• Sonuç bulunamadı

Endüstrileşme: Modernleşmenin İlk Basamağı

V. Araştırmanın Örneklemi

3. MODERNLEŞME SÜRECİNDE HÜYÜK VE ÇEVRESİ

4.3. Hüyük Basınında Modernleşme Unsurlarının İncelenmesi

4.3.2. Endüstrileşme: Modernleşmenin İlk Basamağı

Endüstrileşme, daha önce de tanımlandığı gibi, genel anlamda ekonomik gelişmelerin bütününü ifade ederken, modernleşme sürecindeki makineleşme ile birlikte başlamaktadır. Endüstrileşmenin başlangıcını, Avrupa’da makineleşme ile birlikte başlayan ve seri üretimlerin yapıldığı fabrikalaşma hamlelerinin başlangıcı olarak da ifade edilmektedir. Avrupa’dan sonra ABD ve başta Türkiye olmak üzere bu ülkelere öykünme yoluyla kalkınma politikaları geliştiren ülkeler de endüstrileşmeye başlamışlardır.

Endüstrileşmenin Avrupa’da yükselişte olduğu dönemlerde Osmanlı’da ekonomi her geçen gün kötüye giderken, Cumhuriyet dönemi Türk modernleşmesinin ilk yıllarında devletçi bir ekonomi politikası uygulanmıştır. Türk modernleşmesinin ana felsefesi olan Kemalizm ilkelerinden biri olan devletçilik politikası Cumhuriyetin ilk yıllarında başlamış ve 1950’lere kadar sürmüştür.

1929 Dünya Ekonomik Buhranı’nın Türkiye’de de doğurduğu sonuçlar ile birlikte Türkiye ilk kalkınma planını hazırlamış ve devlet eliyle tarıma dayalı ekonomisini ayakta tutmaya çalışmıştır. 1928’den 1948’e kadar olan dönem 5’er yıllık kalkınma planlarıyla Türkiye ekonomisinin devletçi bir anlayışla kalkınmaya çalıştığı yılları kapsamaktadır. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte başlatılan bu program, Osmanlı’dan beri ülkenin en temel sermayesi olan bürokratik gelenek ile ülkenin her tarafına yayılmak istenen bu millî ve devletçi kalkınma anlayışı Türk toplumun ağır basan tarihî ve dinî yapısına uymamaktaydı (Özdemir, 2006: 98–99). Söz konusu anlayış, bu ve benzeri yetersizlikler nedeniyle başarılı olamamıştır. 1948’de başlayan Marshall Yardımları’yla da ‘Devletçi Ekonomi’ yerine ‘Liberal Ekonomi’ye geçiş süreci başlamıştır (Tekeli-İlkin, 2004: 280–282).

Endüstrileşme, Türkiye’deki taşra bölgeleri için düşünülecek olursa, yukarıda bahsedilen süreç içerisinde taşrada böyle bir durumdan bahsetmek mümkün değildir. Türk modernleşmesinde endüstrileşme, hazırlanan 5’er yıllık kalkınma planları, kentlere yapılan yatırımlar, bankalar ve şeker, kumaş gibi çeşitli alanlarda kurularak endüstriyel üretim yapan az sayıdaki fabrika, Türk modernleşmesinde endüstrileşme hareketlerinin başlangıcını oluşturmaktadır.

Türk modernleşmesi sürecinde uygulanan devletçi ekonomi politikalar içerisinde taşranın kalkınmasına da büyük önem verilmesine rağmen sürecin bir anlamda kesintiye uğraması (Liberal ekonomiye geçiş) nedeniyle kalkınma politikaları taşrada, daha doğrusu kasaba ve köylerde etkili olamamıştır. Bölgede yapılan incelemelerde bu durum açıkça görülmektedir.

Aktepe Çavuş Köyü dergisi ve Çavuş Köyü’nde kurulan dernek ve dernek bünyesinde gerçekleştirilen kalkınma çabaları görülmektedir. Aktepe Çavuş Köyü dergisinde modernleşme ile ilgili en çok makale, kalkınma, gelişme, yoksulluktan kurtulma konularında

yer almıştır. Köyden, köyü yazmak için çıkan ve ilk yazısında “ Sayın okurlar, kalkınmak, köyünü insanca yaşama düzeyine çıkarmak için çalışan bir avuç Aktepeliye destek verin” (Aktepe Çavuş Köyü, Kasım 1966: 1/1) diye seslenen dergi yetkilileri, dergilerinde en fazla köy sorunları ve kalkınma konularına yer vermiştir.

