• Sonuç bulunamadı

AHMET HAMDİ AKSEKİ VE İÇTİHADA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ

12. İçtihatta İsabet ve Hata

Ahmet Hamdi Akseki ve İçtihada İlişkin Görüşleri

145

Akseki, Ebu Hanife, Şâfiî ve sahabenin bazı konularda sessiz kaldıklarından hareketle içtihadın bölünebileceğini söyleyen fakihlerin görüşlerinin ağır bastığını, bu durumun da içtihadı kolaylaştırdığını ifade eder. Sonra da içtihadın bölünmesi görüşünü kabul edenler de reddedenler de vardır. “Şu hâlde, kabul etmekte bir mahzur yoktur. Çünkü bunda kolaylık vardır.” demektedir.404

11. İçtihadın Metodu

Akseki, müçtehidin hüküm verirken öncelikle Kitap ve sünnete başvurması gerektiğini söyler. Aradığı hükmü naslarda açıkça bulamadığı taktirde nassın mefhumundan ve delâletinden istifade edeceğini ifade eder. Bunun mümkün olmaması halinde, Hz.

Peygamberin önce bu konudaki uygulamasına, sonra takrîr ve tasvibine bakılacağını dile getirir. Ardından icma’ya başvurulacağını belirtir. Sonra da kıyas ve aslî berâet ilkesine göre hareket edeceğini söyler. Delillerin teâruzu halinde arasını bulmak ve ikisini de uygulamak mümkün olduğunda müçtehidin her iki delil ile amel edeceğini, bunun mümkün olmaması halinde tercih sebepleri doğrultusunda delillerden birini tercih edeceğini ifade etmektedir.

Hasan Han’dan yaptığı nakille, Kitap ve sünnetin engin bir kaynak olduğunu, geniş bir kalp, başarılı bir akıl ve doğru bir fikirle bu iki kaynak üzerinde düşünen ve gayret eden kişinin, aradığını bulabileceğini belirtir.405 Akseki, bu konudaki sözlerini “De ki Rabbimin sözü için denizler mürekkep olsaydı, Rabbimin sözü bitmeden denizler biterdi.”406 ayetiyle bitirir.

12. İçtihatta İsabet ve Hata

İçtihada konu olan bir meselede müçtehitler tarafından usulüne uygun şekilde yapılan içtihat sonunda her birinin isabet etmiş mi sayılacağı, yoksa görüşlerden birinin isabet edip diğerlerinin hata etmiş mi olacağı konusunda alimler ihtilaf etmişlerdir. Akseki bu konudaki görüşleri iki başlık altında ele almaktadır:

12.1. Aklî Konular: Bunları üç başlık altında ele alır.

12.1.1. Doğrunun tek olduğu, bu doğruyu bilenlerin isabet etmiş olacağı, hata edenlerin ise yanılmış sayılacağı konular:

Bunlar Allah’ın varlığı ve birliği, her şeyi bilmesi ve adaletli olması gibi konulardır.

Bunları olduğu gibi bilenler isabet etmiş, bilemeyenler ise hata etmiştir. Bu durumda hata edenler küfre girmiş sayılır. Burada hak/gerçek tektir.407

404 Akseki, “Kitaba Ek: İctihad ve Taklîd”, 212.

405 Detaylı bilgi için bk. Hasan Han, el-Iklîd li edilleti’l-ictihâdi ve’t-taklîd, 15-16.

406 Kehf, 18/109.

407 Abdülaziz el-Buharî, Keşfü’l-esrâr, 4/30.

1. Uluslararası Ankara Sempozyumu

12.1.2. Kur’an’ın yaratılması ve Allah’ın görülmesi gibi konulardır ki burada da doğru tektir. Doğruyu bulan isabet etmiş, bulamayanlar ise hata etmiştir. Ancak burada yanılanların küfre girip girmeyecekleri ihtilaflıdır. İmam Şafiî ve bazı müçtehitler, burada hata edenlerin de küfre gireceği görüşündedirler.408

12.1.3. Cismin yapısı, evrendeki bazı olaylar, sözün kısımları gibi, dinî konular dışındaki meselelerde isabet eden sevap almaz, hata eden de günah kazanmaz. Bu konularda hata edenin küfürle itham edilemeyeceği kabul edilmiştir.

