• Sonuç bulunamadı

İşverenin Hak ve Görevleri

2.2. İŞÇİ – İŞVEREN İLİŞKİLERİ

2.2.6. İşverenin Hak ve Görevleri

2.2.6.1. İşçinin İşi Bizzat Yapması

İşçinin işi ifa görevi açıklanırken değinilen konu, işverenin en temel haklarındandır. İşçisiyle bir iş akdi yaparak ücret karşılığı ona bir sorumluluk atfeden işveren, bunun yerine getirilmesini istemekte haklıdır. Tabi ki bu isteklerinin iş akdinde tanımlandığı üzere olması, işçinin gücünü aşmaması, onun hayatını ve sağlığını tehlikeye atmaması esastır. Bu şartlar yerine geldikten sonra artık işçi, işi bizzat yapmakla mükellef olur.

İslam’ın işçinin işi şahsen yapması konusunda, “ecir-i müşterek”le “ecir-i has”ı ayrı ayrı değerlendirdiği yukarıda detaylı biçimde açıklanmıştı. Burada konu olan “ecir- i has”tır. Yani emeğini belirli bir kurum ya da kişiye tahsis etmiş olan kişi. Böyle bir bireyin çalıştığı kişi ya da kuruma karşı borcu, anlaştıkları işi kendi emeğini kullanarak yerine getirmesidir. Fakat “ecir-i müşterek” yani emeğini ücret karşılığı herkese kiralayabilen zanaatkar bir kimse söz konusu olduğunda durum değişir. Bu şahıs – müşterisi aksine bir şey belirtmemişse – akitte mutlak şekilde bir belirleme yapılmamışsa, yanında çalıştırdığı kimselere işi yaptırabilir. Çünkü böyle bir durumda iş, işçinin kendisine değil, zimmetine bağlanmış olur (Döndüren, 1986: 424).

İşçinin işi bizzat yerine getirmesi işçinin borcuyken, işverenin ise hakkıdır. Bu karşılıklı ücret – emek ilişkisinden doğmuş bir gerekliliktir. Hakların ve görevlerin sahiplerine tesliminden ibarettir. Dolayısıyla hakkı ve adaleti gözeten İslam’ın bunları atlaması düşünülemez.

2.2.6.2. İşçinin İşi Sağlam ve İyi Yapması

İslam’ın “yaratıcının insanların her yaptığından haberdar olduğu”nu söylemesinin onlar üzerinde manevi bir otorite kurduğu söylenebilir. Bu otorite, maddi otoriteye yardımcı hatta onun eksiklerini giderici mahiyettedir. Çünkü haksız bir fiilin işleneceği yere, bu suçun tespit edilmesini sağlayan bir unsur erişmediğinde, birey artık vicdan ve ahlakıyla baş başadır. İşte tam burada bir Müslüman için Kur’an’ın “Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır.” (Kur’an, 27/88) ayeti ve benzerleri

92

devreye girer. Onların üzerinde manevi bir otorite kurar ve ahlaklarını yönlendirir. Yaratıcıya hesap verme düşüncesine sahip bir Müslüman da artık adaleti ve hakkı gözetmeye çalışır. Bu bağlamda sayılan tüm faktörler, işçinin işi sağlam ve iyi yapmasını da gerekli kılar.

Hz. Peygamber, işçinin işi doğru ve kaliteli bir şekilde ifa etmesi konusunda bir hadisinde “Biriniz bir iş yapınca, onu en sağlam ve en iyi şekilde yapması Allah’ın sevdiği bir davranıştır.” (Döndüren, 1986: 425) şeklinde buyurmuştur. Dolayısıyla işin sağlam ve kaliteyi gözeterek hakkıyla yapılması İslam’a göre yaratıcının istediği ve razı olduğu bir davranıştır.

2.2.6.3. İşçinin Mesai Saatleri İçinde Devamlı Çalışması

Bu konu daha çok “ecir-i has”ı ilgilendirir bir mahiyettedir. Yani emeğini belli bir kurum ya da kişi için tahsis eden işçi, yaptığı iş akdine uymakla yükümlüdür. Çünkü bunu belli bir ücret karşılığında kabul etmiştir. Dolayısıyla iş akdinde belirtilen süre içinde çalışması ve tanımlanan işi yapması kendi sorumluluğundadır.

