• Sonuç bulunamadı

Hz Osman’ın Hilafete Geçtiğinde İslam Devletinin İdari Durumu

Belgede Hazreti Ali (sayfa 97-101)

HZ OSMAN DÖNEMİNDE HZ ALİ

C. HZ OSMAN’IN ÖLDÜRÜLMESİ SÜRECİNDE HZ ALİ

I. Hz Osman’ın Hilafete Geçtiğinde İslam Devletinin İdari Durumu

Hulefâ-yi Râşidîn arasında en uzun süre halifelik makamında bulunan Hz. Osman selefi Hz. Ömer’den (13-23/634-644) her yönüyle mükemmel bir devlet idaresi devralmıştır. Râşid halifelerin üçüncüsü olan Hz. Osman1, ikti-

darının ilk altı yılında bu mükemmelliği muhafaza etmiştir. Ancak çeşitli se- beplerle ikinci altı yıl, Hz. Osman açısından hiçte başarılı olmamıştır. Tarihçi- ler Hz. Osman dönemini, takip edilen siyaset ve meydana gelen olaylar bakı- mından iki döneme ayırmışlardır: İlk altı yıllık dönem (24-29/644-649); “sükûnet” ve “iyi idare” dönemi; ikinci altı yıllık dönem (30-35/650-655) ise; “karışıklık” ve “kötü idare” dönemi2 olarak nitelendirilmiştir.

Esasen Hz. Osman halifeliği boyunca genel anlamda kendinden önceki idari işleyişi devam ettirmeye çalışmış, ancak özellikle ikinci altı yıllık süreçte seleflerinin aksine bazı uygulamalarda bulunmuştur. Bunlardan bazıları za- man ve gereksinimlere göre şekillenen icraatlar iken bir kısmı ise tamamen Hz. Osman’ın kendi siyasi tercihleri doğrultusunda gerçekleşmiştir. Farklı si- yasi tercihlerde elbette ki sosyal, iktisadi, askeri, dini vb. etkenlerin rolü de vardır. Özellikle Arap kabilevi gelenekleri pek çok icraata belirleyiciliğini his- settirmiştir.

Hz. Peygamber ile başlayıp Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer ile devam eden yeni süreç özellikle devletin kurumsallaşması bakımından çok önemli adımla- rın atıldığı, bir kısmı gerçekten dört başı mamur kurumların teşekkül ettiği ve devlet ve millet için son derece verimli halde işleyişini sürdürürken bazıları-

Prof. Dr., Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

1 Mevlana Nu’man Şiblî ve Süleyman Nedevî, Asrı Saadet, trc., Ö. Rıza Doğrul, İstanbul 1973-

1975, V, 12. Nitekim Hz. Osman, hilafete geçtiği gün îrad ettiği ilk hutbesinde siyaset ve devlet idaresiyle ilgili bir şey söylememiş, halka sadece dini bir takım telkin ve nasihatlerde bulun- muştur. Bkz., Hasan İbrahim Hasan, Siyasi-Dini-Kültürel İslâm Tarihi, trc., İsmail Yiğit ve Sadret- tin Gümüş, İstanbul 1985, I, 329.

2 G. Levi Della Vıda, “Osman”, İA, İstanbul 1965, IX, 430; E. R. Fığlalı, İbâdiyye’nin Doğuşu ve Gö-

nın kurumsallaşması sürecinde hem gecikmeler, hem de bir takım sorunlar or- taya çıkmaya başlamıştır. Bu sorunların aşılması ayrı kurumsallaşmayı, bu doğrultudaki tecrübe ve bilgiyi gerektirirken maalesef genç İslam devleti ve yöneticileri karşılaşılan problemleri kurumsal bir tarzda çözmek yerine günü- birlik çözümlerle ve el yordamıyla bunu yapmaya çalışmışlardır. Mesela yö- netimde beklenilen performansı gösteremeyen vali için kurumsal bir çözüm geliştirilmişken aynı şeyi idarede yanlışlıklar yapan ve yetersiz kalan bir halife için bunu söylemek mümkün olmamıştır. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ancak asıl konumuz bu olmadığı için bir örnekle yetinmek istiyoruz.

Hz. Osman, seleflerinden devraldığı kurumsallaşma ile yoluna devam etmeye çalışmış, fakat ilerleyen süreçte ortaya çıkan problemlerin üstesinden gelebilmek için kurumsal olmayan yöntemleri kullanmıştır. Bu da ister iste- mez farklı değerlendirmelere sebebiyet veren olumsuz sonuçların ortaya çık- masına yol açmıştır. Hz. Osman, pek çok sebeplerin yanı sıra ilerlemiş yaşının da etkisiyle karşılaşılan problemlerin üstesinden gelebilmek için kurumsal çö- zümler üretememiştir.3 Dolayısıyla aslında onun yüz yüze kaldığı problemle-

rin feci bir şekilde sonuçlanması, bunların aşılamayacak kadar büyük olmala- rından değil kurumsal tarzda üstesinden gelememekten kaynaklanmıştır.