Hasan Han’a göre aklî meseleler sebebiyle bir İslam alimini tekfir etmek, sarp bir tepeye benzer ve oraya ancak din duygusu gevşek veya mutaassıp olanlar çıkabilir.409

12.2. Şer’î Konular:

Eş’arî ve Bakillânî’nin de aralarında bulunduğu alimlerin çoğunluğuna göre, bunlar da iki başlık altında ele alınabilir:

12.2.1. Dinden Olduğu Herkes Tarafından Bilinen Konular:

Bunlar beş vakit namaz ve ramazan orucunun farz olması gibi hükümlerdir. Bu tür konularda doğru tektir. İhtilaf halinde, müçtehitlerden biri isabet etmiş diğerleri yanılmıştır.

Hata edenlerin mazeretleri kabul edilmez. Bu tür konularda hata edenleri küfre nispet eden görüşler de vardır. Bu kapsamda yer alan hususlar, eğer herkes tarafından bilinmesi gerekli olan konular (zarûriyyât-ı dîniyye) kapsamında olmaz; hata eden müçtehit de kendi kusuru sebebiyle isabet edememiş ise günahkâr olacağı, aksi halde günahkâr olmayacağı ifade edilmektedir.410

12.2.2. Hakkında Kesin Delil Bulunmayan Konular:

İhtilafın en yaygın olduğu alan burasıdır. Akseki, Eş’arî ile Mu’tezilenin çoğunluğunun, bu tür konularda bütün müçtehitlerin isabet etmiş sayılacağı görüşünde olduklarını dile getirmektedir.411

408 Bk. Abdülaziz el-Buharî, Keşfü’l-esrâr, 4/31.

409 Akseki, “Kitaba Ek: İctihad ve Taklîd”, 213.

410 Akseki, “Kitaba Ek: İctihad ve Taklîd”, 214.

411Akseki, “Kitaba Ek: İctihad ve Taklîd”, 214. İçtihada açık olan bir konuda müçtehidin karar vermesinden önce Şâri‘in bir hükmü olup olmadığı hususunda alimler ihtilaf etmişlerdir. Eş‘arîlerin geneli, Bakillânî, Gazzâlî, Müzenî ve Mu’tezilenin çoğunluğuna göre, içtihad öncesinde Allah’ın bir hükmü yoktur. Burada hüküm, müçtehidin vardığı sonuca bağlıdır. Müçtehidin vardığı sonuç, Allah’ın hükmü olarak değerlendirilir.

Bu görüşte olanlara göre gerçek/hak, müçtehidin kararı olduğuna göre, müçtehitlerin vardığı karara göre doğru birden fazladır. Bu düşüncede olanlar “musavvibe” diye isimlendirilmektedir. Bu görüşte olanlar içinde, hadisede Allah’ın muayyen bir hükmü olmasa da Allah bu konuda hüküm verse, ancak şöyle hüküm verirdi denilebilecek bir hükmün varlığından söz edenler de vardır. Gazzalî, bunu şöyle açıklamaktadır. Allah’ın her meselede muayyen bir hükmü vardır. Müçtehit, bu hükmü bulmaya çalışır. Ancak müçtehit, mutlak surette doğruyu bulmakla değil, elinden geleni yapmakla sorumludur. Bu sebeple hata etse de doğruyu bulmuş sayılır.

Çünkü sorumlu olduğu şeyi, yani “elinden gelen cehd ve gayreti” göstermiştir. Bk. Abdülaziz Buharî,

Ahmet Hamdi Akseki ve İçtihada İlişkin Görüşleri

147

Ebu Hanife, Malik, Şafiî ve İslam hukukçularının çoğunluğuna göre hak/gerçek tektir.412 Bir şey, aynı anda hem helal hem de haram olamaz.413Ancak hangi görüşün doğruyu bulduğu ve isabetli olduğu belli değildir. Şu da bir gerçektir ki doğru tektir ve Allah katında bellidir.

Akseki’ye göre, başta İmam Şâfiî olmak üzere İslam hukukçularının bir kısmına göre hak/gerçek birdir, bunu bulan isabet etmiş, diğerleri hata etmiştir. Ebu Yusuf, Malikîlerden İbn Şurayh ve Ebu Hâmid’e göre hak bir taraftadır, ancak diğerleri de ellerinden gelen cehd ve gayreti göstermiş olmaları sebebiyle isabet etmiş sayılırlar.414 Bazı fakihler de gerçeğin bir olduğunu, isabet edemeyenin hatalı ve günahkâr olduğunu ifade etmişlerdir.

