• Sonuç bulunamadı

KEŞŞÂF TEFSİRİ’NİN İLMÎ BAĞLAMI

3.2. DİNÎ İLİMLERE YAKLAŞIMININ YANSIMALARI

3.2.6. Fıkhî Mezheplere Yaklaşımı

Fıkıh başlığı altında Zemahşerî’nin fıkhî görüşleri değil, bu alana yönelik bilgi birikimi ve bakış açısının; ayetleri farklı bir bağlama taşıyıp, yorumlarına nasıl yön

711 Kabir azabının varlığı meselesine, Kâdî Abdulcebbâr da değinmiştir. Şerhu’l-Usûli’l-Hamse, 2/663.

712 İbn Abbas’ın azatlısı.

713 Zemahşerî, Keşşâf, 1/587.

714 Muhammed Ersöz, “Bir Tâbiûn Müfessiri İkrime Hakkındaki İthamların Değerlendirilmesi”, Şırnak İlahiyat Fakültesi Dergisi, (2011) 2/3, 88-100.

715 Taberî, Câmiu’l-Beyân, 10/294; Ebu Muhammed İbn Atiyye, Muharraru’l-Vecîz fî Tefsiri’l Kitâbi’l-Azîz, tah: Abdusselam Abdüşşâfî Muhammed, (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye,1422), 2/187.

168 verdiği incelenecektir. Nitekim fıkhî hükümler, içinde bulunulan çevre, toplumun ihtiyaçları ve algısı ile doğrudan alakalı olarak belirlenmektedir.

Zemahşerî, fıkıhta taassup yapmaması ile bilinir. Hanefî olmasına rağmen,716 tefsirinde diğer mezhep imamlarının görüşlerini tercihte bulunmaksızın zikretmekte bir sakınca görmemesi bunun göstergesidir.717 Konuyla ilgili örneklere geçmeden önce, döneminde mezhepçilik düşüncesine nasıl yaklaşıldığını kendi ifadeleriyle görmek, onun zihin dünyasının anlaşılmasında faydalı olacaktır:

“Mezhebimi sorduklarında açık etmeyip gizlerim; çünkü saklamak daha güvenlidir. Hanefî diyecek olsam, haram kılınmış şarap dediği nebizi, helal gördüğümü söylerler. Mâlikîyim desem, köpek eti yemeyi caiz gördüğümü söylerler.

Şâfîyim desem, haram olduğu halde kişinin öz kızı ile evlenmesini helal gördüğümü iddia ederler. Hanbelîyim desem, kaba, hulûle inanan, buğz sahibi ve mücessim olduğumu yayarlar. Eğer ehl-i Hadisten olduğumu söylesem, Allah kahretsin ne kafası çalışır ne de bir şeyden anlar derler. Bu zamana ve insanlarına şaşırdım. İnsanların eleştiri oklarından kurtulan bir Allah’ın kulu yok.”718

Bu sözlerinden onun fıkıh alanında mezhepçilik yapmadığı ve bütün mezheplerin bir şekilde eleştiriye tutulmasından rahatsız olduğu anlaşılmaktadır.

Kendisini bir mezhebe tamamen bağlı hissetmeyen bir alim görmesi de mümkündür.

Ancak bu tutumu, fıkıh mezhepleri için geçerlidir. İtikadî konularda kendisi de oldukça mezhepçi bir tutum sergilemektedir.

Bu ön bilgilerden sonra konuyla ilgili ilk örneğe geçilebilir. Zemahşerî’ye göre

“Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden hem içki hem de güzel bir rızık edinirsiniz.” (Nahl 16/67) ayetinde geçen içki ile kastedilen nebizdir.719 Ebu Hanife’nin, sarhoş edici seviyeye ulaşmadığı takdirde, nebizi helal saydığını belirtmiştir. Kendisinden “üstadımız” diye bahsettiği Cübbâî’ye, (303/916) büyük bir değer verdiği onunla ilgili yaptığı ilave izahlarda görülmektedir. Cübbâî’nin, nebizin helal olduğuna dair birden çok kitap yazdığını, ancak iyice yaşlandığında yazdığı kitaplar hatırlatılıp, kuvvet bulması için nebiz içmesi söylenince, bunu yapmayı

