• Sonuç bulunamadı

Hüyük ve Çevresinin Tarihi Özellikleri

V. Araştırmanın Örneklemi

3. MODERNLEŞME SÜRECİNDE HÜYÜK VE ÇEVRESİ

3.2. Hüyük ve Çevresinin Tarihi Özellikleri

Hüyük tarihi, M.Ö. 2000’li yıllara, Hititlere kadar uzanan bir yerleşim yeridir. Dönem dönem Asurlular, Frigyalılar, Lidyalılar, Persler, Büyük İskender ve Romalılar tarafından

7 Miltaşı: Genellikle hac ve ticaret yolları üzerine iki merkez arasındaki uzaklığı belirlemek için dikilen mesafe taşlarıdır. Bu taşlardan birisi Selki Merkez Camii’nin avlu duvarında; diğeri de, Selki Eski Mescidinin duvarında yer almaktadır.

istila edilen Hüyük; pek çok uygarlığın harman olduğu nadir yerleşim yerlerinden biridir. Sınırları içerisinde bulunan tarihi eserler, bu uzun tarihi doğrular niteliktedir.

Yerleşim tarihi bakımından eski olan Hüyük tarihi, Türk toplumunun yerleşmesi açısından da çok eskilere, Türklerin Anadolu’ya ilk geldikleri döneme kadar uzanır. Onlarca kere Anadolu Selçukluları, Karamanoğulları, Eşrefoğulları, Hamitoğulları, Turgutoğulları, Moğollar ve Osmanlılar arasında el değiştiren bu coğrafya, sayısız tarihi hatıranın kaydedildiği bir mekândır.

1243 yılında Anadolu'da büyük tahribat yapan ve kargaşaya yol açan Çobanoğlu Demirtaş komutasındaki İlhanlı askerlerinden kaçan Mevlânâ Celalettin Rumi’nin iki öğrencisi8, bölgenin (Hüyük ve çevresi) elverişli yerlerinde gizlenmişler ve bir yerleşim yeri olarak Hüyük’ü kurmuşlardır. Hüyüklülerin genel olarak bu şekilde bildiği ve anlattıklarına göre, İlhanlıların Konya’yı istilası sırasındaki bu işgal ile Eşrefoğulları Beyliği ortadan kalkmıştır. Mevlâna Celaleddin Rumî, öğrencilerinin bölgedeki (Hüyük) güvenli yerlerde gizlenmelerini istemiştir. Bu sebeple de öğrencilerinden Şeyh İdris ve Şeyh Bahri (Bahşi) Hüyük’te saklanmışlardır. Yine anlatılanlara göre, söz konusu tehlike geçtikten sonra da Hüyük’te kalmışlar ve köyün kurulmasına öncülük etmişlerdir. İbrahim Hakkı Konyalı, Üyük Köyü’nde Şeyh Bahşi ve Karaüyük Köyü’nde de Şeyh İdris zaviyelerinin bulunduğunu; her iki zaviyenin de Karamanoğulları zamanında kurulduğunu belirtir. Konyalı, Şeyh Bahşi Türbesi için, “Üyük Köyü’nde oturan Mahmud oğlu Ömer’in elinde, Üyük Zaviyesi’nin vakfiyesi ve Karamanoğlu İbrahim Bey’in bir mektubu görülmüştür. İki bağla bir bahçenin bu zaviyeye vakfedildiği yazılı idi” der. Yine Konyalı, Hocası Ömer Lütfi Tekin’in, “Şeyh Bahşi Zaviyesi’nin Arapça 842 h./1440 m. tarihli vakfiyesini görmüştür. Zaviyeyi Karamanoğlu İbrahim Bey yapmış ve vakfetmiştir” ifadelerini kullanır (Konyalı, 1991: 99–100–355).

Ardı ardına Anadolu’ya gelen Türk boyları arasında sıkça el değiştiren bölge, Anadolu Selçukluları'ndan sonra, önce Eşrefoğulları'na, sonra da Hamitoğulları'na bağlanmıştır. Bölgenin daha sonra Karamanoğulları ve Osmanlılar arasında defalarca el değiştirdiği bugüne gelen bilgiler arasındadır (Erdoğru, 2006: 39, 61).

M. Akif Erdoğru’nun aktardığına göre; o dönemde, Maraş’tan Beyşehir’e kadar olan bölgede iskân olunmamış ya da başka ifadeyle yerleşik hayata geçmemiş yüzlerce konar- göçer grup bulunmaktadır. Ancak Hüyük’ün de içerisinde bulunduğu (o dönemde Kıreli Kazası) Beyşehir Sancağı sınırları içerisinde, Konya, İçel (İç-il), Niğde, Aksaray gibi diğer

8 Hüyük ve çevresinde anlatılanlara göre Mevlânâ’nın bu iki müridinin isimleri, Şeyh İdris ve Şeyh Bahri’dir. Yapılan araştırmada, Şeyh Bahri ve Şey İdris ile ilgili en ayrıntılı bilgi, İbrahim Hakkı Konyalı’nın (1896 – 1984) Abideleri ve

Kitabeleriyle Beyşehir Tarihi adlı eserinde yer almaktadır. Burada ifade edildiğine göre, kardeş oldukları rivayet edilen Şeyh İdris ve Şeyh Bahri’nin doğum ve ölüm tarihleri tespit edilememiştir; ancak bugün anlatılanlardan farklı olarak Şeyh Bahşi olarak zikredilen Şeyh Bahri tarafından yaptırılan Şeyh Bahşi Zaviyesi’nin 1467’de yapıldığı anlatılmaktadır. Şeyh İdris’ten ise, “Karamanoğulları devri ergin kişilerinden idi” şeklinde bahsedilmektedir. Konya ve Hüyük’teki resmi ve özel kurumların hemen tamamının web sitelerinde yer alan ve Mevlânâ’nın müritleri olarak bahsedilen bu iki şahıs hakkındaki bilgileri doğrulayacak herhangi bir kaynağa ulaşılamamıştır. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için, (Bkz. Konyalı, 1991: 99–101, 354– 356; Erdoğru, 2006: 40).

