• Sonuç bulunamadı

MEHMET FEYZİ EFENDİ'NİN HAYATI, İLMÎ VE MANEVÎ KİŞİLİĞİ

2.1. Mehmet Feyzi Efendi'nin Hayatı 1.Doğumu

2.1.15. Hac Farizası

1965 yılının Eylül ayında Feyzi Efendi’ye hiç tanımadığı Ziya isminde bir Arap doktor aniden çıkagelir. Bu zat Feyzi Efendi’ye büyük bir saygı ve hürmetle bir hediye paketi sunarak şunları söyler: “Efendim! Bunları size Medine-i Münevvere’de Hz.

Peygamberin mübarek kabrinin türbedarı, 120 yaşındaki Cafer-i Sadık Hazretleri gönderdi. İçerisinde Hz. Peygamberin kabrinden alınmış bir miktar toprak, Peygamberimizin mübarek eliyle diktiği hurma ağaçlarından yapılmış bir tespih, biraz hurma ve zemzem var. Size selamlarını iletmemi istediler. Sizden özel dua istirham ettiler. Lütfen kabul buyurun Efendim!” Bunları duyan Feyzi Efendi beklediği işaretin geldiğini anlar ve bu davet üzerine hac hazırlıklarına başlar. 1966 Mart ayında yola

93 Bu karakol (İnönü Karakolu’nun eski binası) yıkılarak İmam Hatip Lisesi’nin bahçesine dâhil edilmiştir.

94 Özdağ, Feyizler Sultanı, s. 96.

95 Atasoy, Sır Kâtibi, s. 161.

96 Atasoy, Sır Kâtibi, s. 161-166; Küllüoğlu, Feyizli Sözler, s. 212-217.

çıkılır. Kastamonu’dan Ankara’ya oradan da hava yoluyla Medine’ye ulaşır.97 Yanında kendisine eşlik eden 15-20 kişilik bir grup vardır. Bunların arasında Feyzi Efendi’nin üç haccında da kendisine eşlik etmiş olan dostları mevcuttur. Kayınbiraderi Enver Eroğlu ve yine lise çağlarından beri Feyzi Efendi’nin sürekli ziyaret ederek sohbetlerinde bulunanlardan Ekrem Kaş, bu isimlerden bazılarıdır.98 Feyzi Efendi Medine’ye varır varmaz o türbedarı bulup teşekkür etmek ister ama kısa bir süre önce vefat ettiğini üzülerek öğrenir.99

Ekrem Kaş bu hac esnasında yaşadığı bir olayı şöyle anlatmıştır: “Yine 1966’daki hac esnasında Feyzi Efendi ile beraberdik. Çankırı delili bize rehberlik ediyordu ve bizi Arafat’a akşamdan çıkarmıştı. Oraya vardık, herkes ihramlı, giysi farkı yok. (Yani insanların birbirini ayırt etmesinin zor olduğu bir ortam var.) Oraya grup olarak vardığımızda Arafat’taki mescide indik. Herkes bir ibadet ile meşguldü. Meslek-i ilmiyeden olanlar sohbet yapıyor, vaaz ediyor, tarikat ehli olanlar zikir meclisi oluşturmuş zikrediyor, kimileri de kendi halinde ibadet ediyordu. Feyzi Efendi oraya girip oturunca sanki o meydana bir nur inmişçesine herkesin dikkati bir anda ona çevrildi. Herkes meşgul olduğu işi bıraktı. Ders yapan dersi kesti, zikreden zikri kesti, sohbet eden sohbeti bıraktı ve bir müddet donakaldı. Feyzi Efendi’nin fizikî görünümü oradaki herkesi etkilemişti. Üç beş dakikalık şaşkınlık halinden sonra Feyzi Efendi’ye doğru yürümeye başladılar. Yanına gelerek ellerini öptüler. Bizler ise Feyzi Efendi’nin normal insanlardan farklı olarak, girdiği ortamda o kalabalığa rağmen hemen dikkat çekmesi, hiçbir şey konuşmadan görünümüyle insanların üzerinde böyle bir tesir uyandırması karşısında çok etkilenmiştik. Böyle olaylara mükerrer şahit oldum.”100