716 Taşköprüzâde, Miftâhu’s-Saâde, 2/87.

717 Zemahşerî, Keşşâf, 1/423, 471, 519. Zemahşerî’nin ahkam ayetlerine yaklaşımı için bkz: Fatma Solaker Doğramacı, Zemahşerî’nin Keşşaf Tefsirindeki Ahkâm Ayetlerini Yorumlama Metodu, (Eskişehir: Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2019).

718 Ez-Zemahşerî, Mülhaku’d-Dîvân, tah: Abdüssettar Dayf, (Kahire: Müessesetü’r-Risâle, 2003), 608.

719 Zemahşerî nebizi, “yaş ve kuru üzüm ile hurma suyunun üçte ikisi buharlaşıncaya kadar pişirildikten sonra sertleşene kadar bekletilmiş hali” olarak açıklamıştır. Keşşâf, 2/523.

169 reddettiğini nakletmiştir. Cübbâî, bu tavrının gerekçesini, nebizi artık günahkarların içtiğini ve kendisinin onu içmesinin faziletli duruşuna zarar verebileceği ile açıklamıştır.720 Bu yorumda müfessirin Mu‘tezilî- Hanefî kimliğinin yansımaları açıkça görülmektedir. Yukarıda naklettiğimiz ifadelerinde Zemahşerî, Hanifîlerin nebiz konusundaki hükümleri dolayısıyla eleştirilmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmişti. Bu hükmü zikredip, ardından Cübbâî’nin nebizden uzak durduğunu belirten açıklamalarına yer vermiş olması, bu eleştirileri etkisiz hale getirme amacı taşıyabilir.

Müfessirlerin ilgileri ve birikimleri bir ayete tarih içerisinde yüklenen yorumlara yaklaşımlarında da kendini göstermektedir. Örneğin Zemahşerî, meninin temiz olduğunu savunanların, necis olduğunu düşünenlere karşı “Size, onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından (gelen), içenlerin boğazından kolayca geçen hâlis bir süt içiriyoruz.” (Nahl 16/66) ayetiyle delil getirdiklerini söylemiştir. Bu hükme varırken, posa ile kan arasından çıkan sütün temiz olmasını dikkate alarak, idrar yolundan çıkan şeyin de temiz olmasında garipsenecek bir durum olmadığını söylediklerini ifade etmiştir.721 Bu meseleye dair herhangi bir açıklama başlıca fıkhî tefsirlerde bulunmamaktadır.722 Ancak Zemahşerî, bu bilgiyi ayetin tefsirine eklemeyi gerekli görmüştür. Bunun sebebini anlamak için soracağımız “neden böyle yapmıştır?” sorusuna kesin cevap verebilmek ise pek mümkün değildir. Bu konuyla ilgili tartışmalara şahit olması ya da bununla ilgili bilgiler edinmesi böyle bir meseleye temas etmesinde yeterli olacaktır.

O, fıkıhta taassup yapmadığı gibi fukâhanın, bir ayete ilişkin farklı bir yorumda bulunmasını eleştirenlere de tepki göstermektedir. İmam Şâfiî’nin “Eğer adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o takdirde bir tane ile evlenin veya cariyeler ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.” (Nisâ 4/3) ayetinin son kısmında geçen اوُلوُعَت َّلََأ ifadesini “bakmakla yükümlü olduğunuz kişileri (‘ıyâleküm) çoğaltmamanız için” olarak tefsir etmesini şöyle açıklamaya çalışmıştır: “Çünkü

kişinin çocuğu çok olursa, onların ihtiyacı da o kadar çok olur ve takvaya riayet etmesi, temiz ve helal kazanç sağlaması zorlaşır.” Zemahşerî bu izahı, Şafiî’nin yorumunu tahrif görenlere cevaben yapma ihtiyacı hissetmiştir. Onun büyük bir alim, müçtehit

