• Sonuç bulunamadı

İKİLİKLERİ AŞMAK: TARİHSEL MADDECİLİK, SİYASAL İKTİSAT VE MARKSİST DEVLET KURAMLARI 11

25

Siyaset ve ekonomi alanlarına ait bu ikilik savı çerçevesinde, devletin yönetsel etkinliğinin bütüncül hale gelmesi ve uzun vadeye yayılması demek olan planlama, devletin toplum (piyasa) üzerinde dayatma kurmasının sürekli ve kurumsallaşmış aracı haline gelir. Planlama, piyasanın kendiliğinden işleyen alanını daraltan piyasadan rol çalarak genişleyen bir devlet işlevidir. Planlama, devlet memurları tarafından toplumu baskılamak üzere geliştirilmiş bir araçtır ve bu nedenle baskıcı bir karakter taşır.

Söz konusu liberal siyaset kuramı, devlete ve planlamaya evrensel ve teknik bir karakter atfetmektedir. Bu bağlamda, siyaset – yönetim ayrılığı gibi planlama – piyasa ayrılığı yeniden üretilmektedir.

IV. İKİLİKLERİ AŞMAK: TARİHSEL MADDECİLİK, SİYASAL

26

belirlenir.” Bu nedenle “toplumsal bilinç biçimleri üretim ilişkilerine bağlıdırlar ama br yandan da o üretim ilişkilerini etkilemekte ve değiştirmektedirler” (Hançerlioğlu, 2006:399). Diyalektik - tarihsel bakış açısıyla, planlama bir üstyapısal (siyasal) kurum olduğu kabulü ile ele alınır; planlama maddi üretim ilişkileri ile toplumsal üretim ilişkilerinin tarihselliği ve gelişkinliği içerisinde çözümlemeye çalışılır.

Yöntemsel araçlarla, kapitalizmde planlamanın doğuşunun ve gelişiminin dinamiklerine dair yasaların (maddi nedenlerinin) bulgulaması ve teorize edilmesi hedeflenmektir. Bu anlamda, tez çalışmasında kuramsal çerçeve ve kavram setinin oluşturulmasında indirgemeci çıkarsamalardan kaçınılmamıştır.

Öte yandan, Türkiye deneyiminin incelemesinde olduğu gibi, tarihsel uğraklarda planlamanın doğuş ve gelişme nedensellikleri tartışmalarında, toplumsal üretim ilişkileri öne çıkmaktadır. Bu doğrultuda, planlama bütünselliği içinde üretim, dolaşım ve bölüşüm gibi toplumsal üretim ilişkileri içerisinde incelenmeye çalışılmış; planlamanın tarihsel-özgül aşamaları siyasal iktisadi çözümlemeye tabi tutulmuştur.

Tez çalışmasında kullanılan yöntemsel çıkış noktalarından bir diğeri de devleti

“toplumsal üretim ilişkilerinin tarihsel bir biçimi” olarak gören ilişkisel devlet kuramıdır. Planlama süreci, toplumsal ve ekonomik alanın yönetimi süreci olarak devletin bir işlevidir; devlet ise altyapı – üstyapı ilişkileri bağlamında toplumsal üretim ilişkilerinin aldığı biçimdir.

Devletin ilişkiselliği bağlamında ele alınması ile devlet gibi planlama süreci de araçsallaştırılmadan ya da yapı olarak dondurulmadan ele alınabilecektir. Bu doğrultuda, klasik metinlerden yol açıkan iki ana devlet kuramının sınırlılıkları aşılmaya çalışacaktır.

