• Sonuç bulunamadı

Hüyük ve Çevresinin Siyasi Özellikleri

V. Araştırmanın Örneklemi

3. MODERNLEŞME SÜRECİNDE HÜYÜK VE ÇEVRESİ

3.3. Hüyük ve Çevresinin Siyasi Özellikleri

Hüyük ve çevresinin eski bir yerleşim bölgesi olduğuna ve eski dönemlerden birçok iz taşıdığına daha önce değinilmişti. Yine Anadolu Selçukluları, Karamanoğulları, Eşrefoğulları, Hamitoğulları, Turgutoğulları, Moğollar ve Osmanlılar arasında defalarca el değiştiren bir bölge olduğu da ifade edilmişti. Bu sebeple burada bölgenin siyasal özelikleri anlatılırken, esas olarak Selçuklulardan günümüze kadar süregelen idari yapılanmaya değinilecektir.

Hüyük ve çevresi, en başta, Anadolu’da Türkler tarafından kurulan ilk şehirlerden biri olan Beyşehir ve çevresi olarak adlandırabileceğimiz bir coğrafyaya aittir. Başka bir ifadeyle Hüyük İlçesi, kasabaları ve köyleri; ekonomik, siyasal ve kültürel özellikleri bakımından daha önce kendisine bağlı olduğu ve Beyşehir Gölü’nün diğer yakasında bulunan Beyşehir’e benzemektedir.

1466 yılında kesin olarak Karamanoğulları’ndan Osmanlı hâkimiyetine geçen ve en son Karamanoğulları’nın Konya’ya bağlı olarak oluşturdukları “Beyşehir Sancağı”, yeni bir siyasi yapılanmaya girmiştir. Osmanlı sınırlarına dâhil edilmeden önce en fazla Eşrefoğulları hâkimiyetinde kalan bölge, kültür ve medeniyet bakımından en yüksek seviyeye bu dönemde ulaşmıştır. Bugün de bölgede geçmişten kalan izler, o döneme aittir (Erdoğru, 2006: 78).

Osmanlı Devleti, Beyşehir Sancağını ve bağlı bulunan beldeleri sınırlarına dâhil ettiği zaman; bölgenin ekonomik, kültürel ve siyasal birçok yönden oturmuş bir düzene sahip olduğu belirtilmektedir (Erdoğru, 2006: 81). Osmanlı, yeni fethettiği bölge insanına iyi davranmış, bir yönetme siyaseti olarak kültürel ve siyasi bütün kurumları olduğu gibi kabul etmiştir. 1500’li yılların ilk çeyreğine kadar merkezden (İstanbul) atadığı yöneticiler vasıtasıyla, bölgede varlığını ve hâkimiyetini iyice pekiştirmiştir.

Osmanlı, Konya Vilayeti üzerinde egemenlik kurduktan sonra, askeri, mali ve adli işleri yapmak üzere İstanbul’dan yöneticiler atamıştır. Bunlardan ilk atananlar ve en önemlileri, askeri yöneticilerdir. Nahiyeler ve köyler de dâhil olmak üzere Beyşehir bölgesinden toplanacak ve cepheye gönderilecek askerlerin beslenmesi ve eğitiminden sorumlu olan bu askeri yöneticiler, maaşlı ve tımarlı (toprak sahibi) kişilerden oluşmaktaydı. İkinci yönetici zümre, adli durumları düzenlemek üzere merkezden gönderilen ya da görevlendirilen kadılar ve onların yardımcıları olan naiblerdir. Bunlar, sancak dâhilindeki bütün bölgenin adli işlerini yürütmüşlerdir. Üçüncüsü ise, sancağın mali yöneticileridir. Genellikle Konya’da ikamet eden bu yöneticiler, Beyşehir’deki yardımcıları vasıtasıyla

vergilerin toplanması ya da tımarların dağıtımı ve düzenlemesi gibi konularla ilgilenmişlerdir (Erdoğru, 2006: 83). Gerek merkezden atanan ve Osmanlı’ya sıkıca bağlı olan bu üç grup yönetici kadro sayesinde, gerekse 16. yüzyıl boyunca (Kanunî Sultan Süleyman devri) Yörük (Türkmen) konar-göçerlerin de sürekli yerleşmesi sonucu, bölgede Osmanlı hâkimiyeti iyice artmış; kültürel, siyasi ve ekonomik kalkınma gerçekleşmiştir. Bu kalkınma sonucunda da bölgede nüfus artmış, yeni köyler kurulmaya başlanmıştır.