Dergide bu konuda yer alan ilk makale, Çavuş Köyü Bölge İlkokulu’nu bitirenlerce kurulan ve “Çavuş Köyü Güzelleştirme ve Yurt Yaptırma Derneği” bünyesinde gerçekleştirilen çalışmaları anlatan “Örgütlendik” (Özkan, Kasım 1966: 1/2) yazısıdır. Yazıda, dernek üyelerinin elbirliğiyle bir belediye gibi çalışarak, köyün yolunun yaptırdığı, demircilik, halıcılık ve marangozluk kurslarına öğrenci ve yer temin edildiği belirtilmektedir. Derginin ilk sayısında bu yazıyı yazan ve son sayısına kadar düzenli olarak her ay yazan öğretmen Mehmet Özkan, bundan sonraki yazılarını önce, “Okulda Bir Ders Aracı Yapalım” başlığıyla yazmıştır. Özkan sonraki yazılarını da,”Okulda Yapılabilen Ders Araçları” başlığıyla yazmıştır. Yazar yazılarında, pratik bilgilerle farklı konuda geliştirdiği onlarca eşyanın yapımını çeşitli boyutuyla anlatmıştır (Özkan, Aralık 1966–1967: 2/8; Ocak 1967: 3/6; Şubat 1967: 4/6; Mart 1967: 5/12; Nisan 1967 6/14; Mayıs 1967: 7/14).

Dergide düzenli olarak yazan ve hemen her sayıda Köy Enstitüleri ile birlikte eğitim ve bilimsel düşüncenin önemine vurgu yapan Ahmet Eser, büyük ölçüde köy sorunlarından ve çözüm yollarından bahseder. İlk sayıda yazdığı, “Aktepe’den Atatürk’üme” (Eser, Kasım 1966: 1/7) adlı yazıda, “köyde okuyanlar arasından senatör bile çıktı ve çıkmaya devam edecek… Sen rahat uyu atam…” diyerek, hem köylülerin bilinçlendiğini hem de Atatürk’ün belirlediği kalkınma hedeflerine sahip çıkıldığını söylemektedir. Ahmet Eser’in diğer bütün yazılarında yine eğitimli ve kalkınmış bir toplum portresi çizilmektedir.

Kalkınma ile ilgili en önemli yazılardan birisi de Mehmet Şahin tarafından Sanayi Bakanlığı’na yazılan bir açık mektuptur. Mektupta özet olarak, il ve ilçelerde el sanatları ile ilgili kurslar açan Sanayi ve Köy İşleri Bakanlıklarının Küçük El Sanatları Şubelerinin köylerle pek ilgilenmedikleri, bu çerçevede sorunlarının olduğu bildirilir. Bu konuda harekete geçilmez ve bir şeyler yapılmazsa ülke olarak kalkınmanın mümkün olamayacağına değinilen yazıda neler yapılabileceğine dair önerilerde bulunuyor (Şahin, Kasım 1966: 2/4).

“Aktepe’nin Doruğundan Bakışlar” başlığıyla yazdığı diğer yazılarında da yukarıda bahsedilen köy sorunlarına değinen Mehmet Şahin, “Köye Minareden Bakmıyalım” (Şahin, 1966: 2/4) şeklindeki ironik yaklaşımıyla, devlet yetkililerinin köy sorunlarıyla ilgilenmemelerini eleştirir.

Bu konudaki diğer önemli yazılar ise, Ali Ünal’ın, “Köyüm Kalkınıyor” (Ünal, Aralık 1966: 2/16) ve Mehmet Ceylan’ın, “Toplum Kalkınması” (Ceylan, Ocak 1966: 3/14) başlıkları ile yazdıkları yazılarıdır.

Bu yazıların ilkinde Ali Ünal, Anadolu köylerinin fakirliği ve geri kalmışlığından bahsettikten sonra, çocuklarını okutamayan köylülerin uygar dünya ile aralarındaki perdeyi bir türlü yırtamadıklarından ve açılan Köy Enstitülerinin bu konuda bir dönüm noktası olduğundan bahseder. Bu vesileyle Çavuş Köyü’nün okumaya olan ilgisine ve okuma rakamlarına değinen Ünal, o dönem için Çavuş’tan 80 devlet memurunun çıktığını, 100 gencin ise lise ve üniversitelerde okumakta olduğunu belirtiyor. Köyün tarihi hamamlarından birisinin tamiri için Kaymakam ile yaptıkları görüşmenin olumlu geçtiğini ve bu konuda söz aldıklarını da belirten Ünal yazısını, “Biz memleketin kalkınmasının köyün kalkınması ile tamamlanabileceği inancındayız” cümleleriyle bitirmektedir.

Görüldüğü üzere Ali Ünal yazısında, köylerin kalkınması için öncelikle eğitimin önemine ve Köy Enstitüleri’nin bu aşama da bir fırsat olduğuna değindikten sonra, memleketin topyekûn kalkınmasının köylerin kalkınmasından geçtiğini belirtiyor.

