• Sonuç bulunamadı

KEŞŞÂF TEFSİRİ’NİN İLMÎ BAĞLAMI

3.2. DİNÎ İLİMLERE YAKLAŞIMININ YANSIMALARI

3.3.2. Felsefe Eleştirileri

Mu‘tezilî bir müfessir olarak Zemahşerî’nin, tefsirindeki felsefî etkileşim üzerinde durulması gereken bir konudur. Çünkü Mu‘tezile, İslam mezhepleri içerisinde, Abbasiler dönemindeki tercüme faaliyetleri sonucu ortaya çıkan felsefi fikirlerden beslenerek güçlenen, akılcı din söylemini benimsemesiyle meşhur olmuş bir mezheptir.743 Mu‘tezilenin erken dönemlerinde felsefeyle olan etkileşimi, İslam’ı diğer dinler ve düşüncelere karşı savunurken, hasımlarıyla ortak bir dil ve yöntem edinme maksadıyla gerçekleşmiştir. Arap dilcisi ve tefsir alimi olan Zemahşerî’nin, iddia edilenin aksine,744 felsefeye eğilimi olmadığı gibi, bu ilme mesafeli yaklaştığını gösteren örnekleri tefsirinde görmek mümkündür.

Hz. Süleyman döneminde, sihre ve cinlerin gaybı bildiğine inanan topluma Allah, Hârût ve Mârût isimli iki meleği göndermiş ve onları imtihan etmek için bu iki meleğe sihir ilmi vermiştir. Bu olay, Kur’ân’da şöyle anlatılmıştır. “Bu ikisi, ‘Biz sadece imtihan ediyoruz, sakın inkar etme.’ demedikçe kimseye bir şey öğretmezlerdi.

Onlar kendilerine zarar verecek, faydalı olmayacak şeyler öğreniyorlardı.” (Bakara 2/102) Zemahşerî’ye göre ayet; insanlara fayda sağlamayıp, aksine zarar veren sihirden uzak durmanın, en doğru tavır olduğunu anlatmaktadır. O, sihri felsefeye benzetmiş ve felsefe öğreniminin de aynı tehlikeyi barındırdığını, kişiyi doğru yoldan çıkarmayacağından emin olunamayacağını, bundan dolayı sakınmak gerektiğini ifade

742 Zemahşerî, Keşşâf, 2/212.

743 İlyas Çelebi, “Mutezile”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, (İstanbul: TDV Yayınları, 2006), 31/391-392; Osman Aydınlı, “Mutezile Ekolü Teşekkülü İlkeleri ve İslam Düşüncesine Katkıları”, Marife 3/3, (2003), 28; Hodgson, İslam’ın Serüveni, 2/409.

744 Hodgson, Zemahşerî’nin Kur’ân’daki felsefî yönleri araştırdığını iddia etmiştir. (İslam’ın Serüveni, 2/337).

176 etmiştir.745 Burada, Zemahşerî’nin felsefe eğitimine sıcak bakmadığı ve dinden çıkarabilecek bir yapıda olabileceği kanaatini taşıdığı görülmektedir. Atvâku’z-Zeheb isimli eserinde ise bazı filozofların sözüne kulak verilmemesini onların ahmaklığa daldıklarını ifade etmiştir.746 Ancak, onun felsefeye köklü bir olumsuzlama yapmadığı açıktır. Bu risk, felsefe bilgisini doğru kullanamayacak kişiler için vardır. Bununla birlikte kişinin sonucu kestirememe olasılığından dolayı, uzak durmasının daha uygun olduğu düşüncesindedir.

Felsefe konusunda başka bir açıklaması, “Peygamberleri onlara apaçık deliller getirince, sahip oldukları bilgi ile şımardılar. Sonunda alaya almakta oldukları şey kendilerini sarıverdi.” (Mü’min 40/83) ayetinin tefsirinde yer almaktadır. Zemahşerî, burada bahsedilen kişilerin kimlikleri hakkında iki yorum yapmıştır. Bunlardan ilkine göre ayet; ahiret hayatı, öldükten sonra diriltilme ve cehennem azabı konusundaki tutumları sebebiyle inkarcılardan bahsetmektedir.

Onların bu inançları, “Kıyametin kopacağını sanmıyorum. Andolsun, Rabbime döndürülürsem, şüphesiz O’nun yanında benim için daha güzel şeyler vardır.”

(Fussilet 41/50) ve “Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Eğer Rabbime döndürülürsem, and olsun ki orada bundan daha iyisini bulurum.” (Kehf 18/36) ayetlerinde anlatılmaktadır. Zemahşerî, bu kişilerin sahip oldukları bilgilere dayanarak şımardıklarını ve peygamberlerin kendilerine getirdikleri apaçık delilleri ve bilgileri reddettiklerini söylemiştir. “Her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.” (Rûm 30/32) ayetinin bu meseleden bahsettiğini belirtmiştir.

Diğer bir yoruma göre ise ayette, “bilgilerine dayanarak şımaranlar” şeklinde bahsedilen kimseler; Yunan oğullarından Dehriyyûn747 ve filozoflardır. Zemahşerî bu grubun, Allah’ın vahyini işittikleri zaman onu reddederek, kendi ilimlerine nispetle peygamberlerin ilimlerini küçük gördüklerini ifade etmiştir. Sokrat’ın (mö. 399), Hz.

