• Sonuç bulunamadı

KUR’ÂN TEFSİRİ VE HERMENÖTİK

2.2. DİN ALGISININ YANSIMALARI

2.2.1. Zemahşerî’nin İslâm Mezheplerine Yaklaşımı

2.2.1.3. Haşviyye ile Bid‘at ve Heva Ehline Eleştirileri

Zemahşerî’nin tefsirinde tenkit ettiği gruplardan biri olan Haşviyye; dinî konularda akıl yürütmeyi reddeden, nasların zâhirine bağlı kalmak suretiyle teşbih ve tecsime kadar varan telakkileri benimseyenlere denmektedir.275 Müfessirin de bu ifadeyle nakilci, aklî çıkarımlarda bulunmayan, zahire göre konuşan, avam grubu kastettiği anlaşılmaktadır.276 Haşviyye için kullandığı diğer bir isim Mubtiledir.277 Tefsirinde bu mezhebe yaklaşımını gösteren yorumlardan birinde şöyle demektedir:

“Düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden...” (Felak 113/4) “Burada sihir yapan kadınlar ya da sihirbaz bir topluluğun iplerdeki düğümlere üflemesinden bahsedilir. Bunun aslen bir etkisi yoktur. Bununla birlikte Allah, bir şeyi yedirmek, içirmek, koklamak ya da sihirlenmiş nesnenin bir kısmının doğrudan temas ettirilmesiyle, orada bir zarar meydana getirebilir. Fakat bu, Allah’ın hakta sebat etmiş olanlar ile Haşviyye, cahiller ve avamın arasını ayırmak için gerçekleştirdiği bir imtihandır. Haşviyye278 ve ayak takımı, bu fiili o büyücü kadınlara ve onların üflemelerine bağlarlar. Sağlam sözde sabit olanlar ise bu yöne tenezzül etmez ve onu önemsemezler.”279 Müfessir, hakta sebat etmiş olanlar ile büyük ihtimalle Mu‘tezileyi kastetmiştir. Sihre, bir etki gücü

nispet etmeyi ise tevhid ilkesi gereği tek kudret sahibinin Allah olması sebebiyle reddetmiştir.

Zemahşerî’nin Haşviyyeyi en çok eleştirdiği nokta, Hz. Yusuf’un ismetine halel getiren rivayetleri ve yorumları kabul etmeleri olmuştur. Bu meselede Haşviyye ile birlikte Cebriyyeyi de eleştirdiği ve aynı kategoride280 değerlendirdiği

274 Mesela “Onlar yoldan sapınca, Allah da kalplerini saptırmıştı. Allah, fâsıklar topluluğunu doğru yola iletmez.” (Saff 61/5) ayetinde okuyucu, Zemahşerî’den kendi mezhebini savunan bir açıklama bekleyebilir. Ancak o, burada sessiz kalmayı tercih etmiştir. Keşşâf, 4/378. Tefsirinin sonuna yaklaştığı için bu konu üzerinde yeteri kadar durduğunu düşünmüş olabilir.

275 Metin Yurdagür, “Haşvviye”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, (İstanbul: TDV Yayınları, 1997), 16/426-427.

276 Bkz. Yûnus 10/39. ayetin tefsiri. (Zemahşerî, Keşşâf, 2/321).

277 Bkz. Zemahşerî, Keşşâf, 2/441. Ayrıca bu kavramı, Allah için hiçbir şeyi vacip görmeyen Sünnîleri kastederek “Mubtılûn” şeklinde de kullanmıştır. (Keşşâf, 1/389).

278 Mu‘tezileye göre Haşviyye akla muhalif şeylere inanıp, bunları te’vil etmeden din esası haline getiren hadisçilerdir. Bunların kendilerine, ashabu’l-hadis veya ehli sünnet ve’l-cemaat dedikleri, kelama ve cedele dalmayı reddederek, taklit ve nassların zahirine göre hareket ettikleri ifade edilmiştir.

(Hüseyin Hansu, Mu’tezile ve Hadis, (Ankara: Otto Yayınları, 2018), 284-286).

279 Zemahşerî, Keşşâf, 4/651.

280 Bkz. Zemahşerî, Âli İmrân 3/24, Keşşâf, 1/326.

70 görülmektedir: “Kadın, Yusuf’a meyletmişti. O da kadına meyletmişti. Şayet rabbinin burhanını görmeseydi… İşte ondan kötülüğü ve fenalığı böylece engelledik. Doğrusu o bizim ihlaslı kullarımızdandır.” (Yûsuf 12/24) Zemahşerî, bu ayette fıtraten Hz.

