• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3:TÜRK YÖNETĐM TARZININ ĐNCELENMESĐNE YÖNELĐK BĐR YÖNTEM ÖNERĐSĐ BĐR YÖNTEM ÖNERĐSĐ

4.1. Đslamiyet Öncesi /Göktürkler Dönemi

4.1.2. Göktürkler Dönemi Yönetim Anlayışı

Göktür dönemine ile ilgili olarak öne çıkan en çarpıcı örnek profesyonel yönetici ve danışman çalıştırma yönelimini ima eden bilge vezir Tonyukuk’dur. Göktürk imparatorluğunun temellerini atan Tonyukuk yazdığı mezar taşında Đlteriş’in Kağan olarak tayininde de baş rolü kendisi oynamıştır (Giraud, 1999:94). Döneme ilişkin Çin kaynakları, Kağanın yanı başında yer alan danışmanlardan söz eder. Tonyukuk Orhun anıtlarında kendine ait çeşitli unvanları bir bir saymaktadır. Bu unvanlar içinden Tonyukuk kağanların “ayguçi”sı danışmanı olmakla övünür (Giraud, 1999:114). Burada ifade edilenler gerek başlıktaki dönemde, gerekse tarihin her döneminde her devlette liderin yanında mutlaka haneden dışından nitelikli birilerinin olduğu varsayımı ile Türklere ait ayırt edici bir yönetim uygulaması olmadığı söylenebilir. Her dönemde liderin yanında o döneme göre nitelikli danışmanların olduğu tarihsel bir gerçektir. Ancak, burada Türklerle ilgili olarak ayırt edici olan iki özellikten bahsedebiliriz. Birincisi, bahsedilen danışmanların nitelikleri ülkenin kurumsal özelliklerine ve kültürüne göre değişmektedir. Göktürkler döneminde bir danışmanla ilgili olarak Alplik, cesurluk ve askerlik ön plana çıkarken komşu toplum olan Çin’de kabul gören danışman özellikleri hile yapma becerisi, diploması ve savaşmadan savaş kazanma becerisi şeklinde kendini göstermektedir.

Göktürkler dönemine ilişkin yapılmış olan inceleme üst kademedeki Tonyukuk örneği dışında yaşanılan dönemde Türk ustası olmayan çeşitli iş ve sanat kollarında o dönemin sanatı ve zanaatı ile ün salmış yabancı ustaların da ülkeye çağrılarak para karşılığında çalıştırılmış olduklarını da göstermektedir. Bilge Kağan’ın

“...Ondan sonra Çin Kağanından resimciyi hep getirttim benim

sözümü hiç kırmadı, maiyetinde resimciyi gönderdi. Ona bambaşka bir türbe yaptırttım. Đçine dışına bambaşka resim vurdurttum” (Ergin,

1999:63).

şeklindeki ifadeleri bu durumun bir göstergesidir. Burada böylesi bir yönetsel davranışın sadece bu döneme ilişkin değil bütün dönemlere ilişkin evrensel bir uygulama olduğu iddia edilebilir. Nitekim gerek makro boyuttaki, gerekse mikro boyuttaki yönetim uygulamaları açısında böyle bir uygulamanın şüphesiz ki evrensel bir uygulama olması gerektiği zaten ortadadır. Ancak gereklilik her zaman bahsedilen yönetim uygulamasının var olduğu anlamına gelmez. Yönetim uygulamalarının sorunsuz bir şekilde yerine getirilmesi ve yerleşerek bir ekol oluşturması şüphesiz ki, inceleme yapılan çevredeki örgütsel alanın müsadesi ile mümkündür. Dolayası ile bu konuda ki tartışmanın o dönemde ve diğer toplumlardaki örgütsel alanın böylesi bir uygulamaya müsaade edip etmediğinden hareketle yapılmalıdır. Đncelenen döneme ilişkin başka toplumlarda ki örgütsel alanların sahip olduğu özelliklerin böylesi uygulamaya müsaade edip etmediğine ilişkin bir tartışma ise bu çalışmanın kapsamını aşmaktadır. Ancak kesin olan Göktürkler döneminde oluşan örgütsel alanın bahsedilen yönetim uygulamasını meşrulaştıracak özelliklere sahip olduğudur.

