• Sonuç bulunamadı

Hukuka Uygunluk Karinesinin İspat Yüküne Etkisi

Belgede VERGİ HUKUKUNDA İSPAT GAMZE (sayfa 191-195)

VERGİ HUKUKUNDA İSPAT YÜKÜ ve İSPAT ÖLÇÜSÜ 2.1. VERGİ HUKUKUNDA İSPAT YÜKÜ

4- Hayatın olağan akışı ölçütünün içeriği, farklı vergi yargı mercileri tarafından, farklı değerlendirilebilmektedir

2.1.2.1.9. Hukuka Uygunluk Karinesinin İspat Yüküne Etkisi

Bilindiği üzere idarenin kamu kudretini kullanma imtiyazının önemli bir özelliği, idari rejimi kabul etmiş ülkelerde idari işlemlerin hukuka uygunluk karinesinden yararlanıyor olmasıdır225. İdare, özel kişilerin aksine, hiçbir makamdan veya mahkemeden, işlemlerinin hukuka uygun olduğuna dair bir onay veya belge almak veya işleminin hukuka uygun olduğunu kanıtlamak zorunda kalmadan bireylerin hakları, borçları ve statüleri üzerinde etkili yani “icrai”/ “kesin ve yürütülebilir” işlemler yapabilir226.

Örneğin, bireylerin vergi borçlarını kendiliklerinden ve zamanında ödememeleri halinde, vergi idaresi, mahkemelere ya da icra dairelerine başvurmaksızın, kendisi, kamu kudretini kullanarak, alacağı tahsil etme görev ve yetkisine sahip bulunmaktadır.

İdarenin işlemine karşı dava açılmış olması kural olarak işlemin uygulanmasını ve ilgilinin hukuki statüsünü etkilemesini engellememektedir. Bunun nedeni idarenin işlemlerinin kamu yararına yönelmesinden dolayı hukuka uygun

225 BİLGEN, a.g.e,, s.15.

226 BİLGEN, a.g.e.,s.15.

174 olduklarının varsayılmasıdır227. Hukuka uygunluk karinesi idari işlemlerin niteliği gereğince öğretide genel kabul görmüş bir kavram olup, herhangi bir yasal dayanağı bulunmadığından “yasal karine” olarak nitelendirilemeyecektir.

İdari işlemlerin hukuka uygunluk karinesinden yararlandığı, dolayısıyla ispat yükünün idareye yüklenemeyeceği bir görüş olarak ileri sürülebilir. Zira idari işlemlerin hukuka uygunluk karinesinin işlemin hem yasal dayanağı olduğu hem de hukuka uygun olduğu varsayımlarını birlikte içerdiği kabul edilmektedir228. Bu nedenle idari işlemlerin hukuka aykırı olduğunun, yani hukuka uygunluk karinesinin aksinin, iddia ve ispat edilmesi gerekir229.

Nitekim idari yargıda idari işlemler bakımından bu görüş ortaya konulmuştur.

Diğer bir deyişle idari işlemlerin hukuka uygunluğu karinesi ile ispat yükünün etkileşimi, idari yargıda tartışılmıştır. Olayda idare mahkemesi, davacının dosyadaki bilgi ve belgelerinin incelenmesi sonucunda, davacıların, keşif ve bilirkişi incelemesi için ön koşul olan keşif harcı ve keşif avansını Mahkeme veznesine yatırmadığı, davaya alt yapı oluşturan ve dava dilekçesinde yer verilen iddia ve itirazlarını ispatlayamadığı, mevcut delil durumuna göre “idari işlemin hukuka uygunluğu karinesi” uyarınca davaya konu işlemin hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.

Kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay, dava konusu işlemin niteliği, mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmasını zorunlu kılıyorsa, davacıdan keşif avansı yatırılmasının istenilmesine rağmen yatırılmaması üzerine Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 325. maddesi uyarınca keşif avansının yargılama sonucu haksız çıkan taraftan alınmak şartıyla hazineden veya davalı idareden istenerek mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiği gerekçesiyle kararı

227 Metin GÜNDAY, “Yürütmenin Durdurulması Kararları ve Uygulamada Karşılaşılan Bazı Sorunlar”, 2000 Yılında İdari Yargı Sempozyumu, Ankara, 11-12 Mayıs 2000, Danıştay Yayın Bürosu, No:59, s.(13-21), s.13.

228 İl Han ÖZAY, Devlet, İdari Rejim ve Yargısal Korunma, İstanbul, 1986, s.150.

229 Refik TİRYAKİ, “İdari Yargıda Yürütmenin Durdurulması ve Bazı Sorunlar”, Ankara Barosu Dergisi, 2002/2, s.(189-210), s.190.

175 bozmuştur. Zira Danıştay uyuşmazlığın çözümünün mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmasını zorunlu kıldığını belirtmiştir230.

Danıştay’ın bu kararına katılıyoruz. Zira re’sen araştırma ilkesi, mahkemeye, uyuşmazlığın çözümü için gerekli delillerin araştırılması zorunluluğu yükler. Salt davacının keşif harcını yatırmaması, uyuşmazlığın çözümü için yapılması zorunlu olan keşfin yapılmamasını hukuka aykırı kılacaktır.