Ücretle işe alınan işçi, eğer belirli bir süre karşılığında çalışması için işe alınmışsa, bu süre zarfında işçiye her hangi bir iş verilmese bile işçi ücrete hak kazanmış olur. Aksine iş verildiği halde, işçinin çalışmaması ya da işi yavaşlatması da doğru değildir. Yine belirlenen iş süresi içinde, işçinin emeğini işvereninden başkası için sarf etmesi de yasaklanmıştır (Döndüren, 1986: 426).

İşçinin gücü üstünde iş yüklenmemesi prensibi doğrultusunda, işçinin gücü nispetinde sarf edebileceği emek göz önünde bulundurularak işveren tarafından makul ve yerinde bir iş süresi belirlenmeli ve işçi de bu süre içerisindeki çalışmaya uymalıdır. Bu zaten adil ve hakkıyla uygulanan bir iş akdinin de gereğidir.

2.2.6.4. İşçinin Elindeki Alet ve Malzemelerin Emanet Sayılması

İslam hukuku, işçi, memur ve zanaatkarların iş maksadıyla geçici olarak tasarrufu altında bulundurduğu, başkasına ait malları emanet olarak kabul etmiş, hükümlerini de bu doğrultuda vermiştir. Bu hükmün sonucu olarak; meydana

93

gelebilecek bir zarar, herhangi bir kasıt ya da ihmal sonucu doğmamışsa, emekçinin üzerine tazmin sorumluluğu yüklenmemiştir. Ancak kasıtlı bir durum varsa, işçi bu zararı karşılamakla yükümlüdür (Döndüren, 1986: 427). Tabi ki bu “ecir-i has”ın üzerine verilmiş bir hükümdür. “Ecir-i müşterek”in durumu farklıdır. Daha önce değinildiği üzere o, muhtemel bir zarar durumunda ihmali olsun olmasın tazminle mükelleftir.

İşçinin iş süresince tasarrufunda bulundurduğu her şey, emanettir. İslam, emanet konusunda Müslümanların çok hassas bir çizgi içerisinde hareket etmelerini salık vermektedir. Kur’an’da emanet konusunda geçen “Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor…” (Kur’an, 4/58) ayeti açık bir şekilde emanetin korunması üzerine önemle vurgu yapmaktadır. Dolayısıyla işçi, eli altında bulunan her türlü şeyi emanet olarak bilmeli, onları bu vetire içerisinde özenle kullanmalıdır. Kasıtlı olarak bir zarar vermekten de kaçınmalıdır. Çünkü bu, onun üzerinde işverenin bir hakkıyken, aynı zamanda yaratıcısının da bir emridir.

2.2.6.5. İşverenin Ücret Ödeme Görevi

İş akdinin İslam’a göre geçerli kabul edilmesinin şartlarından birinin ücretin iş öncesinde tespiti olduğunu önceden belirtmiştik. Bu bağlamda iki yönlü bir iş akdinde, yani işçi ve işveren arasındaki iş ilişkisinde kural olarak işin ifa edilmesiyle ücretin ödenmesi durumu doğmuş olur. Artık bu işçi için bir hak, işveren için ise bir mükellefiyettir. Ücretin ödenmesi zamanı ise işin tamamlanmasından hemen sonra olarak kabul edilmiştir (Bardakoğlu, 1986: 212). Zaten Hz. Peygamber de bir hadisinde “İşçiye ücretini, teri kurumadan önce veriniz” (Canan, 1994l: 304) şeklinde buyurarak bu prensibi ifade etmiştir.

Ücretin doğuşu, işin ifasına bağlı olmakla birlikte İslam’a göre bunun belirli şekil ve şartları mevcuttur. İş akdinde, işin ifası zamanla birlikte zikredilmişse, bu tarihte işveren için ücret borcu meydana gelmiş olur. Fakat zaman şartı olmakla birlikte müddetin başlangıcı kesin olarak belirtilmemişse, işçi ücrete akdin yapıldığı tarihten itibaren hak kazanır. Zaman konulmamışsa ve buna dair hiçbir açıklama yapılmamış ise işçi işi ifa etmesi sonucu yine bu hakkı kazanır.

