• Sonuç bulunamadı

Hayatın Olağan Akışı Ölçütü

Belgede VERGİ HUKUKUNDA İSPAT GAMZE (sayfa 173-177)

VERGİ HUKUKUNDA İSPAT YÜKÜ ve İSPAT ÖLÇÜSÜ 2.1. VERGİ HUKUKUNDA İSPAT YÜKÜ

2.1.2. VERGİ HUKUKUNDA İSPAT YÜKÜNÜN PAYLAŞTIRILMASI PAYLAŞTIRILMASI

2.1.2.1. İSPAT YÜKÜNÜN PAYLAŞTIRILMASINA İLİŞKİN TEMEL KURAM VE ÖLÇÜTLERİN VERGİ HUKUKU İLİŞKİN TEMEL KURAM VE ÖLÇÜTLERİN VERGİ HUKUKU

2.1.2.1.6. Hayatın Olağan Akışı Ölçütü

İspat yükünün paylaştırılmasında esas alınan bir diğer kuram hayatın olağan akışı ölçütüdür178. Bu kurama göre, iddiasını hayatın olağan akışına, normal bir duruma, hayat deneyimlerinin gereği olarak kabul gören olay ve ilişkilere dayandıran taraf ispat yükünü taşımaz; ispat yükünün, bunların tersini iddia edene düşmesi gerekir179. Yani, normal olmayan bir durumun varlığını ya da sabit bir durumun değiştiğini iddia eden; kısaca “aslın aksini iddia eden” ispat yükünü taşımalıdır.

Davadaki rolü ne olursa olsun, tesadüfi ve istisnai olarak bir olayın, bir ilişkinin bulunduğunu ya da varlığı sabit olan bir durumun değiştiğini iddia eden iddiasını ispatlamalıdır180.

Ancak normal sayılan bir durumun gerçekte normal olmaması ya da normal olmakla beraber birtakım sebeplerle iddia edilen sonucu doğurmaması da mümkündür. Bu nedenle yasalar, karinenin istisnai olarak iddiayı ispat etmediğini ya da bazı olay ve sebeplerle önem ve değerlerini kaybettiğini ispat hakkını diğer tarafa tanımaktadır181.

Özel hukukta hayatın olağan akışı ölçütü genellikle normdan yararlanma kuramını tamamlayıcı ölçütlerden biri olarak ele alınmaktadır182. UMAR/YILMAZ’a göre, bu ölçüt normdan yararlanma kuramına uygundur, çünkü yargıç, belirtilere bakarak ispatı yapılmış sayabilir ve bu durumda delil gösterme yükü, ispat yükünü taşıyan tarafın hasmına geçmiş olur183. POSTACIOĞLU ise, genel kabulden farklı olarak hayatın olağan akışı ölçütünü ispat yükünün belirlenmesi açısından başlıca

178 POSTACIOĞLU, a.g.e., s.533-553; ÜSTÜNDAĞ, a.g.e., s.616.

179 “Bizce, normal, yani, tabiî ve muttari yasaların, hayat tecrübelerinin icab ve delâleti olarak umumiyetle bilinen vakıa ve münasebetlere istinad eden taraf isbat ile mükellef tutulmayıp bunların tersini iddia eden isbat ile mükellef tutulmak lâzımdır”. BELGESAY, İsbat Teorisi, s.10.

180 BELGESAY, İsbat Külfeti, s.4.

181 BELGESAY, İsbat Külfeti, s.13

182 UMAR, YILMAZ, a.g.e.,s.45.

183 UMAR, YILMAZ, a.g.e. ,s.61

156 ölçüt olarak kabul etmektedir184. Yazar, TMK’nın 6’ıncı maddesinde belirtilen kuralın, ispat yükünün kime düştüğünü ve kapsamını belirlemek açısından yetersiz olduğunu ifade ettikten sonra, sabit veya normal durumun aksini iddia eden tarafa düşmesi yönündeki formülün genel olarak kabul gördüğünü belirtmektedir185.

Yargıtay uygulamasında; olağan bir duruma dayanan tarafın, bu iddiasını kanıtlama yükü altında olmadığı, ispat yükünü, normal durumun aksini iddia eden tarafın taşıyacağı, fiili karine lehine olan tarafın ispat yükü altında bulunmadığı, karinenin aksini kanıtlama yükünün bunu iddia edenin üzerinde olduğu, yargılama hukukunun temel ilkelerinden biri olarak kabul edilmektedir186.

