• Sonuç bulunamadı

İbn Hacer’in Hadislerin Kaynağı Açısından Görüşleri

26. Hidâyetü’r-rüvât ilâ tahrîc ehâdisi’l-mesâbih ve’l-mişkât

2.3. İbn Hacer’in Hadislerin Kaynağı Açısından Görüşleri

179 Mütekaddimûn hadisçilerin müteahhirûndan ayrıştığı bir diğer husus

“muşâfehe”dir. Mütekkadimûn’a göre; şâfehenî fulânun ibaresi şifâhî olan icâzete haml edilmiştir. Aynı şekilde mukâtebeyi, şeyhin yalnız icâzet için değil, rivâyetine ister izin versin ister vermesin, talebeye yazdığı hadisler için de kullanmışlardır.750 Mütekaddimûn ile müteahhirûn arasında var olan bir diğer ayrım noktası munkatı‘ kavramıdır.

Mütekaddimûna göre munkatı’ inkıtanın tüm türlerini kapsayan şümullü bir kavram iken, müteahhirûn ise bu ıstılahı dar bir çerçevede değerlendirmişlerdir.751

Ayrım noktalarından bir diğeri de ‘illetin güvenilir râvilerle sınırlı olup olmadığı hususudur. Müteahhirûn ulemâya göre; ‘illeti, zayıf râvilerin mervîyatında aramak icap edebileceği gibi sika râvilerde de aramak gerekebilir. Mütekaddimûna göre, illetin zayıf râvîye tahsis edilmesi doğru değildir. Hâkim en-Nîsâbûrî’nin şu açıklaması yeterince izâh edicidir: “Hadislerde mevcut olan ‘illetler ekseriyetle sika râvilerin rivâyetlerinde bulunmakta ve bu illetin izhârı gizli olduğunda hadis muallel olmaktadır. Bize göre ileti tespit etmenin tek yolu; hadislerin hıfzı, anlayış ve bilgi birikimidir.”752

Belirgin farklardan bir diğerini de şu şekilde ifade edebiliriz: Mütekâddimûn döneminde hadisler, pratik olarak ele alınıp incelenirken, müteâhirûn döneminde ise daha çok teorik yöntemler üzerinde durulmuştur.753 Mütekaddimûn dönemini müteahhirûn döneminden ayıran maddeleri daha da uzatmak mümkündür. Ancak bu örneklerin, anlayış farkını yeterince ortaya koyduğu kanaatindeyiz.

180 değerlendirilmesinde bir dönüm noktası olmuştur. Tezimizin bu kısmında İbn Hacer’in usul kavramlarına yaklaşımındaki özgünlüğünü ele alacağız. Dolayısıyla kaynağı açısından en değerli olan merfu hadisle başlamak istiyoruz.

2.3.1. Merfû Hadis

Merfû, muttasıl, müsned kavramları eş anlamlı ıstılâhlardır. Her ne kadar bu kavramların farklılığı hakkında muhaddislerin ihtilâfı söz konusu ise de bu hususta İbn Hacer’e ait bir özgünlük görülmemektedir. Ancak müsned konusunda İbn Hacer’in Hâkim’den aktarmış olduğu bilginin, tashîhe ihtiyacı vardır. İbn Hacer, Hâkim’in eserinde müsned için şu değerlendirmenin yapıldığını belirtmektedir. “Müsned isnâdı zahiren muttasıl olandır. Oysa Marife ulûmi’l-hadis’e bakıldığında durumun böyle olmadığı görülecektir. Zira Hâkim’e göre; isnâdın mutlak manada muttasıl olması gerekir.

Sahâbenin hadis tefsirini müsned hadis hükmünde değerlendiren İbn Hacer, sahâbenin tefsirini ve ayetin nüzulü ile ilgili sözlerini merfû hadis kategorisinde ele alır.

Sahâbenin tefsirinin içtihâdî ve arap dili ile alakası olmayan rivâyetlerden olması durumunda merfû rivâyetler kapsamına dâhil etmemenin doğru olmayacağını belirtir.

Ona göre, geçmiş toplumlarla ilgili haberler, peygamberler kıssaları, fiten haberleri, cennet ve cehennem ile ilgili gaybî haberler merfû’ hadis kategorisinde değerlendirilecek rivâyetlerdir.755

İbn Hacer’in bu açıklamasından öyle anlaşılıyor ki, içtihâd yapma donanımına sahip olmayan sahâbeden gelen tüm rivâyetler merfû’ olarak değerlendirilmektedir.