İkinci yazıda ise Mehmet Ceylan önce toplum kalkınmasını, “Cahillikten bilgiye, tek kişinin acizliğinden birliğin kuvvetine ve fakirlikten zenginliğe doğru halkın devletle el ele çalışarak başarması” olarak tanımlar. Ceylan daha sonra halkların kendi öz çabalarıyla içinde bulundukları geri durumdan kurtulmaya çabalamaları, güçlerinin yetmediği noktada da devlet tarafından desteklenmeleri gerektiğini ve böylece kalkınmanın sağlanabileceğini de belirtir. Sonra bir de öneri de bulunur: Devlet bazı memurları köy kalkınması için yetiştirmelidir. Zira köylüyü anlayan ve sorunlarını çözmede öncü olacak türden memurlara ihtiyaç vardır.

Buna benzer bir örneğin Hindistan tarafından gerçekleştirildiği ve başarıya ulaştığını da belirten Ceylan, köylere azar azar dağıtılan bütçelerin plansız-programsız olduğu için boşa gittiğini ve hiçbir işe yaramadığını ifade eder. Ceylan daha sonra, dönemin Köy İşleri Bakanlığı Toplum Kalkınması Grup Başkanı Yücel Ayaslı’dan alıntıladığı şu cümle ile yazısını bitirir: “Toplum kalkınması, devlet ve halk gücünün bir plana göre bir araya getirilmesi ve bu planın başından itibaren halkın bu plana katılmasının teminidir”.

Burada da görüldüğü üzere, o dönemlerde taşranın çoğunluğunu oluşturan köylerde hiçbir endüstriyel faaliyet bulunmamaktadır ancak Türk modernleşmesinin gerçekleştirmeye çalıştığı eğitim ve kalkınma projeleriyle birlikte, en azından köy insanında bir kalkınma bilinci oluşmuştur. Cumhuriyetle birlikte okumaya başlayan ve bir süre sonra toplum kalkınmasına çözüm arayan köy yazarları olma yolunda yetişen köylü çocukları hiç şüphesiz Türk modernleşmesi projesinin sonuçlarıdır.

Aktepe Çavuş Köyü dergisinden sonra ilk olarak 2000’li yıllardan sonra bölgede çıkan gazetelerde yapılan incelemelerde de en çok haber ve yazı endüstrileşme alanında olmuştur. Tarım ve hayvancılık temelli kasaba ve köylerden oluşan bölgede hayvancılık bitme noktasına gelmişken tarım etkili bir şekilde devam etmekte ancak ekonomik olarak yeterli değildir. Bu

nedenle bölgede tarım ve hayvancılık konusunda yeni projeler üretilmektedir. Basına yansıyan bu projeler “organik tarım”, “besi hayvancılığı” ve “işsizlik” konularındadır.

Bu bağlamda çıkan haberlerin en dikkat çekici olanlar, “İlmen’de Sulama Projesi (Hüyük Gündem, 20.05.2005), “Bacasız Fabrika İlmen (Hüyük Postası, 18.06.2004), “Bölgede elma Üretimi (Hüyük Postası, 28.05.2004), Hüyük’e Modern Mezbbahane” (Hüyük Postası, 15.10.2004), “Domateste Damla Sulama”(Hüyük Gündem, 09.09.2005), “Petrol Gibi Su” (Hüyük Postası, 04.06.2004), “Hüyük’e Soğuk Hava Deposu” (İlkhaber, 08.11.2004), Hüyük Postası, 05.11.2004), “Organize Besi Bölgesi”(Hüyük Gündem, 23.11.2005) ve “Bu Proje Hüyük’ü Şaha Kaldıracak” 27.12.2005) başlıklı haberlerdir.

Yukarıda sayılan haberler başta olmak üzere bölgede tarım sorunlarına sıkça değinilmekte, tarım için en büyük problem ise sulama suyu olarak belirtilmektedir. Bu konuda çözüm olarak bir yandan devlet izinli büyük kuyuların açılmasına yönelik çalışmalar yapılırken diğer yandan da teknoloji kaynaklı, çağdaş sulama yöntemleri aranmakta ve bu çerçevede de ‘damla sulama’ya geçiş teşvik edilmektedir. Suyla ilgili bir haberde ise, suyun önemine vurgu yapılarak ‘petrol gibi su’ nitelemesi yapılmaktadır. Yine yeni teknolojiler denenerek bölgenin çilek üretim merkezi haline getirilen İlmen Kasabası’ndaki tarım çalışmaları, “bacasız sanayi” olarak nitelenmektedir.

Haberlere yansıyan diğer konu ise hayvancılık ile ilgili proje haberleridir. Haberlere yansıyan ve şuan alınan teşvikler sayesinde başlatılmış olan ‘Hüyük’e organize besi bölgesi’ projesinin, bölgede biten hayvancılığın günümüz şartlarında yeniden canlandırılmasına ve ekonomik katkı elde edilmesine yönelik olduğu belirtilmektedir. ‘Hüyük’e soğuk hava deposu’ başlıklı habere konu olan projenin de yine bu çerçevede düşünüldüğü belirtilmektedir.

