• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE’DE PLANLAMA POLİTİKASI VE YÖNETİMİ Planlamanın Siyasal İktisadı ve Yönetsel Kuruluşu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "TÜRKİYE’DE PLANLAMA POLİTİKASI VE YÖNETİMİ Planlamanın Siyasal İktisadı ve Yönetsel Kuruluşu"

Copied!
377
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ (YÖNETİM BİLİMLERİ) ANABİLİM DALI

TÜRKİYE’DE

PLANLAMA POLİTİKASI VE YÖNETİMİ Planlamanın Siyasal İktisadı ve

Yönetsel Kuruluşu

Doktora Tezi

ASLI YILMAZ

Ankara-2012

(2)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ (YÖNETİM BİLİMLERİ) ANABİLİM DALI

TÜRKİYE’DE

PLANLAMA POLİTİKASI VE YÖNETİMİ Planlamanın Siyasal İktisadı ve

Yönetsel Kuruluşu

Doktora Tezi

ASLI YILMAZ

Tez Danışmanı Prof. Dr. Erinç YELDAN

Ankara-2012

(3)

I

(4)

II

(5)

I TEŞEKKÜR

Tez bencil ve kıskanç bir süreç, kendisinden başka hiçbir uğraşa, hiçbir kimseye alan tanımıyor. Böyle olunca, tez süreci hayatınızı ve sevdiklerinizi ertelediğiniz bir döneme dönüşüyor. Üstelik tez yalnız yazarının üretim sürecinde geliş(e)miyor;

sevdiklerinizin desteği ve meslektaşlarınızın katkıları ile örülüyor.

Bu sürecin en büyük desteği, ailemdi. Tanıdığım en onurlu, ilkeli, sevecen ve çalışkan insanlar, annem ve babam ilk sırada geliyor. Mücadeleci ruhu, pratik çözümleri ve her daim kahrımı seve seve çeken tavrı ile annem hep desteğimdi.

Akılcı, özgür duruşu ve emeğe saygısı ile babam, tez sürecinin sıkışık zamanlarında hep kılavuzum oldu. En önemlisi, Onlar’ın “okul”a saygıları ve bu yöndeki teşvikleri ile cesaretlendim. Ahmet ağabeyimin, hayatımdaki samimi, sıcak yeri ve Altan ağabeyimin hem mesleki hem gündelik yaşama dair “koç”luğu çok değerliydi.

Nurten, Birsen ve yeğenlerim Burak ve Yusuf’un varlıkları hepimize birer hediye…

Destek ve katkı ile sınırlandırılamayacak kadar çok şey borçlu olduğum bir kişi daha var: Mehmet Mustafa Uçar. Cesaretimi, huzurumu, mutluluğumu O’na borçluyum ve hep yanımda olduğu için ne kadar teşekkür etsem de az, biliyorum.

Diğer taraftan, O’ndan öğrendiklerime atıf veremedim ama bilinmesini isterim ki tezde çok büyük emeği var. Fatma Uçar, Mehmet Uçar ve Berivan M. Uçar ise destekten öte dostlukları ile beni şımartıyorlar.

Bir de bu dönemde beni en çok anlayan, ev ile birlikte tez sürecinin acı ve sevinçlerini paylaştığım Tuğba Keskin teşekkürü fazlasıyla hak ediyor.

Akademik katkıların en büyüğü bilgisi, yaratıcılığı, çalışkanlığı, samimiyeti, emeğe ve bilgiye saygısıyla hayranlık uyandıran Prof. Dr. Birgül Ayman Güler’e ait.

Öncelikle, özgüveni aşınmış, aklında sorularından başka birşey olmayan tezin yazarına güvenerek akademiyi sevdirdi. Dahası tez konusu da tez süreci de O’nunla şekillendi. Yalnız akademik danışmanlık anlamında değil, görüş, düşünce ve tavrı ile hayatıma kılavuzluk eden diğer bir isim: Prof. Dr. Bilsay Kuruç. Bilsay Hoca’nın zor beğenisi, tezin ilerlemesinde başat rolü oynadı. Tez danışmanım Prof. Dr. Erinç Yeldan dostane, sıcak teması ile sürecin tedirginliğini üzerimden aldı. Prof. Dr.

Ahmet Alpay Dikmen’in cesaret verici ve dost varlığı sadece tez sürecinde değil, tüm akademik yaşamımda hissettiğim desteklerden. Tez jürisinde bulunarak yapıcı

(6)

II

katkılarını koyan Prof. Dr. Seriye Sezen ve Y. Doç. Dr. Barış Övgün’ü de anmadan geçemem.

Çalışma disiplini ve hiç kaybetmediği sakinliği ve samimiyeti ile ODTÜ Rektör Danışmanı, Prof. Dr. İrem Dikmen Toker’e tez sürecindeki anlayışı için teşekkür borçluyum. ODTÜ Rektörlük 6. Kat çalışanlarının dayanışması olmasaydı, tez yazacak zamanı bulamazdım. Şölen Serap Uçak’ın tüm sorumluluklarımı yüklenmeye hazır tavrı ve dürüst, masum dostluğu benim için büyük bir şanstı. Tezi somut katkılarıyla kalkındıran, direnişi ve sevecenliği ile Çağlar Dölek’i de anmamam olanaksız. Dahası, Rektörlük 6. Kat’a sıcak ruhunu veren herkese birşeyler borçluyum.

Ankara’nın puslu gecelerinde olduğu kadar ve kütüphanede de yoldaşlarımdan Esra Dik, Burcu Bayrak, Recep Aydın, F. Eda Çelik ve Ali Somel’e hem neşe hem bilgi kaynaklarım olarak ayrı ayrı teşekkürlerimi iletmeliyim. Ayrıca, akademik çalışmanın paylaşım heyecanını tattıran, Memleket SiyasetYönetim (MSY) Dergisi ile Türk İdare Tarihi (TİDATA) araştırma ekibi birer okul oldu ve tezi dolaylı olarak besledi. Sonay Bayramoğlu Özuğurlu ve Nuray Ertürk Keskin ise her tedirginliğimde ve her karmaşamda güleryüzleri ile bana yol gösteren birer hoca, birer dost…

Varlığınız, katkılarınız ve tüm desteğiniz için teşekkür ederim.

(7)

III İÇİNDEKİLER

TEŞEKKÜR ... I İÇİNDEKİLER ... III KISALTMALAR ... VIII TABLOLAR VE ŞEKİLLER ... XII GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM

PLANLAMA ÜZERİNE KURAMSAL VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE ÖNERİSİ ... 9

I. İNCELEMENESNESİ:YÖNETSELBİRSÜREÇOLARAK

PLANLAMA ... 10 II. SOSYALİZMDEPLANLAMAGERÇEKLİĞİ VE KAVRAMI:

SİSTEMOLARAKPLANLAMA ... 13 III. KAPİTALİZMVESİYASET–EKONOMİİKİLİĞİNİNPLANLAMA–

PİYASAİKİLİĞİBAĞLAMINDAYENİDENÜRETİLMESİSORUNU ... 22 IV. İKİLİKLERİAŞMAK:TARİHSELMADDECİLİK,SİYASAL

İKTİSATVEMARKSİSTDEVLETKURAMLARI ... 25 V. KAPİTALİZMDEPLANLAMA:POLİTİKAOLARAKPLANLAMA ... 29

A. KAPİTALİZMDE PLANLAMA GERÇEKLİĞİ: TARİHSEL

GELİŞME SEYRİ ... 30 1. Klasik Planlama Yaklaşımının Doğuşu: Kapitalizmde Planlama

Piyasadan Doğar ... 31

 ABD’de New Deal Devletçiliği ve Planlama:

Kapitalizmde Planlamanın Ortaya Çıkış Öyküsü ... 35 2. Klasik Planlama Yaklaşımının Yeniden Üretilmesi: Politika

Planlaması ve Kalkınma Planlaması ... 41

 ABD’de Savaş Sonrası Dünya Egemenliği: Politika

Planlaması ... 46

(8)

IV

 Fransa’da Geç Kapitalistleşme, Geç Planlama:

Economié Concérte ... 48 3. Klasik Planlama Yaklaşımının Yıkılışı ve Stratejik

Planlamanın Doğuşu: Planlama Politikasından Politikanın

Planlamasına ... 52 B. KAPİTALİZMDE PLANLAMA KAVRAMI: POLİTİKA OLARAK

PLANLAMA ... 56 VI. KAVRAMKATEGORİSİÖNERİSİ:PLANLAMASİSTEMİVE

PLANLAMAPOLİTİKASI ... 60 VII. DEĞERLENDİRME ... 65

İKİNCİ BÖLÜM

TÜRKİYE’NİN PLANLAMA DENEYİMİ PLANLAMA POLİTİKASI VE YÖNETİMİ ... 69

I. DEVLETÇİLİĞİNYÖNETİMBİÇİMİOLARAKBİRİNCİBEŞ YILLIKSANAYİPLANI(BBYSP):BAĞIMSIZTÜRKİYEİÇİNİLK

ÇATIŞMA(1932-1934) ... 72 A. KORUMACILIKTAN DEVLETÇİLİĞE: PLANLAMANIN MADDİ

TEMELLERİ ... 74 1. Sermaye Birikiminin Devletçe Kurulması ve Korunması:

Korumacılık, Teşvik Politikaları ve Kredi Temini ... 75 a) Türkiye İktisat Kongresi: Sermayenin Korunma ve Teşvik

Talebi ... 77 b) Sanayi Maadin Bankası: Devlet – Özel Sektör İşbirliğinde

Geçici Devlet İşletmeciliği Modeli ... 79 c) Devlet İşletmeciliği, Tekel Hakları, Teşvik Politikası ile

Tekelleşmenin Hızlandırılması ... 83 2. Ekonomi Politikasında Planlamaya Hazırlık: Âli İktisat Meclisi ... 89 B. DEVLETÇİLİĞİN İLKESEL OLARAK KABULÜ: PLANLAMAYA

