• Sonuç bulunamadı

3. BULGULAR VE YORUM

3.11. Diyarbakır’da Giyim ve Kuşam

3.11.1. Erkeklerde Giyim ve Kuşam

Erkeklerde başlarına defe tüyünden külah, şapka, kefi gibi giysileri tarihsel zamana göre kullanmışlar. Kırsal bölgenin yaşam koşulu farklılık gösterdiği için bu durum giysilere de yansımış. Kırsalda heşo denilen bir tür giysi dışa giyilirdi. Tarihsel derinliğe bakıldığında önceleri el ile örülen bir takım giysiler daha sonraları ipekten elde edilen giysiler sonraları da kumaştan bir takım giysiler elde edildikçe de yörede giyilmişlerdir.

Yörede kullanılan erkek giysileri şöyleydi; külah, şapka, kefi, mantin yelek, kapaklı yelek, kırk düğme yelek, katırcı yeleği, şalvar, derpe-kras, uzun zubun, orta zubun, kilot pantolon (İngiliz Kilotu), ceket, palto, yün çorap, çarık, cızlavet, yemeni ayakkabı, rugan ayakkabı gibi giysiler yöre insanları tarafından kullanılmışlar.

Abdurrezak İnal’a göre;

Kadınlarda oldu gibi erkeklerde de yerleşim alanı ve iklim şartlarına göre giysilerin değişkenlik gösterdiğini görüyoruz. Mesela yörede Heşo denilen bir tür üste giyilen kalın bir giysinin kırsal bölgede çok giyildiği ve özellikle de havanın soğuk olduğu zamanlarda kullanıldığı görülmektedir. Çünkü iklim oldukça sert ve kırsalda yaşayanların da dışarı

145

çıkıp gün içerisinde yapmaları gereken bir takım işler var. Örneğin; bağa gitme, hayvanlara yem ve su verme gibi.

İslami inancın bir gereği olan ve tıpkı kadınlarda olduğu gibi erkeklerin de mutlaka başlarına bir şey giymeleri gerekliydi. Bu inançtan ötürü yörede mutlaka başlarına devetüyünden yapılan külahlar takılırdı. Ve etrafı da puşi ile sarılırdı. Daha sonraları ise çeşitli şapkalar da takılmaya başlandı.

Diyarbakır ilinin bazı ilçeleri sınır dışıyla çeşitli ticari bağları vardı. Örneğin; Hani, Lice gibi. Kaçak yollarla Suriye’nin Halep, Şam gibi illerinden malzemeler getirilir ve Diyarbakır’da satılırdı. Buralarda çeşitli giyim kuşam malzemeleri de getirilirdi. Örneğin;

Suriye’nin Hama şehrinden Hama puşisi getirilirdi. Pakistan’ın Lahor şehrinde alyans bir yüzüğün içerisinden kuşağın tamamının geçtiği bir tür ipek kuşak getirilirdi. Buna da Lahor kuşak denirdi. İran’dan ise yün ağırlıklı olan Acem şalvarı, Acem kuşağı getirilirdi.

Yazın da hicazdan getirdikleri ipek ağa banileri bellerine sararlardı. Suriye ve İran ile olan ilişkisinden dolayı bu ülkelerden gabardin denilen bir tür kumaş getirilirdi. Bu kumaş türünden ise kırk düğme yelek elde edip giyerlerdi. Dışarıdan gelen bir ürünün fiyatı daha yüksek olurdu. Kalitesi yüksek olan giysileri hem maddi durumu iyi olan hem de kendini seven kimseler alıp giyerlerdi. Erkekler yedi veziri denilen bir tür kumaştan gömlekler giyerlerdi. Bu kumaş kutnu denilen bir dokumadan üretilirdi. Mor rengin üzerinde beyaz çizgileri olan yani alacalı renklerden oluşan bir kumaş türüydü. Daha sonraları ise keten peluş denilen bir tür kumaştan da gömlekler giyilmeye başlandı. Gömleklerin üzerine Heşo denilen giysi giyilirdi.

Kırsal bölgede önceleri heşo daha sonraları ise sırasıyla aba, yarım aba, ceket ve zubun gibi giysiler kullanılırdı. Bunlar dışa giyilen giysilerdi. Zubunlar ikiye ayrılırdı.

Bunlardan biri uzun zubun, diğeri ise boydan zubun idi.

Şehir merkezindeki erkekler genellikle ağa bani denilen bir kuşak türünü kullanırlardı. Ağa bani, erkeklerin beline bağladıkları bir tür kuşak çeşididir.

