• Sonuç bulunamadı

DIŞ YARDIMIN KOŞULU OLARAK PLANLAMA

1950’lilerde Türkiye’de ekonomi politikası, dünyanın aksi bir yönde ilerlemektedir. “Avrupa ve Ortadoğu yöresinde” tek kalan “köylü ülkesi” olarak Türkiye (Hobsbawn, Ocak 2011:392), 1948’de kabul edilen Marshall Planı’ndan sağlanan dış yardımlarla liberal ve tarıma yönelik bir ekonomi politikası takip etmektedir.

1950’li yılların başında, Marshall Yardımları ile ülkeye giren traktörler93 tarımda makineleşme hamlesinin yaygınlaşmasını sağlamış, makineleşmeyle yakalanan gelir artışı94 ekonomide kısa sürecek bir rahatlık dönemini başlatmıştır. 1950’lilerde DP iktidarı döneminde izlenen tarım öncelikli ekonomi politikaları sonucunda, 1960’ların başında tarımda mülkiyet yoğunlaşması gözle görülür hale gelmiştir. DPT araştırmasına göre 1960’ların başında, tarımla uğraşan nüfusun en üstteki %20 çiftçi ailesi arazinin %61,50’isini, en alt %20 ise arazinin %1,50’sini elinde bulundurmaktadır (DPT, 1966’dan akt. Avcıoğlu, 2001b:626). Aynı zamanda, liberal bir ekonomi politikasında ısrarlı olan DP iktidarı, ithalat ve ihracatçılar için de altın dönemdir (Avcıoğlu, 2001b:706).

Söz konusu büyüme seyri, 1953’de tırmanan dış ticaret açıkları95 nedeniyle

“tıkanma dönemi”ne girmiştir (Boratav, 2008). Dış ticaret açıkları nedeniyle korumacı önlemler zorunlu hale gelmiş, 1953 ve 1954 yılında kabul edilen 4/1360-1361 ve 4/3321 sayılı Kararnamelerle dış ticarette liberasyon dönemi kapanmıştır (Boratav, 2008). Bu dönemde Demokrat Parti, serbest dış ticaretin yıkıcılığını görerek, ithal ikameci bir politikaya kaymıştır. İthalatın dış ticaret açıkları nedeniyle sürekli gerilediği bu dönemde, yurtiçi piyasaya yönelik üretimin artırılması için gerekli yatırımlar devlete kalmıştır. Bu nedenle, devlet işletmelerini özele devretmeyi amaçlayan DP, özel sektörün yatırım açığı çok olan diğer yatırım alanlarını tercih

93 1946’da yaklaşık bin traktör varken, 1955’de ithal traktör sayısı 43 bine ulaşmıştır. Bkz. Milor, 1990:6.

94 1950 ile 1953 arasında kişi başına düşen gelir %28 artmıştır. Bkz. Milor, 1990:6.

95 1950’de 62 milyon lira olan dış ticaret açığı, 1951’de 246 milyon liraya, 1952’de 540 milyon liraya tırmanmıştır (Avcıoğlu, 2001b:706).

179

etmesi nedeniyle (Avcıoğlu, 2001b:704) bu amacına ulaşamadığı gibi, altyapı yatırımlarına ve KİT kurmaya devam etmiştir.

DP döneminde kamu yatırım ve harcamalarının yönelimi ve amacı belirli değildir, planlanmamıştır. Öyle ki, tarımı önceleyen bir ekonomi politikasına sahip çıkmasına karşın, DP döneminde tüccar ve çiftçinin elindeki kar sanayiye akmaya başlamıştır. 1952’de yurtiçi hasıladaki sanayi payı %11,8 iken, 1957’de bu pay

%16,3’e çıkmış, aynı dönemlerde tarım payı %43’den %38’e inmiştir (Milor, 1990:6). Ayrıca, sanayicilerin profillerine ilişkin yapılan araştırmalardan da, sanayicilerin %43’ünün eski tüccar ve %20’sinin eski çiftçi olduğu görülmektedir (Alexander, 1960’dan akt. Milor, 1990:7).

DP politikalarının yarattığı sanayi sermayesi, DP politikalarının tasfiye nedeni de olacaktır. 1950’lilerde güdülen sanayi sermayesini besleyen sistem, sanayide sermaye birikiminin engelini de oluşturmaktadır. Sanayi yatırımlarının uzun dönemli sonuçlara göre hazırlanan yatırımları, DP’nin plansız ekonomi politikasından zarar görmektedir. Bu doğrultuda, DP politikalarına muhalefet en güçlü olarak sanayi sermayesinden gelecektir.