İDEOLOJİK HAZIRLIK ... 91

(9)

V

 Korumacı Liberalizm Statükoculuğu: Serbest

Cumhuriyet Fırkası (SCF) ... 99

 İktisadi Devletçilik ve Planlama: Ahmet Hamdi Başar’ın Ekonomi Politikası ... 101

 Kadrocu Kalkınma ve Planlama: Kadro Hareketi ve Kadro Dergisi ... 102

C. UYGULAMADA MUTEDİLLEŞTİRİLEN DEVLETÇİLİK VE PLANLAMA ... 106

1. Kırılma Noktası: Devletçilikte Tasarruf – Yatırım Döngüsü ... 116

2. Örgütlenme Biçiminde Değişiklik: Örgütlenme Tipleri olarak Devlet Sanayi Ofisi (DSO) ve Sanayi Kredi Bankası (SKB) ile Sümerbank ... 122

a) DSO ve SKB Modeli: Devlet Merkezli Devletçilik ... 122

b) Sümerbank: Özel – Devlet İşbirliğinde Geçici Devletçilik ... 125

D. DEĞERLENDİRME ... 132

II. KLASİKPLANLAMAYAKLAŞIMININASKIYAALINMASI:YENİ DÜNYADÜZENİİLEBÜTÜNLEŞENTÜRKİYE’YEDOĞRU(1945- 1947) ... 135

A. SAVAŞ SONRASI YENİ DÜNYA DÜZENİ: KAPİTALİZMDE PLANLI DEMOKRASİ... 136

B. SAVAŞ SONRASINDA TÜRKİYE’DE DEMOKRASİ SORUNU ... 141

C. TÜRKİYE’NİN DÜNYAYLA BÜTÜNLEŞMESİ: NİYET VE GERÇEKLERE DAİR ... 146

1. Demokrasi Yolunda Planlama Gündemi: Savaş Sonrası Sanayi Planı ve Programı’ndan (İvedili Sanayi Planı) Türkiye İktisadi Kalkınma Planı’na (Vaner Planı) ... 146

2. Kırılma Noktası: Bağımsızlıkçı-Plana Karşı Bütünleşmeci- Planın Zaferi ... 165

3. Örgütlenmede Değişiklik: Liberalizm ve Kamu İşletmeciliği ... 171

D. DEĞERLENDİRME ... 172

(10)

VI

III. DEMOKRATİKPLANLAMA”VEDPT’NİNKURULUŞU:İKİNCİ CUMHURİYETİLEBİRİNCİPLANCILARINKAVGASI(1960–

1962) ... 175 A. SOĞUK SAVAŞ VE “PLANLAMA” PAROLASI ... 176 B. TÜRKİYE’DE PLANLI EKONOMİ GÜNDEMİNİN OLUŞUMU:

DIŞ YARDIMIN KOŞULU OLARAK PLANLAMA ... 178 C. İKİNCİ CUMHURİYET VE “DEMOKRATİK PLANLAMA”NIN

KURULUŞU ... 187 1. Planlamanın Yönetimi: Bir Yönetsel Biçim Olarak DPT ... 191 2. Planlamanın Hukuku: İkinci Cumhuriyet’in Anayasasında Bir

Statü ya da Hükümet Programı Olarak Planlama ... 200 D. UYGULAMADA PLANLAMA: SINIFSAL ÇATIŞMA VE BİRİNCİ

PLANCILARIN İSTİFASI ... 203 1. Ekonomi Politikasında Kırılma: Rasyonel Kapitalizmden

Sentez Planlamaya ... 214 2. Kalkınma Ekonomisi ve İktisadi Devlet Teşekküllerinin

Yeniden Yapılandırılması: Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT)

Modeli ... 218 E. DEĞERLENDİRME ... 223 IV. KLASİKPLANLAMAYAKLAŞIMININSONUVEPLANLAMADA

“YAPISALUYARLAMA”:DÖRDÜNCÜBEŞYILLIKKALKINMA

PLANI(DBYKP)VESONSAVAŞ(1978-1980) ... 226 A. 1970’LERDEN 1980’LERE GEÇİŞ VE PLANLAMAYA VEDA ... 227 B. TÜRKİYE’DE PLANLAMAYA DAİR: FİNANSMAN SORUNU,

SİYASAL İSTİKRARSIZLIK VE SINIF SAVAŞIMI ... 231 C. “PLANLAMADA YENİ DÖNEM”E DOĞRU: DBYKP’NİN

ÖYKÜSÜ ... 237 1. Planlama Gündemi: Eskiye Karşı Yeni DBYKP Mücadelesi ve

Uyarlamacı-Plancılığın Zaferi ... 238 2. Kırılma Noktası: 1978-1979 Direnç Yılları mı Kayıp Yıllar mı? ... 258

a) “Yapısal Değişme”den “Yapısal Uyarlama”ya Planlama:

Toplumcu-Plancılığa Karşı Uyarlamacı-Plancılık ... 260

(11)

VII

b) DPT’nin Yapısal Uyarlama Karargahı Olarak

Kurgulanması ... 268

D. DEĞERLENDİRME ... 278

V. “GOODBYEDPT!”STRATEJİKPLANLAMANINDOĞUŞUMU? ... 281

A. KLASİK PLANLAMA YAKLAŞIMININ MADDİ VE İDEOLOJİK TEMELLERİNİN TÜKENİŞİ: DEVLETÇİLİĞİN TASFİYESİ ... 283

B. TÜRKİYE’DE GERİLEME, ARAYIŞ VE ÇÖKÜŞ EVRELERİ YA DA YENİ BİR BAŞLANGIÇ? ... 287

1. Gerileme Evresi: Planlamadan Uzaklaşarak Ağırlaşan DPT ve BYKP’larının Dışına Çıkan Planlama Süreci ... 288

2. Arayış Evresi: Yine Yeni Yeniden Planlama Gündemi ... 297

3. Çöküş ya da Yeni Bir Başlangıç Evresi: Planlama Politikasının Çöküşü ve Politika Planlamasının Doğuşu ... 308

a) Kurumsal Yapıda Değişiklik: DPT’den Kalkınma Bakanlığı’na ... 309

b) Planlama Biçimi ve İçeriğinde Değişiklik: Ulusal Mal ve Hizmetlerin Planlanmasından Ulusütü Politika Planlamasına ... 319

C. DEĞERLENDİRME ... 325

SONUÇ ... 328

KAYNAKÇA ... 339

ÖZET... 360

ABSTRACT ... 361

(12)

VIII KISALTMALAR

AB : Avrupa Birliği

ABYKP : Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı AP : Adalet Partisi

BBYKP : Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı BBYSP : Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı BK : Bakanlar Kurulu

BM : Birleşmiş Milletler (UN)

BşBYKP : Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı CEEC : Avrupa İktisadi İşbirliği Komitesi

(Conference on European Economic Cooperation) DB : Dünya Bankası (World Bank)

DBYKP : Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı DİSK : Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DKP : Dokuzuncu Kalkınma Planı

DP : Demokrat Parti

DPT : Devlet Planlama Teşkilatı DSO : Devlet Sanayi Ofisi EBSO : Ege Bölgesi Sanayi Odası EİEİ : Elektrik İşleri Etüd İdaresi

EİYKK : Ekonomik İşler Yüksek Koordinasyon Kurulu ESK : Ekonomik ve Sosyal Konsey

GM : Genel Müdürlük GSMH : Gayri Safi Milli Hasıla GVK : Gelir Vergisi Kanunu

(13)

IX HDTM : Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı

IBRD : Uluslararası Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası IDA : Uluslararası Kalkınma Ajansını

IMF : Uluslararası Para Fonu (International Monetary Fund) IPA : Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı

(Instrument for Pre-Accession Assistance) İBYKP : İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı

İBYSP : İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı

FAO : Gıda ve Tarım Örgütü (Food and Agriculture Organization) KA : Kalkınma Ajansları

KHK : Kanun Hükmünde Kararname KİT : Kamu İktisadi Teşebbüsleri KK : Koordinasyon Kurulu KOB : Katılım Ortaklığı Belgesi KYTK : Kamu Yönetimi Temel Kanunu MB : Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası MBK : Milli Birlik Komitesi

MC : Milliyetçi Cephe MGK : Milli Güvenlik Kurulu

MESS : Türkiye Madeni Eşya Sanayicileri Sendikası MHP : Milliyetçi Hareket Partisi

MM : Millet Meclisi MSP : Milli Selamet Partisi

NATO : Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (North Atlantic Treaty Organization)

(14)

X

NEP : Yeni Ekonomi Politikası (Novoya Ekonomiçeskaya Politika) OECD : Avrupa İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı

(Organization for Economic Cooperation and Development) OEEC : Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı

(Organization for European Economic Cooperation) PKKK : Para Kredi Koordinasyon Kurulu

RG : Resmi Gazete

SAL : Structural Adjustment Loan (Yapısal Uyum Kredileri) SAP : Structural Adjustment Program (Yapısal Uyum Programı) SAPK : Stratejik Araştırma ve Planlama Kurumu

SBYKP : Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı SKB : Sanayi Kredi Bankası

SSCB : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi

TİP : Türkiye İşçi Partisi

TİSK : Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu TM : Temsilciler Meclisi

TOBB : Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği

TODAİE : Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü TÜRK-İŞ : Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu TÜSİAD : Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği UKPK : Ulusal Kaynakları Planlama Kurulu

(National Resources Planning Council) ÜBYKP : Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı YBYKP : Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı

(15)

XI YDK : Yüksek Danışma Kurulu YK : Yönetim Kurulu

YPK : Yüksek Planlama Kurulu ZC : Zabıt Ceridesi

(16)

XII

TABLOLAR VE ŞEKİLLER

ŞEKİL 1: SSCB'DE PLANLAMA YÖNETİMİ ... 19 ŞEKİL 2: DEVLET TEŞKİLATI İÇİNDE İKTİSADİ DEVLET

TEŞEKKÜLLERİ (3460 SAYILI KANUN) ... 129 ŞEKİL 3: DEVLET TEŞKİLATI İÇİNDE İKTİSADİ DEVLET

TEŞEKKÜLLERİ (440 SAYILI KANUN) ... 222 ŞEKİL 4: DEVLET TEŞKİLATI İÇİNDE KAMU İKTİSADİ

TEŞEBBÜSLERİ (233 SAYILI KANUN) ... 277

TABLO 1: DIŞ TİCARET AÇIKLARI (MİLYON LİRA) ... 93

(17)

GİRİŞ

Planlama kavramı, çok şey anlatan ancak hiçbir şeyi açıklama gücü olmayan bir kavram, bugün. Birçok disiplin tarafından çekiştirilmiş (şehir ve bölge planlama, siyaset bilimi, kamu yönetimi, ekonomi), yüzlerce yıla uzanan birçok deneyimi içinde barındırmaktan deforme olmuş bir hali var. Durumu daha da karmaşıklaştırmamak adına, ilk yapılması gereken inceleme nesnemiz olarak planlamayı tariflemek olmalı.

