• Sonuç bulunamadı

TÜRKĐYE’DE MODERNLEŞME VE DEMOKRASĐ

2.4. Tanzimat Sonrası Gelişmeler

2.4.2. I Meşrutiyetin Đlanı ve Anayasal Gelişmeler

Meşrutiyet ilan edilmeden önce Osmanlı toplumsal ve siyasal yapısı yakın geçmişe kıyasla bir hayli değişime uğramıştı. Devir öyle bir hal almıştı ki meydana gelen değişimler çok hızlı oluyor, ortaya çıkan ideolojik akımların etkisiyle tarih adeta yeniden yazılıyordu. Dönemin siyasi ortamını Ortaylı şu şekilde ifade etmiştir:

“ Modern çağın toplumları artık tarihi yaşamayıp, yapıyorlardı.

Tanzimat aydını da tutucu yöneticisinden muhalif yazarına kadar çağdaş dünyada var olmak için değişmek ve olaylara yön vermek gerektiğini anlamıştı. Geleneği korumak için onun bilincinde olmak gerekir. Varlığını sürdürebilmek için Osmanlı aydını, geleneğini ve ortamını farklı anlayışla da olsa değerlendirmeye ve eleştirmeye başlamıştı. Edebiyat zevkinden yönetime, Avrupa politikasından modernleşmenin yöntem ölçüsüne kadar birçok konu tartışılıyordu, hem de kahvehane sohbetiyle değil basın ve yayın aracılığıyla…”.152

Artık gerçeklerin bu ölçüde açık bir şekilde algılanışı, devlet sistematiğinde de değişmelerin olması gerektiği görüşünün hâkim olmasına neden olmuştu. Neredeyse bir asırdır çırpınan aydınlarda kurtuluş için anayasal ve meşruti bir monarşiden başka bir yolun olamayacağı düşüncesi hâkim olmaya başlamıştı. Çünkü Osmanlının çöküş nedenleri siyasal ve ekonomik sorunlardandı, bu sıkıntıların aşılabilmesinin tek yolu eğitimden geçiyordu ve gereken dönüşümlerin yapılabilmesi için tek bir yönetim modeli vardı: O da anayasal, merkeziyetçi bir yönetim modeliydi153.

Kafalar karışıktı. Avrupa arenası başta olmak üzere dünya hızlı bir dönüşüm geçiriyordu. Osmanlı Devletinin durumu ise günden güne kötüleşiyordu. Devlet, adeta hastanın göz göre göre eridiği gibi yok olmaya doğru gidiyordu. Azınlıklar birer birer kendi ulus devletlerini kuruyor, mevcudun muhafazası giderek zorlaşıyordu. Kurtuluş için birçok yolu deneyen Osmanlı aydını kimi zaman kendisini ikilemlerin dışında tutamıyordu. Bu düalizm hem kültürel alanda hem de

152 Ortaylı, Tanzimat Adamı …, s.93. 153

idari alanda kendisini 19. yüzyıl boyunca hissettirdi. Bu ikilemler, önce Jön Türkleri sonra da cumhuriyetçileri radikal yöntemler kullanmaya itecekti154.

Bulgar ve Bosna – Hersek isyanları Osmanlı ekonomisini ciddi bunalımlar içine sokmuştu. Ayaklamalar neticesinde Avrupa, Doğu Sorunu (Şark Sorunu) kisvesiyle Osmanlı Devletine baskı yapmaya başladı. Sultan Abdülaziz’in bu gelişmeler sonrası Rus elçisiyle siyasal işbirliği yapması içeride güçlü bir muhalefetin oluşmasına neden oldu.155 Ordu, sivil bürokrasi ve şeyhülislamın da işbirliği ile bu muhalif kanat 1876 Mayısında sultana darbe girişiminde bulundular.

Abdülaziz’in yerine V. Murat tahta çıkarıldı. Bu değişim siyasi kaos oluşmasına neden oldu. Bir yandan azınlık isyanları, diğer yandan Avrupa’nın bunu bahane ederek Osmanlı içişlerine karışması siyasi arenanın çalkantılı dönemler geçirmesine neden olmuştur. Bu çalkantılı dönemde anayasal gelişmeler de nasibini almış, ‘devir anayasa devri değil’ savı, anayasa çalışmalarını çıkmaza sokmuştur. Halka dayalı bir düzenin henüz erken olduğu, cahil Anadolu ve Rumeli Türklerinden alınacak reylerin devleti kurtaramayacağı söyleniyordu156. V. Murat’ın hastalanmasıyla daha da karışan siyaset sahnesi, II. Abdülhamit’in anayasa ve meşrutiyeti ilan edeceğini kabul etmesi üzerine şeyhülislamın fetvasıyla V. Murat’ın hal’i sonrasında tahta çıkarılmıştır.

