• Sonuç bulunamadı

KUR’ÂN TEFSİRİ VE HERMENÖTİK

2.2. DİN ALGISININ YANSIMALARI

2.2.1. Zemahşerî’nin İslâm Mezheplerine Yaklaşımı

2.2.1.2. Cebriyye ve Kaderiyyeye Eleştirileri

Cebriyye, diğer ismiyle Mücbire, Zemahşerî’nin tefsirinde en fazla eleştirdiği ve en çok ismini andığı mezhep olmuştur. Çünkü müfessirin bu ifadeyle kastettiği grup, neredeyse kendileri dışında kalan bütün mezheplerdir. Daha önce de ifade edildiği üzere, ona göre Mu‘tezile ve “diğerleri” vardır. Diğerlerini kapsayan en genel tanımlama Cebriyyedir. Onun Kaderiyye diye bahsettiği kişiler ise bilinenin aksine262 kaderi reddedenler değil, insanın özgür iradesini reddedenler, yani Cebriyye mezhebine mensup olanlardır: “Onlar bir kötülük yaptıkları zaman ‘Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti.’ derler. De ki: Allah kötülüğü emretmez.”

(A‘râf, 7/28) “Öne sürdükleri bu iki mazeret de batıldır. İlki, taklittir. Taklit ise bilgi yöntemlerinden biri değildir. İkincisi ise Allah’a iftira etmek ve onun sıfatlarında inkara gitmek demektir. Hasan Basrî (110/728), ‘Hz. Peygamber Araplara gönderildiğinde, onlar günahlarını Allah’a yükleyen Kaderiyyeden olan mücbire kimselerdi.’ demiştir. Çünkü Allah’ın kabih fiil yapması, bunu gerektiren bir sebep

261 Zemahşerî, Keşşâf, 2/122.

262 Sorumluluk doğuran fiillerin sadece insan iradesiyle gerçekleştiğini ileri süren itikadî mezhep. (İlyas Üzüm, “Kaderiyye” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, (İstanbul: TDV Yayınları, 2001), 24/64-65).

67 bulunmaması, ancak kabih fiil işlememesini gerektiren sebeplerin varlığı dolayısıyla imkansızdır.”263

Zemahşeri’nin bu ifadeleri, açıkça Kaderiyye ile Cebr düşüncesine sahip kişileri kastettiğini göstermektedir. Ancak Hasan Basrî rivayetinde geçen Kaderiyye kelimesi İslam sonrası ortaya çıkan itikadî mezhebi değil, benzer düşüncelere sahip müşrikleri kastetmektedir. Müfessir Mu‘tezilenin öncülerinden kabul ettikleri Hasan Basrî’nin264 rivayetini kullanarak cebrî düşünenin cahiliye inancı olduğunu da vurgulamaktadır. Ayrıca kendilerine “diğerleri” tarafından verilen isimlerinden birinin kaderi reddedenler anlamında Kaderiyye olmasına rağmen, bu kavramı kendi mezhep görüşüne uygun kullanmıştır. Bu, kendilerine gelen eleştirileri bertaraf etmenin bir yöntemi olabilir. Nitekim Kâdî Abdulcebbâr; Mu‘tezileye göre Kaderiyyenin Cebriyye ve Müşebbihe olduğunu, bu gruplara göre ise Kaderiyyenin Mu‘tezile olduğunu söylemiştir. “Biz onlara bu lakabı takıyoruz, onlar da bize aynı lakabı veriyorlar.” diyerek aralarındaki ihtilafa dikkat çekmiştir.265

Zemahşerî, Kur’ân’da “Semûd'a gelince onlara doğru yolu gösterdik, ama onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler.” (Fussilet 41/17) ayeti dışında Kaderiyye aleyhinde tek bir hüccet olmasa dahi, bu ayetin onları reddetmeye yeteceğini söylemiştir. Ayrıca Hz. Peygamberin şehadetiyle “Kaderiyyenin, bu ümmetin Mecusileri” olduğunu hatırlatarak, onun şahitliğinin yeterli olduğunu vurgulamıştır.266 Bu açıklama da Kaderiyye ile Cebriyyeyi kastettiğini göstermektedir.

Benzer şekilde yine Kaderiyyenin “Nefsı̇nı̇ arındıran kurtuluşa ermı̇ş, kötülüklere gömen de zı̇ yan etmı̇ştı̇r.” (Şems 91/9-10) ayetlerinde geçen zekkâ ve dessâ fiillerindeki zamirin Allah’a ait olduğunu söyleyerek, Allah’ı kaderi belirlemekle itham ettiklerini belirtmiştir. Bunu, gece gizlice işledikleri kötü eylemlerinin sorumluluğunu yüklenmeyip, onları kurnazlıkla Allah’a nispet etmek için yaptıklarını ifade etmiştir.267 Allah lafzını fail gösteren bazı müfessirler; Mukâtil, Taberî, Sa‘lebî ve Beğavî’dir.268 Mâturîdî, fiilin hem Allah’a hem de kula nispet edilmesinin caiz

