• Sonuç bulunamadı

İSPAT YÜKÜ KAVRAMI

Belgede VERGİ HUKUKUNDA İSPAT GAMZE (sayfa 125-129)

VERGİ HUKUKUNDA İSPAT YÜKÜ ve İSPAT ÖLÇÜSÜ 2.1. VERGİ HUKUKUNDA İSPAT YÜKÜ

2.1.1. İSPAT YÜKÜ KAVRAMI; KAVRAMIN DELİL GÖSTERME, İDDİA VE SOMUTLAŞTIRMA YÜKÜNDEN GÖSTERME, İDDİA VE SOMUTLAŞTIRMA YÜKÜNDEN

2.1.1.1. İSPAT YÜKÜ KAVRAMI

Yargıcın, davada hangi olayların ispat edilmesi gerektiğini, yani ispatın konusunu belirlemesinden sonra; bu olayların kimin tarafından ispat edilmesi gerektiği sorusu “ispat yükü” kavramını1 ortaya çıkarır2.

Hukuk tarihi boyunca yanıtı aranan bu soru, halen öğretiyi meşgul etmektedir. İspat yükü, öğretide “objektif ispat yükü” ve “sübjektif ispat yükü”

olmak üzere ikiye ayrılarak incelenmektedir. Objektif ispat yükü, hükme esas alınacak olayların ispat edilememesi durumunda hükmün ispat yükü üzerinde olan kişi aleyhine sonuçlanması anlamına gelir. Sübjektif ispat yükü ise lehine hüküm verilmesi veya aleyhine bir hüküm verilmemesi adına tarafın delil gösterme yükünü ifade eden usulî bir yüktür3. Bu çalışmada ispat yükü terimi, genel kullanıma uygun olarak, objektif ispat yükünü; delil gösterme yükü terimi ise sübjektif ispat yükünü ifade edecek şekilde kullanılacaktır. Dolayısıyla bu başlık altında incelenen kavram, objektif ispat yükü olacaktır. Sübjektif ispat yükü ise delil gösterme yükü olarak, ayrı bir başlık altında incelenecektir.

Şayet iki taraftan herhangi birinin istemine hak veren hukuk kurallarından hiçbiri, ispat konusu olayların gerçekleştiğinin ya da gerçekleşmediğinin belirlenememiş olması nedeniyle uygulanamayacak iseler, olaylar bakımından bir

1 İngilizce: “burden of proof”, Almanca: “die Beweislast”, Fransızca: “la charge de la preuve” veya

“le fardeau de la preuve”. KAZAZI, a.g.e., s.22.

2 KURU, ARSLAN, YILMAZ, a.g.e., s.360.

3 UMAR, YILMAZ, a.g.e., s.34 vd.

108 belirsizlik durumu ortaya çıkar. Bu durum, taraflardan birinin aleyhine olur, yani o taraf istemini elde edemez. Hangi tarafın istemini elde edemeyecek olduğu sorusunu ispat yükü kuralları yanıtlar; yani belirlenemeyen olay için ispat yükü kimde idiyse, o taraf, istemini elde edemez. Bu durumda ispat yükü kavramı, belli bir olayın gerçekleşmiş olup olmadığının anlaşılamaması, yani ispatsız kalması yüzünden mahkemenin aleyhte bir kararıyla karşılaşmak tehlikesi olarak tanımlanmaktadır4.

Medeni hukuk yargılamasında, yargıcın kendisine ispat yükü düştüğünü bildirdiği taraf, dava konusu olayı ispat edemezse, davayı kaybeder. O taraf, davacı ise davası reddedilir, davalı ise mahkûm edilir5. Zira ispat edilmemiş olan bir olay ile mevcut olmayan bir olay eş değerdedir (Idem est non esse et non probari)6.