Göktürkler dönemine ait yapılan inceleme insan kaynakları yönetimi ile ilgili olarak meritokratik bir uygulamanın olduğunu göstermektedir71. Meritokrasiye ilişkin yapılan vurgunun en önemli göstergesi o dönemde “Alp” ve “bilge” kelimeleri üzerine yapılan vurgudur. “Alp” kelime anlamı olarak bugün büyük, cesur anlamında tercüme edilmektedir. Ancak kelimin tarihi seyir içindeki anlamı bugünkü anlamından farklıdır. Kitabelerdeki ifadelerden anlaşıldığı üzere Alp’lik sıfatında devlet adamı olma özelliği kuvvetli ve cesur olarak ifade edilmektedir. “Bilge” kelimesi ise, bugün batı

71 Meritoktrasi: Yönetim erkinin yetenek ve kişilerin bireysel üstünlüğüne dayandığı yönetim biçimidir (http:// tr. Wikipedia.org/wiki/meritokrasi).

kültüründeki bilgin sözünden farklı bir anlam taşımaktadır. Kitabelerde anlatılan bilgi Tonyukuk’un kişiliğine ilişkin bilmekten daha üstün özelliklere vurgu yapmaktadır. Tonyukuk bildiği kadar doğruyu düşünen, doğruyu düşündüğü kadar da uygulayabilen bir kişidir (Öztürk, 1973:32-33). Bunun yanı sıraya meritokrasiye yapılan vurgunun diğer önemli bir göstergesi Kağan seçimidir. Göktürkler döneminde kağan ya da bey öldüğünde oğlu devlet ya da bey yönetiminde yeterli değilse onun yerine geçemezdi. Kurultay ya da toy toplanır yeni bir önder seçerdi. Önder olmak için, siyasi etkinlik yeterli olmazdı. Nitekim Çinlilerin Ta-lo-pi adını verdiği Göktürk prensinin kağanlık sırası gelmiş olmasına rağmen annesi Çinli olduğu için toy tarafından tanınmamış, yerine cesur ve kahraman olduğu için amcası Đşbora seçilmiştir. Göktürk Kağanı Đnel VIII. yüzyılın başında halka karşı görevini yerine getirmediği için tahtan indirilmiştir. Toylar o dönem için kağanı meşrulaştıran kurumsal bir yapı olarak nitelendirilebilir. Kağanların askeri yetkinliği de son derece önemliydi ve bu olmaz ise olmaz bir koşuldu

“Yalnızca kılıç tutabilen el hükümdar asası olabilir” ata sözü askerlik bilgisine yapılan

vurgunun çarpıcı bir göstergesidir (Aydoğan, 2004:553). Bu anlatılanlara ilave olarak yönetimin en üstündeki Kağan’a bağlı olarak çalışan Şadapit adı verilen üst yöneticilerin atamalarında, bilgi ve yeterliliğe verilen önem meritokratik uygulamanın diğer bir göstergesidir. Şadapitlerin altında Tarhanlar yer almaktadır. Buyruk adı verilen sıradan memurlar ise, kurultaylarda alınan kararları üst yönetimin denetiminde yaşama geçiren uygulamacılar olarak nitelendirilebilir. Yeterlilik ve deneyim, buyruk memurları için de esastı. Atamalarında kayırma ve ayrıcalık söz konusu olmazdı (Aydoğan, 2004:550).

Đnsan kaynakları yönetimine ilişkin yapılan tespitlerin ayırt edici olup olmadığına mutlaka Göktürler Devletinin etkileşim halinde bulunduğu diğer ülkelerde nasıl bir uygulama olduğunun bilinmesi ile karar verilebilir. Ancak böyle bir araştırma yapmak daha öncede ifade edildiği gibi çalışmanın kapsamını aşmaktadır. Zaten burada farklılık aranması gereken konu meritokratik bir uygulamanın olması değil, meritokratik anlayışa vurgu yapan kelimelerin ve özelliklerin her toplumda farklılaşmasıdır. Kelimeler aynı olsa bile kurumsal faktörler ve kültür her toplumda bu kelimelere yüklenen anlamı farklılaştırmaktadır.