Karl Marks’ın tek başına ve Friedrich Engels ile birlikte yazdığı klasik metinlere bakıldığında, kapitalist devlete ilişkin tutarlı ve bütünsel bir analizin var olmadığı sıkça dile getirilir. Örneğin, işçi sınıfının mücadelesine dair politik bir strateji olarak tasarlanan Komunist Manifesto, devletin “bütün burjuvazinin ortak işlerini yöneten bir komiteden başka birşey” olmadığı iddiası üzerinden araçsalcı bir devlet anlayışının benimsendiği izlenimini verir (Marx-Engels, 1997). Öte yandan, 1848 devrimleri sürecinde ve sonrasında Fransa’nın somut tarihsel koşullarında sınıflararası ve sınıf içi mücadelelerin analizini yapan Louis Bonaparte’ın 18

27

Brumaire, hakim sınıf fraksiyonlarının kendi iç çelişkilerini çözemediği koşullarda, devletin ne şekilde özerk bir aktör olarak kendini konumlandırdığının tartışmasını yapar (Marx, 2007). Bu tartışma, araçsalcı devlet anlayışının ötesinde devletin göreli özerkliği sorunsalını gündeme getirir. Bu iki yaklaşımın yanında, Marks’ın Ekonomi Politiğin Eleştirisi’ne Katkı’ya Önsöz’de, kapitalist toplumsal üretim ilişkilerini analiz ederken kullandığı kavramların, yapısalcı bir başka yaklaşımın da kapısını araladığı ileri sürülür. Burada, maddi üretim ilişkilerinin beşiği olarak tanımlanan ekonomik alanın, siyasal ve ideolojik alanlarla doğrudan bir belirlenim ilişkisinde olduğu ileri sürülür. Böylece, altyapı - üstyapı ikiliği çerçevesinde, devletin doğrudan ekonomik alan tarafından belirlenen bir üstyapı kurumu olduğu ileri sürülür.

Kapitalist devlete ilişkin, erken Marksist metinlerde bulunan bu çeşitliliğin Marksizm içinde yapılan devlet tartışmalarına da yansır. Bu bağlamda, Marks ve Engels’in Komunist Manifesto’da önerdikleri siyasal stratejide temellenen araçsalcı görüş, devleti burjuvazinin sınıf iktidarını kurmak ve yeniden üretmek amacıyla kullandığı bir araca indirger. Araçsalcılık bağlamında, devletin bir işlevi olarak planlama da, sermayenin doğrudan hazırladığı, kullandığı bir araç olarak görülmelidir.

Savaş sonrası dönemde, kapitalist devlete ilişkin tartışmaların dünya-tarihsel dönüşümler ışığında daha ciddi bir şekilde gündeme geldiği gözlemlenmektedir. Bir yanda sosyalist toplum tasarımının SSCB’de somut bir tarihsel alternatif olarak belirmesi, diğer yanda gelişmiş kapitalist toplumlarda emek-sermaye çelişkisinin Keynesçi refah politikalarıyla yeniden biçimlenmesi, devlete ilişkin araçsalcı görüşün sorgulanmasına neden olmuştur. Devleti burjvazinin elinde basit bir araç olarak kavramsallaştırmanın, ABD’de uygulanan New Deal programından Batı Avrupa ülkelerindeki refah rejimi politikalarına kadar bir dizi tarihsel - toplumsal dönüşümü açıklamakta yetersiz kaldığının altı çizilmiştir. Bu bağlamda ortaya çıkan en önemli kuramsal ve siyasal sorun, kitlesel istihdamı ve sosyal refahı ön plana alan Keynesçi politikaların işçi sınıfının radikalizmini törpülemesidir. Bunun hangi süreçlerle ve biçimlerde şekillendiği sorunu, kapitalist toplumsal üretim ilişkilerinde devlet ve ideoloji gibi üstyapısal unsurların rolünü tartışmaya açar. Kapitalist toplumsal üretim ilişkilerinin yeniden üretilmesi sorunsalı etrafında yapısalcı bir devlet anlayışının yükselişi bu bağlamda gerçekleşir. En açık ifadesini Louis