Görüldüğü üzere ispat yükü ancak delillerin değerlendirilmesinden sonraki aşamada önem kazanan bir kavramdır. Zira deliller yeterli ise ispat yükünün kimde olduğunun bir önemi kalmaz7. Bu nedenle ispat yükünün kime düştüğü gözetilmeden gösterilen deliller ile maddi gerçeğe ulaşılmış ise ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmaya gerek yoktur8. Çünkü ispat yükü konusunda yargıcın bir karar vermesi ihtiyacı, ancak ispatın konusunu oluşturan somut olayların iddia edildiği gibi olduğu yolunda yargıçta yeterli kanaat oluşmadığı, yani maddi sorunun açıklığa kavuşmadığı durumlarda gündeme gelir9. Belirtildiği üzere, yargıç bu noktada ispat yükünü dikkate alarak sonuca ulaşacak ve ispat yükü kimin üzerindeyse, belirsizliğin riskine de bu taraf katlanmak zorunda olacak, dolayısıyla, karar bu tarafın aleyhine

4 Geniş bilgi içi bkz. UMAR, YILMAZ, a.g.e., s.2 vd.

5 KURU, ARSLAN, YILMAZ, a.g.e., s.370-371; PEKCANITEZ ATALAY, ÖZEKES, a.g.e., s.445. Yargılamada yalnızca davanın asıl konusu bakımından değil, aynı zamanda bir ön sorun veya bir ara sorun hakkında da iki tarafın birbirine zıt olarak ileri sürdükleri olayların hiçbirinin ispat edilememesi olasılığı vardır. Bu durumlarda da yargıcın ispat yükü kurallarına başvurması gerekecektir. Bu nedenle ispat yükünün tanımında “davayı kaybetmek tehlikesi” değil, daha geniş olan “mahkemenin aleyhte bir kararıyla karşılaşmak tehlikesi” ibaresi kullanılmalıdır (UMAR, YILMAZ, a.g.e., s.3).

6 ÜSTÜNDAĞ, a.g.e.,s.613.

7 ATALAY, a.g.e., s.10.

8 UMAR, YILMAZ, a.g.e., s.3

9 ATALAY, a.g.e., s.10.

109 olacaktır10. Çünkü yargıç, ispat faaliyetinin sonucu ne olursa olsun davayı bir hükümle sonuçlandırmak zorundadır. (Anayasa, m.141/son).

Buradaki anlamıyla belirsizlik, davanın başındaki belirsizlik değildir.

Kuşkusuz her davada olaylara ilişkin iddialar bakımından daha baştan bir belirsizlik söz konusudur. Ancak ispat yükü kurallarının uygulanmasına esas teşkil eden anlamdaki belirsizlik, delillerin değerlendirilmesi sonunda halen devam eden, uyuşmazlığın aydınlanamaması halidir11.

POSTACIOĞLU, bu hususu vurgulamak için, tarihi ve bilimsel gerçeği arayan tarihçi ile adlî gerçeği arayan yargıcın durumunu karşılaştırmaktadır. Tarihçi, geçmişte meydana gelmiş bir olayın gerçek durumunu tespit edemez ise hüküm vermemekte serbesttir. Yargıcın ise böyle bir olanağı yoktur; yargıcı bu belirsizlik durumundan kurtaracak olan yol, ispat yükünün taraflardan hangisine ait olduğunun tespitidir12.

Yargıç, ispat yükünün kime düştüğünü belirttikten sonra, kural olarak, kendisine ispat yükü düşen kimsenin ispat işlemine girişmesi gerekir. İspat yükü taşıyan taraf iddiasını ispat edemezse, kendisine ispat yükü düşmeyen tarafın, ispatlanamayan olayın aksini ispat etmesine gerek yoktur. Çünkü kendisine ispat yükü düşen taraf, iddiasını ispatlayamadığı için -kendisine ispat yükü düşmeyen tarafın karşı ispatı gerekmeksizin- yargıcın aleyhte kararı ile karşılaşacaktır.

Normal olan durum bu olmasına karşın, kendisine ispat yükü düşmeyen tarafın, ispat yükü taşıyan tarafın iddiasını ispat etmesini beklemeden, onun iddiasının aksini ispat etmek için delil göstermesi olanağı vardır. Bu delile “karşı (mukabil) delil”, bu ispat türüne ise “karşı ispat” denir. Karşı delil gösteren taraf, bununla karşı tarafın iddiasını çürütmeye çalışır; yani, karşı tarafın iddiasını ispat etmesini güçleştirir”13.