Tez çalışmasında planlama, toplumsal ve ekonomik alanın yönetiminin (kamu yönetimi) uzun vadeli bütüncül (yatay ve dikey olarak) bir yaklaşımla ele alınarak belirlendiği süreç olarak ele alınmıştır. Çalışmanın inceleme nesnesi, devletin toplumsal ve ekonomik alanı yönlendirme işlevinin oluşturulması sürecidir. Bu süreçte, öğrencisi olduğum yönetim biliminin çalışma alanı, planlamanın siyasal sürecini ve yönetsel kuruluşunu odağına oturtmaktadır. Farklı disiplinlerin çalışma alanına giren kentsel planlama, iktisadi planlama tez çalışmasının çevrelediği alanın dışında kalmaktadır. Bunun dışında, planlama sürecinde seçilen hedeflerin, amaç ve araçların içeriğinin çözümlenmesi de ayrı uzmanlık alanlarının (iktisat, sosyal politika, maliye) işidir. Ayrıca, ortaya çıkarılan plan metinlerinin hukuki incelemesi, uygulamaya konulması süreci, toplumsal ve ekonomik alana etkileri, vb. de tezin kapsamı dışında kalmaktadır.

Planlama kavramının “toplumsal ve ekonomik alanın yönetimi süreci” (yukarıda çizdiğimiz, “uzun vadeli bütüncül yaklaşım” kısıtı her zaman akılda tutulmalı) olarak daraltılması ile karmaşanın önemli bir bölümünden uzaklaşılmış sayılabilir ve disipliner tartışmalara giden yola girilebilir.

Tez çalışması, “Türkiye’de toplumsal ve ekonomik alanı kim planlar?” sorusu ile başlamıştır.1 Bu temel soru, hangi aktörlerin hangi mekanizmalarla, hangi amaçlar için, hangi kurumlarla sorularına açılarak “toplumsal ve ekonomik alanın yönetiminin planlanması” sorunsalına (sarmalına) dönüşmüştür.

1 Bu sorunun ilham kaynağı, Robert Dahl’ın Who Governs? (1961) başlıklı çalışmasıdır.

(18)

2

Sorunsal çerçevesinde alanyazın tarandığında, planlama çalışmalarının iki ana koldan ilerlediği görülmüştür. İlki, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) 1920’lerde başlayan planlama deneyimini “Marksist yöntem”le inceleyen araştırmalardır. Bunların başında Pravda, Kommunist gibi SSCB kaynaklı ya da Soviet Studies gibi Batı kaynaklı süreli yayınlar çevresinde toplanan ve özellikle Bettleheim, Ellman, Lange, vb. yazarlar gelir. İkinci kolda ise kapitalist sistemlerde planlamayı inceleyen “liberal siyaset kuramcıları”nın araştırmaları yer alır. Hayek, Mises, Friedman bu alanda başı çekmektedir.

Bu doğrultuda, Türkiye gibi kapitalist bir ülkede planlama sürecini araştırmak üzere yol çıkan tez çalışması, ilk aşamada liberal siyaset kuramının olgunlaşmış kavramları, soruları ve diğer epistemolojik araçlarının istilasına uğramıştır. Liberal siyaset kuramına göre toplumsal ve ekonomik alanın kurucusu piyasa kendiliğinden bir işleyiş içerisindedir, siyasal alan ise planlanan bilinçli kararların merkezi olarak piyasaya müdahale etmektedir. Bu bağlamda, planlama süreci, devlet adamları tarafından, devlet gibi toplumdan (piyasadan olarak anlaşılmalı) yalıtılmış, ayrılmış ve toplumdan bağışık bir süreç içerisinde kendinden menkul bir takım değerler çerçevesinde toplumsal ve ekonomik alanın kaderinin belirlenmesine dönüşür. Diğer bir deyişle kapitalizmde planlama, “pazarın gayrişahsi ve anonim mekanizması”

karşısında “bütün içtimai kuvvetleri, düşünerek kararlaştırılmış belli gayelere doğru kollektif ve ‘şuurlu’” akılla yönlendirmedir (Hayek, 2004:26). İçtimai kuvvetleri düşünerek karar alan kollektif akıl, bürokrasidir (Mises, 2000).

Liberal siyaset kuramında siyasal alan (devlet ile geçişli olarak kullanılmakta), ekonomik alandan (toplumdan) ayrı ve bağımsız bir gerçeklik olarak ele alınmaktadır. 2 Bu yaklaşım çerçevesinde devlet gibi planlama süreci de, toplumsal üretim ilişkilerinden ve sınıfsal çatışmadan (toplumdan) bağışık bir alan olarak kurulmaktadır. Söz konusu araçlarla, toplumsal ve ekonomik alanın yönetiminin planlama süreci planlama örgütünün hesaplama işlerine sıkışır, toplumsal ve ekonomik alanın geleceğinin nasıl ve ne yönde yön-lendirileceği(edimi)nin bilgisini saklayan plan metinleri teknik ve dayatmacı bir karakter kazanır.

2 Liberal ideolojinin ekonomik alan – siyasal alan ayrılığına ilişkin kapsamlı bir çalışma için bkz:

Akbulut, 2005.

(19)

3

İlk aşamada alanyazın taramasının tamamlanması ve Türkiye deneyiminin incelenmesine geçilmesi ile tüm kuramsal temeli yerinden oynatacak bir süreç başlamıştır. Diğer bir deyişle, kuram somutla sınandığında ne toplumsal ve ekonomik alanı yönlendirecek hedeflerin bir yerlerde hazırlanarak planlama sürecine a priori değerler olarak girmediği, ne de amaç ve araçların belirlenmesinin teknik hesaplamalarla sınırlı, kapalı kapılar ardında planlama örgütünce hazırlanan (olgusal) süreçler olmadığı açıklıkla görülmüştür. Bu aşama, tezin gerçek başlangıcı sayılabilir.

Tez çalışmasında, liberal siyaset kuramının somut karşısındaki sınırları görülerek;

Türkiye deneyimini açıklayacak araçları sunacak planlamaya dair yeni bir yöntemsel bakış açısı (ve kavram seti) geliştirmek suretiyle alanyazına katkı sağlamak tercih edilmiştir. Bu doğrultuda, tez çalışması planlamanın iktisat, siyaset bilimi ve yönetim bilimi disiplinlerince çevrelenen alanyazını ve bu alanyazına egemen olan anaakım (mainstream)3 algılarla hesaplaşmayla başlar.

Öncelikle, liberal siyaset kuramının egemenliğindeki “kapitalizmde planlama”

alanyazınının çözümlemesi yapılmıştır. Çözümleme sonucunda, liberal siyaset kuramının dayandığı ekonomi–siyaset ikiliğinin, 20. Yüzyılda planlama ve piyasa kavramları üzerinden yeniden üretildiği (Hayek, 1935; Hayek, 2004; Mises, 2000) görülmüştür. Planlama – piyasa ikiliğinin başlıca önermeleri arasında planlama ile piyasanın özsel bir çatışma içerisinde olduğu, planlamanın devletin piyasa karşısında aldığı önlemler bütünü olarak piyasa dışında yapay bir alan olduğu, söz konusu yapay alanın teknik bir takım hesaplamalardan oluştuğu sayılabilir. Liberal siyaset kuramının önermeleri doğrultusunda, planlama evrensel bir takım özellikler kazanmakta ve teknik bir sürece indirgenmektedir. Bu noktada, liberal siyaset kuramının gerçekliği açıklamadaki yetersizlikleri ve sınırlılıkları ortaya çıkmaktadır, çünkü evrensellik iddiasının aksine, planlama yönetim sürecine ilk kez 1920’lerde SSCB’de girmiştir. Diğer taraftan, tekniklik iddiasının aksine, planlama olgu ve değeri birarada barındıran bir işlevdir; farklı tarihsel uğraklarda farklı toplumlarda özgün biçimler almıştır.

3 İngilizcede mainstream sözcüğünün karşılığı olan ana akım çoğunluk tarafından paylaşılan ve normal karşılanan fikir, davranış ya da eylemlerdir (Oxford Dictionaries Online).

(20)

4

İkinci olarak, tez çalışmasında geliştirilen planlamanın yeni bir yöntemsel bakış açısı ve kavram seti ile ele alınmasını sağlayacak araçlar geliştirilmiştir. Tez çalışmasının amacı, alanyazına egemen olan liberal siyaset kuramınca evrenselleştirilen ve teknikleştirilen planlama sürecini ve örgütünü, ait oldukları doğuş ve gelişme nedensellikleri takip edilerek tarihsel ve toplumsal konumuna oturtmaktır. Ancak bu şekilde, liberal siyaset kuramına içsel planlamanın piyasadan ayrılığı savının biçimselliği-kurumsallığı aşılabilir. Bu bağlamda, tez çalışması kapitalizmde planlama olgusunu tarihsel maddeci bir bakış açısı ve siyasal iktisadi çözümleme ile ele alarak yeni kuramsal çerçeve ve kavram seti geliştirmiştir.