Kırsalda yaşayanlar genellikle Derpe-Kras giyerlerdi. Derpe-kras iki parçadan oluşurdu. Birinci parçası Derpe, ikinci parçası ise Kras bölümüydü. Kras denilen bölüm yuvarlak ve yırtmaçlıydı. Kol bölümü ise boyun kısmına kadar yırtmaçlıydı. Genellikle Kras ile Derpenin hem kumaş özellikleri hem de renkleri aynıydı. Yani birbirleri ile farklı

renklerden oluşmazlardı.

Çarık döneminden sonra el yapımı çevirmeli yemeni dönemi başladı. Bu yemeni denilen ayakkabıların renkleri kişiden kişiye farklılık gösterirdi. Genellikle siyah, kahve renkleri tercih edilen renklerdi. Fakat portakal rengi gibi farklı renkler de kullanılırdı.

Körüklü ve arka kısmı da mahmuzlu olan bir tür çizme de kullanıldı. Mahmuz, çizmenin arkasına takılan binek hayvanları dürterek hızlandırmaya yarayan metal bir parçadır.

Diyarbakır’da ipek böceği kozaları oldukça yaygındı. Bundan dolayı da yörede ipek böcekçiliği yapılırdı. Bu kozalardan ipek çıkarılır ve bu ipekleri tezgâhlarda dokuyup puşiler üretilirdi. Bu puşiler devetüyünden yapılmış olan külahların renklerine benzer bir renkte üretilirdi. Bir diğeri de Şehr-i Hama denilen yöreye ait Hama puşilerini sararak giyerlerdi. Bu Hama puşileri genelde simli olurdu.

Yörede kullanılan giysi türlerinden biri de mantin yelek idi. İpek böcekçiliği ile uğraşıldığı dönemde, ipek üretim tezgâhlarında bu yelekler üretilirdi. Mantin yelekler genelde iki şekil ve iki renkten oluşurdu. Siyah üzerine beyaz desen, kırmızı üzerine de beyaz desenler vardı. Mantin yelekler düğmeli olur ve düğmeleri de sedeften olurdu.

Mantin yeleklerin astarı ise ipekten olurdu. Bu yeleklerin ense kısmı da çeşitli motiflerle işlenirdi.

Bir diğer model ise kapaklı yelek modeliydi. Yine ipek kumaş parçalarında bazen kırmızı zemin üzerine beyaz yıldız, bazen de beyaz zemin üzerine kırmızı yıldız aynı kapaklı yelekte olduğu gibi kolsuz bir şekilde yapılır ve giyilirdi. İpek kozalarından elde ettikleri kumaşlardan çarşaflarda yapıp giyerlerdi. Kumaş kalitesinde farklılık olurdu fakat model aynıydı. Kişinin maddi gücüne göre de giyim kuşam değişkenlik gösterirdi.

Diyarbakır’ın kışları oldukça soğuk geçerdi. Bu bölgede yaşayan insanlar gün içerisinde bağ, bostan, bahçe gibi işlerin yanı sıra balıkçılık ve taşımacılık gibi de bir takım işlerle uğraşırlardı. Dolayısıyla da Dicle nehri ile iç içeydiler. Çünkü Dicle nehrinden ekmek paralarını kazandıkları bir alandı. Dicle nehrinin kenarında ise kum ocakları vardı.

Yöre halkı inşaatta kullanılan kumu alıp merkeplerle taşıyarak ticaretini yaparlardı. Bu iş ile uğraşan kişilere de katırcı denirdi. Bu kişiler havanın soğuk olduğu dönemlerde göğüslerini soğuktan korumak için kapaklı yelek (Sol göğüs kısmının sağ göğüs kısmının üzerine geçirilen bir tür giysi.) denilen bir tür yelek giyerlerdi. Buna da katırcı yeleği

147

denirdi. Kadınlar beylerine yünden bazı giysiler örer ve latife olsun diye de güzelce bir işlerdiler. Yeleklerin kenarlarını, cep ağızlarını ve düğme kenarlarını; kuş, gül ve geometrik gibi bazı şekillerle güzel görünmesi için işlerlerdi.

Diyarbakır doğu ipek yolunun üzerinde olduğu için burada ipekçilik gelişmişti.

İpekler doğuya bu yoldan ve daha sonra da baharat yoluna bağlanıp giderdi. Diyarbakır’ın bazı sokaklarında ipek dokumacılığı yapılırdı. Genelliklede Ermeniler el sanatları gibi beceri gerektiren sanatsal işleri yaparlardı. Sanat onların işiydi. Bu tarz konularda oldukça marifetliydiler.