Feyzi Efendi 1970 yılında ikinci kez hacca gitmiştir. Bu yıllar aynı zamanda İmam-Hatip Lisesi talebelerinin kendisini ziyarete geldiği ve Kur’an talimi dersi gördükleri yıllardır. Bu dönemde kendisinden Kur’an talimi gören talebelerden bazıları Musa Özdağ, Rafet Küllüoğlu, Kemal Topçu’dur.101

1975 yılında bir böbrek rahatsızlığı geçiren Feyzi Efendi, 1976 yılında üçüncü kez hacca gitmiştir. Bu hac esnasında yine çevresinde birlikte yola çıktığı bir grup vardır. Bu kimselerden bazıları son hac vazifesi ile ilgili bizimle şu hatıraları paylaşmışlardır: “Feyzi Efendi ile birlikte tavaf ederken onu hiç tanımayan bizim de

97 Özdağ, Feyizler Sultanı, s. 100; Atasoy, Sır Kâtibi, s. 169.

98 Ekrem Kaş, 23.06. 2015 tarihli görüşme; Enver Eroğlu, 22.06.2015 tarihli görüşme.

99 Özdağ, Feyizler Sultanı, s. 101; Atasoy, Sır Kâtibi, s. 169.

100 Ekrem Kaş, 23.06. 2015 tarihli görüşme.

101 Atasoy, Sır Kâtibi, s. 169; Musa Özdağ, 19.06.2015 tarihli görüşme.

kendilerini tanımadığımız, birçok insanın o kalabalıkta onu fark ettiklerine ve genci yaşlısı hürmetle selam verdiklerine çok defa şahit olduk. Bir gün veda tavafı yaptıktan sonra Kâbe’ye olan hürmetimizden geri geri çıkıyorduk. Bu sırada oradaki görevli bizi uyarmak için bir şeyler söylüyor ısrarla bu davranışımızın yasak olduğunu ikaz ediyordu. Tam o sırada tanımadığımız bir kişi ona mani oldu ve Feyzi Efendi’yi göstererek Arapça birşeyler söyledi. Hepsini anlayamadığımız ifadelerden bir kaçı şöyleydi: “Hâzâ insanün kâmil, hâzâ seyyid (Bu, insan-ı kâmildir, seyyiddir)” diyerek Feyzi Efendi’ye bakıyor, dönüp dönüp yanından ayrılamıyordu.”102 Aynı hadiseyi Ekrem Kaş da anlatmış ve o kişinin Suriyeli bir âlim olduğunu, Feyzi Efendi’yi görünce kendini alamayıp 5-6 defa geri dönüp elini öperek “Hâzâ seyyid, hâzâ kâmil” ifadelerini tekrarladığını ifade etmiştir.”103

Feyzi Efendi hac yolculuklarına onunla birlikte gitmek için fırsat kollayan 15-20 kişilik bir grup eşliğinde gitmiştir. Üç haccında da kendisine eşlik eden dostları olmuştur. Hac esnasında da birçok önemli sima104 ile görüşmüş, görüşmelerden bazıları kayıt cihazına çekilmiştir. Ali Ulvi Kurucu bunlardan biridir. 1970 yılında Arafat’ta Ali Ulvi Kurucu ve bir grup hacının ziyareti sebebiyle Feyzi Efendi’nin yaptığı sohbet teypten yazıya dökülerek kaynaklara alınmıştır. Burada “İslam garip olarak başladı…”105 hadisine Feyzi Efendi’nin getirdiği yorum, konuşulan konular arasındadır.

Feyzi Efendi’nin o zaman hacca gidebilenlerin sayısı kısıtlı olduğu için ziyaretçilerini teselli maksadı güderek “Bir zaman bu fakir demiştim ki, -buna bir mesnedim yok- Yüz bin Türk haccetmedikçe kıyamet kopmaz.” O vakit on bin kişiydi gidebilen.

