• Sonuç bulunamadı

İbn Hacer’in Ricâl İlmî Açısından Değerlendirilmesi

26. Hidâyetü’r-rüvât ilâ tahrîc ehâdisi’l-mesâbih ve’l-mişkât

1.4.8. İbn Hacer’in Ricâl İlmî Açısından Değerlendirilmesi

120 f) İbnü’l-Mülakkın, Buhârî’nin hadislerden istinbât ederken yaptığı fıkhî yorumlarda isâbet etmediğini belirtmişken, İbn Hacer ise Buhârî’yi doğru okuyarak şerhini Buhârî’nin anlayışını yansıtacak şekilde yapmayı başarmıştır.

g) İbnü’l-Mülakkın, şerhinde hadis usûlünü ihmâl etmiştir. Öyle ki bu eser ile ilk karşılaşan, onun şerh değil de hadis kitabı olduğu vehmine kapılabilir.424 İbn Hacer, Fethu’l-bârî’yi yazarken hadis usûlünden ziyâdesi ile istifade etmekte, istişhâdlar da bulunmakta, varyantları cem etmektedir.

h) İbnü’l-Mülakkın kendinden önceki Buhârî şârihlerini eleştirmemekte, İbn Hacer ise eleştirmektedir.425

ı) İbnü’l-Mülakkın eserin sonunda yararlandığı kaynaklara yer verirken İbn Hacer’in bu kaynaklara yer vermemektir. Bunu menfî bir durum olarak değerlendirmek gerekir.

İbnü’l-Mülakkın, şerhini yirmi bir (763-785) yılda tamamlarken öğrencisi İbn Hacer ise yimi beş (817-842) yılda ikmâl etmiştir. İbn Hacer’in Fethu’l-bârî’si şerh kitabı olmaktan öte bir ansiklopedik çalışma olarak değerlendirilmektedir. Bir rivâyette yer alan bir harf ile ilgili sayfalarca açıklamalar yapmaktadır. Örneğin “es-sâmu aleykum” diye selam veren Yahudi’ye “ve aleyküm” şeklinde mi yoksa “aleyküm” şeklinde başında vav harfi olmadan mı cevap verileceği ile ilgili “vav” harfi hakkında üç sayfadan fazla yer tutan izâhâtda bulunmaktadır.426 Cuma günü ‘icâbe’ saatinin tayini hakkında çok geniş açıklamalar yapmakta bu konuda kırk üç görüşün varlığına işaret etmektedir. Bu görüşlerin kime ait olduğunu delilleri ile zikrettikten sonra, tercih ettiği görüşü beyan etmiştir.427

Elbette iki şârihin şerhlerindeki yaklaşımlarını ve şerh anlayış farklarını çoğaltmak mümkündür. Şârih İbn Hacer’in hocasıyla kıyâsı yapılmayacak kadar nitelikli bir şerh yazdığını zikrettiğimiz maddelerden çıkartmak zor olmazsa gerektir.

121 anlamını fıkhetmek ilmin yarısı diğer yarısı ise ricâli tanımaktır.”428 demek sureti ile isnâdın önemine dikkat çekmiştir.

İbn Hacer, ricâl ilminin zirvesinde yer alan bir muhaddistir. Nitekim onunla ilgili daha önce zikrettiğimiz gibi şu değerlendirmeler yapılmıştır: “O, Şeyhü’l-İslâm, Mısır’ın hâfızı, Muhaddislerin imâmı, asrının sünnet livâsını taşıyanı hadislerin tashîh ve tad‘if işlemlerinde insanların başvurduğu kaynaktır. Yüce ahlakı, dindar kişiliği ile ta‘dil ve tecrihte şâhitliğine başvurulan bir âlim.”429 Şüphesiz İbn Hacer, ricâl ilminde de bir otoritedir Bu dalda yazdığı eser olan Takribü’t-tehzib ve Tahrir’i halef ulemâsının vazgeçemediği kaynak eser olmuştur.

İbn Hacer’in Tahrir’inde takip ettiği metodu şöyle özetlemek mümkündür:

1- Mizzî’nin Tehzîb’inde ele aldığı tüm râvilere yer vermekle birlikte usûlüne uyan râvilere de yer vermeyi ihmâl etmemiştir.