Sosyal olaylar, bir anda gerçekleşmedikleri gibi, etkileri de o anla sınırlı kalmaz; oluşumları için belli süreçlere ihtiyaç duyarlar. Dolayısıyla Hz. Os- man döneminin ikinci altı yılında gerçekleşen olaylarda, ilk altı yılda meydana gelen olayların da etkili olduğu söylenebilir. Bununla birlikte şunu da ifade etmek gerekmektedir ki; Hz. Osman’ın halifeliğinin ilk yıllarında İslâm top- lumunu sarsacak bir durum ortaya çıkmadı. Çünkü hadiselerin yoğunluğu iç politikada değil, dış politikada idi. Fetihlerin karada ve denizde devam ediyor olması, insanların bu fetihlere katılmaları, dikkatleri içeriden ziyade dışarıya yöneltiyordu.4 İslâm Devleti sınırlarının, o günün şartları içerisinde varabile-

ceği en son noktalara kadar ulaşmasıyla birlikte, fethe katılan gaziler ve onla- rın fütuhat haberleriyle gündemlerini dolduran halkın gündemi giderek de- ğişmeye başladı. Gündem değişikliğiyle birlikte dikkatler içeriye yöneldi, da- ha önceden üzerinde durulmayan, basit görülerek geçiştirilen pek çok hâdise, birer problem olarak konuşulmaya başlandı.5

Tekrar etmekte fayda var ki Hz. Osman’ın on iki yıllık halifeliğinin ikinci yılı sıkıntılarla dolu geçmiştir. Bu sıkıntıları ortaya çıkaran ve artış sürecini hızlandıran bir takım etkenler olmuştur. Bu etkenler arasında halifenin bizzat kişiliğinden kaynaklanan sebepler olduğu gibi idarecilerinden, akrabaların-

3 Benzer değerlendirmeler için bkz., Adnan Demircan, İslam Tarihi I, İstanbul 2019, s.156 4 Bkz. İrfan Aycan, Saltanata Giden yolda Muaviye b. Ebî Süfyan, Ankara 1990, s.105

5 Ünal Kılıç, “Kûfelilerin Hz. Osman’a Muhalefet Etmelerinin Nedenleri, CÜİFD, VI/II, Sivas

dan, sosyal ve ekonomik yapıdaki değişimden, fetihlerin gidişatından, dini hassasiyetteki yozlaşmadan vb. sebeplerden kaynaklananlar da vardır.

Söz konusu huzursuzlukların mahiyeti ve boyutlarının anlaşılması için birtakım teşebbüslerde bulunan Hz. Osman, ilerleyen süreçte tespiti yapılan problemlerin çözümü için de bazı adımlar atmıştır. Dile getirilen sıkıntıların giderilmesi için Halife tarafından alınan çareler de bazen daha büyük tepkile- re yol açmıştır.

Hz. Osman tarafından iyi niyetle başlatılan problemleri tespit ve bunları çözmeye yönelik faaliyetler istenilen neticeye ulaşmamış, özellikle iktidarı te- kelinde tutan ve yaşlı halife üzerinde etkin olan Ümeyyeoğullarına mensup bazı kimseler tarafından güç ve iktidar hırsıyla çoğu kere haklı taleplerde bu- lunan ahalinin sesi kesilmeye çalışılarak çözüm yolundaki teşebbüsler engel- lenmiştir.

Taşradaki, bilhassa ordugâhlardaki insanların idari uygulamalardan şi- kayetleri daha fazlaydı. Talep ve şikayetlerini çeşitli yollarla idareye ulaştıran Mısır, Kûfe ve Basralılar çözüme dair verilen sözlerin yerine getirilmemesi üzerine seslerini yükseltmeye başlamışlar, hatta istediklerini alabilmek için Medine’ye gidip halife üzerinde baskı kurmaya karar vermişlerdir.

İdari birtakım problemlerin yol açtığı huzursuzlukların giderilmesi için kimi zaman doğrudan, çoğunlukla ise bazı sahâbîler aracılığıyla halife ile gö- rüşen âsîler, uzun süren bu süreçte baştan sona kadar aynı tavırla hareket et- memişlerdir. Taleplerinden bazılarının kabul edilip gereğinin yapılması onları memnun ederken yenilerini gündeme getirerek yeni haklar elde etmek için halife üzerindeki baskılarını devam ettirmişlerdir.6 Takriben elli gün süren bu

süreçte âsîler, önceleri haklı taleplerini masumane bir şekilde dile getirip olumlu cevap aldıklarına memnun olurken reddedilen istekleriyle ilgili hali- fenin gerekçelerine de itiraz etmemişlerdir. Ancak ilerleyen süreçte sinirler ge- rilmiş, âsîler daha fazla baskı kurarak istediklerini elde etmeye çalışırken Hali- fe ve idari ekibi ise muhaliflerin taleplerini karşılamada işi ağırdan alarak veya direnerek bunların yılgınlık gösterip taleplerinden vaz geçecekleri düşünce- siyle mevcut durumu sürdürmüşlerdir.7