Gömleklerde yaka olmazdı. Yakası olmayan gömleğin kol manşeti de olmazdı.

Yani çarşıya git. Çizgili bir gömlek al. O gömleği terziye götür. Terzi gömleğin yakasını çıkarsın. Ve gömleği yöresel bir kostüme dönüştürmeye çalışsın. Nafile! Çünkü bir giysinin geleneksel olabilmesi için onun hem şekli hem de kumaş türü oldukça önemlidir.

Yöresellik kazanabilmesi için bazı önemli durumlar söz konusudur. Gerek kumaş türü gerek model gibi olgular olmazsa olmazlarındandır. Diyarbakır’da kullanılan başka bir tür kumaş ise fitilli kadife kumaş idi. Bu kumaştan erkekler palto ve şapka diktiriverirdi. Yani adam paltosunun kumaşından şapkasını da yapardı. Altın yıldız, merinos ve gabardin türü kumaşlardan; şalvar, yelek, ceket gibi giysiler giyilirdi. Artık makineleşme dönemine geçildiğinden dolayı kumaş türü giysiler yaygınlaşmaya başlandı. El işleri rağbetini kaybetti.

Yörede kullanılan gömleklerin gelenekselliğinde el bileğinin olduğu yerde manşet yoktur. El bileğinin olduğu yerde küçük bir yırtmaç olurdu. Düğme ile hiçbir alakası yoktu.

Aynı Derpe-Kras da olduğu gibiydi. Daha Sonraları birilerinin hoşuna gittiği için el bileğine manşet yapmışlar. Fakat işin gelenekselliğinde öyle bir tarz yoktur. Kırk düğme yelekte yaka yoktur. Kapaklı yelekte de yaka yoktur. Yeleklerin hiçbirinde yaka yoktur.

Yaka yelek ve gömleklerde değil cekette olurdu. Bir de farklı ülkelerden gelen adına da setre denilen bir tür giysinin de yakası vardı. Bu giysi cekete benzerdi. Üsten cepli arkasında da güzel görünsün diye örüklü saç bağına benzer bir aparatı vardı. Bu giysi ceketin altında da giyilirdi.

Günümüzde halk oyunlarını icra eden hiçbir ekipte maalesef ceketin giyilmediği görülüyor. Aslında Diyarbakır gençleri günlük yaşantılarında asla ceketsiz dolaşmazlardı.

Yazın bile ceket giyerlerdi. Mutlaka üzerlerinde bir şey olurdu. Genellikle şehir

merkezinde giyilen başka bir giysi türü de cekete benzeyen fakat ne yakası ne de kol düğmeleri olmayan bir tür giysi giyilirdi. Bu giysi ceket niyetiyle giyilirdi.

Erkeklerin ayağa giydikleri bir diğer giysi türü ise setre pantolondu. Yirmi yaşın üstünde olan kişiler ise uzun zubun giyer ve bel kısmını da ağa bani veya palaska bağlardı.

Diyarbakır merkezde uzun zubun giyen birçok insan vardı. Ramazan ayında gerek teravih namazlarında gerekse de gece namazlarında uzun zubun giyen insanlar görülürdü. Daha sonraları ise yarım zubunlar çıktı. Bu yarım zubunlar gömleğin üzerine giyilir şalvarın içerisine bırakılırdı. Ve bel kısmına da ağa bani denilen bir tür kuşak bağlanırdı. Süvari keten pantolon yani İngiliz kilotu denilen bir tür pantolonda gerek kırsalda gerekse de şehir merkezinde giyilirdi. Genellikle askeri bir giysi türüydü. Yanlarında kapaklı cepler vardı.

Diyarbakır’da bir dönem yaygın olarak kullanıldı.

Çarık cağmış derisinden yapılırdı. Çünkü derisi oldukça sert ve dayanıklıydı. Bu deri ilaçlanıp kuyularda haftalarca bekletilirdi. Bu işlem bittikten sonra elde edilen deriden çarık yapılırdı. Çarık döneminden sonra tamamen el becerisiyle yapılan çevirme yemeni (Bir tür ayakkabı) dönemi başladı. İşlenmiş deri el tezgâhlarında çevirtilerek yemeni derisi haline getirilirdi. İpliği ise bal mumundan geçirilerek sertleştirilirdi. Haftalarca kireç kuyularında bekletilen cağmış derisi kösele halini aldıktan sonra bir tür alet ile delinirdi.