Göktürkler dönemindeki yönetim tarzı ile ilgili olarak öne çıkan diğer bir nokta da yüksek formalizasyon ve merkezileşmenin varlığıdır. Töreye yapılan vurgu formalizasyonun en önemli göstergesidir. Kültiğin ve Bumin Kağan abidesindeki

“Öyle kazanılmış, düzene sokulmuş, ilimiz, töremiz vardı. Türk, Oğuz Beyleri milleti işitin, Üstü gök basmadıkça alt yer delinmese Türk milleri ilini töreni kim boza bilecekti?” (Ergin, 1999:17).

“Bilgili kağan imiş…ili tutup töreyi düzenlemiş…milleti ecdadımın töresince

yaratmış, yetiştirmiş” (Ergin, 1999:39).

“Kağan uçtuğunda kendim sekiz yaşında kaldım. O töre üzerine amcam

kağan oturdu” (Ergin, 1999:39).

Yönündeki ifadeler hem töreye yapılan vurguyu gösterirken, hem de bu vurgudan hareketle formalizasyonu meşrulaştıran bir kurumsal faktörün olduğuna işaret etmektedir.

Merkezileşmenin de son derece önemli olduğuna dair çarpıcı örnekler vardır. Göktürkler’de M.S. 572’de hakan olan Tapo Hazar’dan Japon Denizi’ne kadar uzanan yaklaşık 14 milyar kilometre karelik büyük ülkeyi yönetim kolaylığı sağlamak için iç yönetim birimleri halinde güçlenmek düşüncesiyle ikiyi ayırmıştır. Đmparatorluk anlayışı ile bağdaşmayan ve Türk Devleti gelenekleriyle uyumsuzluk içeren bu yanlış uygulama, kurumsal baskılar ve kültürel değerler ile bağdaşmamış bunun sonucunda da yeni yönetim yapılanması adına yapılan bu girişim, parçalanma ve dağılmanın bir aracı haline gelmiştir (Aydoğan, 2004: 528).

Söz konusu dönemde öne çıkan diğer önemli bir konuda dışsal motivasyon faktörlerine yapılan vurgudur. Gerek bu dönemin yönetimin mantığına ilişkin önemli bulgular veren Orhun Anıtlarında yer alan

“Tanrı buyurduğu için, devletim, kısmetim var olduğu için ölecek milleti diriltip besledim. Çıplak milleti elbiseli kıldım. Fakir milleti zengin kıldım”

(Ergin, 1999:43).

ifadeler o dönemde en önemli dışsal motivasyon faktörü olan giyinme ve tok olmanın devletin devamlılığında ve Kağana itaat edilmesinde ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Karar vermede istişareye verilen önem dönemin öne çıkan diğer belirgin bir yönetim özelliğidir. Orhun anıtlarına ilişkin yapılmış olan ağız incelemesi Đlteriş ağzında, onun iktidarı ele geçireceği sırada, “ayğıl” emir kipi biçiminde, müstakbel kağanın yakın dostlarından öğüt almakta olduğunu göstermektedir (Giraud;1999:115-116). Yine Töre’nin güncelleştirilmesi ve onun uygulama koşullarını belirleyen buyruklar, halkın katıldığı toplantılarda kabul edilmektedir. Bu toplantılarda halka, hem yönetime katılma, hem de onu denetleme hakkı sağlanmıştır. Asker ya da sivil, her kesimde ve değişik nitelikte halk toplantıların yapılmış olduğu görülmektedir. Yaptırım gücü olan toplantıların kurumsallaşarak yönetim işlevinin temelinde yer aldığı söylenebilir (Aydoğan, 2004:549). Karar alma tarzına ilişkin bu anlatılanların yanında yönetim organlarında yer alan ve bürokratik işleyişi düzenleyen yetkileri, görevleri yaparken toplum yararını, devleti ve halkın çıkarlarını her şeyin üzerinde tutan anlayış hakimdir. Bu anlayışın bir yansıması olarak uygulamalarda kurultay kararlarının esas alındığı görülmektedir (Aydoğan, 2004:550). Bu uygulama karar alma da istişareye verilen önemi göstermektedir.