Tarihsel maddeci bakış açısı çerçevesinde, planlama süreci devlet yönetiminin bir unsuru olarak, üstyapısal bir öge olarak ele alınır. Bu bağlamda, planlama sürecinin doğuş ve hareket yasalarını üretim tarzı temelinde açıklamak gereklidir. Ne var ki, altyapı (üretim tarzı) ile üstyapı (siyasi) arasındaki ilişki basit ve tek yönlü bir ilişki değildir. Tez çalışmasında inceleme nesnesi olarak alınan planlama süreci, devleti

“toplumsal üretim ilişkilerinin tarihsel biçimi” olarak gören ilişkisel devlet kuramının kavramsal araçları kullanılarak çözümlenmiştir. Bu bağlamda, devlet kendinden menkul değerlere sahip bir yapı olarak görülmediği gibi, egemen sınıfların aracı konumuna da indirgenmemiştir. Devletin altyapı ile kurduğu yapısal ilişkiler göz ardı edilmemeli fakat aynı zamanda toplumsal üretim ilişkilerinin yansıması siyasal alana hak ettiği rol biçilmelidir. İlişkisel devlet kuramıyla, planlamanın bir yönetsel süreç olarak kapitalist gelişme sürecinde doğuşu ve aldığı biçimler üretim tarzının belirleyiciliğinde ancak toplumsal üretim ilişkileri ve toplumsal üretim ilişkilerinin çatışmalı doğası içerisinde incelenmiştir.

İnceleme nesnesinin yukarıda tanımlanan yöntemsel tercihle çözümlenmesi, indirgemeci bir tarzla, planlamanın üretim tarzı temelinde biçimlenen bir yönetsel süreç olarak kapitalist ve sosyalist ekonomik sistemlerde özsel olarak farklılaştığını gösterir. Diğer bir deyişle, liberal siyaset kuramınca iddia edilen özsel farklılık piyasa ile planlama arasında değil; kapitalist ve sosyalist sistemlerde niteliksel olarak değişen planlama arasındadır. Bu nedenle, liberal siyaset kuramının kavramsal araçlarından kurtularak, çalışmayı disipline edecek yeni kavram kategorilerine gereksinim duyulmuştur. Bu doğrultuda, özsel farklılık, planlamanın işlevi üzerinden soyutlanarak iki kategori kurulmuştur: sosyalist sistemde kurucu bir işlev olarak

(21)

5

planlama sistemi ve kapitalizmde düzenleyici bir işlev olarak planlama politikası.

Yönetsel bir biçim olarak planlama, SSCB’de 1920’lerde geri kapitalist bir ülkede sosyalizmden kapitalizme geçişi sağlayacak bir ekonomik sistem olarak kurulmuştur.

Sosyalist üretim ilişkileri bağlamında, planlama sosyalist sistemi (üretimin maddi koşulları ile toplumsal üretim ilişkilerini) kurucu bir işlev üstlenmiştir. Kapitalist sistemlerde ise toplumsal ve ekonomik alanın kuruluşu piyasa temelinde gerçekleşirken, yönlendirilmesi edimi (yönetimi) devletin (siyasal iktidarın) görevidir. Kapitalizmde planlama, düzenleyici bir işlevdir. Bu düzenleyici işlev, tepeden inme bir yönetsel biçim olmanın aksine kapitalizmin (piyasanın) belli bir aşamasının ürünü olarak doğmuş ve kapitalist gelişme ve tarihsel-toplumsal ilişkiler içerisinde biçimlenmiştir.

Yukarıda kurulan kavram kategorileri çerçevesinde, tez çalışmasında Türkiye deneyimine altlık oluşturmak üzere planlama politikasının doğuş ve hareket yasalarına erişilmeye çalışılmıştır. Tarihsel maddeci bakış açısı ile planlamanın kapitalizm için de evrensel ve teknik bir süreç olmadığı hatırlatılmalıdır.

Kapitalizmde planlama, kapitalist gelişme sürecinin tarihsel bir aşamasının özgün yönetsel biçimi olarak doğmasına ve yönetsel olarak kurulmasına karşın durağan bir yapı değildir. Kapitalist gelişme sürecinde birikim rejiminin yapısal dürtüleri çerçevesinde ve fakat toplumsal üretim ilişkileriyle yeniden üretilmektedir.

Kapitalizmde planlama, kapitalist gelişme sürecinde tekelci kapitalizm aşamasında devletçiliğin yönetsel biçimi olarak doğmuştur. Bu bağlamda planlama,

“kapitalist üretimi düzenleyen mekanizmayı ortadan kaldırmamakta, dolayısıyla iktisadî kalkınmayı ve gelişmeyi büyük ölçüde piyasadaki dalgalanmaların etkisi altında bırakmaktadır” (vurgu bana ait, Çelebican 1974:591). Dahası, piyasanın söz konusu toplumsal üretim ilişkilerinde kapitalist sistemin bireysel mülkiyet ilişkileri devam etmektedir. Kapitalizmde planlamanın doğuş nedenselliklerini taşıyan planlama, klasik planlama yaklaşımı olarak adlandırılmıştır. Bu doğrultuda, ana akım tanıma karşılık kapitalizmde klasik planlama yaklaşımı piyasaya karşın değil, piyasanın gelişme sürecinin doğal bir sonucu olarak doğmuştur. Tarihsel maddeci bakış açısıyla planlamayı, “kapitalist gelişme sürecinde tekelci kapitalizme özgü devletçiliğin yönetim biçimi” olarak tanımlamak doğru olur. 1930’larda kurulan klasik planlama yaklaşımı, 1950’lerde tekelci kapitalizmin emperyalist ilişkilerinin

(22)

6

yoğunlaşması ile birlikte iki farklı biçime bürünmüştür: emperyalist ülkelerin politika planlaması ve azgelişmiş ülkelere özgü kalkınma planlaması.

1930’larda kurulan klasik planlama yaklaşımının kırılma noktası ise 1980’lere rastlar. 1980 sonrasında küreselleşme ve finansallaşma dinamikleri ile yeniden üretilen birikim rejiminde yönetsel süreç de yeniden şekillenmiştir. 1980 sonrası yönetsel süreçteki planlama, 1930’lardaki doğuş nedenselliklerinden uzaklaşmıştır.

Bu dönem, toplumsal-ekonomik yapının tamamen biçim değiştirdiği bir evredir.

Keynesyen Devletin doğrudan yatırımcı ve üretici etkinliklere girdiği devletçi dönemden, Düzenleyici Devlet’in üretici etkinlikten çekilerek yasama faaliyetlerine odaklandığı monetarist döneme geçilmiştir. Bu temelde, klasik planlama yaklaşımı devletçilikle birlikte tasfiye edilmiş, rekabetçi piyasanın düzenleyici devleti temelinde yönetim biçimi yeniden üretilmiştir. Düzenleyici devletin, kural koyma kapasitesine dayanan yeni-planlama yaklaşımı, politika planlaması olarak yeni biçim altında yeniden doğmuştur. Politika planlaması, stratejik planlama adı ile eskiden koparak kurulmuştur.

Kurulan kavramsal-kuramsal çerçevenin araçları, Türkiye somut olayını çözümlemek üzere kullanılmıştır. Çözümlemenin sonuçlarına geçmeden evvel, Türkiye deneyiminin planlama sürecine evrensel ve teknik bir karakter atfetmenin mümkün olmadığını gösterdiği not edilmelidir. Aksine, Türkiye deneyimi planlama sürecinin çatışmalı siyasal bir süreç olduğunu vurgulamış, bu sürecin zeminini planlama örgütünün oluşturduğunu göstermiştir.

Türkiye’de planlama incelemesinin kurgusu, alanyazında takip edilegelen beş yıllık plan dönemleri, hukuki düzenleme dönemlerine göre yapılan dönemlendirme yerine planlama süreçlerinde yaşanan toplumsal çatışma dönemlerine göre örülmüştür. Türkiye’de beş temel tarihsel uğrak, klasik planlama yaklaşımının kuruluş, dönüşüm ve kopuş dönemlerini temsil etmek üzere saptanmıştır. 1930’larda (1932-1934) klasik planlama yaklaşımı, sektörel (ilkel) planlama olarak kurulmuş, bu yaklaşımın son kalıntıları İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde (1945-1947) askıya alınmıştır. 1960’larda ise klasik planlama yaklaşımı (ulusal) kalkınma plancılığı olarak yeniden üretilmiş, 1978-1980 döneminde tasfiye edilene kadar uygulamada kalmıştır. 1978-1980 dönemi, klasik planlama yaklaşımının tasfiyesinin

(23)

7

başlangıcıdır. 1980 yılı ve sonraki dönem, tasfiye süreci ile birlikte yeni bir planlama yaklaşımı olarak stratejik planlamanın da doğuşu dönemidir.

Söz konusu tarihsel uğraklarda, Türkiye’nin siyasal - ekonomik anlamda derin çatışmaların görülmesi tesadüf değildir. Aksine, planlama yaklaşımının dönüm noktaları, siyasal - ekonomik kriz dönemlerini işaret etmektedir. Söz konusu kriz dönemlerinde, planlama süreci siyasal çatışmalarla şekillenmiştir. İncelemede, çatışmalar tarihsel perspektifte ve toplumsal dayanakları ile aktarılmıştır.

Türkiye’de planlı yönetimin doğuşu, 1930’larda, gelişmiş ülkelerle aynı zaman diliminde fakat gelişmiş ülkelerin aksine tekelci karakter kazanmamış bir ekonomide, kapitalist gelişmenin devletçi aşamasının ürünü olarak doğmuştur.