10 UMAR, YILMAZ, a.g.e., s.5; ÖZDEMİR, a.g.e., s.8.

11 ATALAY, a.g.e., s.12.

12 POSTACIOĞLU, a.g.e., s.534.

13 UMAR, YILMAZ, a.g.e., s.7.

110 Öğretide ve kimi yargı kararlarında “ispat yükü” terimi yerine “ispat yükümlülüğü”, “ispat mükellefiyeti” terimlerinin kullanılmasını isabetli bulmadığımızı belirtmek istiyoruz. Kanımızca “yükümlülük” kavramı “yük”

kavramını karşılamamaktadır. Gerçekten, hukuki bir yükümlülük, yerine getirilmediği takdirde aynen ifaya veya tazminata yol açar 14 . Keza, vergi yükümlülüğü yerine getirilmediğinde, ödenmeyen borç cebren tahsil olunur ve yükümlülüğe bağlı ödevlerin yerine getirilmemesi çeşitli yaptırımlara yol açar. Oysa kişi, kendisi tarafından ispatı gereken bir olayı ispat edemezse, karşı taraf ve mahkeme onun mutlaka bunu ispat etmesini isteyemez. Kendisine ispat yükü düşen taraf o olayı ispat edememiş sayılmakta ve davacı ise davası bu nedenle reddedilmektedir15. Üstelik çalışmamızın devamında tespit edileceği üzere, yargıcın tarafların sunduğu delillerle bağlı olmadığı vergi yargılamasında kimi zaman ispat yükünün yerine getirilmemesi o tarafın aleyhinde karar verilmesine dahi yol açmamaktadır.

Belirli bir sonucu elde etmek isteyen tarafın, ihtiyari şekilde bir işi yapmak durumunda bırakılması ise "külfet"tir16.

Aksi yöndeki görüşe göre söz konusu “yaptırım” kavramının maddi hukuktakinden farklı olması nedeniyle “ispat yükümlülüğü” teriminin tercih edilmesinde sakınca yoktur17. Bu çalışmada, yukarıda ifade ettiğimiz görüşümüz uyarınca ve yasalarca da kabul edildiği üzere “ispat yükü/külfeti” terimi tercih edilmiştir.

Danıştay kararlarında “kanıtlama yükü”, “kanıt yükü” terimlerinin de kullanıldığı görülmektedir. “İspat” terimi yerine “kanıtlama” sözcüğünün kullanılması tercih edilebilecekse de “kanıt yükü” kanımızca genel kullanıma uygun olmadığı gibi “delil gösterme yükü” kavramı ile karıştırılması olasılığı bulunan bir terimdir. Terimin kullanımına ilişkin daha önemli bir sorun ise Danıştay’ın, bu terimi

14 POSTACIOĞLU, a.g.e., s.534.

15 KURU, ARSLAN, YILMAZ, a.g.e.,s.358.

16 EREM, Ceza Usul Hukuku, s.316.

17 POSTACIOĞLU, a.g.e., s.534.

111 kullanırken, kimi zaman “objektif ispat yükünü”, kimi zaman ise “delil gösterme yükünü” kasdetmesidir.

Danıştay kararlarında hatalı olarak kullanıldığı tespit edilen bir diğer terim de

“ispat yükünün tersine çevrilmesi” kavramıdır. Örneğin bir kararda şu ifadeler yer almaktadır: “Mahkemenin bu kabulü karşısında, söz konusu fatura tutarlarının oluşturduğu maliyetin belgelendirildiği de kabul edilemeyeceğinden; ticari gereklere aykırı düzenlenen fatura tutarlarında emtia alışı olduğunu kanıtlama yükü, VUK’un 3'üncü maddesi uyarınca davacıya düştüğü halde, bu konuda davacıdan kanıt sunması istenip, sunulduğu takdirde değerlendirildikten sonra karar verilmesi gerekirken, ispat yükü tersine çevrilerek verilen kararın hukuka uygun görülmediği gerekçesiyle kararı bozmuştur18”. Görüldüğü üzere Danıştay vergi mahkemesinin ispat yükünü hukuka aykırı olarak paylaştırıldığı tespiti yerine, “ispat yükünün tersine çevrildiği” ifadesini kullanmıştır.

2.1.1.2. İSPAT YÜKÜ KURALLARININ KAYNAĞI VE

Belgede VERGİ HUKUKUNDA İSPAT GAMZE (sayfa 125-129)

Outline

Benzer Belgeler