• Sonuç bulunamadı

KEŞŞÂF TEFSİRİ’NİN İLMÎ BAĞLAMI

3.2. DİNÎ İLİMLERE YAKLAŞIMININ YANSIMALARI

3.2.2. Kur’ân İlimlerine Yaklaşımı

3.2.2.8. İ‘câzü’l-Kur’ân

İ‘câzü’l-Kur’ân, Kur’ân’ın beşer takatini aşan ve benzerini getirmekten insanları aciz bırakan bir yapıda olmasını ifade etmektedir.655 Mu‘tezile mezhebine mensup bazı kişiler, Kur’ân’ın i‘câzı konusunda sarfe teorisini geliştirmişlerdir. Bu teoriye göre Kur’ân üstün belâğat, fesâhat ve nazım yapısına sahiptir. Bununla birlikte onun bir benzerinin getirilmesi aklen mümkündür. Ancak beşerin Kur’ân’a denk bir lafız oluşturması Allah tarafından engellenmiştir.656

Zemahşerî ise Kur’ân’ın i‘câzı konusunda Mu‘tezile mensuplarının çoğu tarafından kabul edilen düşünceden farklı bir anlayışa sahiptir. Ona göre Kur’ân iki yönden mu‘cizdir. Biri nazmı, diğeri içerisinde bulundurduğu gaybî haberlerdir. Bu düşünceye binaen; “Onlar, ilmini kavrayamadıkları ve henüz yorumu da kendilerine bildirilmemiş olan şeyi yalanladılar.” (Yûnus 10/39) ayetinde bahsedilen kişileri;

belâğatı son derece mu‘ciz olan kelamın nazmına bakmaksızın ve gayb haberlerin açıklanmasını beklemeksizin yalanlamada acele edenler olarak tefsir etmiştir.657 Onun i‘câz görüşünün sarfe teorisinden temel farkı; Kur’ân’ın benzerinin getirilmesini Allah’ın engellemesi ile değil bizzat Kur’ân’daki üstün belâğat üslubundan kaynaklandığını düşünmesidir. Bu açıdan Zemahşerî, sarfe teorisini savunan Mu‘tezilî Nazzâm’ı değil, başka bir Mu‘tezilî Câhız’ın (255/869) nazım teorisini takip etmektedir. Nazım teorisi Sünnî bazı ulema tarafından da kabul edilen bir düşünce sistemidir.658

Zemahşerî Kur’ân’ın nazmına dayandırdığı i‘câz anlayışı, tefsirinin tamamında kendini açıkça göstermektedir. “Fakat Allah sana indirdiğine şahitlik

653 Zemahşerî, Keşşâf, 2/673.

654 Zemahşerî, Keşşâf Tefsiri, 4/106, (2 nolu dipnot).

655 Suyûtî, el-İtkân 4/303 vd.

656 Yusuf Şevki Yavuz, “Sarfe”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, (İstanbul: TDV Yayınları, 2009) 26/140-141.

657 Zemahşerî, Keşşâf, 2/321; Benzer bir yorum Mâturîdî tarafından nakledilmiştir. Te’vilât, 6/43.

658 Sedat Şensoy, “Nazmü’l-Kur’ân”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, (İstanbul: TDV Yayınları, 2006), 32/464-466.

156 eder; onu kendi ilmi ile indirdi.” (Nisâ 4/166) “Bu ayet, Kur’ân’ın Allah tarafından başkasının bilmediği sadece kendisine has olan bir ilimle indirildiğinin ifadesidir.

Kur’ân her türlü belâğat ustası ve beyan sahiplerini aciz bırakan bir üslup ve nazım ile telif edilmiştir.”659

Yine “Biz sana bu Kur’ân’ı vahyetmekle kıssaların en güzelini anlatıyoruz.”

(Yûsuf 12/3) ayetinde Yusuf kıssasının, “kıssaların en güzeli” olarak ifade edilmesinin sebebini; anlatımındaki sanatsal yöntem ve harika üslup ile izah etmiştir. Bu kıssaların, öncekilerin kitaplarında ve tarih kitaplarında anlatıldığını söyleyen Zemahşerî, Kur’ân’daki anlatıma hiçbirinin yaklaşamayacağını belirtmiştir.660 Onun, diğer kutsal kitaplar ve tarih kitapları ile yaptığı bu mukayese, söz konusu kaynakları okumuş olmasının tefsirine bir yansımasıdır. Bu türden ek bilgiler ile yaptığı yorumları desteklemektedir.

“Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında kitap bilgisi bulunanlar yeter.” (Ra‘d 13/43) ayetinde ise kitap bilgisi olanları; Kur’ân’ın beşer takatini aşan harikulade söz diziminden haberdar olanlar şeklinde tefsir etmiştir.661 Böylelikle yeteri kadar belâğat bilmeyenleri, Kur’ân hakkında yetkin görmediğini ifade etmiştir.

Yine onun i‘câz görüşünü yansıttığı bir başka ayet “Yoksa siz ona yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?” (Ra‘d 13/33) ayetidir. Bu ayetin, onda meydana getirdiği etkiyi şöyle dile getirmiştir: “Bu delillendirme ve hayranlık verici üslup, Kur’an hakkında son derece güzel ve açık bir şekilde şu gerçeği haykırıyor: İşi bilen insaf sahibi için bu bir beşer sözü olamaz. Ne yücedir yaratanların en güzeli olanı Allah.” (Mü’minûn 23/14)662 Müfessirin ayetin üslubundaki güzellik karşısında duygularını ifade etmek için seçtiği bu ayet, aynı zamanda Kur’ân’ın kadîm olmayıp, yaratılmış olduğu şeklindeki inancının tezâhürüdür.

659 Zemahşerî, Keşşâf, 1/552.

660 Zemahşerî, Keşşâf, 2/404-405.

661 Zemahşerî, Keşşâf, 2/489.

662 Zemahşerî, Keşşâf, 2/486.

157 3.2.2.9. Kur’ân Dili ve Belâğatı

Zemahşerî’nin Keşşâf’ı dil ve belâğat özellikleri açısından çeşitli tezlerin konusu olmuştur.663 Bu çalışmada, tefsirinde yaptığı dil ve belâğat açıklamaları, onun bireysel birikimi ve bakış açısını yorumlarına yansıtması bağlamında ele alınacaktır.

Kur’ân dili Arapça’nın dilsel yapısıyla ilgilenen fıkhu’l-luğa ilmi; ilmü’l-esvât, sarf, nahiv, delâlet, belâğt ve lugat gibi alt başlıklar altında incelenmektedir. Belâğat kavramı biri meleke, diğeri ilim olmak üzere iki anlamda kullanılmaktadır. Meleke kullanımına göre belâğat; sözün fasih olmakla beraber yer ve zamana uygun olması, bir fikrin sözlü veya yazılı olarak yerinde, yeterince ve zamanında ifade edilmesidir.

İlim olarak belâğat; düzgün ve yerinde söz söyleme usul ve kaidelerini inceleyen, bedî, beyan, meânî bölümlerinden oluşan ilim dalını ifade etmektedir.664 Zemahşerî belâğatın bu iki anlamına da tefsirinde yer vermiştir.

“Kitap’ta İdrîs’i de an.” (Meryem 19/56) ayetinin tefsirinde Hz. İdris’in gerçek isminin Uhnûh olduğunu ancak Allah’ın kitabını çok tedris ettiği için İdris olarak isimlendirildiğinin söylendiğini nakletmiştir.665 Arap dilinde üstad olması ile bilinen Zemahşerî, bu açıklamayı lugat açısından doğru bulmamaktadır: “Eğer İdrîs ismi, ders kökünden if’îl vezninde türemiş olsaydı, munsarıf olurdu. Ancak bu kelime gayr-i munsarıftır. Bu da yabancı bir kelime olduğunun delildir. Aynı şekilde İblîs kelimesi de acemdir ve bazılarının iddia ettiği gibi iblâs kökünden türememiştir.666 Ayrıca İbn Sükeyt’in dediğini gibi Ya‘kub akıb’ten, İsrâil, israille’den türemiş değildir. Kim kelimelerin köklerini tahkik etmez, iyice düşünmezse böyle yanlışlar çoğalır. Ancak buradaki İdrîs kelimesi, kendi asıl dilinde tedris etmek anlamına yakın bir anlama sahip olup, ravinin de onu dersten türemiş zannetmesi mümkündür.”667 6.

yüzyılda yaşamış bir müfessir olarak Zemahşerî, önceki müfessirlerin kelimelerin kökenine ilişkin izahlarını yanlış olarak nitelemiş ve bu yanlışlığın yeterince dile vâkıf olmamalarından kaynaklandığını söylemiştir. Bu tavır, onun Arap dili alanındaki

663 İsmail Bayer, Keşşâf Tefsirinde Belagat Uygulamaları, (Erzurum: Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2013), 69-250; Mustafa Başkan, Keşşâf’ta Fıkhu’l-Luğa Uygulamaları, (Ankara: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2013), 18-92; Mehmet Kaya, İ’râb değerlendirmelerinin Kur’ân’ın Anlaşılmasındaki Rolü-Zemahşerî Örneği-, (Erzurum: Atatürk ÜniversitesiÖrneği-, Sosyal Bilimler EnstitüsüÖrneği-, Doktora TeziÖrneği-, 2014)Örneği-, 201-371.