Ancak Danıştay’ın karar gerekçesinde vergi mahkemesinin ispat yükünü

“idari işlemin hukuka uygunluk karinesi” uyarınca davacıya yüklemesi hakkında bir açıklama yapılmamış olması, en azından idare mahkemesinin karar gerekçesini hukuka aykırı bulmadığını göstermektedir. Danıştay karara farklı bir açıdan bakmış, mahkemenin re’sen araştırma görevi nedeniyle ilgili delilleri temin etmemesini hukuka aykırı bulmuştur.

Hukuka uygunluk karinesi ile ispat yükünün etkileşimi, tespit edebildiğimiz kadarıyla vergi yargısında ya da vergi hukuku öğretisinde tartışılmış değildir.

İdari işlemlerin hukuka uygunluk karinesi gereğince işlemin hukuka aykırılığını ispat yükünün davacıya yüklenmesi gerektiği kabul edildiğinde, bu açıdan vergi davalarının idari davalardan farklı yönleri bulunduğu belirtilmelidir.

Bilindiği üzere Danıştay’da veya idari mahkemelerde idari dava açılması, ilke olarak, dava konusu işlemin yürütülmesini durdurmaz (İYUK m.27/1). Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler (İYUK m.27/2).

Oysa vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması, tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlülüklerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemlerini durdurur (İYUK m.27/3). Ayrıca bir talepte bulunulması ve mahkemenin bu yönde

230 Dnş.14.D., E.2012/1672, K.2014/7044, 25.06.2014.

176 bir karar vermesine gerek yoktur.

Dolayısıyla vergi uyuşmazlıklarına karşı dava açılması halinde verginin tarhı ve cezanın kesilmesi işleminin hukuka aykırı olduğunu ispat yükünün vergi yükümlüsünde olduğu söylenemeyecektir.

Aksine aynı sebeple, açılan davayla yürütmesi duran, dolayısıyla hukuka uygunluk karinesi davanın açılmasıyla ortadan kalkan işlemin hukuka uygun olduğunu vergi idaresi ispat etmelidir.

Diğer yandan, vergi yargılamasında yürütmenin talep edilmesine gerek bulunulmaksızın kendiliğinden durmadığı haller de düzenlenmiştir:

İhtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine tarh edilen vergiye karşı açılan davalar tahsil işlemini durdurmaz. Yürütmenin durdurulması için, davacının bunu ayrıca talep etmesi ve mahkemenin de talebi uygun görmesi gerekir (İYUK m.27/3).

AATUHK uyarınca yapılan tahsilât işlemlerine, özellikle ödeme emrine, ihtiyati hacze, hacze ve ihtiyati tahakkuka karşı açılan davalarda da, sadece davanın açılması yürütmeyi durdurmamaktadır. Açılan böyle bir davada, yine ayrıca talepte bulunulması, yürütmenin durdurulması için gerekli şartların gerçekleşmesi ve teminat alınması halinde mahkeme tarafından yürütmeyi durdurma kararı verilmesi gerekir*.

VUK’un 267’inci maddesi uyarınca yükümlünün talebi üzerine takdir komisyonunca belirlenen emsal bedele karşı yükümlü tarafından dava açılması, belirlenen emsal bedel uyarınca hesaplanan verginin tahsilini durdurmaz.

* İYUK’un 26’ıncı maddesinin üçüncü fıkrasına göre; davacının gösterdiği adrese tebligat

yapılamaması halinde, yeni adresin bildirilmesine kadar dava dosyası işlemden kaldırılır ve varsa yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden hükümsüz kalır. Bu şekilde işlemden kaldırılan dosyanın yeniden işleme konulması dolayısıyla açılan davalar, tahsil işlemini

durdurmayacağından, yürütmenin durdurulmasının talep edilmesi ve mahkemenin bu yönde karar vermesi gerekir. İşlemden kaldırılan dosyaların yeniden işleme konulması halinde yürütmenin kendiliğinden durmamasının ise yargılama hukukuna ilişkin bir kural olduğundan ispat yükü ile bir ilgisi olmadığı görüşündeyiz.

177 Ancak bu işlemlere karşı açılan davalarda talep üzerine idari işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar verildiğinde, ispat yükü vergi idaresinde olacaktır. Zira bu durumda işlemin hukuka uygunluğu karinesi yine askıya alınmış, aksine işlemin “açıkça hukuka aykırı olduğu” kabul edilmiş olmaktadır. Bu durumda işlemin hukuka uygunluğunun vergi idaresince ispatlanması gerekecektir.

Bu yaklaşımımızı İYUK’taki diğer hükümlere ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’a başvurarak, sistematik yorum yoluyla da doğrulamak mümkündür.

Gerçekten yasa koyucu, tarh edilmiş vergi asıl ve fer’ilerine ilişkin davalar ile tahsil işlemlerine ilişkin davaları duruşma231, dava açma süresi gibi başka hususlarda da farklı hükümlere tabi tutarak, birbirinden ayırmıştır.

Bu davalar bakımından ispat yükü kurallarının da farklılaştığı yönündeki görüşümüz, daha önce belirttiğimiz üzere sorumluluk alanı kuramına dayanmaktadır.

Ancak bu başlık altında yaptığımız açıklamaları da görüşümüzü destekleyen hususlar olarak ileri sürmekteyiz.

Belgede VERGİ HUKUKUNDA İSPAT GAMZE (sayfa 191-195)

Outline

Benzer Belgeler