Tabiî ki bu gelişme dönemi fazla uzun sürmemiştir. Bir yandan nüfus artarken, diğer taraftan da bazı sorunlar çıkmaya başlamıştır. Balkanlar’da sürekli yeni fetihler gerçekleştiren Osmanlı, siyasi, ekonomik ve kültürel alanda hemen bütün yatırımlarını Balkanlara ve başkent İstanbul’a yapınca, Anadolu’nun tamamı gibi, bu bölge de sıkıntılar yaşamıştır. Medrese hocaları ve ilim adamlarının İstanbul’a gitmeleri, bölgede bulunan eğitim kurumlarının kapanmasına sebep olmuş; İpekyolu’nun zayıflaması ve Osmanlı’nın vergileri artırması gibi sebeplerle ekonomik sıkıntılar baş göstermiş ve bölgede iç göç başlamıştır. Büyük ölçüde tarım ürünleri ve hayvancılıkla geçinen köylüler, vergilerini ödeyemez duruma gelince, Osmanlı’nın bütün yasaklamalarına rağmen, kent merkezlerine göçmeye başlamıştır. Bu göçler sebebiyle daha sonra onlarca köy boşalmıştır. Örneğin incelediğimiz bölgede bulunan 65 adet köyden sadece 25 köy sürekliliğini devam ettirebilmiştir (Erdoğru, 2006: 201).

16. yüzyıldan Cumhuriyet dönemine kadar olan dönemde, gerek nüfus hareketleri, gerekse yeni siyasi gelişmeler sebebiyle bölgenin siyasi yapısında değişimler olmuştur. En önemli değişiklik ise, Cumhuriyet döneminde yaşanmıştır. Osmanlı döneminde Beyşehir Sancağı’nın bir nahiyesi olan Kıreli, Cumhuriyet döneminde de bölgedeki köylerin kendisine bağlı olduğu bir kaza (ilçe) konumundayken, çeşitli siyasi sebeplerle belde haline getirilmiş ve ilçe olma statüsü Hüyük’e verilmiştir. Günümüz itibariyle bölgenin siyasi yapısı, Hüyük İlçesi’ne bağlı bir belde (Sergisaray/Selki Belediyesi) ve 19 köyden oluşmaktadır10.

Hüyük’te ikamet eden ve yaşları Cumhuriyetle yaşıt olan bazı büyükler (Timurlenk/ 11.02.2008; Ayhan/ 10.02.2008) tarafından Hüyük ve çevresi, Cumhuriyetin ilk yıllarında yoksul ve kendi halinde yaşayan insanların olduğu bir bölge olarak anlatılıyor. 1943’e kadar olan dönemde bucak olan Kıreli yavaş yavaş etkisini kaybetmeye başlamıştır. Bu döneme kadar bölgedeki tek modernleşme hamlesi eğitim olmuştur. Daha sonraki bölümlerde detaylıca bahsedileceği gibi, 1926’da devlet tarafından bölgeye yapılmak istenen ilk üç sınıflı bölge okulu, gelen talepler ve gösterilen ilgi sebebiyle Hüyük’ün Çavuş Köyü’ne yapılmıştır. Aynı dönemde nüfusu sürekli artan ve gelişmeye meyilli görünen Hüyük Köyü, 1928’de kavuştuğu ilkokulu ile birlikte cazibe merkezi olmuştur. Ayrıca stratejik olarak bölgede

10

2007’den önce 11 kasaba ve 9 köye sahip olan Hüyük, 2007’de yapılan adrese dayalı nüfus sayımından sonra nüfusu 2000’in üzerinde olan bir kasaba (Selki Belediyesi) ve nüfusu 2000’in altına düşen 19 köyden oluşmaktadır.

bulunan yerleşim yerlerinin merkezinde bulunan Hüyük, haftada bir Perşembe günleri kurulan ve zengin içeriğe sahip olan ‘pazarı’ ile de, bölge nüfusunu kendisine çekmeye ve gelişmeye başlamıştır.

Hızla gelişimini sürdüren Hüyük, bölgeyi ziyarete gelen İl Özel İdaresi yetkililerinin dikkatini çekmiş, verilen bir önerge ve çıkarılan kararla birlikte 1942 yılında Bucak yapılmış; 1955 yılında Belediye ve 4.7.1987 tarih ve 3392 sayılı kanunla İlçe olmuş, 18 Ağustos 1988 tarihinde kaymakamın gelişi ile fiilen ilçelik faaliyetlerine başlamıştır.