• Sonuç bulunamadı

1. KURAMSAL ÇERÇEVE

1.15. Geleneksel Giyim ve Kuşam

Giyimin ilk çıkış nedeni vücudu çeşitli dış etkenlerden korumaya yönelik olduğu düşünülmektedir. Bir diğer nedeni ise örtünmeye yönelik olduğudur. Yani giyinmenin birçok nedeni vardı. Giyinmenin yanı sıra bir de bezenme olgusu vardır. Bezenme içerisinde takı, süs, makyaj gibi yapıların olduğu ve aksesuar olarak kullanıldıkları görülür.

Bir başka olgu ise kuşanma olgusudur. Bunun da içerisinde kuşak, kemer vb. olguların olduğu görülmektedir.

Giyim, bezenme ve kuşam olguları bölgeden bölgeye değişkenlik gösterir. Bunun sebebi ise toplulukların kendi inanç sistemleri, coğrafi şartları, statüleri, meslekleri, gelenek-görenekleri ve sosyo-ekonomik durumlarıyla alakalı olduğu görülmektedir. Giyim bir toplumun kültürünü yansıtan önemli bir olgudur. İnsanlar yaşadıkları coğrafyalarda uğraş verdikleri ve o coğrafyanın yapısına uygun giyinirlerdi. (7 İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul, 1984, s.30).

İlk insanın yeryüzünde yaşamaya başlaması ile ne tür giysi giydiği ile alakalı

mutlak bir bilgiye sahip olunmadığını görüyoruz. Fakat ilkel dönemlerde yaşayan insan toplulukların yapılan bir takım arkeolojik kazılardan çıkan emarelerinden yola çıkacak olursak; avcı toplayıcı kavimlerin, avladıkları hayvan derileri ile örtündüklerini söyleyebiliriz. Taş dönemine ait çıkan bazı kazılarda ki topraktan pişirilen kadın figürlerinin, yine bu döneme ait olan mağara duvarlarında çeşitli heykel veya resimlerde giyimli insanların tasvirlerine rastlanmıştır. O denemde yaşayan insanların hayvancılıkla uğraşmaları gerek hayvanların derisinden gerek yününden gerekse kılından faydalandıkları görülmüştür.

İnsanlara dönük nasıl ki pek çok konularda arkeolojik kazılarda elde edilen veriler tahmin etmeye yöneltiyor ise bu durum giyim kuşam içinde aynı dönütü bize vermektedir.

Yani ilk insanın ne zaman giyindiği ile alakalı mutlak bir veri karanlık olsa da;

‘Prehistorik’ ve arkeolojik araştırmalarının ‘Neandertal’ ölü gömme alanlarında (mezarlıklar) elde edilen verilere göre, süslenmenin ilk orta Paleolitik döneme (Yaklaşık 400.000 yıl önce.) uzandığı giyinmenin ise (Yaklaşık 50.000 yıl kadar önce) eski Taş Devri döneminde kuzey Rusya’da görülmüştür (Kaiser, 1985: 28-29).

İnsanoğlu giyinmeyi bir gereksinim olarak görmüşlerdir. Bu gereksinimler ya vücudunu korumaya dönük ya da saklama içgüdüsü isteğiyle başlamıştır diyen, Şerafettin TURHAN giyim kuşamı belirleyen etkenleri de şöyle sıralamıştır;

1. Korunma içgüdüsü, 2. Doğa koşullarına uyum,

3. Dinsel ya da felsefi inançlar, 4. Yapılan işe uygunluk sağlama,

5. Yönetimsel düzenlemeler, 6. Ekonomik koşullar,

7. Psikolojik eğilimler ve moda (TURHAN, 1990: 202–206) olmak kaydıyla yedi başlık altında toplamıştır.

Türk topluluklarında hayatlarının önemli bir kısmı at üzerinde geçirilirdi. Bundan

51

dolayı da pantolon ve çizme daha uygun olacağından yaygın olarak tercih edilen bir tür giysi idi. Silahlarını asabilmeleri içinde kemer ihtiyaçları olurdu. Sürekli dışarıda zaman geçirdiklerinden ötürü de kalın kürkler tercih edilirdi ( Ufuk Tavkul, Tarihi Türk kıyafetleri, Milli Folklor).

Gittikleri her coğrafyada kendi kültürlerini yaşadıkları gibi etkilendikleri kültürler de olmuştur. Örneğin; İslamiyet’ten etkilemişler.