Devletçiliğin yönetim biçimi olarak planlamanın doğuş sürecinde çatışma, ekonomi politikasının merkezi olan İktisat Vekaleti’nde gerçekleşmiştir. 1932-1934 yılları arasında İktisat Vekaleti’nin Mustafa Şeref Özkan’dan Celal Bayar’a devriyle sonuçlanan çatışma, Birinci Beş Yıllık Sanayi Planının (BBYSP) niteliğini şekillendirmiş ve Celal Bayar tipi devletçiliğin örgütü olarak Sümerbank ve devlet işletmeciliği özgün bir model olarak hayata geçmiştir.

1930’ların devletçiliği ve planlaması, uluslararası üretim sürecindeki konuma başkaldırma, bağımsızlığın elde edilmesi temelinde kurulmuştur. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise uluslararası üretim süreciyle azgelişmişlik temelinde bütünleşmenin yönetim biçimi olarak klasik planlama yaklaşımı yeniden üretilmiştir.

1945-1947’de yaşanan siyasal çatışmalar sonucunda, 1930’ların mirası Savaş Sonrası Kalkınma Plan ve Programı’ndan (İvedili Sanayi Planı) 1960’lara açılacak Türkiye İktisadi Kalkınma Planı’na (Vaner Planı) geçilmiştir.

1960’larda ise uluslararası sermaye ile işbirliğinde yerli sanayi sermayesinin tekelleşme sürecinde, klasik planlama yaklaşımının kalkınma planlaması biçiminde kurumsallaşmasına şahit olunmuştur. Artık planlamanın bir örgütü, içsel bağıntılara sahip bir kurgusu vardır. Bu dönem itibariyle çatışma Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ve Yüksek Planlama Kurulu (YPK) üzerinden yaşanacaktır. 1960 öncesinde başlayan ancak 27 Mayıs sonrasında kurulan DPT’de Birinci Plancıların istifası ve Plan Taslağı’nda yapılan değişikliklerle planlama politikası ve yönetimi kurumsallaşacaktır.

(24)

8

Bir sonraki siyasal çatışma, toplumsal ve ekonomik yapıda köklü bir dönüşümün izlerini taşımaktadır. 1978’de Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı (DBYKP) üzerine yaşanan çatışma yeni bir dönemin habercisidir. Devletle birlikte, yönetsel süreç ve planlama da yeniden yapılanma sürecine girmiş, 1990’larda çabaların yoğunlaşması ile yeni yapıya dair işaretler belirginleşmiştir. Yeni yapı, finans sermayenin politika planlaması olarak yeni bir yönetsel biçime evrilme çabasıdır. Bu çaba 2000’li yıllara kadar devam etmiş, 2000’li yıllarda kuruluş çabaları 2011 yılında Kalkınma Bakanlığı’nın kurulması ile somutlaşmıştır.

***

Tez çalışması, tarihsel – toplumsal çözümlemeyle “kapitalizmde planlama”yı açıklama ve bu bağlamda bir yönetsel süreç olarak planlamanın doğuş ve gelişme yasalarına erişme çabası olarak görülebilir. Çalışmada, kapitalizmde planlamaya dair alanyazında egemenliğini ilan eden liberal siyaset kuramının sınırlılıklarını ortaya koyulur ve tarihsel – toplumsal çözümleme temelinde yeni bir kuramsal çerçeve ve kavram seti oluşturulmaya çalışılır. Tez çalışması, giriştiği çaba itibariyle alanyazına katkı sağlamayı amaçlar.

Çalışma kapsamında örnek olay olarak Türkiye planlama deneyimi, yukarıda betimlenen kuramsal çerçeve ve kavram setlerinin teorik birer araç olarak sunulmaktan öte somuta uygulanabilirliğini göstermeyi amaçlar. Bu kapsamda, Türkiye planlama deneyimi tarihsel özgünlüğü ve toplumsal çatışması içerisinde aktarılmıştır. Türkiye deneyimiyle, bir taraftan kuramsal çerçeve ve kavram setleri sınanırken, bir taraftan da Türkiye’de planlamanın doğuş ve gelişme eğilimlerinin özgünlüğü ortaya koyulmaktadır.

(25)

9

BİRİNCİ BÖLÜM

PLANLAMA ÜZERİNE

KURAMSAL VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE ÖNERİSİ4

Planlama, yönetsel sürecin ilk ve en önemli işlevi olarak yönetim bilimi disiplini için temel bir kavram(olmalı)dır. Saf yönetsel değil, “toplumsal ve ekonomik alanın yönetiminin belirlenmesi süreci” olarak siyaset-yönetim alanlarını kesen ve siyaset- yönetim bilimi disiplinlerinin nesnelerini barındıran bir çalışma alanıdır. Oysa ne siyaset bilimi ne yönetim bilimi disiplininde planlamanın inceleme nesnesi olarak ele alındığı araştırmaların derinlik kazandığı söylenemez.5 Özellikle 1980 sonrası dönemde, planlamanın bilimsel incelemesi uğraşı / çabası gündemden düşmüş ve günümüzde ilgili inceleme - araştırma eserleri raflardan kaldırılmıştır -kelimenin sözlük anlamı ile-.6

Buna karşın, yönetsel bir süreç olarak planlama çözülmemiş ve güncel bir takım soru ve sorunlar barındırmaktadır. Çalışmaların derinlik kazanmaması, sorulardan çok kabullerle hareket eden liberal siyaset kuramının bu alanda da egemenliğini ilan edebilmesinin nedenidir. Liberal siyaset kuramının egemenliğinde, planlamanın (1) piyasanın biçimsel - kurumsal karşıtı (bilinç ve kendiliğindenlik karşıtlığı) ve (2) devletin ortak çıkarlara yönelik toplumu yönlendirme sürecinin teknik aracı (siyaset - yönetim ayrılığı / olgu - değer ayrılığı) olarak görülmesi yaygınlaşır.

4 Bu Bölüm’de aktarılacak “Kuramsal ve Kavramsal Çerçeve ve Kavram Kategorileri” çalışmanın ham metni, tez çalışmasının devam ettiği süreçte “Yeni Bir Kavram Kategorisi Önerisi: Planlama Sistemi ve Planlama Politikası” başlığı ile “Planlamanın Dili” temalı 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu’nda (Kayseri Erciyes Üniversitesi, 8-10 Kasım 2010) sunulmuştur.

5 Yönetim bilimi disiplini içerisinde planlamanın kapsamlı olarak incelendiği çalışmaların sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Seriye Sezen’in 1999 tarihli “Devletçilikten Özelleştirmeye Türkiye’de Planlama” başlıklı çalışması alanyazında temel kaynak haline gelmiştir. Çok yakın tarihli bir çalışma ise Barış Övgün tarafından kaleme alınmıştır: Barış Övgün, 2010.

6 Tez çalışması sürecinde, kaynakçayı oluşturan kütüphaneden talep edilen kaynakların çoğunluğunun arşivden çıkması bunun bir göstergesi sayılmalıdır. Kütüphaneden aldığım bilgiye göre, kullanımı sıfıra yakın olan kitaplar kütüphanede yaşanan yer sıkıntısı nedeniyle arşive indirilmekteydi.

(26)

10

Liberal siyaset kuramının algısı, ancak tarihsel – toplumsal çözümleme ve bu yöntemin araçlarıyla sınararak kırılabilir ve aşılabilir. Türkiye örnek olayı üzerinden planlama çözümlemesi, ikinci bölümde aktarılacaktır; ancak çözümlemenin kavramsal ve kuramsal çerçevesi bu bölümün konusudur.

Kavramsal ve kuramsal çerçeve, inceleme nesnesinin okuyucuyla paylaşılması ve tanımlanması ile başlayacaktır (I. İnceleme Nesnesi). İnceleme nesnemizin olgusal olarak ortaya çıktığı sosyalist sistem, planlamanın tarihsel kökeni ve işlevini açıklamak üzere incelenecektir (II. Sosyalizmde Planlama). Ardından, 20. Yüzyılda liberal siyaset kuramlarınca planlama – piyasa bağlamında yeniden üretilen ekonomi – siyaset alanlarının ikiliği tartışılacaktır (III. Planlama Piyasa Ayrılığı). Bu ayrılığı aşmak üzere yöntemsel tercih olarak tarihsel maddeci bakış açısı, siyasal iktisadi çözümleme ile ilişkisel devlet kuramının sunduğu araçlara değinilecektir (IV.

Tarihsel Maddecilik, Siyasal İktisat ve Marksist Devlet Kuramları). Planlama ve piyasaya dair liberal siyaset kuramında biçimsel – kurumsal ayrılığın, tarihsel – toplumsal çözümlemesi “Kapitalizmde Planlama” başlıklı bölümde (V) ele alınmış, başlık sonunda kapitalizmde planlama tanımlanmaya çalışılmıştır.

Sosyalizmde ve kapitalizmde planlamanın çözümlenmesi, iki farklı gerçekliği ortaya çıkarmıştır. Bu gerçekliğin liberal siyaset kuramının karşısına çıkarılmak üzere kavramlara yansıtılması bir gerekliliktir. Bu doğrultuda, tez çalışması kapsamında kavram kategorileri kurulmuştur. Gerekliliği ve gerekçeleri ile kavram kategorileri önerisinin sunulması (VI). başlığın içeriğini oluşturmuştur. Yukarıda ele alınan, liberal siyaset kuramının planlama ve piyasa ayrılığına dair tarihsel maddeci çözümlemenin değerlendirmesi ile değerlendirme sonucunda erişilen kavramsal ve kuramsal çerçeve sunularak Birinci Bölüm tamamlanacaktır.