Ancak burada gözardı edilmemesi gereken temel husus gaybî rivâyetleri edâ eden ve ehl-i kehl-itaptan olan sahâbehl-ilerehl-in mevkûf rehl-ivâyetlerehl-i bu değerlendehl-irmenehl-in dışında tutulduğu gerçeğidir. Abdulah Amr Âs’ın ele geçirdiği sahifeden gaybi haberler aktarması üzere sahâbilerin “Sahife’yi bırak Hz. Peygamber’den konuş.” itirazlarına maruz kalmasını bu kabilden değerlendirmek gerekir.756

İbn Hacer’in, konu ile ilgili serdettiği görüşte isabet etmediğini belirtmekte fayda vardır. Zira sahâbenin içtihâda dayanarak âyetlerle ilgili yaptıkları izâhat, ref’ vasfını kazanmaz. Ahmed Şakir’e göre, sahâbenin açıklamaları içtihâd alanı ile ilgili olmasa bile

755 İbn Hacer, en-Nüket, s. 334.

756 İbn Hacer, en-Nüket, s. 335.

181 merfû’ hadis hükmünü alamaz. Çünkü sahâbe, birçok mevzuda içtihâd etmiştir.757 Bu açıklamanın doğru ve makul oluşu gâyet açıktır.

2.3.2. Mevkûf Hadis

Mevkûf hadis; rivâyetin sahâbede son bulmasıdır. Bir diğer tanıma göre ise mevkuf;

sahâbeye izafe edilen söz, fiil, takrir ve sıfatlardır.758 Bir başka tanıma göre ise; râvînin sahâbeyi geçmeden isnâdı sonlandırmasıdır.759 Sahâbenin “biz böyle davranırdık” sözleri için İbnu’s-Salâh, hadis ya mevkûf ya da merfûdur şeklinde ikili bir değerlendirme aktarmaktadır.

Cumhura göre eylem, Hz. Peygamber’in zamanına nispet edilmişse merfû’

hükmünü alır. Çünkü sahâbî Ebû Said el-Hudri’nin de belirttiği gibi “zaman teşri zamanı idi.” Şayet verilen hükümde bir hata varsa mutlaka izale edilirdi.760 İbn Hacer, tüm ihtilâfları aktardıktan sonra hiçbir muhaddisin bunu tasrih etmediğini belirtmektedir. “Biz Hz. Peygamber zamanında böyle davranırdık” ifadesini kullanan kişi içtihâd sahibi ise hadis mevkûftur, aksi takdirde merfû olarak değerlendirilecektir. İbn Hacer bu bilginin kendisine özgü olduğunu belirtmektedir. Ayrıca İbn Hacer, bu konudaki rivâyetlerin merfû kabul edilmesi ve icmayı oluşturup oluşturmadıkları ile ilgili ihtilâfı da aktarmaktadır. İbn Hacer, bir rivayette icmayı gösteren bir ifade varsa -örneğin Hz.

Peygamber zamanında nas /insanlar bunu yapardı gibi- bunun, icmanın varlığa delil olarak görülebileceğini ifade etmektedir.761 İbn Hacer, İbnu’s-Salâh’ı, Bağdâdî’yi taklit ederek benzer ifadeler kullanmakla ithâm etmektedir. Bağdâdî’nin Muğire b. Şube’nin hadisini “Sahâbe Rasulullah’ın kapısını tırnakları ile çalardı” hadisini kanıt olarak vermiştir.762

İbn Hacer, merfû ve mevkûf hadisleri tercih etme konusunda hadisçilerden farklı görüşler aktarmaktadır. Ona göre tüm bu görüşler hadisin tek isnâdı olduğunda geçerlidir.

Buhârî, Sahîh’inde şu rivâyeti aktarmaktadır: İbn Cureyc>Musa b. Ukbe>Nafii>İbn Ömer’den rivâyet ettiğine göre Hz. Peygamber’in “İnsanlar, birbirleri ile karşılaştıklarında

757 Şâkir, Ahmed, el-Baîsu’l-Hadîs, s. 45.

758 el-Cedî‘ Abdullah b. Yusuf, Tahrîru ulûmi’l-hadîs, Muessesetü’r-Reyyan, Beyrut, Lübnan,1424, I, s. 39.

759 Bağdâdî, Hatîb, Kifâye fî ilmi’r-rivâye, (thk. Ebû Abdullah es-Sûrekî ve İbrahim Hamdî el-Medenî), Mektebetu’l-İlmiyye, Medine-i Münevvere, s. 21.

760 İbn Hacer, a.g.e., s. 320.

761 İbn hacer, a.g.e., s. 322.

762 Hâkim, Ma‘rifeulûmi’l-hadîs, s. 19.

182 ancak tekbir ve baş ile işaret etmek vardır.”763 İbn Hacer, Buhârî’nin hem müsned hem de mevkûf bir tarikle aktardığı bu hadisin tercihe kapalı olduğunu söylemektedir.764

İbn Hacer’in yapmış olduğu bu değerlendirme, Buhârî’nin Sahîh’i nezdinde araştırıldığında onun naklettiği metnin farklı olduğu görülür. Zira Buhârî bu hadisi mezkûr isnâd zinciri ile sadece muttasıl olarak zikretmiştir.