2- Mizzî’nin Kitâb-ı kemâl’in metninde olduğu halde Kütüb-i sitte’de rivâyetleri yer almadığı gerekçesi ile Tehzib’inde yer vermediği râvilerin durumunu gerekli ve yararlı görmüş olacağından tekrar eserine almıştır.

İbn Hacer’in eserinde her râvînin yaşadığı dönemi esas alarak onları hem tabakaya ayırması hem de bu tabakaları on iki olarak vermesi de onun özgünlüğünü göstermektedir.430 Yaptığımız araştırmaya göre, râvileri on iki tabakaya ayırma mevzusunda ona sebkat eden olmamıştır. Öyleki bu alana hasr ettiği Tahriru takribi’t-tehzib eseri hadislere hüküm vermede neredeyse tek kaynak haline gelmiştir. Eseri tahkik eden muhakkiklere göre; bu eser, arap dünyasınca tartışmasız kabul edilen bir eserdir.

Yetişmiş oldukları kültürün etkisi ile İbn Hacer’in söz söylediği râviler hakkında meselenin bittiğine inandıklarını ancak zaman geçtikçe ve konuları araştırdıkça işin aslının böyle olmadığını gördüklerini ifade etmişlerdir.431

Aslında bir râvînin ta‘dili veya cerhi rivâyette bulunduğu tüm rivâyetlerin bir araya getirilip değerlendirilmesiyle ancak mümkün olabilmektedir. Cerh ve ta‘dil ilmi ile iştigal eden ulemânın değerlendirmesi tek başına yeterli olmamaktadır. Cerh ve ta‘dilde vaz’

edilen kurallar diğer usûl kaidelerinde de olduğu gibi müçtehid imâmların içtihâd sonucunda ulaştıkları kurallardır. İbn Teymiyye, ümmetin hüsnü kabulüne mazhar olmuş

428 İbn Rustem, Muhammed b. Zeynelabidin, Nadretü ehli’l-hadîs, Dârü’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut, 2014, s. 226.

429 İbn Hacer, Tahriru takribi’t-tehzib, Muessesetü’r-Risâle, 1997, (thk. Beşşâr Avvâd Ma‘rûf ve Şuayb Arnavut, Mukaddime), s. 7.

430 İbn Hacer, a.g.e., s. 14.

431 İbn Hacer, a. g.e., s. 15.

122 hiçbir müçtehid imâmın kasden Hz. Peygamber’e muhâlefet etmeyeceğini belirtmekdir.

Bu durumun gerekçesi ise hadislerin sıhhat ve zayıflığına hüküm vermenin içtihâd sonucu oluştuğuna ve her müçtehidin ileri sürdüğü bazı şartlardan kaynaklandığına bağlanmaktadır.432

İbn Hacer bu konuda şu tespitte bulunmaktadır: “İbn Maîn’in İbn Uyeyne’yi tenkidi hatalıdır. Çünkü imâmların hadis ta‘lilleri zannı galib iledir. Falan râvî hata etmiştir dediklerinde fi’l-hakika hatalıdır manasına gelmemektedir. Tercihen hatalı olabilir ve bu durum mutlaka göz önüne alınmalıdır.”433 İbn Hacer, mezkûr eserin bir başka yerinde hadislerin tahsih ve tad‘ifindeki hükümlerin içtihâd sonucu oluştuğunu şu cümlelerle ifade etmektedir: “Bu konuya girmeden önce her insâf sahibi şunu bilmelidir; ‘Sahîh’in yazarı hangi râvî için tahricte bulunmuşsa bu o, râvî için ta‘dil, zabtın sahîhliği ve râvînin gafil olmadığı manasına gelir. Bu söylediklerimizin geçerliliği rivâyet usûlde olunca geçerlilik kazanır. Râvînin rivâyeti mütabaât ve şevâhid ile ilgili olunca bu tür râvilerin rivayetinde sıdk ile birlikte zapt ve sâir şartlarda farklı dereceye sahip olan râviler olabilir.