28

Althusser’in çalışmalarında ve Nicos Poulantzas’ın ilk dönem yazılarında bulan bu bakış açısı, kapitalizmin “son kertede” ekonomik alan tarafından belirlenen bir üretim tarzı olduğunu iddia eder. Ancak, kapitalist toplumsal formasyonların yeniden üretilmesinde siyasal ve ideolojik kertelerin de indirgenemez bir öneminin olduğu vurgulanır. Yapısalcı devlet anlayışının, kapitalist toplumsal gerçekliğin bölünmüşlüğünden hareketle yaptığı kerteler analizi, bu gerçekliğin tarihsel olarak nasıl kurulduğu ve sınıf mücadelelerinin bu sürece ne şekilde dahil olduğu gibi önemli soruları cevapsız bırakır. Marksizmin kadim konusu olan özne-yapı gerilimi bağlamında, yapısalcılık tarihsel sürecin dinamik içeriğini göz ardı etmiştir denilebilir.

İlişkisel devlet anlayışı 1970’lerde birlikte Marksizm için devlet tartışmalarının son halkasını oluşturur. Birçok farklı kaynaktan beslenerek gelişen ve temelde araçsalcı ve yapısalcı devlet kuramlarının eleştirisi üzerinde yükselen bu bakış açısı, ekonomi - siyaset, devlet - toplum, altyapı - üstyapı gibi ikiliklerin ancak tarihsel bir çerçeve içinde ve biçim tartışması bağlamında anlamlandırılabileceğinin altını çizer.

Devlet türetme geleneği ve düzenleme okulu etrafında dönen tartışmalarla, kapitalist devlete ilişkin daha tutarlı ve bütünsel bir kuramsal-tarihsel çerçeve geliştirilmesi çabaları artar. 1978 yılında yayınladığı State, Power, Socialism adlı eserinde Poulantzas, kendisinin de daha önce dahil olduğu yapısalcı geleneğin önemli bir eleştirisini yapar ve kapitalist toplumsal gerçekliğin kerteler düzleminde açıklanamayacağını ileri sürer. Poulantzas’a göre, ekonomi - siyaset ayrımının kendisi, kapitalizmin tarihsel özgüllüğü temelinde açıklanmalıdır (Poulantzas, 1978).

Tez çalışmasında da liberal siyaset kuramının kplanlama-piyasa ikiliği, tarihsel - toplumsal çözümleme olarak özetlenebilecek yöntemsel bir bakışla planlamanın incelenmesi ile aşılmaya çalışılmıştır. Söz konusu yöntemsel tercihle yola çıkılarak gerçeklik açıklanmaya çalışılacaktır. Bu açıdan planlama ne araçsal ne de yapısal epistemoloji ile ele alınabilir. Aksine planlama, bir süreç olarak içinde barındırdığı çatışmaları ile tarihselliği ve toplumsallığı bağlamında ele alınmalıdır.

Bu doğrultuda, ilişkisel devlet kuramının bir sonraki adımında açıldığı kuramlardan, bu bölümde bahsetmekle yetinilecektir. Örneğin, Poulantzas’tan çokça beslenen ve analizine ayrıca Antonio Gramsci’nin kuramsal analizlerini dahil eden

29

Bob Jessop, stratejik-ilişkisel bir devlet analizinin önemli örneklerinden birini sunmuştur. Öte yandan, Simon Clarke, Sol Picciotto, Werner Bonefeld gibi kuramcıların tartışmaları Açık Marksizm olarak adlandırılan bir geleneğin oluşturulmasını sağlamıştır. Devlet-piyasa ikiliğinin kapitalizme içkin olan, özsel bir ayrım olmadığının altını çizen bu gelenek, kapitalizmin tarihselliğine vurgu yaparak sermaye-emek çelişkisinin tarihsel mücadeleler dolayımıyla böyle bir biçim aldığını savlar. Kapitalist devletin sermaye birikim süreçleri disiplinine para ve hukuk yoluyla çekildiğinin ve sınıf tahakkümünün bu dolayımla yeniden üretildiğinin altı çizilir (Bonefeld, 1992; Carnoy, 1984; Clarke, 1991a; 1991b; Corrigan 1980; Jessop, 2008; Poulantzas, 1978; Wood, 1995).

V. KAPİTALİZMDE PLANLAMA: POLİTİKA12 OLARAK