Öğretide ileri sürülen bir görüşe göre, Yargıtay’ın bu yaklaşımı isabetli değildir; zira fiili karineler ispat yükünü belirlemez ya da değiştirmezler, yargıcın delilleri takdirinde rol oynarlar187. Fiili karineler, çoğu zaman, ispat edilmesi gereken olaylar yerine başka, daha kolay ispat edilebilir olayları koymak suretiyle ispatın konusunu değiştirirler188. Fiili karineler ile ispat da deliller ile olur189. Diğer yandan,

184 POSTACIOĞLU, a.g.e. ,s.538: “İsbat külfetinin hangi tarafa râci olduğunun tâyini için zâhir hal ve normal hal kıstasları başlıca ölçü olmakla beraber, bunun yanında ayrıca tâli kaideler de mevcuttur.”

185 POSTACIOĞLU,a.g.e.,s.537

186 TOPUZ, a.g.e., s.44. Örneğin bkz. “İşçinin on saatlik çalışma süresi içinde hiç ara vermeden çalıştığının kabulünün hayatın olağan akışına aykırı olduğu hakkında: Yrg. 9.HD., E.2006/9130, K.2006/30311, 16.11.2006; Hayatın olağan akışına göre ziynet eşyasının kadının üzerinde olması ya da evde saklanmış olması gerektiği hakkında:Yrg.HGK, E.1991/2-618, K.1992/8, 22.01.1992;

Aile şirketi konumundaki davalı şirketin genel kurullarındaki temsil durumunu davacının bilmediği savunmasının hayatın olağan akışına uygun düşmediği hakkında: Yrg.11.HD., E.2001/1076, K.2001/1515, 22.02.2001; Yedi yılı aşkın bir işçinin yasal haklarından vazgeçerek devamsızlık yapmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu hakkında: Yrg.9.HD., E.2002/3962, K.2002/17781, 01.10.2002

Malzeme malikinin tescil istemi ile açtığı davada iyiniyetin varlığı iddia ve savunmaya bakılmaksızın mahkemece re’sen araştırılır. (Yrg.14.HD, E.2012/6878, K.2012/9166, 03.07.2012) Ceza yargılamasında da hayatın olağan akışı karinesine başvurulmaktadır. Örneğin, bir kararında

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, sanığın mala zarar verme suçunu işlediği yönünde yeterli delil bulunmadığını, sanığın savunmasının da hayatın olağan akışına uygun olduğu göz önüne alarak mahkumiyet kararı verilmesine olanak bulunmadığı sonucuna varılmıştır. (Yrg.CGK., E.2013/9-241, K.2013/293, 11.06.2013)

187 ÜSTÜNDAĞ, a.g.e., s.621; TOPUZ, a.g.e., s.44.

188 ÜSTÜNDAĞ, a.g.e., s.621.

189 A.e.

157 fiili karine lehine olan tarafın, o hususu ispat etmiş sayılacağı, karşı tarafın, aksini iddia ve ispat edebileceği yönünde görüşler de mevcuttur190.

Bu kurama yönelik getirilen bir eleştiriye göre, ispat yükünün salt bu ölçüt kullanılarak “olayların olağan duruma ya da hukuka uygun olarak akışı esastır” gibi bir gerekçeyle şu ya da bu tarafa düştüğünü söylemek büyük yanılmalara yol açabilir.

Zira bir olay “hayatın olağan akışı” ölçütüne göre farklı yönlerden değerlendirilebilir ve birbirine zıt sonuçlara varılabilir191. Bu konuda temyiz mahkemeleri bazı kriterler getirmekte ise de somut olaylarda neyin normal durum olduğunu ve neyin normal durumun aksi olduğunu belirlemek güç olabilir.

Bir durumun normal sayılıp sayılmayacağını genel hayat deneyimlerinden ortaya çıkarmak gerekecektir192. Örneğin, hayat deneyimlerine göre normal durum bir kimsenin temyiz kudretine sahip olması olduğundan, aksini ispat eden bu durumu ispat ile yükümlüdür193.

Türk vergi hukukunda hayatın olağan akışı ölçütü, özel olarak ve vergi hukukunun temel ilkelerinden ekonomik yaklaşım ilkesine uygun olarak düzenlenmiştir.

Şöyle ki; VUK’un 3’üncü maddesinin B bendine göre; şayet iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durum iddia olunur ise ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir. Görüldüğü üzere ispat yükü, ileri sürdüğü iddia, ekonomik, ticari veya teknik gereklere aykırı düşen ya da olayın özelliğine göre olağandışı veya alışılmamış durumları iddia eden tarafta bırakılmıştır.

