• Sonuç bulunamadı

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3.1. Devlet İdaresi ve Devlet Ritüelleri

3.1.2. Devlet İdaresi

3.1.2.1.2. Hükümdârlık Alametleri

Hükümdârı diğer devlet erkânından ayıran bir takım alametler, simgeler ve kıyafetler mevcuttur. Bu alametleri bazılar manevî, bazıları ise maddî alametlerdir (Merçil, 2007: 30). İskender-nâme’de yer alan hükümdarlık alametleri unvan, lakap, taht ve taç, bayrak, nevbet ve mühürdür. Bu simgeler arasında unvan ve lakap manevî, diğerleri ise maddî alametlerdir.

3.1.2.1.2.1. Unvan

İskender-nâme Büyük İskender ve Zülkarneyn’in hayatlarını harmanlayarak anlatan bir mesnevî olduğu için eserde pek çok hükümdâr unvanı ile karşılaşılmaktadır. Bun unvanların başında “şâh” ve “pâdişâh” tabirleri gelmektedir. Özellikle geniş topraklara hükmeden Müslüman hükümdârlar için kullanılan pâdişâh ifadesi, Farsça “pâd” ve “şâh” kelimelerin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Kelime anlamı olarak “pâdişâh” ifadesi “şâhların yücesi, koruyucu şâh” tabirlerini karşılamaktadır. Genellikle İran bölgesinde kullanılan bir hükümdâr unvanı olan pâdişâh, II. Murad’dan itibaren Osmanlı hükümdârlarının unvanı olarak kıllanılmaya başlanmıştır. İskender-nâme’de hükümdâr anlamında sık sık bu iki ifade ile karşılaşılmaktadır.

Pâdişah sensin ki sana hergiz kerân Hükm ü kudret sinüñ izz ü celâl (4935) Dökdi küncîdi öñine did’i şâh

Saña virbidi bunı ol pâdişâh (1057)

Şâh ve pâdişâh tabirlerinin yanı sıra özellikle Türk hükümdârlarını kullandığı “Melik” unvanı da mesnevîde yer almaktadır.

Ne melikleri düşürüp itdi hâk Ne selâtîni ki kıldı ol helâk (421)

Bir melik oldı ki hergiz rûzigâr Görmemişdi aña benzer tâcidâr (1956)

Sultan tabiri de sıkça tercih edilen bir unvan olarak karşımıza çıkar. Tarihte sultan unvanını kullanan ilk Müslüman hükümdâr Gazneli Mahmud’dur. Gazneli Mahmud’dan sonra sultan unvanı yaygınlaşarak kullanılmaya devam etmiştir.

Mısr sultânı bir iki kez meger Görmiş-idi şâh Dârâdan zarar (892) Ger bu mâlı kim didüm sen bulasın Ol Sikender bigi sultân olasın (4390)

Yukarıda ifade edilen unvanlar genel olarak hükümdârlar için kullanılan unvanlardır. Bunların yanı sıra belli bölgelerin hükümdârları için belirli unvanlar tercih edilmiştir. Örneğin Rûm sultanları daima “Kayser” unvanı ile anılırken, Çin hakanları için de “Fağfûr” unvanı tercih edilmektedir. Orta Asya’daki Türk hükümdârlarının ise “Hân” unvanını aldığı görülür.

Kaysara irdi haber kim çok çeri Rûma uş geldi vü Dârâ serveri (331)

Evvel ol-ıdı ki Rûma sundı el Kaysara irürdi çoh dürlü zelel (7030) Oldı_esîr anda şeh-i Hâver-zemîn Dahı şâh-ı Magrib ü Fagfûr-ı Çîn (1199) Bir melikdi ol zamân Tamgac Hân

Kim anuñdı Türk ü Kişmîr ü Vegan (3539)

Hz. Peygamber’in (sav) kurduğu ilk İslâm devletinden itibaren, özellikle Arap Müslümanlar “Halife” ve “Emîr” unvanlarını kullanmayı tercih etmişlerdir.

İskender-nâme’de Dört Halife ve ardından gelen İslâm devletlerinin hükümdârlarının bu unvanlarla anıldığı dikkati çekmektedir.

