• Sonuç bulunamadı

İslam’da Faiz (Riba) Meselesi

Belgede İslam toplumunda emek ve sermaye (sayfa 128-131)

3.2. FAİZ VE BANKA

3.2.1. İslam’da Faiz (Riba) Meselesi

İslam’da kesinlikle yasaklanmış olan faiz kavramının orijinal adı “riba”dır. Kelime olarak riba, “herhangi bir şeyde artış ve fazlalık” anlamına gelir. Spekülatif, emeksiz ve risksiz kazançları, hatta meşru olmayan gelirleri riba adı altında toplamak mümkündür. Fakat faiz terimi anlamındaki ribayı, kredi ilişkilerinden doğan net faizi ifade eden “riba’n-nesie”, mübadeleden ortaya çıkan eşitsizliği kapsayan “riba’l-fadl” ve belirsiz mübadele işlemleri olarak tanımlanan “bey’u’l-garar” oluşturur (Tabakoğlu, 2008: 293).

İslam’ın kural ve prensipleriyle oluşturmak istediği ekonomik anlayış içerisinde faizin (riba) ortaya çıkma ihtimali oldukça düşüktür. Çünkü İslam’da, üretimde ve dolayısıyla üretim süreci sonucundaki gelirde, emeğin ön planda tutulmak istenmesi ve buna karşılık da sermayenin emekten bağımsız bir şekilde bu sürece dahil olmasının yasak oluşu hep ribanın doğuşunu önleyici unsurlardandır. Ayrıca zekatın sürekli olarak atıl sermayenin üzerinde bir aşınmaya neden olmasından dolayı; sermaye, üretimin içinde bilfiil bulundurulmak istenildiğinden; büyük sermaye temerküzleri oluşmaz ve bunun neden olabileceği kredi ilişkileri minimal düzeyde gerçekleşir (Küçükkalay, 2011: 90).

Sermayenin risksiz ve emeğin katkısı olmadan salt olarak kazancın kaynağı olması, sermayenin giderek belirli zümrelerin elinde toplanmasına ve Batı’dakine benzer şekilde bir sınıflaşmanın doğmasına neden olabilir. Dolayısıyla da tabanda bulunan büyük kesimin mağduriyetine neden olunur. İslam ise yardımlaşma ve sosyal dayanışma prensipleriyle emek ve sermayenin üretime birlikte katılmasını temin ederek topluma ahlaki bir anlayışı egemen kılar. Bununla maddi imkanlardan doğan faydayı ve

126

yoksulluktan kaynaklanan maddi külfetleri, toplum üzerinde adaletli bir şekilde bölüştürerek faydayı çoğunluğun lehine maksimize etmeyi amaçlar (Yılmaz, 2009: 80).

İslam fıkhında riba; kitap, sünnet ve icma ile yasak kabul edilmiştir. Fıkıhta riba, “özel bir takım şeylerdeki fazlalık” anlamına gelir. Buna göre de riba (faiz), “malın mal bedelli olarak değiştirilmesi halinde, bedelsiz olarak bir mal fazlalılığı” şeklinde tanımlanır. Dolayısıyla riba ile hükmen dahi olsa mal fazlalığı esas olarak amaçlanır. Çünkü iki bedelden birisi için vade karşılığında fazladan hükmi bir maddi fazlalık söz konusudur. Bu ise İslam’da sermayenin tek başına üretim faktörü olarak kabul edilmemesi prensibinden dolayı kesinlikle haram kılınmıştır (Zuhayli, 2011b: 495).

Riba (faiz) yiyen kimseler, şeytan çarpan kimse nasıl kalkarsa ancak öyle kalkarlar. Bu ceza onlara, "alışveriş de faiz gibidir" demeleri yüzündendir. Oysa Allah, alışverişi helal, faizi de haram kılmıştır. Bundan böyle her kim, Rabbinden kendisine gelen bir öğüt üzerine faizciliğe son verirse, geçmişte olanlar kendisine ve hakkındaki hüküm de Allah'a kalmıştır. Her kim de yeniden faize dönerse işte onlar cehennem ehlidirler ve orada süresiz kalacaklardır. (Kur’an,

2/275)