sancaklara göre oldukça az konar-göçer grup vardır. Yine M. Akif Erdoğru’nun çıkarımlarına göre, Osmanlı döneminde Karaman Vilayeti’nin birçok sancağında zorunlu iskân ve göç politikaları izlenmek zorunda kalınırken, Beyşehir Sancağında böyle bir sorunla karşılaşılmamıştır. Bunun sebebi, Osmanlı öncesinde, muhtemelen 13. yüzyılın ortalarından beri, bu bölgede esaslı iskân politikaları uygulanmış ve büyük, sürekli ve yerleşik köyler oluşturulmuş olmasıdır (Erdoğru, 2006: 61–62). İşte Hüyük ve çevresindeki köyler, 13. yüzyıl ortaları başlangıç olarak ele alınacak olursa, yaklaşık 800 yıllık bir yerleşik hayat tecrübesine sahiptirler.

Hüyük ve çevresinin, Anadolu Selçuklu Devleti zamanında devletin yazlık merkezinin Beyşehir Gölü’nün batı kıyısındaki Kubadabad Sarayı ve çevresi olması sebebiyle önemi artmıştır. Bu sebeple bugün bölgenin her beldesinde Selçuklular döneminden kalma eserlere rastlanmaktadır. Hüyük’ün merkezinde bir mescit ve bir cami; Çavuş ve Köşk köylerinde iki kaplıca ve iki adet cami; Kıreli ve Tolca köylerinde birer cami ve daha pek çok Selçuklu dönemine ait eser günümüze kadar gelmiştir. Kâtip Çelebi'nin Cihannümâ adlı eserinde bahsettiğine göre Hüyük, 1467 yılından sonra Beyşehir Sancağına bağlı Kıreli Kazası’nın köyleri arasında yer almaktadır.

Cumhuriyet döneminde bölge ile ilk esaslı incelemeleri yapan İbrahim Hakkı Konyalı, Fatih’in İlyazıcı Defteri’nde Hüyük’ün “Üyük, Karaüyük” olarak şeklinde geçtiğini ve iki tepede, birisi Üyük, diğeri ise Karaüyük denilen, iki köy halinde bulunduğunu belirtir. Konyalı, II. Bâyezid Defteri’nde ise köylerin birleştirildiğini; köyde 95 evin ve çeşitli vergiler ödeyen 104 nüfusunun olduğunu aktarmaktadır (Konyalı, 1991: 354–355). Yine Konyalı’nın belirttiğine göre II. Bâyezid döneminde Konya’da oturan Karaman Eyaleti Umumî Valisi Şehzadenin emekli sipahilerinden on kişinin burada oturduğunun kayıtlı olduğunu kaydeder (Konyalı, 1991: 355).

Cumhuriyet döneminde ise bağlı bulunduğu Kıreli’nin gerilemesine karşılık hızla gelişen ve dikkat çeken hüyük 1942 yılında Dâhiliye Vekaleti’nin 30.5.1942 tarih ve 12515 sayılı tezkeresi ile bucak olur9,. Dâhiliye Vekaleti’nin gönderdiği söz konusu kararnamede “…Halihazırda nahiye merkezi olan Kıreli Köyü’nün nahiyeye bağlı köylere nazaran merkezi bir durumda olmadığı, nüfusunun artmadığı ileri sürülerek, Kıreli Nahiyesi’nin, merkezinin havası, suyu iyi ve her yönden gelişmeye elverişli olduğu belirtilen Hüyük Köyü’ne bağlanması uygun görülmüştür” denmektedir (BCA.30.11./154.17.18.). Bu gerekçelerle bucak yapılan Hüyük, 1955 yılında Belediye ve 1987 yılında İlçe olmuştur.

9Kıreli Kasabası yakın zamanlara kadar önceleri kaza merkezi, sonraları nahiye merkezi olarak bu durumunu korumuştur. Fakat Dâhiliye Vekaleti’nin 30.5.1942 tarih ve 12515 sayılı tezkeresi ile gönderilen kararnamesinde açıklandığı üzere; halihazırda nahiye merkezi olan Kıreli Köyü’nün nahiyeye bağlı köylere nazaran merkezi bir durumda olmadığı, nüfusunun artmadığı ileri sürülerek, Kıreli Nahiyesi’nin, merkezinin havası, suyu iyi ve her yönden gelişmeye elverişli olduğu belirtilen Hüyük Köyü’ne bağlanması uygun görülmüştür. Bu tarihte Hüyük Köyü’nde 241 ev bulunmakta ve 1150 kişi yaşamaktadır. BCA.30.11./154.17.18.

Peki, coğrafi ve tarihi değerleri bakımından kısaca bu şekilde tanımladığımız Hüyük ve çevresinin, sosyal ve kültürel yönleri niteliksel olarak incelendiğinde ortaya nasıl bir tablo çıkmaktadır? Bu soruya ancak Hüyük’ün kültürel, ekonomik ve siyasal özellikleri incelenerek cevap verilebilir. Türk modernleşmesinin bölgedeki etkilerinin tespit edilebilmesi için bu özelliklerin incelenmesi gereklidir.