Çünki Sıddîk itdi dünyâan güzer Yirine anuñ halîfe_oldı Ömer (5991) Ol gidüp oldı halîfe Müttakî

K’ehl-i ilm ü fazl-ıdı ol hem takî (6379) Çünki Nâsır oldı Bagdâda emîr

Emn zâhir oldı gitdi dâr u gîr (6453)

Osmanlı hanedanın anlatıldığı bölümde ise Osmanlı devletinin siyasi yapısına uygun olarak unvanların değiştiği görülür. Önceleri “Gazi” unvanını alan hükümdârlar daha sonraları “Sultân” unvanını almışlardır.

Aldı anuñ yirini Gāzî Murâd

Kim cihâd u gazv-ıdı aña murâd (7010) Çün şehâdet buldı Gāzî-yi şehîd Yirine oturdı Sultân Bâyezîd (7128)

3.1.2.1.2.2. Lakap

Lakap da unvan gibi hükümdârlık alametlerinden biridir. Ünlü siyaset-nâme yazarı Nizamülmülk eserinde lakaplarla ilgili bir bölüm ayırmıştır. Bu bölümde Nizamülmülk lakapların çoğalmasından ve önüne gelen herkesin istediği lakabı kullanmasından şikâyetçidir. Ona göre lakaplar belirli düzenlemelere göre verilmelidir. Askerler ve memurlara daha ziyade devlet ile alakalı lakaplar, vezirlere ve âlimlere ise mülk ile ilişkili lakaplar verilmelidir (Nizamülmülk: 195- 207). Lakap ile alakadar en önemli husus lakabı alan kişinin, verilen lakaba uygun olmasıdır.

İskender doğduğu esnada tali’ine bakılır ve doğunun ve batının sultânı olacağı müjdelenir. Bunun üzerine İskender’e “karn” lakabı verilmek istenir. Bunun yanı sıra İskender, omuzlarına dökülen iki saç örgüsüyle doğmuştur. Bu sebeple İskender’e “iki saç örgülü” anlamına gelen “Zülkarneyn” lakabı verilir.

Çünki hükm olmışdı ol ferruh-piser Yüriyiben şark u garbı tutısar Herbirine şark-ıla garbuñ Arab Karn komışdı kelâmında lakab Dahı dirler çünki togdı ol bahtiyâr İki gîsûsı var-ıdı tâb-dâr

Karn-gîsûdur bu-y-ıdı bir sebeb

K’aña Zü’l-Karneyn urdılar lakab (516- 519)

Lakaplar sadece olumlu özellikleri simgelememektedir. İskender-nâme’de anlatılan Mervân-ı Hâkem zalim olduğu için “Hayt-ı Bâtıl” lakabını almıştır.

Zâlim oldugı-y-ıçun ol bî-edeb Hayt-ı Bâtıl urdılar aña lakab (6061)

3.1.2.1.2.3. Taht ve Taç

Taht ve taç en bilindik hükümdârlık sembollerinden biridir. Taht hükümdârlık makamı anlamına gelmektedir. Bu suretle kişinin tahta çıkması, pâdişâh olması anlamında kullanılmıştır. Taç ise ise hükümdârın özel günlerde başına taktığı başlıktır. Bir iktidar simgesi olan taç, İskender-nâme’de genellikle taht kelimesi ile birlikte kullanılmaktadır.

Kim bizümdür dir cihânda taht u tâc Bize gerek gele her yirden harâc (992)

Kim elinde anuñ olısarsın helâk Anuñ olısar bu taht u tâc hâk (5237)

İktidâr sahibi anlamında ise “tâc-dâr” ifadesi de mesnevîde yer almaktadır.

Oldı bişyüz yıl cihânda tâc-dâr Adl-ile hoş hoş geçürdi rûzigâr (5344)

Kırh yıl Kisr-idi anda şehriyâr Onyidi yıl Hürmüz-idi tâc-dâr (5817)

Bunların yanı sıra mesnevîde taç kelimesine karşılık olarak “külâh” ifadesi de dikkati çekmektedir. Tahta çıkmak anlamında “külâh giymek” tabiri de İskender-nâme’de yer almaktadır.