Bu durumda münekkidlerin tecrihleri ile karşılaştığımızda sebebleri mutlaka beyan edilmelidir. Aksi takdirde hiçbir anlam ifade etmez.”434 Nitekim râvî tenkidinde hüccet kabul edilen Zehebî’nin bu ilim dalında iki âlimin sika olan râvîyi zayıf olmakla ya da zayıf olduğu halde tevsîk etmelerinde birleştikleri görülmemiştir435 değerlendirmesi gayet açıktır. San‘ânî de “Bu durumla hadis imâmlarından iki imâmın aynı râvî ve aynı hadis için farklı hüküm vermeleri içtihâdları sonucunda ulaştıkları kararlardır”

demektedir.436 Buhârî ve Müslim’in tahricte bulundukları râviler için bunun tevsîk manasına gelip gelmediği ile ilgili şunları söyleyebiliriz:

a) Buhârî ve Müslim’in Sahîhayn’da rivâyette bulundukları râvilerin rivâyetleri usûlüddin, haram ve helâl konularında ise râviler sikadır. İbn Hacer, Buhârî’nin kendilerinden rivâyette bulunduğu râvileri için bunun ta‘dil manasına geldiğini ifade etmektedir. Örnek babından Hasan b. Mudrik es-Sedûsî’yi verebiliriz;

“…. O, nasıl yalancı olabilir ki, bu ilim dalının uzmanları olan Ebû Zur‘a ve Ebû Hâtim’ler onu tevsîk edip cerh etmemişler.”437

432 İbn Teymiyye, Ref’u’l-mellâm ani’l-eimeti’l-a‘lâm, er-Risâle el-Âmme li-İdârati’l-Buhûsi’l-İlmiyye ve’l-İftâ ve’d-Da’va ve’l-İrşâd, Riyad, Suudi Arabistan, 1983, s. 17-19.

433 İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, s. 585.

434 İbn Hacer, Hedyu’s-sârî, s. 403.

435 Münavî, el-Yevâkît ve’d-dürer, II, s. 361.

436 San‘ânî, Muhammed b. İsmail, İrşâdü’n-nukkâd ilâ teysîri’l-içtihâd, (thk. Selahaddin Makbûl Ahmed), Dârü’s-Selefiyye, 1978, s. 765.

437 İbn Hacer, Hedyu’s-sârî, s. 417.

123 O, cerh ve ta‘dilde sadece bu alanda uzman olanların görüşünü yeterli görmemiş olacak ki, bazen kanıt istemektedir. İbn Hacer, İbrahim b. Hasan’ın terâcimini anlatırken İbn Ebî Hâtım’ın mezkûr râvî hakkında bir değerlendirmede bulunmadığı, Zehebî’nin ise onu zayıf râvilerden saydığı; ancak bunun için bir kanıt beyan etmediğini belirtmiştir.438

b) Rivâyetleri şevâhid ve mütabaât için ise râvilerin sikası zorunlu değildir.

c) Muallak rivâyetler için râvilerin sikasını mutlak manada aramadıkları görülmektedir.439

İbn Hacer, bidatçı ravinin rivâyetlerini ikiye ayırmakta küfre düşürmeyen bid‘at ehlinden gelen rivâyetleri makbûl addetmektedir. Zira her taife, karşıt fırkayı bid‘at ehlinden olmakla ithâm etmiştir.440

1. İbn Hacer, sahâbeyi ilk tabakaya yerleştirmiştir. Bu durum ona özgü bir yöntem olduğu kabul edilmektedir.

2. Tabakat kavramını ilk ta‘rif eden İbn Hacer’dir. Tabakatı “yaşları eşit olup aynı hocalarla likâları tespit olan grup” diye ta‘rif eder.441

Ez-cümle, tabakatı bu şekilde ta‘rif eden İbn Hacer’dir. Buradan hareketle önceki muhaddislerin tabakatı ta‘rif etmemeleri kavramın vuzûhundan kaynaklanmıştır.

Sahâbeyi ilk tabakaya koyması ve tabaka sayısını on ikiye çıkartmasıyla râvî mertebelerini belirleyip bununla hadislerin sıhhatına gitmek istediği anlaşılmaktadır.

1.5. İbn Hacer’in Özgünlüğünü Ortaya Çıkaran Faktörler