Hz. Osman üzerindeki baskı zamanla halifenin evinde kuşatma altına alınmasına, hatta kimi zaman insani ihtiyaçlarını bile gidermesine mani olacak boyuta varacak şekilde artırılmıştır. Âsîlerin Halifeyi adeta kuşatma altına al- masıyla birlikte gerek Halife, gerekse şehirde yaşayan ve bilhassa öncülüğünü kibarussahâbenin (sâbikûn) yaptığı bazı kimseler, âsîleri de memnun ederek bu sıkıntılı durumu sona erdirmek için gayret sarf etmişlerdir. Ancak âsîler,

6 Demircan, İslam Tarihi I, s.157 7 Demircan, İslam Tarihi I, s.158

elde ettikleri haklara yenilerini eklemeye, halife üzerinde etkili olan Ümeyye- oğulları ise verdikleriyle yetinilmesi için gayret sarf etmişlerdir.

Kuşatma süresince idare ve âsîler arasında görüşmeler yapıldığı gibi aracı- lık yapan sahâbîler de olayların daha ileri boyutlara vardırılmasını engellemek için çaba göstermişlerse de maalesef kriz yönetimi iyi bir şekilde gerçekleştiril- mediği için belki de kimsenin tahmin etmediği bir netice ortaya çıkmıştır.

Âsîlerin kuşatma boyunca talepleri arasında valilerinin değiştirilmesi ön planda iken daha sonra buna halifenin görevi bırakması da eklenmiştir. Ku- şatmanın sonlarına doğru ise sinirleri gerilen âsîlerin artık masumane gösteri- leri ve istekleri yerini kaba güç kullanmaya bırakmıştır. Neticede halife evinde şehid edilmiştir. Halifenin şehadeti İslam toplumundaki huzursuzlukları gi- dermemiş, uzun süre devam edecek olan fitne dönemini başlatmıştır.

Hz. Osman’ın kuşatılması ve şehid edilmesi esnasında yaşanılanlar çeşitli bilimsel disiplinlerce ele alınmış ve her biri alanıyla ilgili değerlendirmelerde bulunmuşlardır. Kuşatma boyunca yapılanlar kadar yapılmayanlar da dikkat- li bir şekilde değerlendirilmeye tabi tutulmuştur. Bu esnada krizden çıkmak için halife, Ümeyye oğulları, Medineli Ensâr ve kibarussahâbenin ne yaptıkları veya ne yapmadıklarına dair nakledilen rivayetlerden hareketle pek çok söz söylenmiştir.

Çoğunlukla olaylara ideolojik, mezhebi ve ön yargıları ile yaklaşanlar bile- rek veya bilmeyerek o esnada Medine’de bulunanların tamamını, hatta hayatta- ki bütün Müslümanları suçlayıcı ifadelerle dolu teliflerde bulunmuşlardır.

Bir kesim Hz. Ali’nin her olay da olduğu gibi bu olayda da en mükem- mel bir şekilde hareket ederek yapması gerekenleri hakkıyla gerçekleştirdiğini söylerken bazıları ise onu adeta bu meşum hadiselerin müsebbibi gibi göster- meye çalışmışlardır. Hatta olayın asıl müsebbipleri olan âsîlerin yaptıklarını bir kenara bırakarak tüm sahâbeyi zan altında bırakmak için uğraşmışlardır. İhmal ile kasıt arasında çok büyük niyet farklılığı söz konusu iken art niyetli bazı kimseler Allah Rasûlü (sav)’nün etrafındaki seçkin sahâbîleri zan altında bırakarak Rasulullah (sav)’a duyulan sevgi ve güveni azaltmak istercesine sahâbîlerin tamamını asıl suçlu ilan etmişlerdir.

Hz. Osman’ın şehadetiyle sonuçlanan olaylarda, kimler hangi yönleriyle sorumludur, bunun etraflıca değerlendirilmesi gerekir, ancak biz bu çalışma- mızda Hz. Ali’nin bu olayların gerçekleşmesi anında yaptıkları veya yapma- dıklarından hareketle söz konusu olaylardaki rolü hakkında bir kanaat ortaya koymaya çalışacağız.

Çalışmamızda Hz. Osman’ın evinde muhasara altına alındığı günler ve öldürülmesiyle ilgili tarihi süreç ayrıntılı bir şekilde anlatılmayacak daha zi- yade bu süreçte bilhassa Hz. Ali’nin tavrıyla ilgili hususlar ele alınacaktır.

II-Âsîlerin Medine’ye Gelerek Halifeyi Kuşatma Altına Almaları

Belgede Hazreti Ali (sayfa 97-101)