Ol ölicek oglı_anuñ Dârâb Şâh Tahta çıkup urdı başına külâh (404) Virüben Tamgâc’a tâc-ıla külâh Kıldı anı ol ulusa dahı şâh (3870) Oldı ardınca anuñ Hûşeng şâh

Kim sezâ-vâr-ıd’aña taht u külâh (5098)

3.1.2.1.2.4. Bayrak

Bayrak, alem, direfş, sancak vb. de maddî hükümdârlık alametlerindendir. Bayrak bağımsızlığın olduğu kadar aidiyetin de sembolüdür. Her ülkenin bayrağı kendine özgüdür ve kendi milletlerini simgeler. İskender-nâme’de bayrak ve sancaklar daha ziyade savaşlar esnasında yer edinir. İskender savaş meydanına ordusu ile yürürken bayrakları ve sancakları dağları kuşatır.

Yiryüzi kûs ü direfş-ile ‘alem

Tolmış-ıdı vü dahı hayl ü haşem (330)

3.1.2.1.2.5. Çetr

Kelime anlamı olarak çetr; “güneşten korunmak için kullanılan şemsiye” ve “çadır” manalarını taşımaktadır. Aynı zamanda çetr, İslâmiyet öncesi İran ve Doğu kültüründe saltanat alametlerinden biri olarak kabul edilmiştir. Çetr, büyük bir mızrağın üzerinde kubbe biçiminde açılmış şemsiye şeklindedir. Hükümdâr savaşa veya alayla bir yere giderken, çetr vasıtasıyla güneşten korunur ( Merçil, 2007: 103- 104).

İskender-nâme’de oğlunu karşılamak için yola çıkan Kaydafe’nin yanında da saltanat çetri yer almaktadır.

Anuñ-ıla bî-kerân hayl ü haşem

Çetr-i sultânî vü hem kûs u alem (4639)

3.1.2.1.2.6. Mühür

Hükümdârlık alametlerinden bir diğeri olan mühür, genellikle yüzük biçimindedir ve parmağa takılmaktadır. Hz. Peygamber döneminden itibaren yüzük biçimindeki mühürlerin saltanat alameti olarak kullanıldığı bilinmektedir (Merçil, 2007: 196). İskender-nâme’de mühür kelimesinin yanı sıra aynı anlama gelen “hâtem” tabirinin de kullanıldığı dikkati çekmektedir.

Bir melik kopdı Sikender kim bu Rûm Hâtemine oldı nerm eyle ki mûm (557) Mühri-y-ile remzi böyle kıldı şâh K’ol göñül k’âhen bigi oldı siyâh (2184)

Mühür yüzükte yer alan işaretleri simgelemektedir. Mühür kullanılırken mühür vurulacak yere mum eritir ve yüzerine mühür basılır. İskender-nâme’de bu uygulamaya da yer verilmiştir.

Mühri urdugında mûma hâtemî Bir gedâya kul ider yüz Hâtimi (7175)

Mühür İskender-nâme’de saltanat simgesi olmasının yanı sıra Hz. Süleyman’ın mührünün devler tarafından çalınmasına telmihte bulunmaktadır.

Hâtemin alup elinden dîv ele Tahtını gör nice virdiler yile (4976)

3.1.2.1.2.7. Kılıç

Hükümdârlık alametlerinden bir diğeri de kılıçtır. Kılıç ikinci dereceden bir saltanat alameti kabul edilmektedir. Tarihte bazı sultanlara saltanat işareti olarak kılıç hediye edildiği bilinmektedir (Merçil, 2007: 236- 237).

İskender-nâme’de de kılıcın önemli bir yeri mevcuttur. Ahmedî’ ye göre pâdişâhlık kılıç ile olur.

Pâdışâhlık kılıc altında olur Memleket alan kılıc-ıla alur (1185)

İskender rüyasında bir meleğin kendisine kılıç hediye ettiği görür. Melek bu kılıç ile İskender’in doğuyu ve batıyı fethedeceğini ve yedi iklime sultan olacağını beyan eder. Ayrıca melek bu kılıcın Allah tarafından İskender’e sunulduğunu iletir. Böylece İskender’e saltanat Allah tarafından bahşedilmiş olur.

