.

I. Yansıtıcı düşünme, düşüncelerin birbiri ardına gelmesi, birbirinden kaynaklanmaları ve birbirlerini desteklemeleri biçimindedir; sadece anlamsız bir biçimde ortaya çıkıp sonradan kaybolmaz. Her bir safha, bir şeyden başka bir şeye bağlantı kurmaktır. Her bir ifade, bir sonraki ifadede işe yarayan bir anlam bırakır. Düşüncelerin akışı bir tren, zincir ya da ip olur.

II. Düşünme geniş anlamında bile kullanıldığında, genellikle direk olarak algılanmayan görmediğimiz, koklamadığımız, duymadığımız ya da dokunmadığımız konular ile sınırlıdır. Hikâye anlatan bir adama belirli bir olayı olurken görüp görmediğini sorduğumuzda cevabı şöyle olabilir: “Hayır, sadece onu düşündüm”. Burada önemli olan birbirine bağlı düşüncelerin bir zincir biçiminde ardı ardına gelmesidir. Çocuklar tarafından anlatılan hayali hikâyeler içsel ahengin tüm düzeylerine

sahiptir, bazıları kopuk bazıları net ortaya koyulmuştur. Bağlandıklarında, bunlar yansıtıcı düşünmeyi harekete geçirirler.

III. Düşünce bazı temeller yani direk olarak var olanın ötesine geçen gerçek ya da varsayılan bilgiye dayalı olan inancı temsil eder. Mantıklı olarak olası olan ya da olmayan bir şeyin kabulü ya da reddi özelliğidir. Düşünmenin bu safhası iki farklı türden inancı içerir, bunların farkı bir derece olsa da, onları ayrı ayrı ele almayı gerektirecek türden değildir. Bazı inanışlar kendi temelleri dikkate alınmadan kabul edilirken diğer bazıları temelleri incelendiği için kabul edilirler. Dewey, şu örnekleri vermiştir: “İnsanların dünyayı düz olarak düşündüklerini” ya da “sanırım sen evin yanından geçtin” derken, bir şeyin kabul edildiği, benimsendiği, ya da onaylandığı bir inancı ifade ederiz. Ancak bu türden düşünceler, gerçek temellerine referans vermeden bir önermenin kabul edilmesi anlamına gelebilir.

IV. İnanma ile sonuçlanan düşünceler kendilerine atfedilmiş olan öneme sahiptirler ve inanışların doğasının, şartlarının ve sonuçlarının bilinçli sorgulanmasına yol açarlar. Bir inanışın diğer inanışlar üzerine olan etkileri ve davranış üzerine olan etkileri önemli olabilir o zaman kişi inancının temellerini ya da sebeplerini ve onun mantıklı sonuçlarını düşünmeye zorlanır. Bu yansıtıcı düşünme demektir. Dewey şöyle bir örnek vermiştir: Columbus yuvarlak olduğunu düşünene kadar insanlar dünyanın düz olduğunu düşünmektedir. Düz olduğu düşüncesi kabul edilen bir inanıştır, çünkü onlara öğretileni ve kabul edileni sorgulama enerji ve cesaretine sahip değildirler. Columbus’ un düşüncesi mantıklı bir sonuçtur. Gerçeklerin yakından incelenmesini, kanıtların dikkatle gözden geçirilmesini, çeşitli hipotezlerin sonuçlarının ne olabileceği hakkında fikir yürütmeyi ve kuramsal teorileri gerçekler ile kıyaslamayı içermektedir.

Her yansıtıcı faaliyette yer alan belli alt süreçler şunlardır: (a) kafa karışıklığı, duraksama, şüphe; (b) önerilen inancı destekleyen ya da geçersiz kılan daha fazla gerçeğe ışık tutma yönünde yapılacak araştırma ya da sorgulamadır (Dewey, 1997). Yansıtıcı düşünmenin işlevi içinde bir tür belirsizlik, şüphe, çatışma ve rahatsızlığın yer aldığı bir durumu net, tutarlı, oturmuş bir tür harmoni içeren bir duruma dönüştürmektir (Dewey, 1933).

Dewey, yansıtıcı düşünmenin beş safhasını şöyle açıklamıştır: Düşünmenin safhaları (1) içinde zihnin olası bir çözüme doğru sıçrama yaptığı öneriler; (2) çözümlenmesi gereken ya da cevabı bulunması gereken bir problem bağlamında

yaşanan güçlük ya da karmaşıklığın algılanması; (3) gerçekçi materyallerin toplanması için gözlemleri başlatmak ve yöneltmek ve diğer operasyonları başlatmak için önderlik eden bir fikir ya da hipotez olarak bir öneriyi kullanmak; (4) bir fikrin veya varsayımın zihinsel olarak detaylandırılması (5) açık ya da hayali eylem vasıtası ile hipotezin test edilmesidir (Dewey, 1933). Dewey’in yansıtıcı düşünme aşamaları, problem çözme sürecine benzemektedir ve bir model olmuştur. Araştırmacılar tarafından problem çözme aşamaları olarak geliştirilmiştir.

Dewey (1933) yansıtıcı düşünme için gerekli olan tutumları açık görüşlülük, bütün kalbi ile desteklemek, sorumluluk olarak belirtmiştir. Bunlar şöyle açıklanabilir:

Açık görüşlülük: Bu tavır ön yargılardan, tarafgirlikten ve zihni yeni problemleri dikkate almaya kapatan ve onu yeni fikirleri dikkate almak konusunda isteksiz kılan diğer benzeri alışkanlıklardan soyutlanmış olmaktır.

Bütün kalbi ile desteklemek: Herhangi birisi bir nesne ya da sebep ile kalpten ilgilendiğinde, o kendini onun içine sokar. Başka bir deyişle, tüm kalbi ile kendini ona adar. Bu tavrın ya da kişilik özelliğinin önemi özellikle uygulamalı ya da ahlaki olaylarda fark edilir.

Sorumluluk: Samimi olma ya da tüm kalpten destekleme gibi sorumluluk da entelektüel bir kaynak olmaktan daha ziyade ahlaki bir özellik olarak algılanır. Ancak bu yeni bakış açıları için yeterli isteksel desteği ve konuya kendini verebilme kapasite ve şevkini kazanmak için gerekli olan bir şeydir.