263 Zemahşerî, Keşşâf, 2/93-94.

264 Kâdî Abdulcebbâr, Müteşâbihü’l-Kur’ân, nşr. Adnan Zarzûr, (Kahire: b.y., 1969), 100.

265 Kâdî Abdulcebbâr, Şerhu’l-Usûli’l-Hamse, 2/723.

266 Zemahşerî, Keşşâf, 4/84.

267 Zemahşerî, Keşşâf, 4/591.

268 Mukâtil, Tefsîru Mukâtil, 3/478; Taberî, Câmiu’l-Beyân, 24/456; Ebu İshak es-Sa‘lebî, el-Keşf ve’l-Beyân an Tefsîri’l-Kur’ân, tah: Ebu Muhammed İbn Âşûr, (Beyrut: Daru İhyai’t-Türâsil’l-Arabî, 2002), 10/213; Beğavî, Meâlimü’t-Tenzîl, 5/260.

68 olduğunu ifade etmiştir. 269 Şiî müfessir Tûsî, Zemahşerî ile aynı doğrultuda bir tefsir yaparak, söz konusu fiillerdeki zamiri nefse ait göstermiştir.270 Müfessir bir bakıma, kendinden önceki tefsir geleneğini itikadî açıdan tenkit etmiştir.

Allah’ın adalet vasfına sahip olması sebebiyle, kulların cezayı ve ödülü hak edecekleri fiillerinde özgür iradeleri olması gerekir. Aksi takdirde, kul kötülüğe mecbur bırakılmış olur, bu da Allah'ın zulmetmesi anlamına gelir. İşte Zemahşerî’nin ötekilerle savaşını verdiği temel mesele bu noktadır: “Bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer.” (Enfâl 8/24) “Yani Allah o kulu öldürür ve böylece kul Allah’ın ona verdiği elindeki fırsatı kaçırır. Şöyle de denmiştir: Allah, kulun kalbini ele geçirip, ondaki niyet ve kasıtlarını değiştirebilir, korkusunu güvene, güvenini korkuya, umursamazlığını Allah’ı anmaya, Allah’ı anmasını da umursamazlığa çevirebilir.

Ancak bu kulun yaptığında sevap ve ceza alacağı kalbî ameller için söylenemez.

Cebrîler, “Kişi inkâr ettiğinde Allah, onunla imanının arasına, iman ettiğinde de inkârı ile onun arasına girebilir.” kanaatindedirler. Allah zalimlerin bu söylediklerinden münezzehtir.”271

Zemahşerî, Mu‘tezile mensuplarının sayıca az olmasının “ötekilere” bir üstünlük sağlamadığını ve haklılıklarını göstermediğini savunma ihtiyacı hissetmiştir.

Pis ile temiz bir olmaz. Pisin çokluğu hoşuna gitse bile.” (Mâide 5/100) “Bu, helal-haram, salih amel-kötü amel, sahih mezhep-fasit mezhep gibi konuları da kapsayan genel bir ifadedir. Bu ayet çoklukları ile övünmeleri halinde Mücbirelerin yüzüne çalınmayı hak eden bir ayettir.”272 Bu ifadelerinden “ötekilerin” sayıca üstünlüklerini, bir haklılık delili olarak Mu‘tezileye sunduğu anlaşılmaktadır. Zemahşerî de tefsirinde bu açıklamayı yapacak kadar, döneminde Mu‘tezilenin azınlıkta olmasından rahatsızlık duymaktadır.

Örneklerde görüldüğü üzere, onun en büyük kavgası Cebriyye ile olmuştur.

Gerek kötülüğün, insanın kendi fiillerinden kaynaklandığını söyleyen ayetleri gerekse de Allah’ın kulların fiilleri üzerinde tasarrufta bulunduğunu söyleyen ayetleri tefsir ederken, Cebriyyeye mutlaka bir laf dokundurmaktadır.273 Öyle ki bunun görülmediği

269 Mâturîdî, Te’vîlât, 10/543.

270 Ebu Ca’fer et-Tûsî, et-Tibyân fî Tefsîri’l-Kur’ân, (Beyrut: Daru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, t.y.), 10/358.

271 Zemahşerî, Keşşâf, 2/196.

272 Zemahşerî, Keşşâf, 1/637.

273 Bkz. Zemahşerî, Nisâ 4/155, Keşşâf, 1/546; Mâide 5/100, Keşşâf, 1/637; En‘âm 6/148, Keşşâf, 2/73;

Kehf 18/28, Keşşâf, 2/654; Nahl 16/9, 35; Keşşâf, 2/544, 551; İbrâhîm, 14/22, Keşşâf, 2/503; A‘râf 7/16, 28, Keşşâf, 2/87, 94.

69 yerlerde “Zemahşerî’nin bu ayette Cebriyyeye mesaj göndermesi gerekirdi.”274 düşüncesi okuyucunun zihnine gelmektedir.