Bir gice düşde görür şeh kim felek Açılıban yire iner bir melek

Bir kılıc getürür ü virür aña Dir ki Allâh virbidi bunı saña Kılıc Allâhuñ-durur çekgil bunı Ol kişiye kim kıla düşmen seni Yüri vü sultânlar-ıla eyle harb

Kim senüñdür ucdan uca şark u garb (941- 944)

3.1.2.2. Şehzâde

Hükümdârların erkek çocukları için kullanılan şehzâde tabiri, “şâhzâde” kelimesinden değişmiştir. Şehzâde; şâh oğlu, pâdişâh oğlu anlamlarına gelmektedir. Şehzâde ifadesinin yanı sıra hükümdâr çocukları için pâşâ, emîr ve çelebi ifadelerinin kullanıldığı da bilinmektedir (Özkan, 2007: 60). Bununla birlikte İskender-nâme’de şehzâde için melik-zâde ifadesinin de yer aldığı görülür.

Bir melik-zâde vücûda geldi_i şâh K’aña mihr ü mâh olısar tâc-gâh (491)

Şehzâdeler geleceğin sultanları, tahtın varisidirler. İskender’in doğumu Feylekûs’u çok sevindirir. Çünkü tahtı bırakabileceği bir torunu olmuştur.

Togdı bir ogluñ k’olısar bahtiyâr Tâc u taht anı kılısar ihtiyâr

Nûr-ı devlet-durur ol ser-tâ-kadem

Sıdk-ıla mihrinden ürür subh dem (493-494)

Şehzâdeler geleceğin hükümdârları oldukları için doğumların itibaren büyük bir intizam ile yetiştirilirler. Tarih, coğrafya, siyaset, felsefe gibi eğitimlerin yanı sıra kılıç, ok ve yay kullanma gibi savaşçılık eğitimi de verilmektedir. İskender’in eğitimi de büyük bir özenle gerçekleştirilir. İskender yedi yaşına geldiğinde Aristo’dan dersler almaya başlar.

Din ilimlerini, tabiat ilimlerini, matematiği, siyer ve siyaset ilimlerini öğrenir. İskender on yaşına geldiğinde artık bir filozof kadar bilgilidir.

Yidisinde_âgâz itdi_ol nâm-ver Tâ ki ögrene Ârestûdan hüner (523) Añlayup ilm-i İlâhîden habar Eyledi kısm-ı tabâyi’de nazar Hem riyâzet ilmini bildi temâm Cümle asl u fer’-ile ol nîg-nâm

Hem amelden ilm-i menzil hem siyer Hem siyâsetden key añladı haber Oldı on yaşında ol bir feylesûf

Kim felek esrârına buldı vukûf (525- 528)

İskender daha sonra hendese ilmini öğrenir, Bokrat’tan tıp dersleri alır.

Hendese-eşkâl-ıla çün kıldı farz Yiri gögi bildi cev cev tûl u arz Tıbda hem bahs itdi ol Bukrât-ıla

Dahı Eflâtûn u hem Sokrât-ıla (530-531)

İlimlerle ilgili derslerini tamamlayan İskender, savaş eğitimi almaya başlar. Ok ve yay kullanmayı, ata binmeyi öğrenir. Ava çıkar.

Sayd u atlanmak nicedür bildi bes İlm-i tîr ögrenmege kıldı heves (533)

Çünki alurdı eline_evvel kemân Kaçar-ıdı okı sehminden gümân (535)

Şehzâdeler tahtın varisleri oldukları için, eğitimlerini tamamlayıp, belirli bir yaşa geldiklerinde sancaklara vali olarak gönderilirler. Böylece şehzâdeler tahta geçmeden önce bir hâkimiyet denemesi yapmış olurlar. Şehzâdeler vali olarak yönettikleri bölgede, aynen sultanın sarayında olduğu gibi kendi vezirlerini seçer ve saraylarını kurarlar (Kurpalidis, 2007: 107).

İskender on beş yaşında tahta çıktığı için, İskender’in sancağa gönderilmesi söz konusu değildir. Bununla birlikte Kaydafe’nin oğlunun, Varka adı verilen bir diyarı yönettiği mesnevîde yer almaktadır.

Bir melik var-ıdı anda nâm-dâr Adı Varka anuñ ol şehr ü diyâr Kızını Kaydâfe oglı Kanderûş

Varkanuñ almışdı dut bu söze gûş (4600- 4601)