Akseki bu konudaki görüşleri dile getirdikten sonra, bunların beklenen cevabı karşılayacak nitelikte olmadığını dile getirmekte, sonra bu hususta ihtilafı ortadan kaldıracak ve gerçeği açıklayacak görüşün Hz. Peygamberin şu sözü olduğunu ifade etmektedir:

“Hâkim içtihat eder ve isabet ederse iki ecir, içtihat eder ve hata ederse bir ecir alır.”415 Bu hadisten anlaşılacağı üzere hak/gerçek birdir. Bazı müçtehitler bu gerçeği bulur, bazıları da bulamaz. Bulan iki ecir, bulamayan ise bir ecir alır. Hata eden müçtehidin ecir alması, onun isabet ettiği anlamına gelmediği gibi, hata etmesi de ecir almasına engel değildir.416 Her müçtehidin isabet etmiş sayılacağı, müçtehitlerin birden fazla olması halinde hakikatin de birden fazla olacağı yönündeki kanaate de katılmayan Akseki, bu görüşün sözü edilen hadis ile de isabetli olmadığının anlaşıldığını ifade etmektedir.417 Hz. Peygamber, müçtehitleri isabet eden ve hata eden şeklinde ikiye ayırdığına göre, müçtehitlerden biri isabet etmiş, diğerleri ise hata etmiştir. Eğer her müçtehit isabet etmiş olsaydı, hadiste böyle bir ayrıma gidilmezdi.418

esrâr, 4/32-33; Ebû Hâmid Muhammed Gazzâlî, el-Mustasfâ min ilmi’l-usûl (Mısır: el-Matbaatü’l-Emîriyye,1324/1906), 2/363.

412 Gazzâlî, el-Mustasfâ, 2/363; Ebû Abdilazîz Kutbüddîn Şah Veliyyullah Ahmed b. Abdirrahîm b. Vecîhiddîn Dehlevî, Ikdu’l-cîd fî ahkâmi’l-ictihâdi ve’t-taklîd (İstanbul: Hakikat Kitabevi, 1994), 32.

413 Ebu Hanife, her müçtehidin isabet etmiş sayılacağını, ancak doğrunun Allah katında tek ve belli olduğunu, (Allah katındaki doğruyu bulamayıp) hata eden (müçtehidin) ameli konusunda isabet etmiş olacağını ifade etmektedir. Bk. Abdülaziz el-Buharî, Keşfü’l-esrâr, 4/34.

414 Dehlevî, Ikdu’l-cîd fî ahkâmi’l-ictihâdi ve’t-taklîd, 32.

415 Buharî, “İ’tisâm”, 21; Müslim, “Akdiye”, 15; Ebu Davud, “Akdiye”, 2; Nesâî, “Ahkâm”, 2.

416 Hasan Han, el-Iklîd li edilleti’l-ictihâdi ve’t-taklîd, 16.

417 Hasan Han, zannî bir meselede “tahtie” olacağını, ancak aklî ve kat’î meselelerde doğrunun bir olduğunu, bu sebeple kat’î bir meseleyi inkâr edenin küfre gireceğini söyler. Allah’ın zannî bir meseledeki hükmünü müçtehitlerin ulaştıkları sonuçlar arasında gören “musavvibe”nin de görüşlerinin geçersiz (batıl) olduğunu ifade eder. Bk. Hasan Han, el-Iklîd li edilleti’l-ictihâdi ve’t-taklîd, 21.

418 Akseki, “Kitaba Ek: İctihad ve Taklîd”, 215.

1. Uluslararası Ankara Sempozyumu

“Hak birdir, bunu bulamayan ve hata edenler günahkâr olurlar” diyenlere de katılmayan Akseki, hadisin bunları da açıkça reddettiğini ve bu düşünceyi menettiğini ifade etmektedir. Zira söz konusu hadis, isabet edemeyeni, “hata eden” diye vasıflandırmakta, bununla birlikte onların da sevap aldıklarını ifade etmektedir. Akseki, bu değerlendirmeler sonunda şüpheden uzak olan hükmün şu olduğunu belirtmektedir: “Hakikat birdir, tektir.

Bunu bulamayan, içtihadıyla buna aykırı bir sonuca varan kişi, eğer elinden gelen her türlü gayreti göstermiş, bu hususta kusurlu davranmamış ise, görünüş itibarıyla hatalıdır, fakat gösterdiği gayret ve çabası sebebiyle sevap kazanmış olur” demektedir.419

Akseki, Hasan Han’ın müçtehitlerin birden fazla olması halinde hakkın da birden fazla olacağını ileri süren alimleri eleştirdiğini ve bu görüşün; dine, edebe, selef ve halefin ittifakına aykırı olduğunu, bu düşüncede olanların konuyla ilgili yazılan eserlerden habersiz olduğunu ifade ettiğini nakletmektedir.420 Kendisi açıkça zikretmese de Akseki’nin bu ifadelerinden onun Hasan Han’ın görüşlerine katıldığı anlaşılmaktadır.421