Yusuf’un kadınla birlikte olmaya karar verdiğini, ancak o esnada içine girdiği şiddetli ruh halinden sıyrılıp, haramdan kaçınması gerektiğini idrak ederek, kadını reddettiğini söylemiştir. Bu açıklamayı yapmasının sebebi, Hz. Yusuf’un günah işlemekten kendi iradesiyle kaçındığını vurgulamak istemesidir. Onun ayette “ihlaslı kul” şeklinde övülmesini de bu iradeye bağlayarak görüşünü desteklemiştir. Bununla birlikte bazı tefsir kaynaklarında, Hz. Yusuf’un bu meyli daha ileri götürdüğü, zina etmek üzere iken, önce “uzak dur” diyen bir ses duyduğu, sonra babasının görünerek onu kınaması, daha sonra zinayı yasaklayan ayetlerin gözüne gösterilmesi ve ardından da Cebrail’in zorla engellemesi ile bu günahtan uzaklaştığı zikredilmektedir. Farklı rivayetlere dayanan bu açıklamalarda, Hz. Yusuf’un günah işlediği ve daha ileri gitmekten kendi iradesiyle değil, Cebrail’in müdahalesi ile engellendiği ifade edilmektedir. Zemahşerî, bu gibi yorum ve görüşlerin “dinleri Allah’a ve Peygamberine iftira atmaktan ibaret olan Haşvîlerin ve Cebrîlerin uydurmaları” olduğunu söylemiştir. Ehl-i Adl ve Tevhidin, bu rivayetlere itibar etmediğini belirtmiştir. Çünkü ona göre söz konusu rivayetler hem peygamberin değerini, itibarını zedelemekte hem de Kur’ân’ın anlamıyla ters düşmektedir. En ahlaksız zinakârın bile, bu uyarıların en hafifine muhatap olduğunda çok etkileneceğini söyleyen Zemahşerî, Hz. Yusuf gibi bir peygamberin o kadar burhana kayıtsız kalmasına inanmayı akıl dışı bulmaktadır. “Bu ne kadar çirkin bir mezhep ne kadar açık bir sapkınlıktır!” sözleriyle onlara tepkisini ifade etmiştir.281

Hz. Yusuf’un masumiyeti ile ilgili açıklama yaptığı bir diğer ayet de “Kadın dedi ki: İşte hakkında beni kınadığınız şahıs budur. Ben onun nefsinden murat almak istedim. Fakat o, bundan şiddetle sakındı.” (Yûsuf 12/32) ayetidir: “Şiddetle sakındı, ifadesi Hz. Yusuf’un günahtan korunma konusunda büyük çaba gösterdiğine delalet eder. Bu ayet, Hz. Yusuf’un durumu üzerine söylenecek daha fazla bir şey bırakmamaktadır. Haşvîlerin “meyletme” ve “burhan” kelimelerine yaptığı tefsirlerden Hz. Yusuf’un beri olduğunu gösteren daha aydınlatıcı bir delil yoktur.”282

281 Zemahşerî, Keşşâf, 2/420.

282 Zemahşerî, Keşşâf, 2/428.

71 Aynı vurguyu şu ayette de yapmıştır: “Kral, kadınlara, ‘Yusuf’tan murad almak istediğiniz zaman derdiniz ne idi?’ dedi. Kadınlar, ‘Hâşâ! Allah için, biz onun bir kötülüğünü bilmiyoruz.’ dediler.” (Yûsuf 12/51) “Bu ayette kadınların, Hz.

Yusuf’un iffetini itiraf etmeleri ve ona iftira atıldığını kabul etmeleri, bir kişi hakkında olabilecek en önemli şehadettir. Çünkü iki hasımdan biri diğerinin haklı kendisinin haksız olduğunu belirtirse başka kimseye söz düşmez. Ancak Haşvîler ve Cebrîler hala

“Bize söz düşer, biz temizliği ispatlanmış kişinin başına vurmaya devam etmeliyiz.”

derler.”283

Görüldüğü üzere Zemahşerî, Hz. Yusuf’un kendi iradesiyle değil, Allah’ın cebren engellemesi ile zinadan uzaklaştığını söyleyen rivayetleri temel alan

“Haşvîlere” ve “Cebrîlere” çok öfkelidir. Bazı ilk dönem kaynaklarda Hz. Yusuf’la ilgili bu tür İsrâiliyât haberlerine yer verildiği bilinmektedir.284 Ancak bunlardan biri olan Taberî’nin tefsirinde bu rivayetleri bilgi olarak zikrettiği ve Peygamberlerin ismeti bağlamında bunları değerlendirdiği görülmektedir. Mâturîdî ise daha net bir tavır takınarak, rivayetlerin hurafe olduğunu ifade etmiştir.285 Aslında onun tenkit ettiği düşünce, Müslümanların çoğunluğu tarafından itibar edilmeyen bir düşüncedir.