Delinen kösele bal mumundan sertleşmiş olan iplerle çapraz bir şekilde bu deliklerden geçirilirdi. Daha sonra ise deri çevirtilerek yemeni elde edilirdi. Elde edilen yemeni yıllarca giyilirdi. Yemeni, önü bağcık sız ve kapalı olan arka tarafında ise çekecek niyetine kullanılan kulakçığı (Poçik) olan ayağa giyilen bir tür ayakkabıdır. Kadın yemenisinde poçik olmazdı. Genellikle kullanılan renkler ise siyah, kahverengi, şekerrengi ve portakal renkleriydi. Daha sonraları ise üç bağ, beş bağ ve yumurta topuk gibi farklı model ve farklı renklerde de ayakkabılar üretilmeye başlandı. Örneğin; üç bağ olan ayakkabıların yanı kahverengi orta kısmı ise krem rengindeydi. Bazen zıt renkler de kullanılırdı. Mesela siyahın içerisine beyaz gibidir. Yemeni ayakkabıların ön kısmına saç bağı şeklinde bir aparat takılırdı. Bir diğer ayakkabı türü ise derisi parlak olan yani rugan denilen bir tür ayakkabı çeşidiydi.

Mehmet Tekin’e göre;

Bizim yörede erkekler kışın veya diğer mevsimlerde genelde şalvar giyerlerdi.

Genellikle orta yaşlılar giyerdi. Yelek olarak da iki tip yelek vardı. Şuanda halk oyunları

149

ekiplerinin kullandıkları yelekler, yereldeki halkın giydiği yeleklerden farklıdır. Örneğin;

kapaklı yelek diye tabir edilen bir tür yelek diğer bir adıyla katırcı yeleği. Genellikle bunu Dicle nehrinden odun getirip şehirde satmaya giden oduncular giyerlerdi. Boğaz ve göğüs kısımlarına soğuk işlememesi için bu kapaklı yeleği giyerlerdi. Yeleğin sağ tarafı alta girerdi sol tarafı da sağ tarafın üstünü boğaza kadar tamamen örter ve kapatırdı. Şimdi bunları alıp getirmişler halk oyunları ekiplerine giydiriyorlar. Sanki başka yelek yokmuş gibi. Ama bu şekilde değil! Normalde Diyarbakır yeleği kişinin pantolon kemer yerini geçmeyecek şekilde ve şalvarın üzerinde olurdu. Katırcı yeleği ise şalvarın altına koyulurdu. Şalvarlarda siyah renk tercih edilirdi. Diyarbakır yeleğinin göğüs kısmı da ” V”

şeklindeydi. Bazı kişiler alttan iki düğmeyi iliklerdi. Bazı kişiler de önünü açık bırakırlardı.

Bu tamamen kişilikle alakalıydı. Öğle hovarda tipler önü açık gezerdi. Mütevazı olanlar önünü örterdi. Kendini seven kişiler köstek saat de takarlardı. Eskiden kumaş olarak da iki tür kumaş tercih edilirdi. Biri yörede karemendo, diye tabir edilen kumaş türüydü. Diğeri ise yörede lastikotin, diye tabir edilirdi.

Karamendo; eskiden insanlar Terkan veya Hani bölgesinden Diyarbakır’a geldiklerinde köprü falan yoktu. İnsanlar nehrin karşı tarafına geçmesi gerekiyordu.

Dolayısıyla karşıya geçmek için şalvarlarını çıkarırlardı. Yüzme bilmeyenler şalvarlarını suya çalardı sonra açık olan yerlerini bağlarlardı ve üfleyip şişirirlerdi tuluk şekline getirilirdi ve insanlar ona binip Dicle nehrini karşıdan karşıya geçerlerdi. Buna tür kumaşa halk arasında karamendo denirdi.

Lastikkotin; eskiden kullanılan ve yöre halkının lastikotin, diye tabir ettikleri bir kumaş türüydü. Su geçirmez naylon ağırlıklı olan bir kumaş türüydü. Rengi ise siyah idi.

Altın yıldız firması halada bu kumaş türünü üretiyor. Şuan bakıyorum lacivert, mor ve başka renkleri de mevcuttur. Eskiden renk çeşitliliği pek yoktu. Genelde siyah renk hâkimdi. Bazen az da olsa koyu kahverengi de bulunabiliyordu. Diyarbakır’da öyle cıvık renkleri kimse pek giymezdi. Siyah renk genelde ağır bir renk olduğundan tercih edilirdi.

Şimdiki gençlere bakıyorum şalvar farklı bir ren yelek farklı bir renk giyiniyorlar.

