• Sonuç bulunamadı

V. Araştırmanın Örneklemi

3. MODERNLEŞME SÜRECİNDE HÜYÜK VE ÇEVRESİ

3.5. Hüyük ve Çevresinin Kültürel Özellikleri

3.5.2. Bayramlar, Törenler ve Kutlamalar

Farsça’dan dilimize geçen ve ‘sevinç ve eğlence günü’ anlamlarına gelen bayram sözcüğü (Doğan, 2006: 140) zamanla anlamı genişleyerek ‘millî veya dinî bakımdan önemi olan ve kutlanan gün veya günler’ şeklinde tanımlanmaya başlanmıştır. Türk toplumunda bayramlar, dini ve millî olmak üzere iki gruba ayrılır. Hüyük ve çevresinde her iki grup bayram da büyük coşku ile kutlanmaktadır.

Anadolu’da da dinî bayram deyince akla Ramazan ve Kurban bayramları gelir. İslamiyet’in ilk yıllarından beri kutlanan bu bayramlar, Müslüman Türk toplumunda da, Selçuklulardan Osmanlılara ve günümüze kadar çeşitli geleneklerle birlikte kutlana gelmiştir. Denilebilir ki, bu bayramlar toplumun birleşebileceği en önemli ortak noktaların başında

gelmektedir ve insanlar birbirlerini bu bayramlar sayesinde daha iyi tanımakta, mutluluklarını bu yolla paylaşmakta ve bu vesileyle eğlencelerini gerçekleştirmektedirler.

Hüyük ve çevresinde de Ramazan ve Kurban bayramları özel hazırlıklarla geçirilen günlerdir. İmkânları ölçüsünde hemen her aile bayramdan önce bayramlık elbise ile başlarlar bayrama hazırlanmaya. Gerek Ramazan, gerekse Kurban Bayramının Arife günü, (bayramdan bir gün öncesi) mümkün olduğu kadar dünya işleriyle uğraşılmaz; yalnız veya toplu olarak mezarlıklara gidilir ve dua edilir. Ardından tavada yağda kızartılarak pişirilen ve “pişi” olarak adlandırılan börek yapılır; bir kısmı komşulara dağıtılırken bir kısmı da akşam ve yatsı namazlarından sonra cami çıkışında dağıtılır.

Bayramın ilk günü ise erkenden kalkılır. Erkekler bayram namazı için camiye giderken, kadınlar misafirler için yemek ve tatlı hazırlığında olur. Bayram namazından çıkan ve genel olarak birbirini tanıyan bölge halkı, büyükten küçüğe doğru izlenen bir sırayla halka oluşturur ve büyüklerden başlanarak küçüğe doğru el öpülerek bayramlaşılır. Bayramlaşma töreninden sonra ise, yaşlılar evlerine çekilir; gençler ise ev ev dolaşarak büyüklerini ziyaret ederler. 1950’lerden önce camide gerçekleşen bayramlaşma töreninden sonra hep beraber “Köy Odaları”na15 geçilir, pişirilen yemekler yenilir ve sohbet edilirdi. Hüyük ve çevresindeki bazı köylerde hâlâ köy odalarında bayram yemeği geleneği devam etmekteyse de eski canlılığının kalmadığı, katlımın eskisinden az olduğu belirtilmektedir.

Bugün ise, bazı köylerde Köy Muhtarının veya Belediye Başkanının evinde ya da belirlenen ayrı bir yerde topluca yemek yenmekte ve orada bayramlaşma töreni düzenlenmektedir. Ayrıca bölgede bulunan yaşlı, hasta, öksüz ve yetimler ayrı ayrı ziyaret edilerek yalnız bırakılmamakta; varsa ihtiyaçları karşılanmakta, sohbet edilerek üzüntüleri ve sevinçleri paylaşılmaktadır.

Ramazan Bayramından farklı olarak Kurban Bayramında, bayram namazından sonra topluca yenen yemekten sonra evlere dağılınarak kurban kesimi yapılır. Kurban, tamamen dinî yöntemlerle ve dualar eşliğinde kesilerek, yine dini kurallara uygun olarak üç eşit parçaya bölünerek değerlendirilir. Genel olarak unutulan geleneklerden Kurban Bayramı ile ilgili olan birisi, Hüyük ve çevresinde devam hâlâ ettirilmektedir. Bilindiği üzere kurban olarak kimi aileler küçükbaş hayvan kesmekte; kimi aileler de birkaç aile birleşerek büyükbaş hayvan kesmektedirler ve kesim sonrasında hisselerini bölüşmektedirler. Bu paylaşma sırasında her ne kadar iyi niyetli olunsa ve bilerek bir hata yapılmasa da kurbanın eşit bölüşülmediği gibi şüpheler oluşabilmektedir. Toplumsal bir davranış şekli olarak böyle bir şüphe oluşsa bile kimse ses çıkarmamakta ancak bilinçaltında bir rahatsızlık oluşabilmektedir.