Musa’yı işittiği zaman “Sen de ona katılsana!” diyenlere, “Biz eğitimli bir toplumuz, bizi eğitecek bir kimseye ihtiyacımız yok.” diyerek cevap verdiğini nakletmiş ve filozofların kendi bilgilerini vahiyden daha üstün gördüklerini ifade etmiştir. 748

745 Zemahşerî, Keşşâf, 1/162.

746 Zemahşerî, Atvâku’z-Zeheb, 11. Burada eleştirdiği filozoflar; astronomiyle ilgilenen, ay ve güneş tutulmalarına farklı anlamlar yükleyen filozoflardır.

747 Dehriyye, alemin ezelî olduğunu ve bir yaratıcısının bulunmadığını savunan materyalist felsefe akımıdır. Bkz. Hayrani Altıntaş, “Dehriyye” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, (İstanbul: TDV Yayınları, 1994), 9/107-109.

748 Zemahşerî, Keşşâf, 4/72.

177 Zemahşerî’nin Mü’min suresi 83. ayete yaptığı bu te’vilde hem hocası hem de öğrencisi olmuş Mu‘tezilî kelamcı İbnü’l-Melâhimî’nin749 (536/1141) etkisinden bahsedilebilir. Tuhfetü’l-Mütekellimîn isimli bir felsefe eleştiri kitabı bulunan İbnü’l-Melâhimî, eserinde bu ayette bahsedilenlerin filozoflar olduğunu, peygamberler onlara tevhid inancını getirdiğinde sahip oldukları; hendese, matematik gibi riyâzî ilimlerle övünerek, peygamberleri küçük gördüklerinden bahsetmiştir. Buraya kadar Zemahşerî ile aynı doğrultuda açıklamaları olan İbnü’l-Melâhimî, felsefe eleştirisini daha ileri götürerek “peygamberleri kabul ettiklerini iddia edenler hakikatte onlara muhalif iken, peygamberleri kabul etmeyenler nasıl olur?” diyerek, peygamberleri küçümseyenlere Müslüman filozofları da dahil etmiştir.750 İki Mu‘tezilî şahsın, filozoflar hakkındaki düşünceleri kıyaslandığında; Zemahşerî’nin daha ılımlı bir eleştiri yaptığı ve özellikle Yunan filozoflarını zikrederek, Müslüman filozofları bunun dışında tuttuğu dikkat çekmektedir.

Vahiy bilgisini, kesbî bilgiden daha değersiz gören filozoflara, Zemahşerî’nin bir başka eleştirisi; onların bilgilerinin tevhidden yoksun olması noktasında gerçekleşmiştir. İbn Abbas’tan nakledildiğine göre, “Allah ile birlikte başka bir tanrı edinme, yoksa kınanmış ve yalnızlığa itilmiş olarak kalırsın.” (İsrâ 17/22) ayetinden

“Bunlar, Rabbinin sana vahyettiği bazı hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilâh edinme.” (İsrâ 17/39) ayetine kadar olan on sekiz ayetlik kısım, Hz. Musa’ya verilen levhalarda yazılı olan on emri içermektedir. Son ayette kendilerinden hikmet olarak bahsedilen de bu emirlerdir. Hikmet olarak isimlendirilmesi, hiçbir şekilde bozulmaya uğramayacak muhkem bir kelam olmasından ileri gelmektedir. Bu ayet grubunun hem başlangıcında hem de bitişinde şirkten nehyettiğini vurgulayan Zemahşerî, tevhid inancının her hikmetin başı ve esası olduğunu söylemiştir. Tevhid inancına sahip olmayan kişinin, bütün hikmet sahiplerine üstün gelecek, hatta başı göğe erecek kadar hikmeti ve bilgisi olsa dahi, bundan fayda görmeyeceğini belirtmiştir. Ona göre, böyle kişilerin örnekleri; hikmet dolu kitaplara sahip olan filozoflardır. Onlar, bilgi sahibi olmalarına rağmen Allah’ın dininde uzak olmada, hayvanlardan dahi sapkın durumdadırlar.751

749 Enderesbânî, “Fî Sîreti’z-Zemahşerî Cârillah”, 368.

750 Ruknüddin İbnü’l-Melâhimî el-Hârezmî, Tuhfetü’l-Mütekellimîn fî Reddi ale’l-Felâsife, tah: Hassan Ansari, (Tahran: Wilferd Madelung, Iranian Instutite of Philosophy & Instutite of Islamic Studies Free University of Berlin, 2008), 8.

751 Zemahşerî, Keşşâf, 2/609-610.

178 Sonuç olarak Zemahşerî’nin felsefe eleştirisi tevhid inancından yoksun olan gayr-i müslim filozoflara yöneliktir. Onun bu eleştirileri, bilgiyi Allah’a ulaşmak için bir vesile gören ve bilginin ancak kendisiyle amel edildiğinde değerli olduğunu düşünen birisi açısından son derece haklıdır. Nitekim ilmiyle amel etmeyen Müslümanlara da sert ifadeleri bulunmaktadır.752 Çağdaşları olan Gazâlî753 ve İbnü’l-Melâhimî’nin Müslüman felsefecileri tekfire varan tenkitlerine754 katılmayarak daha mutedil bir yaklaşım sergilemiştir.755 Ayrıca Selçuklu Devletinin son devirlerinde filozof ve tabiatçıların756 dinsiz sayıldığı, nassa ve Sünnî düşünceye dayanan alimlerin ise felsefecilerden ve Mu‘tezileden daha fazla destek bulduğu ifade edilmektedir.757 Bu ortamın da onun felsefeye yaklaşımında etkin rol oynamış olması muhtemeldir.