Doğu ve güney doğu Anadolu illerine bakıldığında erkek kıyafetlerinde yedi ana giysi grubu vardır. Başa giyilen (Küllah, şapka, kefi, fes vb.), şalvar, yelek, gömlek, ceket yün çorap, ayakkabı (Çarık, yemeni, cizlavet vb.) gibi giysi türlerinden oluşurdu. Bu giysiler dışa giyilen ana giysilerdi. Bir de aksesuar olarak kullandıkları pazubent, köstek, silahlık, hamayli, kordon gibi takılar vardı.

Kadın giysi türleri ise simli ya da kutnu fabrikada üretilen kumaş türünden üretilen üçetek, bindallı üçetek, bindallı fistan, göğüslük ve fermane gibi giysiler hemen hemen her bölgede mevcut olan giysilerdi. Üçetek giyilmediğinde cepken ve şalvardan meydana gelen giysi türü kullanılırdı. Fakat baş bağlama şekilleri farklıydı (Eroğlu, 1995: 91).

Tekstil ticareti, MÖ 2000’den itibaren sarayın tekelindeydi (Wilhelm 1982: 64).

Makineleşmenin olmadığı dönemlerde yani dokumacılığın ilk aşamasında, koyundan elde edilen yünün eğrilmesi ile ürünler elde edilirdi. Yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen bazı veriler gösteriyor ki Taş Çağı ile beraber başlayan ağırşak, yün eğirmeye besin üretimine geçildikten sonra yoğun bir şekilde başlandığı görülmüştür. Çivi yazısı kaynaklarından da edinilen bilgilere göre iplik eğirip dokuma yapma işi kadın ve çocukların görevleri arasındaymış (Oberhuber 1972: 250; Yakar 2000: 186, 188; Pollock 1999: 117-123).

Hitit geleneğinde erkeklerin kısa etek ya da uzun elbise giydikleri, kadınların da uzun elbise üzerine çarşafa benzeyen bir baş ve üst giysisi kullandıkları anlaşılmaktadır.

Yakın tarihimizde ise makineleşmenin getirmiş olduğu moda adı verilen bir olgunun bütün dünyayı etkileyerek, içinde tasarımcıların; kumaş ve dikiş uzmanlarının da görev aldığı ve teknokratlar tarafından yönetilen, çok büyük şirketlerce üretilip büyük pazarlarda birbirine benzer giysileri tüm dünyaya servis ettiler. Böylelikle el tezgâhları,

küçük esnaflar bundan etkilenerek işin gelenekselliği de git gide yok olmaya yüz tutmaya başladı.

Dokuma sanatı ile terzilik sanatı uzmanlık isteyen birer mesleklerdi. Asur dönemine ait bulunan bir metinde usta, çırağına “Senin yapacağın elbisede dokuz elle uzunlukta ve sekiz elle genişliği olan (4.5x 4 m) kumaşın yüzünü bir defa taramalısın, fakat yüzey pütürsüz ve yünü de sıkı olmalıdır. Eğer kumaşın ters yüzünde yün parçacıkları görülüyorsa bu yüzünü de taramalısın. En iyi kumaş beyimin üzerinde dokuduğum saf suyla sertleştirdiğim kumaştır” bu şekilde söylediği görülmüştür.

Kumaş bir organik madde ve toprak altında da uzun süre varlığını sürdüremediğinden dolayısıyla günümüze kadar ulaşamadıkları görülmektedir. Bundan dolayıdır da Eski Çağ’a ait giysi özelliklerine ilişkin bilgiler, tasvirli eserlerden edinilmektedir. Farklı dönemlere ait heykelcik, heykel, kabartma, duvar ve mühür resimlerinde betimlenen insanların üzerlerinde taşıdıkları giysiler, çeşitli dönemlerin modasını tanımamıza vesile olmuştur.

Giysi türlerinde bazı giyilen kıyafetlerin yöreye göre bağlanış, kullanış ve farklı anlam ifade ettikleri de görülmektedir. Hatta bazı giysilerin özellikleri ve bağlanışlarının altında yatan birtakım manaları vardır. Örneğin; baş bağlamada bu açık bir şekilde görülmektedir. Genç kızlar ayrı, olgun veya evli kadınlar ayrı, yaşlı kadınlar ise ayrı giyinirlerdi. Başa giyilen giysi türü ile alakalı detaylı bilgiyi Ekber Yeşilyurt’un “Baş Bağlamanın İletişimdeki Dili” adlı konu başlığı altında detaylı bir şekilde bilgi alına bilinir.