• Sonuç bulunamadı

İslam’da Riba (Faiz) Çeşitleri

Belgede İslam toplumunda emek ve sermaye (sayfa 131-134)

3.2. FAİZ VE BANKA

3.2.2. İslam’da Riba (Faiz) Çeşitleri

3.2.2.1. Riba’n-nesie

Riba’nın (faiz) ilk çeşidi olan “riba’n-nesie”, ödünç sermaye (kredi) ilişkilerinden doğan net faizdir. İslam öncesi Araplarda faizin bu türü çok yaygındı. Yoksul kişilerin faizsiz borç temin etmeleri mümkün değildi. Ödünç para almak zorunda kalanlar, borç süresi sonunda aldıkları fon miktarına ek olarak bir fazlalık ödemek mecburiyetinde bırakılıyorlardı. Zamanında ödeyemediklerinde ise vade uzatılıyor, ancak ödenecek faiz miktarı da artıyordu. Hatta İslam’dan önce borç alınan meblağların çifter biçimde artması şeklinde bileşik faiz yürütmek adet halindeydi (Tabakoğlu, 2008: 294-295).

Kur’an’da geçen “Ey iman edenler! Kat kat artırılmış olarak faiz yemeyin. Allah'tan sakının ki kurtuluşa eresiniz.” (Kur’an, 2/130) şeklindeki ayet Müfessirlere göre bileşik faize işaret eder ve onun yasaklığını belirtir. Ayrıca yine onlara göre faizin kat kat artırılması, bir borca geçmişi eklene eklene faizin anapara kadar veya bundan daha fazla bir miktarı bulması demektir. Ayrıca bu ayetin mutlak faizi haram kılmaya yönelmiş olduğunu belirtirler. Ancak buradan bileşik faiz dışında kalan fazilerin helal ve yasak olmadığı sonucuna ulaşılamaz. Çünkü Bakara sûresinde geçen 275. ayet de, Müfessirlere göre açık bir şekilde faizin, İslam’da kesinlikle yasaklanmış olduğunu gösterir (Yazır, 1992b: 422).

Riba (faiz) yiyen kimseler, şeytan çarpan kimse nasıl kalkarsa ancak öyle kalkarlar. Bu ceza onlara, "alışveriş de faiz gibidir" demeleri yüzündendir. Oysa Allah, alışverişi helal, faizi de haram kılmıştır. Bundan böyle her kim, Rabbinden kendisine gelen bir öğüt üzerine faizciliğe son verirse, geçmişte olanlar kendisine ve hakkındaki hüküm de Allah'a kalmıştır. Her kim de yeniden faize dönerse işte onlar cehennem ehlidirler ve orada süresiz kalacaklardır. Allah faizi mahveder, oysa sadakaları bereketlendirir. Allah günahta ve inkârda direnen hiç kimseyi sevmez. (Kur’an, 2/275-276)

Şeklindeki ayetlerde alışveriş ve faiz kıyaslanarak, faizin alışverişe benzetilemeyeceği vurgulanmıştır. Aslında bu, İslam’da sermayeye emekten bağımsız bir statü tanınamayacağının da göstergesidir. Dolayısıyla adı ve şekli ne olursa olsun faiz, İslam’da kesinlikle gayr-i meşru bir kazanç şeklidir.

129

Mezkur ayetlerle alışveriş ve ribanın kıyaslanmasında, mübadelenin bir değer yarattığı, ancak buna karşın sermayeyle bir değer oluşturmanın ona göre daha düşük bir seviyede gerçekleştiğine işaret edildiği de düşünülebilir. Çünkü bilindiği üzere mutlak sermaye merkezli bir kazancın (faiz), tüketim eğilimi düşük olduğundan büyük bir kısmının dolaşıma katılmamasından dolayı toplam gelir nisbi olarak azalır. Dolayısıyla da ayette geçtiği üzere bu, ribanın bereketini gideren bir unsurdur.

3.2.2.2. Riba’l-fadl

Kur’an’da bu tip bir faiz türü zikredilmemiştir. Ancak bu konuda Hz. Peygamber’in çeşitli hadisleri vardır. Örneğin; “Altın ile altın, gümüş ile gümüş, buğday ile buğday, arpa ile arpa mislen bi misil (aynı cins, vasıf ve kalite ile) değiştirilir (satılıp alınır). Fazla alan veya isteyen faiz almış olur.” şeklindeki beyanı, fazlalık faizi de denilen riba’l-fadl’ın esasını oluşturur (Armağan, 2005: 195-196).