Henüz 1950’lilerin başında DP’nin ekonomi politikalarına karşı Forum Dergisi etrafında bir araya gelen aydınların “ithâl ikâmeci sanayileşme ve sosyal devlete dayalı plânlama politikası” savunusu geliştirdikleri görülmektedir. 96 Bu aydın savunusu, 1957 Genel Seçimleri öncesindeki siyasal çatışmanın omurgasını oluşturacaktır.

1957 Genel Seçimleri öncesinde siyasal çatışma planlama-plansızlık üzerinden kurgulanmaktadır. Bu dönemde, “siyasal bir söylem olarak plan” ana muhalefet partisi CHP tarafından dile getirilmeye başlanmış, hatta sahiplenmiştir. Milli Korunma Kanunu’nun TBMM’deki görüşmelerinde CHP’liler gelişmiş ülkelerle aradaki “mesafeyi kapamak için plân lazım” diye bağırırken, Başbakan Menderes

“hangi işimiz plânsız” diyerek yanıt vermektedir (Milliyet, 17 Mayıs 1956). CHP Genel Sekreteri Kâsım Gülek yaptığı açıklamada, “CHP’nin müstakbel bir iktidar için plânlarını şimdiden hazırladığı”nı, bu planların “mâarif, iktisat ve içtimaî

96 Forum Dergisi’ndeki tartışmalar ve tartışmaların niteliği için şu kaynağa bakılmalıdır: Somel, 2006:193.

180

meseleler etrafında, beşer ve onar yıllık hazırlanmakta” olduğunu belirtmiştir. Bu bilgi seçim arefesinde kamuoyu ile paylaşılacaktır (Milliyet, 20 Mayıs 1957).

Plansızlık, 1955’de DP’nin içindeki çatışmanın da anahtar sözcüğü olmuştur. 6-7 Eylül olayları ile kızışan dönemde “Feridun Ergin, Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu, Fuat Köprülü, Fethi Çelikbaş, Mükerrem Sarol, Menderes’i açıkça eleştirmeye ve aleyhinde bulunmaya başla[mıştır]” (Eroğul, 2003:180). Daha sonra İspatçılar (Basın Kanunu’nda ispat hakkı tanınmasına ilişkin verdikleri önerge doğrultusunda) ya da 19’lar olarak anılacak bu isimler, 1955’de Hürriyet Partisi’ni kurarak yeni bir parti çatışı altında birleşmişlerdir (Çakmak, 2008). Hürriyet Partisi’ni kuran 19’ların DP’ye muhalefetleri, “denetimsiz, şahsi ve keyfi iktidara gid[en]” (Çakmak, 2008) politikalara dairdir:

“Bu memlekette herkes aynı fedakârlığı yaparsa bir kalkınma olabilir. Fakat bir tarafta halktan fedakârlık istenirken, diğer taraftan her gün 510 milyonerin doğuşu halka ıztırap vermektedir.”97

Bu doğrultuda, Hürriyet Partisi 1957 seçimlerine DP ekonomi politikalarının eleştirisi ve planlama üzerinden girmektedir. Parti’nin seçim beyannamesi “Hürriyet ve Refah Yolu” kitabı doğrultusunda yayınlanmıştır. Hürriyet Partisi, “bir memleket ekonomisinin geliştirilmesini her şeyden evvel bir plân ve programa bağlamak suretiyle mümkün olabileceğine inanmaktadır” (Milliyet, 20 Ekim 1957). Hürriyet Partisi, plana inancını ve bağlılığını belirtmekle kalmamış, Türkiye için beş yıllık bir gelişme planı da (5 Yıllık İktisadi Gelişme Plânı) hazırlamıştır. Plan, Aydın Yalçın ve Ekrem Alican’ın liderliğinde, Enver Gürel, Fethi Çelikbaş, Feridun Ergin, Muhlis Ete, Osman Okyar ve Coşkun Kırca’nın katıldığı Komite tarafından hazırlanmıştır (Hürriyet Partisi, 1957:Önsöz).

Hürriyet Partisi “bir demokraside muhalefetin yedek bir hükûmet olduğu temel prensibinden hareket ederek, faaliyetini düzenlemek istemektedir”; çünkü son yıllardaki dış ticaret açıkları ve enflasyon plansızlıktan kaynaklanmıştır. Hürriyet Partisi’nin bu doğrultuda hazırladığı plan tartışmaya açık bir metindir, “[y]oksa, plânı, devletin ferdlere, müstehlik ve müteşebbislere, ne yapmaları, nerede ve ne kadar yapmaları hususunda merkezî otoritenin emirlerini ihtiva eden bir vesika