Bu ispat yükü kuralının Türk vergi hukukunda nasıl uygulandığı yönündeki tespitlerimizi ve nasıl uygulanması gerektiği yönündeki düşüncelerimizi aşağıda maddeler halinde inceleyeceğiz.

190UMAR, YILMAZ, a.g.e., s.166, KURU, ARSLAN, YILMAZ, a.g.e, s.364, PEKCANITEZ, ATALAY,ÖZEKES, a.g.e., s.554.

191 UMAR, YILMAZ, a.g.e.,s.61.

192 POSTACIOĞLU, a.g.e.,s.537.

193 ÜSTÜNDAĞ, a.g.e,s..617.

158 1- Hayatın olağan akışı ölçütü, adi nitelikte yasal bir karine getirmektedir.

Vergi hukukunda, olayların, ekonomik, ticari ve teknik gereklere uygun ya da olayın özelliğine göre normal ve alışılmış biçimde gerçekleştiği yönünde “yasal bir karine” bulunmaktadır. Bu karine diğer hukuk disiplinlerinde fiili bir karine iken, vergi hukukunda yasada düzenlenmiş olduğundan, yasal bir karinedir. Ancak bu karinenin yasal karine olması, aksinin ispatlanamayacağı anlamına gelmemektedir.

Diğer bir deyişle bu karinenin, aksi ispatlanabilir bir yasal karine olduğunu tespit etmek mümkündür.

Vergi hukukunda hayatın olağan akışı ölçütünün alt ölçütleri ekonomik gerekler, ticari gerekler, teknik gerekler ile normal ve alışılmış durum olarak düzenlenmiştir. Bu ölçütlerin somut olayda ne anlama geldiği, yargı yeri tarafından belirlenecektir*.

2- Hayatın olağan akışı ölçütü, idari aşamada ispat yükünü vergi yükümlüsüne yüklememekte, ispat yüküne sahip olan idarenin “karine temelini”

ispat etmesini yeterli kabul ederek, karine sonucunu ispat yükünü ortadan kaldırmaktadır. Görüldüğü üzere vergi idaresi açısından “ispat konusu” değişmekte,

“karine temeli” haline gelmektedir. Vergi idaresinin, hayatın olağan akışının gereklerinin ne olduğunu ve bunlarla yükümlünün beyanname, defter ve belgelerinin biçimsel olarak yansıttığı olgular arasında çelişki bulunduğunu ortaya koyarak, bu nesnel durumun ispatıyla yetinerek, vergilendirmeyi iktisadi, ticari ve teknik gereklerin olağan sonuçlarına göre yürütmesi mümkündür194. Diğer yandan, idarenin temel yetkisi ve görevi somut olayın gerçek mahiyetini tespit etmek olduğundan, idare hayatın olağan akışı karinesine dayanarak vergilendirme işlemini yürütmeden önce vergi yükümlüsüne olayın gerçek mahiyetini açıklama hakkı tanımalı, gerektiğinde karşıt incelemeler yapmak, 3.kişilerin beyanlarına başvurmak gibi yöntemlerle gerçek mahiyeti re’sen araştırmalıdır. Bu kanaatimizin bir diğer dayanağını ispat yükünün işlevi oluşturmaktadır. Daha önce belirttiğimiz üzere ispat

* Bu ölçütlere ilişkin yargı kararları, çalışmamızın 3.bölümünde incelenmektedir.

194 KANETİ, a.g.e, s.58.

159 yükünün işlevi, somut olayın belirsiz kalması halinde yani vergilendirme aşamasında vergi idaresinin, yargılama aşamasında mahkemenin gerçek mahiyete ilişkin re’sen araştırmayı yapmasına rağmen bir belirsizlik kalması durumunda ortaya çıkmaktadır.

İdare hayatın olağan akışı karinesinin temelini ispat ettiğinde artık herhangi bir ispat yükü sorunu kalmayacaktır195. Bu durumda karinenin aksini ispat edemeyen yükümlü, vergilendirmenin iktisadi, ticari ve teknik gereklerin doğrultusunda yürütülmesine katlanacaktır”.

Yükümlü bu ispat yükünü yerine getirmemişse, vergi idaresi olağan dışı durumu kabul etmeyebilir ve vergilendirmeyi olağan olarak beliren fiyatın üzerinden yapabilir196.

3- Türk vergi hukukunda hayatın olağan akışı ölçütüne ilişkin

Belgede VERGİ HUKUKUNDA İSPAT GAMZE (sayfa 173-177)

Outline

Benzer Belgeler