Fazlalık ribası (riba’l-fadl) bir malın niteliği ve miktarı farklı olan aynı cinsteki malla değiştirilmesinden doğar. Ancak buradaki esas adaletsizlik, gerçekleşen takasla taraflardan birinin aynı malın daha fazlasına sahip olmasından kaynaklandığı için “fazlalık ribası” da denilmektedir. Örneğin; taraflardan biri diğerine – belirli bir vade sonunda – karşılığında 110 gr altın almak üzere şimdi 100 gr altın verdiğinde ortaya çıkan mübadelede riba’l-fadl gerçekleşmiş olur (Diwany, 2011: 196).

Riba’l-fadl denilen fazlalık faizi, para ile paranın mübadelesinde de ortaya çıkabilir. Örneğin; 100 € verip 150 TL alındığında herhangi bir faiz bulunmazken, 150 € veren taraf parayı bugün teslim etse ve karşılığındaki 150 TL’yi ise bir gün sonra alsa, burada €’yu verenin aleyhine bir durum ortaya çıkar ki bu faizdir. Çünkü burada da TL’yi verenin lehinde zaman konusunda bir fazlalık söz konusudur.

Malların mübadelesinde aynı cinsten olan iki malın, örneğin; tuz, buğday, arpa gibi malların karşılıklı olarak iki tarafça eşzamanlı olarak mübadele edilmesi işleminde faiz söz konusu değildir. Takas edilen malların aynı cinsten olmaması durumunda ise işleme faizin taalluk etmemesi için hemen teslim şarttır. Böyle bir mübadelede birinin diğerinden fazla mal alması faize girmez. Örneğin; 100 kg buğdaya karşılık 130 kg arpa alan taraf, diğerinden miktarca fazla almasına karşın – değer eşitliğinden dolayı –

130

fazlalık faizi ortaya çıkmaz. Demek ki fazlalık faizinin (riba’l-fadl) oluşabilmesi için aynı cinsten malların miktarlarının farklı olması ya da takasa konu olan şeylerin farklı zamanlarda taraflarca teslim alınması gereklidir (Armağan, 2011: 200-202).

3.2.2.3. Bey’u’l-garar

Kelime anlamı olarak “garar”, tehlike ve işin sonucunun bilinmemesi demektir. Bu bağlamda “bey’ul-garar”, geleceğe yönelik belirsizliğe dayanan mübadele çeşididir. İslam fıkhında ise Hanefi, Şafii, Hanbeli, Zeydi ve İbadiye mezheplerine göre “varlığı, miktarı ve teslim zamanı belirli olmayan bir şeyin satımı” demektir. Kaçmış, henüz yakalanmamış, doğmamış hayvanların veya henüz olgunlaşmamış tarım ürünlerinin satışı bu türe örnek teşkil eder. Yani içinde aldanma, tehlike ve zarar riski yüksek olan satışlarda taraflardan biri için garar yani tehlike ve belirsizlik söz konusu olduğundan, faize özellikle de fazlalık faizine benzerliğinden dolayı İslam’da bu tip satışlar “riba” kapsamı içinde yasaklanmıştır (Armağan, 2005: 207-208).

Modern dünyada bu tip faizler, ekonomi içinde önemli bir paya sahiptir. Henüz var olmayan değerlerin mübadelesi, satış vaatleri ve kitlevi üretim dolayısıyla faiz; artan bir oranda genişlemekte olduğundan, konjonktürel ekonomik buhranlar da kaçınılmaz bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Tüketim merkezli bir model olan kapitalizm, var olmayan değerlerin bile satışını yaparak değer üretmeye çalışırken; İslam, bu tip belirsiz ve riskli olan mübadelelere karşı çıkarak reel değerleri ön planda tutmayı amaçlamaktadır. İslam’a özgü bu anlayış tarzı, ekonomik hayat içerisindeki krizleri önleyici bir özellik taşımaktadır.

Görüldüğü gibi İslam’da riba, sadece kredi işlemlerine has bir yasak değildir. Belirsizlik ve riski bir tarafın üstlendiği mübadeleleri de içine almaktadır. Bu kapsamda yine bir belirsizliğe dayanan şans oyunları da İslam’da gayr-ı meşru kabul edilmiştir (Tabakoğlu, 2008: 296). Dolayısıyla İslam, riba kavramını sadece bir taraf açısından değil, nedenleri ve sonuçlarıyla toplumun genel refahını bir bütün olarak ele alan bir anlayış çerçevesinde değerlendirmiş ve bu bağlamda onu ekonominin bütün safhalarından dışlayıcı bir amacı kendine hedef ittihaz etmiştir.

131

Belgede İslam toplumunda emek ve sermaye (sayfa 131-134)