Elhamdülillah bu adet çoğaldı, inşallah Cenabı Hak yalancı çıkarmaz.” sözündeki müjde, ilk defa 1976 haccında gerçekleşmiştir.106

2.1.16.1980 İhtilali ve Sonrası

Feyzi Efendi 12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra gelişen olaylar sebebiyle 1983’de yakalanıp Mamak Askerî Cezaevine götürülmek istenir. Fakat zamanın Sigorta Hastanesi Başhekimi Dr. Zafer Ergün “Sağlık durumu elverişli değildir.” gerekçesiyle hastasını vermez. Bu konuda kendisine yapılan baskılara da cesaretle karşı koyar. Feyzi

102 Enver Eroğlu, 22.06. 2015 tarihli görüşme.

103 Ekrem Kaş, 23.06. 2015 tarihli görüşme.

104 1976 yılındaki hac esnasında Feyzi Efendi’yi merhum Alpaslan Türkeş Mina’daki çadırında ziyaret etmiştir. Kastamonu’ya gelerek de mükerreren ziyaret ettiği bilinmektedir. Bkz. Kalaycı, Günümüzde Bir Alp-Eren, İstanbul ts., s. 48-52, 64,72, 106-107.

105 Ahmed, Müsned, III, 130, nu. 12349.

106 Küllüoğlu, Feyizli Sözler, s. 87-94.

Efendi kırk beş gün hastanede tedavi görür. Odasının kapısında sürekli polis bekler. Bu durumdan üzüntü duyan ziyaretçilerini esprili bir şekilde şöyle teselli eder. “Üzülmeyin, polis ve asker mühim adamların kapısında bekler.” Bu dönemden sonra artık Feyzi Efendi’nin sağlığı iyice bozulmaya başlar. Hapishanelerin rutubetinden kalan bronşit hastalığı daha da artar. Öksürük nöbetleri sıklaşır. Böbreklerinde oluşan taşlar sebebiyle büyük sancılar çekmiş ve bünyesinden hiç ayrılmayan yüksek tansiyondan kaynaklanan sıkıntılara yaşamı boyunca göğüs germiştir. Bütün bu rahatsızlıklarına rağmen, “Ben gençliğimde ihtiyarlığı isteyerek güler yüzle karşıladığım için, gerçek ihtiyarlıkla yüz yüze gelmek zor olmadı.” diyerek halinden asla şikâyet etmez. Bu halinde bile insanlarla görüşmeyi terk etmemiş kapısını çalanı çok özel bir durumu olmadıkça geri çevirmemiş, sohbet ve nasihatlerine devam etmiştir.107

Feyzi Efendi’nin 1980’li yıllardaki ziyaretçilerinden Necati Kertiş’in 8.4.1987 tarihli ziyaretinde tuttuğu notlarda yer alan ifadelere göre, Feyzi Efendi gençlik ve ihtiyarlık konulu bir sohbet yapmış ve sonunda “Ne gençlikten şikâyet edelim ne de ihtiyarlıktan; sadece değerlendirmeye bakalım.” diyerek her ikisinin de güzel olduğunu vurgulamıştır.108

Feyzi Efendi’nin 1983 yılı Ocak ayının son günlerinde sağ tarafına kısmî bir felç isabet eder. Bir müddet sonra ziyaretine gelenlere: “İnşallah nüzulü (felci) geçiştirdim.

Şimdi sadece zafiyet var. Her iş sağ el ile yapıldığı ve sol elimi de kullanmadığım için Peygamberimizden şefaat istemeye mecbur kaldım. Akabinde -elhamdülillah- hastalık zail oldu.” demiş ve Kaside-i Bürde sahibi İmâm Bûsırî’nin (ö. 695/1296) hastalığı esnasında Hz. Peygamberden şifa talep ederek iyileştiğini anlatmıştır. Bu nedenle kendisi de “Mevlâye salli ve sellim dâimen ebedâ” diye başlayan satırları okuyarak Efendimiz’den şifa talep ettiğini anlatmıştır. Diğer bir ziyaretçisi Şükrü Yücebıyık Feyzi Efendi’nin felçten nasıl iyileştiğine dair şunları anlattığını nakletmiştir:

“Rüyamda kapı çalındı. Kapıyı açtım. Yüzü peçeli bir zat, elinde bir şırınga vardı. O iğneyi felçli tarafıma batırdı. Sabah kalktığımda kolumun iyileştiğini gördüm!”109