15 Bayram namazından sonra köy odalarında yemek yeme âdeti, Hüyük ve çevresindeki ilçeler başta olmak üzere Anadolu’nun birçok bölgesinde görülmektedir. Bugün uygulanmayan bir gelenek olsa da, bölgede bulunanların hemen hemen çoğunluğu bu geleneği bilmekte ve özlemle anlatmaktadır.

İşte bu rahatsızlığa sebep olmamak için uygulanan “Ok atma” geleneği, Hüyük’te hâlâ devam etmektedir. Buna göre; hisse sahiplerinin bir araya gelmesiyle kurban kesilir; hisse adedine göre eşit parçalara bölünür ve her pay, bir kabın içerisine konulur. Bundan sonra her hisse sahibi, payların üzerine atılarak kendi payını belirleyecek olan kalem, kaşık, kibrit vs… bir eşya seçer. “Ok atma” işi için hissedar olmayan birisi çağrılır ve kendisine hissedarların seçtikleri eşyaları kurban hisselerinin üzerine atması söylenir. Kimin hangi eşyayı seçtiğinden haberdar olmayan o kişi, hisse sahiplerinin eşyalarını bir bir kurban hisselerinin üzerine atar. Böylece kurban hisselerinin bölüşümünün eşitliği konusunda hiç kimsede bir şüphe uyanmaz, herkes kendine düşen parçaya razı olur; ayrıca paylaşım işi eğlenceli hale getirilmiş olur (Ayhan/ 21.06.2008).

Cumhuriyet döneminde kutlanmaya başlanan millî bayramlar da Hüyük ve çevresinde coşku ve büyük bir katılımla kutlanmaktadır. Millî değerlerine sıkı sıkıya bağlı olan Hüyük ve çevresinde yaşayan insanlar aynı dinî bayramlarda olduğu gibi, bayram günü önemli bir iş yapmaz ve düzenlenen törene katılarak milli bayramı kutlar.

Türkiye’de en çok ilgi gören ve geniş kitlelerin katılımıyla kutlanan millî bayramlar, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’dır. Bu iki bayram öncesinde bölgede bulunan bütün okul öğrencileri hazırlıklara başlarlar. Çeşitli konuşmalar hazırlanır, şiirler ezberlenir, süslemeler yapılır. Bando takımı hazırlanır ve yürüyüşler yapılır. Bayram sabahı herkes yerini alır. Çeşitli marşlar ve düzenli sıralar halinde öğrenciler tören alanına gelir ve haftalar öncesinden hazırlanan konuşmalar yapılır, ezberlenen şiirler okunur ve bölge okullarından öğretmen ve öğrenciler tarafından oynanan halk oyunları oynanır16. Sonra bayram günleri özel düzenlenen, “yoğurt yeme”, “çuval yürüyüşü” gibi yarışmalar gerçekleştirilir ve yetkililerin yaptığı teşekkür konuşmasıyla tören sona erer.

1950’lere kadar olan dönemde Cumhuriyet bayramı çok daha fazla katılımlı ve bölgeye ait geleneklerle kutlandığı anlatılıyor. Bu geleneklerden bir tanesi de “Yağlı Güreş” yarışmasıdır. Hüyük ile birlikte 20 köyden gelen güreş akımları hazırlanan bando takımlarıyla karşılanır. Tabi bu karşılama da özel yapılmaktadır: 29 Ekim sabahı Hüyük’teki Camilerden birisinin minaresine bir kişi elinde bir bayrak alarak çıkar ve çevre köylerden gelmekte olan güreş takımlarını görerek bayrağı o yöne çevirir. Bunu gören karşılama ekipleri hazırlanarak o takımı karşılar ve bütün takımlar bu şekilde tören ve güreş alanına götürülür. Ayrıca bütün köylerden her köye ait büyük bayraklarla birlikte bütün köylüler törene katılmaktaydılar.

16 Hüyük Lisesi öğrencileri tarafından oynan ve Hüyük Lisesi Beden Eğitim Öğretmeni Seher Akpolat’ın kurduğu ve yönettiği “Samyeli Halk Dansları Topluluğu” adlı folklor ekibi bu bayramlarda yöresel halkoyunları oynamaktadırlar.