I. İNCELEME NESNESİ: YÖNETSEL BİR SÜREÇ OLARAK PLANLAMA

Türkiye’de planlama üzerine yapılan araştırma - incelemelerin, alana katkı sağlayıcı özelliğini zedeleyen en önemli eksikliği, inceleme nesnelerini

(27)

11

tanımlamaktan uzak durmalarıdır. 7 Bu nedenle, öncelikle inceleme nesnesinin tanımlanmasına çalışılacaktır.

Tezin inceleme nesnesi, “devletin toplumsal ve ekonomik alanı yönetme sürecinin bir işlevi” olarak planlamadır. Bu işlev, “toplumsal ve ekonomik alanın yönetiminin bütüncül (yatay ve dikey olarak) bir yaklaşımla uzun vadede ele alınarak hedef, amaç ve araçlarının belirlenmesi süreci”ni işaret etmektedir. Tez çalışması kapsamında inceleme nesnesi, planlama denilince akla gelen tüm olasılıklardan üç kısıt ile ayrılmaktadır: (1) planlamanın oluştuğu düzlem olarak siyasal düzlemin seçilmesi, (2) siyasal alanın bütüncül, uzun vadeli yönlendirici etkinliğini ve bu etkinliğin planlanmasını konu edinmesi ve (3) planlama sürecinin kendisini çözümlemesi.

Öncelikle, planlama devletin (siyasal iktidarın) toplumsal ve ekonomik alanı yönetimi düzleminde incelenmektedir. Bu bağlamda, üretim planlaması, bölgesel planlama, şirket planlaması, günlük planlama gibi düzlemler değil ulusal siyasal düzlemde planlama tezin konusunu oluşturmaktadır. Devletin toplumu ve ekonomiyi yönlendirici etkinliğinin planlanması olarak merkezi planlama çözümlenmektedir.

Ancak, siyasal alan statik belirleyen bir yapı olarak değil, toplumsal üretim ilişkilerinin tarihsel bir biçimi olarak ele alınmaktadır. İlişkisel devlet kuramına dayanan bu bakış açışı çerçevesinde, inceleme nesnesi olarak devletin planlama etkinliği, siyasal çatışma ve siyasal çatışmanın yansıttığı toplumsal üretim ilişkileri içerisinde ele alınmaktadır.

Siyasal alan, piyasanın kuruculuğunda kendiliğinden bir işleyiş içerisinde olduğu varsayılan toplumsal ve ekonomik alanı bilinçli kararlar ile yönetmektedir. Yönetsel etkinlik modern devletin evrensel bir özelliğidir. Peki, söz konusu yönetsel etkinliğin planlanması evrensel midir?

ABD yönetim bilimince, yönetsel etkinliğin planlama ile başlaması gerektiği evrensel olarak kabul edilmiştir. Yönetime dair bilgiyi tarihselliğinden kopararak ve evrensel süreç ve ilkelere oturtarak bilimselleştirme çabasıyla bilinen ABD yönetim bilimi, Bilimsel Yönetim (Scientific Management) kuramı ile planlamayı yönetsel sürecin evrensel bir işlevi haline getirmiştir. ABD yönetim biliminin atalarından

7 Bu konudaki eksikliğin alanyazına nasıl yansıdığı Esra Kilim’in çalışmasından görülebilmektedir:

Kilim, 2011.

(28)

12

Henri Fayol kamu yönetimcisinin bilimsel incelemeye konu olabilecek belli evrensel işlevleri olduğunu iddia etmekte ve söz konusu temel işlevlerini şöyle sıralamaktadır:

planlama ve örgütleme, yönlendirme ve emir ve kontrol (Fayol, 1937:103). Fayol’un Amerikan takipçisi Luther Gulick tarafından, yöneticinin işleri olarak sıralanan ve POSDCORB (Planning, Organizing, Staffing, Directing, Co-ordinating, Reporting, Budgeting) olarak formülleştirilen evrensel yönetsel işlevlerin ilk sırasına da planlama yerleşmiştir (Gulick, 1937).

Buna karşın, devletin yönlendirici etkinliğinin planlanması tarihsel bir kavram ve 20. Yüzyıla özgü bir olgudur. 20. Yüzyıl olgusu, toplumsal ve ekonomik alanın bütüncül (yatay ve dikey olarak) bir yaklaşımla uzun vadede ele alınarak nasıl yönlendirileceğinin belirlenmesi süreci olarak kurumsallaşmıştır. Bu anlamda yönetsel bir süreç olarak planlama, 1920’li yıllarda SSCB’de dünyaya geçmiş, ardından farklı içerik ve biçimle 1930’larda ABD’de doğmuştur. Bu doğrultuda, tez çalışması herhangi bir dönemde yönetsel bir süreç olarak planlamayı değil, 20.

Yüzyıl bütüncül merkezi planlama olgusunu ele almaktadır.

20. yüzyıl planlama olgusu coğrafi olarak giderek yaygınlık kazanmıştır. Tez çalışmasında tüm planlama deneyimlerinin incelenmesi olanaklı olmadığından, Türkiye deneyimine bağlanan ve kurucu özelliği ağır basan deneyimler ele alınmıştır.

Kuzey Amerika, Avrupa ve Rusya coğrafyaları temel alınmıştır. Bu nedenle, çalışma, Uzakdoğu Asya ile Rusya dışındaki Orta Asya’ya, Güney Amerika, Avustralya, Afrika coğrafyalarında yaşama geçen planlama deneyimlerinin bilgisini içermemektedir.

Yönetsel süreç içerisinde planlamanın, statik bir işlev olarak görülmediği de hatırlatılmalıdır. Yönetsel süreç içerisinde planlama da kendi içerisinde bir süreç olarak incelemeye tabi tutulmuştur. Bu nedenle, planlama sürecinin çıktısı (belki bir plan metni) ve bu çıktının sonucu, etkisi, değerlendirilmesi değil, sürecin kendisi çözümlenmektedir.

Bu süreç odaklı bakış açısı, planlama etkinliğinin siyasal ve yönetsel ögelerini bir arada görmeyi gerektirir. Bu doğrultuda, sosyal bilimlerde egemen olan pozitivist araştırma yönteminin biçimci - kurumcu ayrımları pekiştiren bakış açısına karşılık;

tez çalışmasında ekonomi – siyaset – yönetim bütünlüğü içerisinde somutun çözümlenmesine çalışılacaktır.

(29)

13

II. SOSYALİZMDE PLANLAMA GERÇEKLİĞİ ve KAVRAMI:

SİSTEM OLARAK PLANLAMA

Kavramlar, nesnel gerçekliğin zihindeki yansımasıdır. Bu doğrultuda, inceleme nesnemiz olarak tariflenen planlama kavramı da bir gerçekliğe işaret etmektedir. Bu gerçeklik, köken itibariyle ilk kez toplumsal ve ekonomik alanın yönetiminin bütüncül ve uzun vadede ele alınarak planlandığı SSCB’yi işaret etmektedir.

Planlama kavramı da tarihsel kökeni olarak SSCB’de planlama olgusunun “doğuş nedenlerinin, varoluş yasalarının, içinde barındırdığı iç çelişkilerin[in] ve gelişme eğilimlerinin ve o nesneye özgü belirleyici özelliklerin[in]” (Malinin 1979, 161) belirleyiciliğinde gelişmiştir. Bu nedenle, öncelikle planlamanın sosyalizmde doğuş nedenselliğinin incelenmesi gerekmektedir.

SSCB’de planlama, pratiğin doğurduğu üstyapısal bir işlevdir. Şöyle ki, sosyalizmin kuramsal dayanağı “Karl Marx’ın düşünce sistematiğinde, tam anlamında komünist toplum kurulduğu zaman devlet ortadan kalkacaktır” (Yenal 2010:512). Ne var ki, komünist topluma nasıl geçilecektir?

Lenin, Ekim Devrimi’nin dördüncü yıl kutlamasında (1921) yaptığı konuşmada, komünist topluma geçiş için ekonominin yeniden örgütlenmesi sorunu üzerinde durmaktadır (vurgular bana ait, V.I.Lenin’den akt. Yenal, 2010:513):

“Bizim son, fakat en önemli ve en güç işimiz, en az mesafe aldığımız alan iktisadi gelişme, yani yıkılmış feodal bina ve yarı yıkılmış kapitalist bina üzerine yeni, sosyalist bir yapının iktisadi temellerini atma alanlarında olmuştur. Bu çok önemli ve çok güç icraatta en fazla tökezledik ve en çok hataları yaptık. ...Halkın önce siyasal, sonra askeri coşkusunu uyandırmanın heyecanı ile, halkın coşkusuna dayanarak iktisadi alanda da aynı başarıyı gösterebileceğimizi sandık. Küçük çiftçilerden oluşan bir ülkede kamu mal üretiminin ve dağıtımının proleter devlet emirleri ile komünizme uygun bir şekilde düzenlenebileceğini bekledik –daha doğrusu yeterli biçimde incelemeden bunu var saydık. Olaylar yanıldığımızı gösteriyor. Öyle görünüyor ki, komünizme geçmeyi hazırlamak – yıllarca sürecek bir çaba ile hazırlamak- için bir dizi ara safhalar – devlet kapitalizmi ve sosyalizm gibi- gerekli imiş. Sadece coşkuya dayanmayan, fakat büyük devrimin doğurduğu heveslerin yardımı ile ve kişisel çıkar, kişisel teşvik ve işletme prensiplerine dayanarak, bu küçük-çiftçi ülkesinde, devlet kapitalizmi yoluyla sosyalizm yolunu açmalıyız. Yoksa hiçbir zaman komünizme

(30)

14

varamıyacağız, milyonlarca halkımızı komünizme kavuşturamayacağız.

Deneyimlerimizin, devrimin objektif gelişme sürecinin bize öğrettiği budur.”

Lenin’in üzerinde durduğu gibi, siyasal devrim ekonomik bir soru(n) ile karşı karşıya kalmıştır. Proleter Devrim sonrasında piyasanın ortadan kaldırılması ile komünizm kendiliğinden kurulamayacaktır.