664 Hulusi Kılıç, “Belâgat”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, (İstanbul: TDV Yayınları, 1992), 5/380.

665 Sa‘lebî, el-Keşf, 17/397; Sem‘ânî, Tefsiru’l-Kur’ân, 3/300; Beğavî, Meâlimü’t-Tenzîl, 3/238.

666 Mâturîdî, Te’vîlât, 8/289; Taberî, Câmiu’l-Beyân, 1/509-510; İsfehânî, el-Müfredât, 94; Mâverdî, en-Nüket, 1/102; Sem‘ânî, Tefsîru’l-Kur’ân, 1/67.

667 Zemahşerî, Keşşâf, 3/22.

158 birikimine güveninin bir göstergesidir. Ayrıca vahiy dönemine, ondan daha yakın bir tarihte yaşamış olmalarını, dil yeterliliği açısından tek başına değerli görmediği anlaşılmaktadır.

Yine “Allah’ın gökten yağmur indirdiğini, böylece yeryüzünün yemyeşil olduğunu görmedin mi?” (Hacc 22/63) ayetinde istifhamın cevabı olan, ُحِبْصُتَف fiilinin neden mansûb değil de merfu‘ olarak geldiğini şöyle açıklamıştır: “Mansub olsaydı amacının aksi bir anlamı ifade ederdi. Çünkü amaç yeşilliğin ispat edilmesidir.

Mansûb olduğunda sözcük, bu yeşilliğin yokluğunu ifade eden bir anlama dönüşmüş olur. Bu ve benzeri bilgiler irab ilminde alim olmak isteyen kimselerin bilmesi gereken konulardır. Bunun ehli olanlara da saygı gösterilmesi gerekir.”668 Bu örnekte, müfessire söz konusu kelimenin irabının neden mansûb olmadığını soran, gerçek bir şahıs olmadığı açıktır. O, bu açıklamayla hem kendi birikimini göstermiş hem de bu derin bilgisinin saygıyı hak ettiğini ifade etmiştir. Döneminde yeterince iltifat görmediğini düşünmesi, bu hatırlatmayı yapmasını gerekli kılmış olmalıdır.

“Dedi ki: Hayır! Bunu şu büyükleri yapmıştır. Konuşabiliyorlarsa, onlara sorun bakalım!” (Enbiyâ 21/63) ayetinin tefsiri sadedinde ise belâğattaki yetkinliğini ve kelamcı bakış açısını ortaya koymuştur: “Bu ifade tarzı imâ ile bir şey söylemektir.

Kelamdaki böyle inceliklere, pratik zekâ sahibi olan meânî alimleri nüfuz edebilir.

Burada Hz. İbrahim’in kastı kendi yaptığı fiili putlara nispet etmek değil, ta‘rîz üslubuyla fiili kendi yaptığını ispat etmektir. Böylelikle muhataplarını kesin delillerle susturma amacına ulaşmıştır.669

Onun yaşadığı dönemde dil ve belâğat alanı ile ilgilenenler vardı. Ancak o kendi tespit ettiği bazı belâğat inceliklerini, bu alanda uzman olanların dahi fark edemeyeceğini ifade etmekten çekinmemiştir: “Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun…Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.” (Bakara 2/185) Bu ayette yer alan “sayıyı tamamlamanız” ifadesi; iki önceki cümlede geçen sayıya riayet etmenin gerekçesi iken, “Allah’ı yüceltmeniz” ifadesi; kazanın nasıl yerine getirileceği ve özel durumlarda tanınan oruç tutmama serbestisinin nasıl telafi edileceği ile ilgilidir. “Şükretmeniz içindir” kısmı, bir önceki cümlede geçen ruhsat verme ve kolaylaştırmanın gerekçesidir. Ayette yer alan bu sıralama biçimi çok hassas

668 Zemahşerî, Keşşâf, 3/154.

669 Zemahşerî, Keşşâf, 3/113.

159 bir anlatım olan, leff sanatıdır.670 Bu sanatı beyan ilminde araştırmacı ve uzman olanlar bile zor fark edebilirler.”671

Daha önce de belirtildiği gibi Zemahşerî, dil alanında kendine oldukça güvenmektedir. Bu konudaki yetkinliğinin tanınması, hakkının teslim edilmesini ise örneklerde görüldüğü üzere başkalarına bırakmadan kendisi yapmaktadır.