Abdülhamit’in tahta çıkması ile anayasa hazırlıkları başlamış oldu. Anayasa Mithat Paşa başkanlığında kurulan komisyon ve dışardan da Namık Kemal’in telkinleri doğrultusunda Belçika ve Fransa anayasalarından da çeviriler yapılarak hazırlandı. 119 madden oluşan anayasa, sadrazam olan Mithat Paşa tarafından 23 Aralık 1876 tarihinde Babıâli önündeki meydanda okunarak kabul edildi.

119 maddeden oluşan anayasanın ilk beş maddesi padişahın haklarını tanımlayan maddelerden oluşuyordu. Padişaha geniş yetkiler veren anayasada, padişah, kimseye karşı sorumluluğu olmayan, parlamentoyu dağıtma ve toplama,

154

Ortaylı, Đmparatorluğun …, s.27.

155 Çavdar, a.g.e., s.38-39.

156Dönemin sadrazamının görüşü bu şekildeydi. Durum, modernleşme hareketinin, daha önce de

belirttiğimiz gibi ‘aydın despotizmi’ denilen bir yolla tepeden inmeci olduğunu açık bir şekilde göstermektedir. Bkz. Çavdar, a.g.e.,s.39-40.

bakanları atama ve azletme yetkisi olan bir statüye sahip oluyordu157. Özellikle 113. madde çok tartışıldı. Maddeye göre padişah siyasi gerekçelere istinaden, mahkemesiz sürgün yetkisine sahip olacaktı.

Anayasanın ikinci bölümünde Osmanlı uyruğunda bulunan tüm bireylerin ‘Osmanlı’ olduğu kabul ediliyor ve başkalarının haklarına halel getirmemeleri koşuluyla kişisel hak ve özgürlüklerinin olduğu belirtiliyordu. Toplum, Osmanlı üst kimliği altında birleştirecek bir şuur oluşturularak bir arada tutularak kötü gidişatın önüne geçilmek istenmiştir.

Anayasanın getirdiği en önemli yenilik Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Ayan olmak üzere iki kanattan müteşekkil Meclis-i Umumi adındaki parlamentonun tesis edilmesi olmuştur. Ayan meclisi, Meclis-i Mebusan üyelerinin üçte birini aşmayacak şekilde padişah tarafından doğrudan atanırdı. Meclis-i Mebusan üyeleri ise her elli bin Osmanlı halkına bir üye olmak üzere 4 yılda bir yapılacak gizli oyla seçilirdi. Parlamento anayasadan daha önce kurulmuş olup, ilk Osmanlı Meclis-i Umumi’si 13 Aralık 1877’den 16 Şubat 1878 tarihinde, II. Abdülhamit’in Kanun-u Esasi’nin kendisine verdiği yetkiye dayanarak meclisi tatil etmesine kadar devam etmiştir158. Padişahın iradesinden sonra bazı mebuslar sessizce dağıldı, bir kısmı ise sürgüne gönderildi ve böylece I. Meşrutiyet dönemi sona ermiş oldu.

Meşrutiyetin ve beraberinde Kanun-u Esasi’nin Türk siyasal yaşantımızdaki önemi her iki gelişmenin de bir ilk olmasından kaynaklanmaktadır. Meşrutiyetle beraber parlamenter sisteme geçilmeye çalışılmış, kanuni çerçevede ise padişah fermanlarının yerini ilk anayasamız olan Kanun-u Esasi almıştır. Meclis sistemi Osmanlı tarihinde değişik şekillerle gerçekleşse de bu yeni siyasi yapı halkın temsilcilerinin halkı temsil ettiği ilk oluşum olmuştu. Anayasada her ne kadar padişahın yetkileri aşırı gibi görünse de parlamentarizmin varlığı Osmanlı siyaset arenasına Sultan ve Babıâli dışında yeni aktörlerin rol almasına zemin hazırlamış olması nedeniyle önem arz etmektedir. Bu gelişmeler ilerisi adına yeni kurulacak olan cumhuriyete geçişe zemin hazırlaması hasebiyle tarihimiz adına bir başka milat kabul edilmektedir.

157 Tanzimat Fermanı’nın tahlili için bkz. Abadan, Yavuz, “Tanzimat Fermanının Tahlili”, Tanzimat I, s.31- 58.

158