Allah faizi mahveder, oysa sadakaları bereketlendirir. Allah günahta ve inkârda direnen hiç kimseyi sevmez.(Kur’an, 2/276)

Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve artık faizin peşini bırakın, eğer gerçekten müminler iseniz. (Kur’an, 2/278)

Şeklindeki ayetler, faizin İslam’da yasak olduğuna dair en belirgin ve güvenilir delillerdir. Çünkü İslam’ın birinci ve en büyük kaynağı Kur’an’da geçmektedirler. Hz. Peygamber’in de hadislerinde birçok kez faizin kesinlikle yasaklanmış olduğu üzerine beyanları vardır. Örnek vermek gerekirse:

Cahiliye ribası kaldırılmıştır. İlk kaldırdığım riba da bizim ribamız Abbas b. Abdilmuttalib’in faizidir. Onun da hepsi kaldırılmıştır. [Hadis Meali] (Aktepe, 2011: 61).

Allah’a şirk koşmayın, kimseyi öldürmeyin, hırsızlık yapmayın, zina etmeyin, sihir yapmayın, faiz yemeyin …. [Hadis Meali] (Aktepe, 2011: 76)

Faiz yetmiş çeşit günah barındırır…. [Hadis Meali] (Aktepe, 2011: 92)

Faizin tarihte ilk kez Mezopotamya’daki tapınaklarda ortaya çıktığı düşünülmektedir. Tapınaklar, o zaman köylülerin ve tüccarların emanetlerinin saklandığı güvenilir yerlerdi. Bireyler buraya bıraktıkları malları daha sonra almaktaydılar. İlk başlarda herhangi bir sorun yaşanmazken, ileriki zamanlarda işin

127

rengi değişmişti. İhtiyaç sahipleri tapınaklara gelip, mahzenlerde duran mallardan daha sonra iade etmek koşuluyla kullanmak istemişlerdi. Din adamları da rasyonel ve yardımsever bir düşünceyle sahibinin bir iki yıl sonra alacağı mallardan, ihtiyaç sahiplerine kendilerine verilenden biraz daha fazla geri almak koşuluyla birkaç aylığına vermeyi kabul etmişlerdi. Buradaki fazlalıkla manastırların ve din adamlarının giderleri karşılanmak istenmişti. Ancak daha sonraları ticari bir boyut kazanan faiz, önüne geçilemez bir hal almıştı. Pratikteki uygulaması ilk kez böyle ortaya çıkan faiz, hangi şekil ve şartta kalırsa kalsın temel mantığı ve felsefesiyle günümüze kadar ulaştı (Küçükkalay, 2011: 129-130).

İslamiyet öncesinde faiz konusunda Antikite’den beri süregelen birçok düşünür farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Ancak şunu belirtmeliyiz ki faiz, bütün semavi dinlerde yasak kabul edilmiştir. Örneğin; Tevrat ve İncil’de faizin yasaklığı konusunda şu cümleler geçmektedir:

Halkım arasında fakir birine para verirsen, borç veren biri gibi davranmayacak; ondan faiz almayacaksın.

Hemşehrine ödünç verdiğin – para olsun, yiyecek olsun ya da üzerine faiz eklenebilen her türlü şeyden – faiz almayacaksın. (Diwany, 2011: 45)

Yahudiler, daha sonraları riba (faiz) yasağını, sadece Yahudiler arasında gerçekleşmesi yasak olan bir uygulama olarak yorumladılar. Kendilerinden olmayan kimselerle faiz alışverişi yapılabileceği şeklinde bir yargıya vardılar. Kilise de riba yasağı konusundaki tavrını benzer şekilde tarih içinde değiştirmeye başladı. Birçok değişikliğe uğramakla birlikte 1917 yılında faiz, Kilise tarafından çıkarılan bir yasayla kabul edildi. Bu yasada ribayla ilgili şöyle denilmektedir: “…geri ödenebilir bir şeyi borç verme konusunda kanun tarafından izin verilen kâr ödemesi için sözleşme yapmak, belirlenen orandan yüksek olmadığı sürece yasak değildir. Kâr yüksek olsa bile, eğer adil ve yeterli bir açıklama varsa bu yine caizdir” (Diwany, 2011: 47).

128

Belgede İslam toplumunda emek ve sermaye (sayfa 128-131)