720 Zemahşerî, Keşşâf, 2/563.

721 Zemahşerî, Keşşâf, 2/562.

722 Ebu Bekir er-Râzî el-Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’ân, tah: Abdüsselam Muhammed Ali Şahin, (Beyrut:

Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye,1994), 3/238-248; Ebu Ca’fer Muhammed et-Tahâvî, Ahkamü’l-Kur’ân, tah:

Sadeddin Ünal, (Merkezü Buhûsi’l-İslâmiyye: İstanbul, 1995), 1/67-131; Herrâsî, Ahkâmü’l-Kur’ân, 4/243; İbnü’l-Arabi, Ahkâmü’l-Kur’ân, 3/117-176.

170 olduğunu vurgulayarak, yaptığı tefsirin doğru bir yorumla anlaşılması ve hakkında su-i zanda bulunulmaması gerektsu-iğsu-insu-i belsu-irtmsu-iştsu-ir. Bu bağlamda Hz. Ömer’su-in “Hayra yorma imkânı bulduğun sürece, kardeşinin ağzından çıkan sözler hakkında su-i zan etme” buyurduğunu hatırlatmıştır. Ayrıca kendisinin telif ettiği Şâfî’l-âyyi min kelâmi’ş-Şâfi’iyyi isimli eserin, Şafiî’nin Arap dilinde yetkinliğine şahit olarak yeteceğini söylemiştir. Ancak alimlerin farklı yöntem ve üslupları olduğunu Şafiî’nin de bu kelimeyi kinaye yoluyla tefsir ettiğini belirtmiştir.723

Zemahşerî’nin İmam Şâfiî hakkındaki açıklamalarında dikkat çeken nokta Mu‘tezilenin prensiplerini savunurken, diğer görüşlere karşı sert ve net bir duruşu olan müfessirin, fıkhî meselelerde, farklılıklara açık ve anlayışlı bir kişilik sergilemesidir.

Anlaşılıyor ki, onun kırmızı çizgileri Mu‘tezilenin inanç alanındaki beş ilkesidir.

Bunlara uymayan görüşlere tahammül ve anlayış gösterememektedir. Bu tavır bilinçli olacağı gibi, yetiştiği dünyanın etkisinde gelişen bilinç dışı bir tavır da olabilir.

Yine “Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler.” (Fetih 48/29) ayetinin tefsirinde, müminlerin aralarında olan merhamet üzerinde durmuştur. Hasan Basrî’nin müminlerin aralarındaki merhameti, birbirlerini gördüklerinde musafaha yapmaları ve kucaklaşmaları şeklinde açıkladığını nakletmiştir. Buradan hareketle konuyu başka bir noktaya taşıyan Zemahşerî, musafahanın caizliğinde, fukâhanın bir ihtilafı olmadığını, ancak Ebu Hanife’nin erkeklerin kucaklaşması ve birbirlerini öpmelerini mekruh gördüğünü söylemiştir. “Bir adamın, başka bir adamın elini ya da bedeninden başka bir yeri öpmesini hoş görmüyorum.” diyerek, bunu mekruh sayan Ebu Hanife’ye karşı, Ebu Yusuf’un, kucaklaşmaya ruhsat verdiğini açıklamalarına eklemiştir.724 Zemahşerî öncesi başlıca tefsirlerde bu ayet bağlamında Hasan Basrî’nin rivayetine ve bu konudan neşet eden fıkhî meselelere değinilmemiştir.725

Fıkhî hükümler ile adetler arasındaki ilişkiye yaklaşımını “O, taze et yemeniz ve takınacağınız süs eşyası çıkarmanız için denizi sizin hizmetinize verendir.” (Nahl 16/14) ayetinin tefsirinde görmek mümkündür. Bu ayette balığın, et olarak ifade edilmesine rağmen fakihlerin, “Bir adam et yemeyeceğine yemin edip, balık yese

723 Zemahşerî, Keşşâf, 1/436.

724 Zemahşerî, Keşşâf, 4/221.

725 Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’ân, 3/524; Herrâsî, Ahkâmu’l-Kur’ân, 4/378-380; Taberî, Câmiu’l-Beyân, 22/261; Mâturîdî, Te’vîlât, 9/316-317; Mâverdî, En-Nüket ve’l-Uyûn, 5/323; Beğavî, Meâlimü’t-Tenzîl, 4/245.