97 Emrullah Nutku’nun söylevi, Cumhuriyet, 23 Kasım 1955’den akt. Eroğul, 2003:184.

181

olarak kabul etmemelidir” (Hürriyet Partisi, 1957:4). Aksine, plan fiyat ve piyasa mekanizmasına dayandığı ve özel sektörün ekonominin temeli olduğu anlayışına sahip çıkmaktadır. Plan, piyasa ve fiyat mekanizması yerine geçmediği için ayrı bir bakanlık olarak değil, Başbakanlığa bağlı bir Plânlama Komitesi eliyle yürütülmesi öngörülmektedir (4-5). Plan, gerekli bilgi ve personele erişilememesi nedeniyle derinlikli bir sektörel iç bağıntıların hesaplanmasına girişememiş olsa da, sanayi ve tarım sektörlerindeki amaçları ortaya koymuştur. Sanayide hafif tüketim mallarına odaklanan ekonomi politikalarının yanlışlığı son dönemdeki krizle açığa çıkmıştır, yeni dönemde “yatırım malları sanayiini geliştirmek zarurîdir” (39). Tarımda ise sanayide meydana gelecek toplumsal değişimi tamamlayacak ve ihracatı genişletilecek malların üretimine ağırlık verilmelidir. Bu gelişme planı içeriğinden bağımsız olarak Türkiye’nin bu dönemde uzun dönemli plan yapabilmek için gerekli maddi ve beşeri kaynaklara sahip olduğunu göstermesi açısından önemli görülmektedir (Somel, 2009).

27 Ekim 1957’de yapılan Genel Seçimde, Demokrat Parti %47 oy ile Meclis’de 424 koltuk kazanmış; ana muhalefet partisi CHP ise %41 oy oranı ile Meclis’de 178 koltuk sahibi olmuştur. Diğer partilerin toplam koltuk sayısı 8’de kalmıştır. Oy oranlarının birbirine yakın olmasına karşılık, temsiliyete önemli bir farkın yansıması parlamenter sistemin krize girmesine neden olabilecek düzeydedir.

Genel Seçimlere kadar DP ithal ikameciliği ve devlet işletmeciliğini etkin olarak kullansa da, planlamaya karşı direnmektedir. Adnan Menderes 1954 yılında

“Sanayiin kurulması için plân şart diyorlar. Hâlâ totaliter iktisâdiyattan totaliter memleketlerin beş yıllık plânlarından bahsediyorlar. Acaba Avrupa sanayi ve büyük Amerikan ekonomisi de beş yıllık plânlarla mı kuruldu?” (Eroğul, 1990:91, 92) diye sormaktadır. ABD’nin New Deal ve Fransa’nın Planlama deneyimi soruya gerekli yanıtı vermekteyse de, daha açık olan şey Türkiye’ye bu dönemde planlama baskısının bizzat ABD’den gelmesidir.

ABD baskısı, dış yardımlar üzerinden kurulmaktadır. Dış yardımlar “dünyada huzurun tesisi için uluslararası kuruluşlar, azgelişmiş ülkelerin gelişmelerine destek olmaktadır” tezi (Sezen, Mayıs 1999:176) arkasında azgelişmiş ülkelerin ekonomilerini Batı Bloğu’a bağlamakta ve ekonomik yapılarını şekillendirmektedir.

Azgelişmiş ülkelerin, sermaye yetersizliğinden kaynaklı yatırım açığı, dış sermayeyi

182

ve dış yardımı zorunlu kılmakta; bunun sonucunda da borçlanma iktisadı doğmaktadır.

Türkiye’de de 1950’lerin başında incelemeye gelen ya da davet edilen uluslararası uzmanların ortak önerisi, kalkınma programlarına geçilmesidir. Dış yardımların baskısı ise 1953 sonrasında Kriz koşullarına girilince artarak hissedilecektir. 1955 yılında, Amerikan Heyeti “30 milyon dolarlık acil yardım paketi” görüşmeleri için Türkiye’dedir. Yardım, sanayileşme ve kalkınma için kullanılacaktır. Milliyet’in haberine göre, “Amerikan yardımlarının tatbikatı ile meşgul olacak ve daimî plânlama yapacak bir heyet” Fatin Rüştü Zorlu’ya bağlı olarak faaliyete geçirilecektir (Milliyet, 12 Haziran 1955). Aynı yıl, Peyami Safa, Milliyet’teki köşe yazısında plan fikrinin yeni doğduğundan bahsetmektedir (Milliyet, 15 Ocak 1955).