Diyarbakır insanı kendini severdi. Fakir bile olsaydı genelde renkleri uyumunu oturturlardı. Yöre halkı genelde alt üst takım şeklinde elbise giyerlerdi. Şalvar giysi türünde siyah renk daha yaygın tercih edilirdi. Bazen de fıstık yeşili tercih edilirdi. Çok eski dönemlerde yün şalvarlar da giyilirdi. Ben o tarz giyimi de yaşım itibari ile gördüm.

Kıldan yapılan şalvarları da gördüm. Bir de kırsal bölgede aşırı sıcaklıktan dolay erkekler

Derpe-Kras denilen bir tür entariye şekil olarak benzeyen fakat dikişi farklıydı. Şalvar gibi beyaz, Amerikan bezinden veya Japon bezi denilen kumaş türünden elde edilen bir giyside türüydü. Bunların üzerine de siyah yelek kuşak özellikle de ağa banı takılırdı. Koçerler bunları kullanıyordu. Şalvarın altına yün çorap kesinlikle olurdu.

Zengin kimseler, lastik kotin denilen veya son dönemlerde sanayinin gelişmesi ile fabrikalarda üretilen kabardın denilen bir tür kumaşı tercih ederlerdi. Hatta eskiden insanların giyecek çok elbiseleri olmadığından düğünlere giderken birbirlerinden ödünç alırlardı. Eskiden çarık vardı. Daha sonra yemeni denilen ayakkabılar çıktı. Kerata (Çekecek) olmadığından dolayı ve insanlar kolay giyebilsinler diye poçikli ayakkabılar yani yemeni denilen ayakkabılar giyerlerdi. Genelde siyah renk tercih edilirdi. Beyaz renk yemeni ayakkabılar giyilmezdi. Giyenler genelde paytonculardı. Veya farklı bir kişiliğe mensup olan hoş karşılanmayan tiplerdi. Kadınlar da genelde kırmızı rengi sıkça kullanırlardı. Yemeni denilen ayakkabıları giyerlerdi. Şimdi vişne rengi beyaz giyenler vardır. Eskiden öyle bir şey yoktu genellikle erkekler siyah bazen kahverengi giyerlerdi.

Kadınlarda genellikle kırmızı giyerlerdi. Bazen şehir merkezinde sivri burun değil de kesik uçlu ayakkabılar bağlı olanlar ya da yumurta topuklu olanlar kullanılırdı. Ağırlıklı olarak yemeni kullanılırdı.

Gömlek; eski dönemlerde insanlar genelde serin tutan kumaşları tercih ederlerdi.

Bu kumaş türleri ya beleşo ya da haftrenk yani yedi veziri denilen kumaş türleriydi. Ermeni kadınlar da bu kumaşları işleyip süslerlerdi. Bu bahsettiği şehir merkezinde genellikle kullanılırdı.

Şapka; genelde sekiz köşe olan kullanılırdı. Ayrıca devetüyünden yapılan külahlar da kullanılırdı. O zamanlar Diyarbakır’da develer çok olduğundan bunların yününden de külahlar yapılır, tezgâhlarda satılırdı.

Haşo; erkek giysilerinden dışa giyilen kırsal bölgede genellikle kullanılan bir tür giysi idi. Bu giysinin iki türü vardı. Kollu olanı ve kolsuz olanı... Yazlık olanlarda pamuk kışlık olanlar yün olurdu. Yorgan ipinden dikişlerle baklava dilimi tarzında desenler ile dikilirdi. Bu giysiler insanları yazın güneşten kışın soğuktan korurdu. Biraz daha kırsal kesimlerde aba vardı. O da devetüyünden ya da koyunyününden elde edilirdi.

Kuşak; yörede iki çeşit olarak kullanılırdı. Biri İran’dan gelen acem kuşağıydı.

151

Genelde kendini sevenler kullanırlardı. Bir de Pakistan’ın Lahor kentinden gelenler vardı.

Pakistan’dan gelenler çok zarif ve ipekten idi. Ve kuşağın tamamı alyans yüzüğün içerisinden geçecek kadar zarif bir kumaş türüne sahipti. Şimdi bakıyorsun farklı değişik bir tür kuşak kullanılıyor. Bunlar hiç hoş ve estetik durmayan bir kuşak türüdür. Bir de yazın Halep’ten getirilen ağa banı dedikleri sarı renkli olan yazlık kuşaklar kullanırdı. Bir de kışlık kuşaklar vardı.

Kuşakların farklı farklı kullanım amaçları vardır. Beli sarmak için, süs niyetine ya da silah veya hançeri saklamak için, yağmurdan kafasını korumak için, tarladan bir şeyler içine koymak ya da poşet niyetine kullanmak ya da çocuğu sırtına bağlamak gibi birden çok maksadı olan bir giysi türüydü.