1998’e kadar devam eden bu gelenek, Baş, Orta, Ayak ve Deste olarak adlandırılan yarışma grupları olmaktaydı ve para ödülü verilmekteydi. Ödüllerin dağıtımında sıkıntılar yaşanması sebebiyle Hüyük Belediyesi tarafından yasaklanmak zorunda kalınmıştır.

Hemen hemen Türkiye’nin bütün okullarında gerçekleşen bu kutlama törenlerinin Hüyük’teki en belirgin yönü, yaşlısından gencine bütün Hüyüklülerin törene iştirak etmesidir. Son yıllarda törenlerin düzenlendiği Yunus Emre İlköğretim Okulu’nun bahçesi Hüyüklüler tarafından hınca hınç doldurulmakta ve yaklaşık 3–4 saat süren tören sonuna kadar izlenmektedir.

Bunların dışında bölgede, Aşure Günü, Mevlit okutma, Sünnet Töreni ve Yağmur Duası gibi hâlâ devam eden dini ve geleneksel konulu tören ve kutlama şekilleri vardır. Eski bir Müslüman geleneği olan Aşure günü, Hicrî Ayların ilki olan Muharrem ayının 10. günü bütün Anadolu’da kutlanmaktadır.

Aşure, aslı “Aşura", Arapça’da 10 demek olan "aşara" kelimesinden türemiştir tahmin edilmektedir. Türkçe'ye ise Arapça'dan geçmiştir. Ayrıca, Musevilik inancında da “Büyük Kefaret Günü” olarak nitelenen sözcüğün Samî dillerde ortak bir sözcük olduğu düşünülmektedir.

Toplumumuzda ise, Hz. Hüseyin ve beraberindeki 72 Müslüman da hicri 61. senesinin Muharrem ayının onuncu gününde (10 Aralık 680) Halife Yezit’in emriyle şehit edildikleri için o güne “Aşure Günü“ denildiği yaygın bir inançtır. Ayrıca Aşure gününde olduğu iddia edilen çeşitli olaylar vardır: Âdem peygamberin işlediği hatadan sonra ettiği tövbenin kabulü, Nuh peygamberin gemisinin tufandan kurtulması, Yunus peygamberin bir balığın karnından çıkması, İbrahim peygamberin ateşte yanmaması, Eyüp peygamberin hastalıklarının geçip iyileşmesi gibi İslâm tarihindeki önemli olayların kutlandığına da inanılmaktadır (Küçükdağ, 1996: 185).

Bütün Anadolu’da olduğu gibi Hüyük’te de yaygın olmamakla birlikte Aşure günü ile ilgili çeşitli ibadet ve etkinliklerde bulunulmaktadır. Bunların başında “aşure orucu” denilen oruç ibadeti ve “aşure tatlısı” dağıtılması gelmektedir.

Mevlit ise, Süleyman Çelebi ( 1351?- 1422) tarafından Hz. Muhammed’in (sav) doğumunu ve hayatını övgü ile anlatan şiirlerin okunduğu geleneksel bir törendir. Genel olarak Ramazan ayı içerisinde bütün Türkiye’deki camilerde mevlit oku(t)ma âdeti sürdürülmektedir. Hüyük ve çevresinde de en az yılda bir kez ölmüşlerin ruhuna mevlit okutma geleneği devam etmektedir. Camilerde düzenlenen mevlit okutma törenleri, Mevlit okutan ailenin yemek, şerbet gibi çeşitli ikramlarda bulunmasıyla birlikte sona erer.

Yağmur duası da çok sık olmamakla birlikte Anadolu’nun kurak bölgelerinde ve İslâm dünyasının tamamında görüldüğü gibi, bir tarım bölgesi olan Hüyük ve Çevresinde de yapılan bir ibadettir. Hz. Muhammed’in (sav) kuraklı sebebiyle yağmur yağması için dua ettiği ve

bunun üzerine yağmur yağdığı İslâmî bir bilgi olarak emen bütün bölge halkı tarafından bilinmektedir.

Bu konuda Hüyük’ün Beldelerinden birisi olan (Son nüfus sayımından sonra statüsü köy oldu) Burunsuz’da ilginç bir yağmur duası uygulaması olduğunu öğrendik. Belediye Başkanı Dursun Gezer’in öncülüğünde tahıl ürünlerinin büyümekte olduğu ilkbahar aylarında belirlenen bir tarihte, bütün belde halkı bir araya gelerek önce yağmur belediye öncülüğünde pişirilen pilav ve diğer ikramlar yenir; belirlenen o tarihte yağmur yağarsa şükür duası yapılır, yağmur yağmaz ise yağmur duası yapılır. Böylece halk hem inancını yerine getirir hem de birlik ve beraberlik duygularını pekiştirirler.