DP’nin sosyalistlikle suçladığı planlama, Türkiye’ye asıl olarak SSCB’de 24 yıldır uygulanmakta olan “beş yıllık kalkınma planları”nın başarısızlığı savı üzerinden girmiştir. Azerbaycanlı Mirza Bala, 1953’de SSCB kalkınma planlarının sanayileşmeyi sağlamış olsa da, Amerika’yı yakalamak ve geçmek olan amacını başaramadığını, sosyalizme geçişi sağlayamadığını, işçi ücretleri üzerinden savunmaktadır. Amerika’da bir işçinin bir kilo et için yarım saat, Sovyetlerde ise dört saat çalışmasının gerektiğini örnek vermektedir (Milliyet, 4 Nisan 1953).

Sovyetlerde, askeri alanda başarılan sanayileşme halkın hayat seviyesini artırmayı, sosyalizme geçişi sağlayamamıştır.

Soğuk Savaş’ın kızıştığı bu dönemde, ABD ve SSCB arasındaki çatışma, azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler üzerinde egemenliğin artırılmasına bağlanmıştır. Sovyetler ekonomik taarruza geçmiştir. “Gelişmemiş memleketlerle iktisadi bağlarını kuvvetlendirmekte” ve “kendisi için menfaatler veya herhangi bir şekilde imtiyazlar talep etmemektedir. Ve iktisaden gelişmemiş memleketlerde bu çok daha iyi anlaşılmaktadır” (Milliyet, 24 Ağustos 1957). Türkiye’nin ABD ile stratejik ortaklığının kurulduğu ise açıktır. 1956 yılında “ABD’nin tek müttefikinin Türkiye” olduğu yazılmakta, ABD’nin müttefikinin kalkınma hamlesini izlediği ve uzun vadeli yardım yapacağı konuşulmaktadır (Milliyet, 19 Ocak 1956). Aynı yıl, ABD’nin Ortadoğu’da savaşa hazırlandığı ve Bağdat Paktı’nı topladığı bir not olarak düşülmelidir (Milliyet, 19 Ocak 1956).

183

1958 sonrasında Türkiye’nin dış yardım alabilmek için yoğun bir çaba içerisinde olduğu dönemde, stratejik ortaklık devreye girmekte ve yardım gelmektedir. Bu yardım, Türkiye’de planlama çalışmalarının da başlangıcı sayılmalıdır.

Uluslararası kuruluşlar “kredilerin hangi alanda, nasıl kullanılacağını ve ülkenin geri ödeme koşullarını belirleyen ekonomik durumunu açıkça görmek, bir başka deyişle bu kredilerin kullanımını yönetme” isteğindedir (Sezen, Mayıs 1999:167).

Türkiye’de planlamanın Avrupa İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) telkinleri ile başladığı, planlamayı kuran kadro tarafından da belirtilmektedir (Karaosmanoğlu, Eylül 2003:12):

“1960’lardaki plânlama ile ilgili ilk hareketler OECD’nin Türkiye’de kamu harcamalarında bir harcama disiplini kurulabilmesi için çok devamlı ve ısrarlı bir şekilde plân yapılmasının lazım olduğu konusunda Menderes Hükümeti’ne yaptığı teşvik ve telkinlerle başlıyor.”

1958 yılı bütçenin komisyondaki görüşmelerinde CHP Genel Sekreteri Kâsım Gülek, imar işlerinde uzun dönemli kredilerin gerekli olduğunu, uzun dönemli kredilerin ise plan ve programlara bağlı olduğunu belirtmektedir (Milliyet, 19 Ocak 1958). Gülek, plan ve programların nasıl olması gerektiğini de sıralamaktadır:

“Plân ve program sadece yapılacak işleri arka arkaya sıralamak değildir. Modern mânâda program, rantabilite hesapları yapılmış, daha mühim olan mühime tercih edilerek tertiplenmiş, eserler tamamlanınca kullanılacağı yerler evvelden tespit edilmiş bir etüd mecmuasıdır. Bu şekilde esaslı plânların ve programların hazırlanması memleketin umumî kalkınma ve gelişme programının hazırlanmasiyle yakından ilgilidir.”

Sonuç olarak, “[d]ışarıdan gelen paraların hesaplı kullanılacağının teminatını vermek lâzımdır” (İsmet İnönü’nün beyanatı, Milliyet, 15 Ekim 1958). Bu teminat, dış yardımların karşılığı olarak, Krizin derinleştiği ve DP’nin IMF politikalarına mecbur olduğu dönemde verilecektir.

1958 yılında alınan 4 Ağustos İstikrar Tedbirleri ile yeni bir dönem açılmaktadır (Boratav, 2008:109):

“...1954-1961 dönemi, liberal bir dış ticaret rejimi içinde dış dengenin sağlanamayacağının anlaşıldığı; bu nedenle dış ticaret kontrollerine gidilen, ancak ticaret açıkları yine ortadan kalkmayan, hatta artık müzminleşen; öte yandan geniş