94

Ücretin varlığı meydana geldikten sonra, bunun yerine getirilmemesi İslam’da büyük bir yükümlülük olarak görülür. Hz. Peygamber ücretin ödenmemesi konusunda iş sahibini çok ciddi bir şekilde eleştirmiştir. Bir hadisinde buna “Kıyamet gününde ben üç kişinin muhakkak hasmıyım: Bir adam ki bana söz verir sonra döner; bir adam ki hür kimseyi satar, parasını yer; bir adam ki, bir işçiyi ücretle tutar, ona işi yaptırır, ücretini vermez.” şeklinde değinerek bu borcun sorumluluğunu açıkça ifade buyurur (Şakfe, 1968: 71). Dolayısıyla İslam’a göre ücretin en kısa zamanda işveren tarafından işçiye transfer edilmesi esas olarak kabul edilmiştir.

2.2.6.6. İşverenin Tazmin Sorumluluğu

İslam’da “şahsi mesuliyet” prensibi hakim olmakla birlikte, iş akitlerinde sorumluluklar ve olası zararların giderilmesi (tazmin) biraz daha farklı bir şekilde ele alınmıştır. Buna göre işçi fiillerinden sorumlu olmakla birlikte, bu fillerin asıl sahibi ve mutasarrıfı işveren olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla işçisinin yapacağı – iş akdinin sınırları içerisinde – herhangi bir fiilden işvereni sorumludur ve doğabilecek zararı gidermekle mükelleftir.

Yapılacak bir işin ifasını kabul eden işçi (örneğin; bir ecir-i müşterek), bu işin yapılması için bir “alt iş akdi” oluşturarak işi, başka bir işçiye (örneğin; kendisi için çalışan ecir-i hasa) verse; olası bir zarardan kendisi bizatihi sorumludur. Altında çalıştırdığı işçinin ihmal bulunmaksızın kazara oluşan bir zararı giderme mükellefiyeti bulunmazken; bir “alt işveren” olan işçi, kaza veya ihmal bulunsun bulunmasın doğabilecek bütün zarardan sorumludur ve bunu gidermekle yükümlüdür. Örneğin; “ecir-i müşterek” kapsamında bir elbisenin dikimini üstlenen terzi, müşterinin kendi malı olan kumaşın dikim ve ütü işlerini yanında ücretle çalışan işçisine (ecir-i has) havale etse; işçisi ise ütü yaparken kumaşı yaksa, tüm bu zararı gidermek terzinin üzerine bir borçken, çırağın ihmali yoksa herhangi bir mükellefiyeti söz konusu değildir. İşçinin ihmali ya da kastı bulunması durumunda işçi sadece ustasına (alt işveren) karşı sorumludur. Usta ise kumaşın ve işin sahibi olan işverene karşı her türlü tazminle mükelleftir (Bardakoğlu, 1986: 216-217).

Sonuç olarak İslam’a göre zararın tazmininde, işveren açısından “ecir-i müşterek” ve “ecir-i has” ayrımı yapılmıştır. İşverenin, işi “ecir-i müşterek”e vermesi

95

durumunda, “ecir-i müşterek”, her türlü zararı tazminden sorumludur. İşin “ecir-i has”a havalesi durumunda ise sadece ihmal ve kasıt bulunan durumlarda zarar “ecir-i has”a yüklenebilir.

2.2.6.7. İşverenin İşi Ehil Olana Verme Görevi

İş hayatında önemli olan bir prensip, işlerin ifasının buna istihkak kesbetmiş kimselere verilmesidir. İşin, bunu yerine getirmesi beklenen ehil kimseye verilmesi konusu Kur’an’da “Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor.” (Kur’an, 4/58) şeklinde ifade edilmektedir. Dolayısıyla bu, İslam’ın önemle üzerinde durduğu bir husustur. Yine Hz. Peygamber bir hadisinde “Daha ehil ve liyakatlisi varken yakınlık sebebiyle bir başkasını tercih ve istihdam eden kimse, Allah’a, Resulüne ve bütün Müslümanlara karşı hainlik etmiş olur.” (Bardakoğlu, 1986: 221) buyurarak, ehil olanın istihdamı konusunda ciddi bir tehditte bulunmuştur. Tabi ki burada kastedilen şahıs daha çok devlet işlerinde istihdam edilmek istenilen kişi olsa gerektir. Ancak hüküm umumidir ve her türlü işe alımda bunu uygulamak Müslüman’ın üzerine düşen bir sorumluluktur.