Nitekim bu rivayetleri zikreden müfessirlerden Mukâtil ve Beğavî, tefsirlerinde İsrâiliyât haberlerinin kullanımında titiz davranmamaları sebebiyle tenkit edilmişlerdir.286

Müfessirin, Keşşâf’ta kullandığı “Bid‘at ve Heva ehli” tanımlamasının, ötekilere verdiği şemsiye bir kavram olduğu söylenebilir. Genelde diğer itikat sistemlerinden bahsederken, seçtiği kelimeler arasında net bir ayrım bulunmamaktadır. Sadece, isimlendirmelerin aralarındaki ayrımı anlama imkânı veren, ufak vurgu farklılıklarından bahsedilebilir. Mesela aşağıdaki örnekte Bid‘at ve Heva ehli ile Haşviyyeyi birlikte zikretmiştir:

“İnsanlardan kimi vardır ki, hiçbir bilgisi olmadığı hâlde, Allah hakkında tartışmaya girer ve her azgın şeytanın ardına düşer. Şeytan hakkında, ‘Her kim onu dost edinirse, mutlaka o kimseyi saptırır ve onu cehennem azabına sürükler.’ diye

283 Zemahşerî, Keşşâf, 2/439.

284 Mukâtil, Tefsîru Mukâtil, 2/145; Sehl b. Abdillah et-Tüsterî, Tefsîru’t-Tüsterî, tah: Muhammed Bâsil, (Beyrut: Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1423), 1/81; Beğavî, Meâlimü’t-Tenzîl, 2/484.

285 Taberî, Câmiu’l-Beyân, 16/38-49; Mâturîdî, Te’vîlât, 6/225.

286 Muhammed İbn Hıbbân, el-Mecrûhîn mine’l-Muhdisîne ve’d-Duafâi ve’l-Metrûkîn, tah: Muhammed İbrahim Zayid, (Haleb: Dâru’l-Ve’yi, 1396), 3/14; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, (İstanbul:

Semerkand Yayınları, 2014), 2/44.

72 yazılmıştır.” (Hacc 22/3-4) Zemahşerî, bu ayetin bazı dinî meselelerde tartışmaya giren Nadr b. Hâris hakkında nazil olduğunun rivayet edildiğini (kîle) ifade etmiştir.

Bu meseleler; meleklerin Allah’ın kızları olduğu, Kur’ân’ın öncekilerin masallarını anlattığı ve Allah’ın ölüp, toprak olan kimseyi diriltmeye kâdir olmadığı şeklindeki iddialardır. Zemahşerî, hakkında zayıf bir sebeb-i nüzûl rivayeti zikrettiği bu ayetin hükmünün genel olduğunu, Allah’ın sıfatları ve fiilleri hakkında caiz olmayan tartışmaları giren kimseleri de kapsadığını belirtmiştir. Bu kimselerin, görüşlerinde ilme dayanmadıklarını, kesin delillere sarılmadıklarını, adalete uygun davranmadıklarını ve hak ile batılı ayırmaksızın körü körüne inançlara tâbi olduklarını ifade etmiştir. Buraya kadar isim vermeden bazı düşünce sahiplerini eleştiren müfessir, devamında şu ifadeleri kullanmıştır: “Heva ve Bid‘at ehli ile Haşviyyeye mensup olup, Allah’ın dininde imam lakabı alan bazı önde gelenlerin, şeytanın yönetimi altına herkesten önce girdiklerini görüyoruz. Hatta onlar şeytandan sapkınlık olarak daha aşırı ve haktan daha kopukturlar. Onlar sapkınlığı yazıya geçirir ve kitaplaştırırlar, gruplarına da bunu öğretirler. Sapkınlık adeta onların kanlarına işlemiştir. Allah’ım!

Bizi gökteki meleklerinin ve yerdeki peygamberlerinin sahih inancı üzere sabit kıl.

Bizleri salih kulların için olan rahmetine dahil eyle.”287

Görüldüğü üzere müfessirin ifadeleri çok ağırdır ve hedef aldığı gruplara beslediği öfkeden ötürü ayeti, taşıdığı anlamın dışına çıkarmıştır. Onun bu mezhepleri şeytanın dostu olmak, hatta ondan daha sapkın olmakla itham etmesinin arkasında onların, kitap yazarak düşüncelerini yaymaları yatmaktadır. Kitabın kalıcılığı ve etkinliğinin farkında olan Zemahşerî, Mu‘tezilenin savunduğu hakikatleri içeren bir tefsir yazmayı, bundan dolayı da gerekli görmüş olabilir. Burada imam lakabına sahip kimseler ifadesiyle; İmam Eş‘arî, İmam Mâturîdî, İmam Gazâlî gibi kitaplar telif etmiş ve İslam dünyasında etkili olmuş müellifleri hedef alması muhtemeldir.