‘Bu proje Hüyük’ü şaha kaldıracak’ başlıklı haberde görüşlerine yer verilen Hüyük Belediye Başkanı Ahmet Temiz, 4 yıldır gerçekleştirmek için mücadele verdikleri bu proje ile ilgili görüşmeler yapıldığını ve olumlu sonuçlar alındığını belirtiyor. Ayrıca Temiz, projeyle birlikte bölgenin çehresinin değişeceğini, projeye ek olarak uygulanması planlanan entegre et ve süt tesislerinin de kurularak bölgede istihdam sağlanacağını ifade ediyor. Bu konuda sağlanması düşünülen istihdam sayısının ise, 100–150 kişilik olacağı belirtiliyor.

Diğer taraftan çoğunluğu inşaat ve otomotiv sektörünün yan sanayinden oluşan iş yerlerinin bulunduğu bir sanayisi olan Hüyük ilçe merkezi ve tuğla, balık ve çömlek üretimi gibi nadir sanayi kuruluşu bulunan bölge kasabaları yavaş yavaş sanayileşmektedir. İstihdamın en büyük problem olduğu ve bu nedenle Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana Büyükşehirlere sürekli göçlerin yaşandığı bölgede, bu yönde de projeler üretilmekte ve basına yansımış bulunmaktadır.

“Halk İş İstiyor” (İlkhaber, 06.09.2004), “İşsizliğe Markalı Çözüm” ( Hüyük Gündem, 10.12.2004), “Plastiğe Yenik Düştü” (Hüyük Gündem, 24.12.2004), “Kayık İmalatçılığı Yok Oluyor” (Hüyük Gündem, 25.06.2005), “Hüyük Tuğla Üretimine Damga Vurdu” (Hüyük Gündem, 29.07.2005), “Katı Atık Arıtma Projesi” (Hüyük Postası, 18.07.2006) ve “Turşu Fabrikası İstiyorlar” (Hüyük Postası, 14.11.2006).

Burada ilk göze çarpan haber, bölgede istihdam problemi olduğudur. Bölgede yüzyıllardır en başta gelen meslek olan çömlekçiliğin modern tüketim malzemelerinden olan plastiğe yenik düştüğü ve yok olma noktasına geldiği, hâlâ inşaat malzemesi olarak kullanılan ve bölgenin nadir sanayi kuruluşlarından olan özel bir şirkette üretilen tuğlada rekor kırıldığı haberlere yansımıştır. Bölgenin Beyşehir Gölü kıyısında bulunan kayık imalatının ise, gölün kuruması nedeniyle işi bırakan balıkçılar sebebiyle terk edilen iş kollarından ve istihdam alanlarından birisi olarak haberlere ‘kayıt imalatçılığı yok oluyor’ şeklinde yansımıştır. Küçük de olsa çağın gerekleri çerçevesinde gittikçe endüstriyel girişimlerin ve kentleşmenin arttığı bölgede bulunan gölün ve çevrenin kirlenmesi kaçınılmaz olmuştur. Bunun üzerine üretilen ‘katı atık arıtma projesi’ ile bölgede hem çevre ve gölün temizliğinin sağlanması hem de istihdam oluşturulması amaçlanıyor. Bu bağlamdaki başka bir haberde de mahalli turşusuyla ünlü olan bölgenin, bu ünü endüstriyel üretime dönüştürerek daha yaygın hale getirmek amacıyla oluşan ‘turşu fabrikası’ düşüncesi bulunmaktadır.

Çağın iletişim aracı olan internetle 2004 yılında kavuşan bölgenin gelişmeye açık olduğu gözlenmektedir. Başta ilçe merkezi olan Hüyük olmak üzere hemen her kasaba ve köyün sanal ortamda kendilerine ait birer web siteleri bulunuyor.

Bütün bunlar birleştirildiğinde ortaya çıkan tablo şudur: 1988’den bu yana ilçe olan Hüyük kalkınma hamlelerini, çevresindeki kasaba ve köyleriyle birlikte, ancak 2000’li yıllarda gerçekleştirmeye başlamıştır. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda belediye olan ( 1943) ve ilçe olma fırsatını Hüyük’e kaptıran Kıreli beldesi ise son nüfus sayımına göre köy statüsüne gerilemiştir. Cumhuriyet Türkiyesi boyunca göç veren ve nüfusunun yaklaşık yarısı Büyükşehirlerde yaşayan bölgede Cumhuriyetin modernleştirici elitleri tarafından köylere kadar uzanacak bir endüstrileşme programı hedeflense de başarılı olamamıştır.