Göktürkler döneminde liderin önemli bir yeri olduğu görülmektedir. Diğer Türk devletlerinde olduğu gibi Göktürkler döneminde de liderlerin kültürel bir kahraman oldukları görülmektedir. Bunun bir yansıması olarak liderler yüksek liderlik profili sergilemektedirler. Lidere atfedilen değerin oldukça yüksek olduğu bu dönemde liderlerin varlığı çok önem verilen bir konuydu. O dönem için toplumunun en büyük korkularından bir tanesinin lidersiz kalmak olduğu görülmektedir. Halkın kağanlara yaptırım gücü yüksek yetkiler verdiği ve kurumsal ve kültürel belirleyicilere aykırı olmadığı sürece özgürce kullanabileceği otorite verdiği ifade edilmektedir. Bu yetki ve otoriteye rağmen halkın liderlere çok fazla karışmadığı buna karşılık ondan, sorunları çözmesini beklediğine tanık olmaktayız. Kağan, bu güvene layık olmak zorundaydı. Bu zorunluluk ona atalarından kalan ve hiçbir koşulda savsaklayamayacağı ahlaki bir sorumluluktu (Aydoğan, 2004:552).

Đslamiyet öncesi dönemde liderlik parametresi ile ilgili olarak karşımıza çıkan diğer önemli bir nokta liderin güç kaynaklarıdır. Bu dönemde liderin en önemli güç kaynağının ilahi güç kaynağı olduğu görülmektedir. Gök tanrı inancına bağlı olarak gelişen bu hakimiyet anlayışına göre Tanrı hakimiyeti doğrudan doğruya değil, bir vasıta ile kullanmaktaydı. Bu vasıtada Türk Kağanı idi. Bu duruma göre, Türk Kağanına devlet idare etme ve güç yetkisi , Tanrı tarafında bağış olarak verilmekteydi. Đfade edilen bu güç kaynağı Đslamiyet öncesi döneme ilişkin yönetim uygulamaları bağlamında değerlendirildiğinde iki açıdan önemlidir (Koca, 823). Birincisi, Türk Kağanlarının Tanrı tarafından verilen bir “kut” ile hükümdarlık ve iktidar yetisi almaları halkın Kağana olan güvenini arttırmış halk ve lider arasında oluşmuş bu güven ilişkisi liderlerin hareket alanını genişletmiştir. Bu tespitle alakalı olarak öne çıkan diğer önemli bir noktada, liderlere Tanrı tarafından verildiğine inanılan “kut”’un liderlerin kendilerini meşrulaştırma konusunda çok çaba harcama gerekliliğini ortadan kaldırmış olmasıdır. Liderin sahip olduğu güç kaynağının yönetsel davranışlarını meşrulaştırma çabasını azaltması, onun sınırsız ve hesapsız davranabildiği anlamına gelmemektedir. Kağan o dönemde yasaları uygulamada geniş bir yetkiye sahipken, yasa yapma yetkisi yoktur. Sahip olunan kutsal güce rağmen iktidar üzerinde gerçek denetim halk adına hareket eden say ya da toy adı verilen meclis aracılığı ile sağlanmaktadır. Bu meclisler Kağanın istek ve önerisini geri çevirebilir, önemli kararlarda onu reddedebilirdi. Örneğin, Türk tarihinde çok önemli bir yeri olan ve halkı tarafından çok sevilen Bilge Kağan’ın Göktürk kentlerinin surlarla çevrilmesi ve Budizm propagandasının ülkede yasaklanması önerileri, toy tarafından kabul edilmemiştir (Aydoğan, 2004:553).

Göktürkler dönemine yapılmış olan inceleme söz konusu döneme ilişkin sağlam ve uyumlu bir kurumsal çevre ve kültürel doku olduğunu ve buna bağlı olarak işlevsel, çözüme yönelik ve bir ekol niteliği kazanmış yönetim geleneği olduğunu göstermektedir.