Marksist klasik metinlere dönülürse, SSCB gibi küçük-çiftçiliğe dayanan kapitalist bir tarım ülkesinde komünizme geçişin prospektüsünü içeren bir kurama rastlanmaz. Ancak, piyasanın alternatifi ya da geçiş dönemi ekonomik sisteme dair sınırlı kavramsallaştırmalardan birine Friedrich Engels’in 1884 tarihli Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni’nde rastlanır. Engels, meta üretiminin ekonomik yasaları gereğince “günümüzde de, ürün[ün], üreticiye egemen [olduğunu];

günümüzde toplam üretim[in], ortaklaşa hazırlanan bir plana göre değil, kendini, en sonunda devirli ticari bunalımların, fırtınaları içinde doğal bir yıkım şiddetiyle kabul ettiren yasalar tarafından düzenlen[diğini]” belirtir. Engels’in eleştirisi, ortaklaşa hazırlanan bir plana vurgu niteliğindedir (vurgular bana ait, Engels, 2010:205).

Marksist yöntemin işaret ettiği gibi SSCB’de de “her toplumsal altyapı, kendi kurumlarını ve üstyapısını biçimlendirecektir” (Yenal, 2010:513). Gerçekten, planlama, sosyalizmden komünizme geçişi sağlayacak ekonomik yapının kurucusu olarak bu dönemde ortaya çıkmıştır. Planlama ile kapitalist üretim ilişkileri kaldırılacak ve sosyalist üretim ilişkileri kurulacak ve komünizme geçilecektir (Bor, 1965’den akt. Çelebican, 1974:595-596).

İnceleme nesnesi olarak aldığımız planlama, tarih sahnesine ilk olarak Rusya’da çıkarken kuramdan yoksun olmasına rağmen, sosyalist sistem gibi planlamanın da, uygulamaya dönük olarak içi, SSCB’de Bolşevikler tarafından doldurulmuştur. Bu nedenle, planlama, Bolşevik Rusya ile özdeştir, çünkü sosyalist planlama olgusu, Marksist komünist teorinin devrimden sonra SSCB’de Bolşevik yorumu olarak doğmuştur (Sandle, 2006:63).

1917 Devrimi sonrasında, “1919 Parti Programı ekonomi için ‘genel bir devlet planı’ talep etmiş, o günden sonra da ekonomik konularla ilgili tüm Sovyet ve parti kararları düzenli olarak “tek ekonomik plan” çağrısında bulunmuşlardı[r]” (Carr, 2011:171). Bunun üzerine, NEP’in (Novoya Ekonomiçeskaya Politika / Yeni Ekonomi Politikası) uygulanmaya konmasından hemen önce “Devlet Genel

(31)

15

Planlama Komisyonu” (Gosplan) kurma kararı alınmıştır (Carr, 2011:171). Diğer taraftan, sektörel bir plan yapmak üzere 1920 Şubat ayında Rusya’nın elektrifikasyonu (Gaelro) çalışması başlamıştır. “1927 yılı boyunca parti görüşü hızla sanayileşme ve planlama doğrultusunda değişim göster[miş]” (Carr, 2011:199), bu değişim, 1929 yılı Mayısında Birinci Beş Yıllık Plan’ın kabul edilmesiyle kurumsallaşmıştır (Carr, 2011:211).

Planlama, pratiğin doğurduğu üstyapısal bir kurumdur. Planlama, sosyalizmden komünizme geçişi sağlayacaktır. Çünkü sosyalizmden kapitalizme geçiş, sosyalist devletin başlıca işlevlerindendir ve bu geçiş kendiliğinden bir geçiş değildir; aksine

“devletin yönlendiriciliğini gerektiren hızlandırılmış bir sınai ve tarımsal bir kalkınma”dır (Churchward, 1961:413). Bunu ve daha fazlasını yani komünist üretim biçimini kuracak olan da planlamadır.

Planlama, sosyalizmin doğa – insan ilişkilerini kuran aracıdır. İnsanın doğa üzerindeki savaşında en güçlü silahı, bilinçli iradesidir. Bilinçli iradesi ile doğaya egemenlik sağlamaktadır. Bu iradi silah yani planlama ile sosyalist üretim ilişkileri kurulacaktır. Amaç, “kapitalist üretim ilişkilerinin sona erdirilmesi ve ekonominin sosyalist olmayan kesimlerinin denetim altına alınmasıdır” (vurgular bana ait, Çelebican, 1974:594):

“Ulusal iktisadî plânlama, toplumun ihtiyaçlarını mümkün olduğu kadar iyi karşılayabilmek amacıyla, sosyalizmin nesnel iktisadî kanunlarından bilinçli biçimde yararlanma ilkesine dayanan ve ülke ekonomisi ile kültürünün gelişmesine yön veren bir sistemdir. Ulusal iktisadî planlamanın iktisadî temeli, üretim araçları üzerindeki kamusal mülkiyettir. Kapitalizmden komünizme geçiş döneminde ulusal iktisadî planlama, sosyalist devletin iktisadî örgütlenme alanındaki fonksiyonlarının en önemli görünümlerinden bir tanesidir. Ulusal iktisadî planlama, ülke ekonomisinin kesintisiz ve yüksek hızla, sistemli olarak gelişmesini sağlar. Bu, sosyalizmin kapitalizme oranla sahip olduğu en önemli ve temelli üstünlüklerden biridir… Ülke ekonomisini plânlama, üretimde kargaşayı ortadan kaldırarak, iktisadî bunalımlara son vererek, tam çalışmayı gerçekleştirip işsizliği yok ederek tüm toplumun çıkarlarına uygun biçimde üretimi arttırmak demektir.”

Sosyalist sistemde planlama, piyasanın tasfiyesi sonrasında ekonominin çarkını döndüren kolun kendisidir. Tekil birimlerde üretim merkezi direktiflerle

(32)

16

yönlendirilmekte (Pokrovski, 1969:475), merkezi direktifler planlamayı oluşturmaktadır. Bu nedenle, kapitalist üretim biçiminin kurucu unsuru olan piyasanın, fiyat mekanizmasının yerine sosyalist sistemde planlama geçmektedir.

Kaynak tahsisi ve bölüşüm ilişkileri iradi etkinliklerle, planlama ile yönlendirilmektedir.

Planlamanın sosyalizmde kuruculuğu uzun yıllar tartışma konusu olmuştur.

Piyasa kaldırılmış mıdır? Planlama kantitatif büyüklükleri belirleyebilmekte midir?

(Yenal, 2010:513).

1920’lerin sonlarında Ludwig von Mises fiyat mekanizmasının yerine merkezi bir iradenin geçmesinin imkanı olmadığını iddia etmiştir (1935). Ardından H.D. Dickson (1933) ile Oscar Lange (1936) sosyalizmde merkezi otoritenin, kuramsal olarak özel mülkiyet olmadan da, fiyat, piyasa ve rekabet mekanizmalarının yerine geçebileceğini savunarak, Mises’e karşı çıkmışlardır. Bunun üzerine, Friedrich Hayek (1935), kuramsal olarak mümkün olsa dahi gerçek dünyada planlı ekonominin mümkün olmadığını iddia etmiştir (Yenal, 2010). Lev Trotsky de 1932’de kaleme aldığı makalesinde şunları söylemektedir (Trostky, 1933’den akt. Yenal, 2010:514):

“Eğer Laplace’ın bilimsel hayallerindeki kadar evrensel bir akıl olabilseydi –öyle bir akıl ki doğanın ve toplumun bütün süreçlerini bir anda kaydedebilsin, bunların değişmelerindeki dinamizmi ölçebilsin ve karşılıklı tepkilerinin sonuçlarını tahmin edebilsin- böyle bir akıl, elbette, a priori olarak buğday ekim alanının dönümünden başlayıp bir yeleğin son düğmesine kadar yanlışsız ve tamam bir iktisadi plan çizebilirdi. Gerçekten, bürokrasi emrinde böyle bir aklın var olduğunu sanmaktadır.

Kendisini piyasanın ve Sovyet demokrasisinin denetimi dışında sayması bu yüzdendir.”

Ele alınan eleştiriler, planlamanın bir sistem olarak fiyat mekanizmasının yerine geçtiğini ve sosyalist topluma özgü bir mekanizma üzerine kurulduğunu göz ardı etmektedir. Hatta planlamayı “merkezdeki örgüt tarafından toplum üzerine dikte edilen dayatma aracı olarak” algılayan burjuva devlet ideolojisini temel almaktadır.

Oysa planlamanın, sosyalizmin kurucu işlevi olarak sistemleşmesi sosyalist üretim ilişkilerine dayanmaktadır.

Sosyalist üretim tarzının temelinde toplumsal mülkiyet ilişkisi, mülkiyetin toplumsallaştırılması yatmaktadır. Kaldı ki “gerçek bir ekonomik planlama için

(33)

17

üretim araçlarının mülkiyetinin sosyalizasyonu gereklidir” (Bettelheim, 1967:vii).

Çünkü, “sosyalist ülkelerde uygulanan iktisadî plânlama tipi, …Devlet plânı ile tekil teşebbüslerin üretim fonksiyonları arasında dolaysız bir ilişki kuran ve onları iktisadî gelişmenin bütün gereklerini karşılayacak yolda yönelten, ulusal ekonomiyi idare etme yöntemidir” (Pokrovski, 1969’dan akt. Çelebican, 1974:595). Bu nedenle, SSCB’de planlamanın uygulanabilmesi, öncelikle “maddi üretim araçlarının mülkiyeti[nin] tümüyle ya da büyük ölçüde topluma geç[mesi]” ile olanaklıdır,

“ancak maddi üretim araçları üzerinde toplum mülkiyetini kurarak plânlı, uyumlu ve iktisadi kesimler arasında orantılı ilişkiler yaratan bir kalkınma gerçekleştirilebilir”

(Çelebican, 1974:596-597). Üretim araçlarının ortak mülkiyeti sayesinde, ekonominin tümü, ya da temel bölümü devletin mülkiyetindedir, her birimin üretimi plan çerçevesinde yönetilmektedir (Pokrovski, 1969:475-476). “Sosyalist plânlama, ulusal ekonominin tümünü kapsar ve Devlet plânı ile bir yandan kesimsel ve bölgesel plânlar, öte yandan ülkedeki bütün kamusal teşebbüslerin mikro plânları arasında organik bir bağıntı kurar” (Avsénev’den akt. Çelebican, 1974:591-592).