2.3.3. Maktû’ Hadis

Maktû hadis, isnâdın son bulduğu yer bakımından üçüncü sırada yer alır. Maktû hadisi ilk tanımlayan Bağdadî’ (ö. 463/1070) dir. O’na göre, يلع تافوقوملا يهف عيطاقملا اماو نيعباتلا = “İsnad zinciri tâbiûnda son bulan haberdir.”765 İbn Hacer, tâbiundan sonra gelen kuşağı da maktû haber için yaptığı tanıma eklemektedir.766 Maktû hadisin tâbiînin sadece kavil ve fiillerini mi yoksa her ikisiyle birlikte takrirlerini de kapsayıp kapsamadığı tartışılmış, Cezâirî (1338/1920), tâbiûnun takrirlerini de bu kapsamda değerlendirmek gerektiğini söylemiştir.767

Maktû haberlerin hadis olup olmadığı ilk dönemlerden itibaren tartışma konusu olmuştur. Zerkeşîye göre; “Maktûnun bir bütün olarak hadis çeşitlerinden addedilmesi yanlıştır. Ancak mevkûf hadiste olduğu gibi, ictihâdla söylenemeyecek türden ise o zaman maktu, merfû hükmünü alır ve hadis olarak değerlendirilir.”768 Bu cümleden Zerkeşî’nin tâbiûna ait görüşleri hadis kapsamında görmediği sonucuna varabiliriz.769

Ancak bu anlayışın doğru bir yakalaşım olmadığı ve genel kabul görmediğini ifade etmek gerekir. Zira tâbiûn hassasiyetleri nedeni ile rivâyetlerde ref’i kerih görmüştür.

Tabiûn âlimlerinden Rabîa b. Abdurrahman (ö. 136/753), İbn Şihâb’a (ö. 124/742) şöyle der: “Benim durumum sizinkine benzemez. Zira ben kendi reyim ile ictihâd ederim.

İsabet edebileceğim gibi etmeyebilirim de. / ظفحتف يبنلا نع ثدحت تناو /Sen ise Hz.

Peygamber’den hadis aktarıyorsun. Aktardığına dikkat et.”770 Rabîa’nın bu ifadesi tabiûnun bu konudaki hasasiyetlerini gözler önüne sermektedir.

763 Buhârî, Muhammed b. İsmail, el-Câmi‘u’s-sahîh, (thk. Muhammed Zuheyr b. Nâsır en-Nâsır), Nşr: Daru Tûkı’n-Necât. 1422. Salâtü’l-havf, 1, H. No: 943.

764 İbn Hacer, en-Nüket, s. 407.

765 Bağdâdî, el-Hatip, el-Câmiu’l-li- ahlâki’r-râvî, s. 356.

766 İbn Hacer, Nüzhetü’n-nazar, (Itr) s. 110.

767 Cezâirî, Tevcîhu’n-nazar, I, s. 177.

768 Zerkeşî, en-Nüket, I, s. 421.

769 Karagözoğlu, Mustafa Macit, Maktû Hadîs ve Delil Değeri, İstanbul Üni., SBE, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), 2007, s. 82.

770 Buhârî, et-Târîhü’l-Kebîr, Dâiretü’l-Meârifî ’l-Osmaniyye, Haydarâbâd, 1364, III, s. 286.

183 Kaldı ki tâbiûnun Peygamber şâhidleri olan sahâbiler ile likâları ve sahâbenin Müslümanlara dinlerini sahîh yollarla aktarma çabası nazar-ı itibara alındığında maktû rivâyetleri hadis kapsamında değerlendirmenin bir zorunluluk olduğu anlaşılacaktır.

Ancak Tahhân’ında belirttiği gibi mevkûf hadislerdeki ref’i, maktû hadislerdeki ref’ ile karıştırmamak gerekir. Zira mevkûf bir rivâyet ref’ edildiğinde hükmen merfû olur.

Maktû rivâyetler için aynı şeyi söylemek mümkün değil, olsa olsa mürsel olur.771 Sehâvî, maktû bir rivâyetin âdıd (destekliyici) veya kapalı olan bir manayı izâh etmek için kullanılabileceğini ifade etmiştir.772

İbn Hacer maktû için bilinen tanımlara tabiûndan sonra gelen kuşağı da eklemiştir.773 Bu ilave bilgi, İbn Hacer’e aittir.774 Ancak en büyük sorun maktû hadiste silsilenin nerede duracağının belli olmamasıdır.