171 yemini bozmuş olmaz.” fetvasını izah etmeye çalışmıştır. Bu fetvanın kaynağı, yeminlerin adetlere dayanması ve insanların adetinin et tek başına zikredildiğinde, bundan balık anlamıyor olmalarıdır. Buna örnek olarak, bir adam oğluna “Şu dirhemlerle et al.” dese, oğlu da balık getirse bunun gerçekten yadırganacak bir durum olmasını sunmuştur. Benzer şekilde “Şüphesiz Allah katında, yeryüzündeki canlıların en kötüsü, inkâr edenlerdir.” (Enfâl 8/55) ayetinde kafirlerden canlı (dabbe) olarak bahsedilmiştir. Bununla ilgili olarak, “Bir adam hiçbir canlıya binmeyeceğine yemin edip bir kafirin sırtına binse yemini bozulmaz.” demiştir.726

Zemahşerî’nin balık eti örneği üzerinden, hükümlerin adetlerle bağlantısına değinmesi, kendisinin farklı adete sahip bir bölgede yetişmesinden kaynaklanmaktadır. Tarih eserlerinde Harizm bölgesinde, balıkçılığın yaygın olduğu ve bölgede et deyince, balık eti anlaşıldığı ifade edilmiştir.727 Müfessir, Ebu Hanife’nin Harizm yöresinin adetlerine uygun olmayan fetvasını, onun başka bir bölgede yetişmiş olmasıyla açıklamıştır.

Zemahşerî’ye göre “Sizin dostunuz ancak Allah’tır, Resûlüdür ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü’minlerdir.” (Mâide 5/55) ayetinde yer alan َنوُعِكا َر ْمُه َو ifadesindeki vav harfi, hal içindir. Böylelikle anlam;

“Huşu, boyun eğme ve tevazu içinde namaz kılar, zekât verirler.” şeklinde olmaktadır.

Bazılarının bu hal cümlesinin, zekât veren kimselere ait olduğunu söylediklerini belirtmiştir. Böyle kabul edildiğinde ifade “Namazda rükû halinde iken zekât verirler.”

anlamına gelmektedir. İkinci yorumu destekleyen bir rivayete göre, bu ayet namazda iken kendisinden bir şey isteyen dilenciye yüzüğünü çıkarıp veren, Hz. Ali hakkında nazil olmuştur. Zemahşerî bu hadise, fıkhî açıdan yaklaşarak “Yüzük serçe parmağına taktığı geniş bir yüzük olmalıdır ki, onu namazı bozacak seviyede aşırı bir davranışta (amel-i kesir) bulunmadan zorlanmaksızın çıkarabilmiştir.” açıklamasını yapmıştır.728 Bu açıklamalar da aldığı eğitimin bir sonucu olarak fıkhî bir bakış açısı kazandığına işaret etmektedir.

726 Zemahşerî, Keşşâf, 2/546.

727 Yâkût el-Hamevî, Mu’cemü’l-Büldân, 2/395; Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsim, 285.

728 Zemahşerî, Keşşâf, 1/605.

172 3.3. BEŞERÎ İLİMLERE YAKLAŞIMININ YANSIMALARI

Beşerî bir faaliyet olarak tefsir, diğer beşerî bilimler ile etkileşim içerisindedir.

Zemahşerî, Kur’ân’ı anlamak için gerekli malzemeleri çoğunlukla dil, bağlam ve temel dinî ilkeler üzerinden temin etmeye çalışmakla birlikte; tarih, felsefe, coğrafya ve edebiyat gibi beşerî bilim alanlarından da istifade etmiştir.