Sosyalist planlamanın hedefi, ‘ülke ekonomisinin gelişmesi için gerekli oranları’

oluşturmak, halkın yaşama düzeyini yükseltmek üzere üretimde en yüksek etkinliği sağlamaktır” (Çelebican, 1974:593). En yüksek etkinlik sağlanırken ise dengeli bir büyüme gözetilmektedir (Koldomasov, 1966’dan akt. Çelebican, 1974:595):

“Ulusal ekonominin gelişmesini plânlamanın özü, her şeyden önce, genişleyen sosyalist üretimi bütün yönleriyle dengeleme, halkın yaşama düzeyinde sürekli bir artışla birlikte olmak üzere, ekonominin uyumlu gelişimini yüksek oranlarda ve üretimi gittikçe artacak biçimde sağlamadır.”

Görüldüğü gibi, sosyalist planlamada, ekonominin tüm sektörleri, birimleri arasındaki ilişki gözetilerek dengeli bir büyüme hedeflenir (Pokrovski, 1969:476).

Söz konusu dengeli büyüme SSCB’de planlı orantılı kalkınma (planned proportional development) kavramı altında, planlamanın temelini oluşturmaktadır (Tretyakova, vd. 1976). Bu orantısallık, sektörler arasındaki dengeye bağlıdır, SSCB’de TsSU (Central Statistical Administration) tarafından geliştirilen matematiksel hesaplamalarla sağlanmaktadır. Söz konusu hesaplama teknikleri, Wassily Leontief tarafından input-output analizinin geliştirilmesinde kullanılmıştır; kapitalizmde planlamanın makro hedeflerinin tespit edilmesinin ardından, “[s]ektör analizleri

(34)

18

aşamasında hangi malların ne miktarlarda üretileceği, yani sektörel üretim düzeylerinin ne olacağını saptamak ve buna göre yatırımların sektörel dağılımını belirlemek” için input-output analizi kabul edilmiştir (Öney, 1980:98).

Büyüme ile ekonomideki yapısal değişim gerçekleştirilecektir. Bu değişim, azgelişmiş ya da gelişmiş kapitalist üretim biçiminin sosyalist üretim biçimine dönüştürülmesi ve aynı zamanda sosyalist üretim ilişkilerinin de komünizme devredilmesini kapsar (Bor, 1965’den akt. Çelebican, 1974:595-596). Bu anlamda, planlama sosyalist sistemi (üretimin maddi koşulları ile toplumsal üretim ilişkilerini) kurucu bir işlev üstlenmiştir.

Kurucu bir işlev olarak planlama kanun geçerliliğine sahiptir. “Plânın emirlerine uymama, meydana gelen zararı ödemekten ceza sorumluluğunun doğmasına kadar uzayan sonuçlar ortaya çıkarabilmektedir.” (Hazar, 1969’dan akt. Çelebican, 1974:597). Planlar, kanun geçerliliği taşıdığı gibi, kanun değişikliği şeklinde değişikliklere maruz kalabilmektedir. Gerektiği durumlarda, planlar değiştirilebilmektedir.8

Bu nedenle, planlama, sosyalist yönetim uygulamasının kendisidir (Güler, 2010b). Hatta Sovyet Rusya’da “plânlamanın kapsamı, iktisadî faaliyetler alanını aşmakta ve ulusal yaşamın tümünü kavramaktadır” (P. George, 1968’den akt.

Çelebican, 1974:600). Planlama kültürel ve sosyal hayatı da düzenlemektedir (Çelebican, 1974:600).

Sosyalizmde planlamanın niteliği ve işlevi, yönetimini de belirlemektedir.

Planlama sistemi merkeziyetçi bir sistemdir. Bu iki anlama gelmektedir:

1) Planın temel amaçları ile uygulama araçları merkez tarafından belirlenir,

2) Hedef ve araçlar, her birim için emredici ve bağlayıcıdır (Pokrovski, 1969:478).

8 Örnekler için bkz: Çelebican, 1974:597.

(35)

19

Ne var ki, söz konusu merkeziyetçilik, tek taraflı yönetsel bir süreç değildir.

Aksine demokratik merkeziyetçilik terimi ile ifade edilen yönetim sürecinde, yerel birimlerin planların ayrıntılarını oluşturmada ve Merkez’i etkilemede doğrudan yetkileri vardır. Yerel birimlerden gelen girdiler çerçevesinde plan merkezde oluşturulmaktadır. Planlama süreci, sosyalist üretim sürecine dayanmaktadır (Bkz.

Şekil 1).

ŞEKİL 1 SSCB'DE PLANLAMA YÖNETİMİ

(36)

20

Planlama, Komünist Parti tarafından “Genel Direktif”in belirlenmesi ile başlamaktadır. Genel Direktif çerçevesinde Bakanlar Kurulu “sınaî ve tarımsal artış hızı, yeni yapılacak yatırımların hacmi, özel tüketim harcamaları gibi iktisadî büyüklükleri kapsayan genel plân hedefleri”ni belirlemektedir. Bu hedefler, Merkezi Planlama Örgütü’ne iletilmekte ve burada makro ile sektörel denge kurulmaktadır.

Bu denge üzerine kurulu plan, alt kademelere iletilerek, ayrıntılandırılmaktadır. Her bir teşebbüs, “kendisine ulaşan üretim, işgücü, yatırım, hammadde gibi konulara ilişkin hedefleri ve tahsisleri ele almakta ve kendi ayrıntılı plânını buna göre hazırlamakta” ya da ilgili itirazlarını bir üst kuruma ileterek, planın değiştirilmesini sağlamaktadır (Campbell, 1966’dan akt. Çelebican, 1974:599). Demokratik merkeziyetçilik ilkesi üzerine kurulu bu sistemde, üretici birimlerin planın oluşturulması, yürürlüğe girmesi ve denetlenmesi sürecini birebir belirlemesi sağlanmaktadır. Bu nedenle, demokratik merkeziyetçilikte üretim etkinliğinin siyasal düzlemde, ekonomiden kopuk yönetsel birimlerce hazırlanması söz konusu değildir.

Aksine, planlama yereli merkeze taşıyan bir mekanizma ile üretim sürecini ve üretimin toplumsal ilişkilerini belirlemektedir. Bu mekanizma, yasal yaptırımlarla koruma altına alınmaktadır.

Özetle, sosyalizmde planlamanın belirleyici özelliği, üretimin maddi ve toplumsal ilişkilerini kurucu bir işlev üstlenmesi ve bir sistem meydana getirmesidir.

Bu sonuç, sosyalizme özgüdür, “piyasa sosyalizmi” ve “Liberman reformları sonrası SSCB”yi yansıtmamaktadır. Şöyle ki, 1950 sonrasında başlayan Liberman reformları çerçevesinde birçok piyasa ekonomisi ögesi sosyalist ekonomiye yayılarak (Wilczynski, 1987:51) planlamanın varlığı sorgulanır hale gelmiştir. Özellikle 1965 yılı sonrasında yapılan yönetsel reformun ana öğesi operasyonel özerklik’dir (operational autonomy) (Pokrovski, 1969:478). Operasyonel özerklik, demokratik merkeziyetçilikten kopuşu getirmekte, merkeziyetçilik ile teşvik arasındaki dengenin, teşvik lehine yeniden kurulmasını amaçlamaktadır. Önceden yalnızca maddi özencelere dair bir anlam ifade eden kar, reform sonrası dönemde girişimcinin ana teşviği haline gelmiştir (Wilczynski, 1987:66).

Reformcuların gerekçesinde, merkezin yalnızca genel hedefleri belirlemesi [tüketim seviyesi, birikim seviyesi, gayri safi milli hasıla ve gelir (product and income)], yerele ulusal gelirden daha büyük bir pay üzerinde söz hakkı tanınması

Referanslar

Benzer Belgeler

 Yöneticiler, yönetim işlevlerini gerçekleştirirken örgüt çalışanlarını motive etmek ve paylaşılması istenen vizyonu aktarabilmek için personelle iletişim kurmak

Ülkemizde yeşil gübre bitkisinin esas bitki olarak ekilmesi bütün bölgelerde mümkün olsa da daha çok İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde nadas alan- larında,

Karadeniz Teknik Üniversitesi, KTÜ Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi Fatih Kampüsü

At the end of this process called by Piaget as disequilibrium, the individual construct his/her present knowledge according to the new knowledge he has acquired and construct

Kamu yönetiminde meydana gelen yönetim anlayışındaki değişim sürecinin son aşamasındaki yönetişim kavramıda dahil olmak üzere tüm gerekleri sağlayabilmek için

Bu bölümde Irak Eğitim Sistemi, Birinci Dünya Savaşı sonrası Baas Rejimine kadar olan döneminde yapısal ve eğitim türlerine göre incelenmiştir. Ayrıca bu bölümde

Kadın yapay gamet üretimi kapsamında; sperm üretimine benzer olarak deney hayvanlarında yapay ovosit ile daha az da olsa canlı doğumla sonuçlanan çalışmalar varken, insanlarda

Bir başka deyişle, Türkiye, 2002 Yılında AB’ye uyum sürecinin şartını yerine getirmek için bir iş olarak tamamladığı NUTS (Đstatistiki Bölge Birimleri