• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: ULUSAL BĐR YÖNETĐM TARZINDAN BAHSEDEBĐLMENĐN TEORĐK DAYANAKLARI: ÖRTÜŞMECĐ VE AYRIŞMACI GÖRÜŞLER TEORĐK DAYANAKLARI: ÖRTÜŞMECĐ VE AYRIŞMACI GÖRÜŞLER

1.1. Örtüşme Görüşü

Kuzey Amerikalı bazı araştırmacılar savaş sonrası dönemde dünyanın genelini kapsayan endüstrileşme sürecinin modern teknoloji ile birlikte toplumlar ve sistemler arasındaki farklılıkları ortadan kaldırarak yönetim tarzlarının zamanla birbirlerine benzeyeceklerini iddia etmişlerdir. Bu araştırmaların sistemler, ekonomiler ve organizasyonlar arasındaki farklılıkların modern dünyadaki gelişmelere paralel olarak ortadan kalkacağı ve yönetim tarzlarının benzeşeceği yönünde yapmış oldukları vurgu, örtüşme görüşü ile ifade edilmektedir. Günümüz araştırmacılarından bazıları da yaşanan küreselleşme olgusuna atıfta bulunarak, örtüşme senaryolarının en yeni versiyonlarını dile getirmektedirler (Warner, 2003:5).

Örtüşme görüşüne göre, yukarıda da bahsedildiği gibi uluslardaki işletmeler ekonomik gelişme ve endüstrileşmenin zorlamaları aracılığı ile kültürel ve kurumsal farklılıklara rağmen ortak birer yönetim tarzına sahip olacaklardır6 (Kery ve diğ., 1964; Child, 1981;

5 Bu çalışma adından da anlaşılacağı gibi ayrışmacı görüşü oluşturan kuram, okul ve modellerin savları ile kurgulanmıştır.

6 Bu varsayımın temelinde evrensellik anlayışı yatmaktadır. Evrensellik, kültürel farklılıkları görmezlikten gelmek gerekliliği üzerine kurgulanmıştır. Evrenselciliğin kökeni aydınlanma dönemine dayanmaktadır. Aydınlanma döneminin bir ürünü olan evrenselcilik ile aynı dönemde ortaya çıkan

Dunphy, 1987; Sparrow ve diğ., 1994). Child (1981), endüstrileşme ile birlikte işletmelerin organizasyon yapılarının formalizasyon, merkezileşme ve ortak işletme ve yönetim uygulamalarına ulaşacağını; akabinde de tüm dünyadaki yönetim tarzlarının benzeyeceğini ifade etmektedir. Webber (1969), yönetim tarzlarına ilişkin homejenliğin ortak eğitim programları ve gelişen teknoloji tarafından kuvvetli bir şekilde etkilendiğini dile getirmektedir. Endüstrileşmiş ulusların teknolojik olarak da geliştiklerinden hareketle England ve Lee (1974), yönetim tarzlarının gittikçe birbirleri ile örtüşeceği varsayımının mantıklı olduğunu ifade etmişlerdir7.

Örtüşme görüşüne göre, endüstrileşmekte olan uluslar batının kapitalist ülkeleri ile sık sık bağlantılar kurmakta ve batının serbest girişimci sistemini ve onların uygulamalarını örnek almaktadırlar8. Bu nedenle endüstrileşmekte olan ülkelerin yönetim tarzları, batının pazar ekonomisi temelinde oluşan yönetim tarzına büyük bir hızla adapte

mekanik dünya görüşü uzlaşmaktadır. Mekanik anlayış insanların bir makinenin çarkı gibi birbirinin yerine konulabilir standart, birbirinin kopyası olduğu varsayımına dayanmaktadır (Sargut, 1994:324-325). Yönetim yazınında sanayileşmenin, modernizasyonun ve serbest pazar ekonomisinin ortaya çıkarmış olduğu sonuçlara bağlı olarak, evrenselliğin kurulmasını sağlayacağına dair iddialar yer almaktadır. Bu bağlamda tüm sanayileşmemiş ülkelerin sanayileşmiş batılı ülkeler gibi gelişeceğini öngören örtüşme görüşü, evrenselci yaklaşımlara önemli destekler sağlamıştır. Ancak, daha sonraki yıllarda örtüşme görüşü ortaya konan araştırmalardan beklenen desteği görmemiştir (Sargut, 1996:3). Aslında, evrensellik yönetim ve örgüt alanındaki olgulara etnik merkezli ve dar bakış açısı olan bir yaklaşımın ürünüdür. Bu tür yaklaşımlara meydan okumanın en etkili yolu, ilgili kuram ve yöntemlerin farklı kültürel bağlamlardaki geçerliliğini sorgulamaktır (Sargut, 1996:5).

7 Örtüşme görüşünü savunan araştırmacılar çoğunlukla teknoloji, boyut, endüstrileşme süreci ve ekonomik faktörler üzerine odaklanmışlardır. Ulusal kültür, farklı kurumsal uygulamalar ve tarihsel arka plan gibi yerel faktörleri dikkate almamışlardır. Oysa ulusal kültür başta olmak üzere bir ulusa özgü diğer yerel faktörler işletmeler için anlaşılması ve dikkate alınması zorunlu faktörler olmalarının yanında onların faaliyetlerinde çok önemli rol oynamaktadırlar (Warner, 2003).

8 Bu ifade edilenler yeryüzündeki bazı gelişmelere bağlı olarak bir ülkede doğan ve başarılı sonuçlar veren yönetim uygulamalarının başka bir ülkede uygulanmalarının yönetim tarzları arasındaki farklılıkları ortadan kaldırarak yönetim tarzları arasında bir türdeşliğe neden olacağını şeklinde bir iddiaya işaret etmektedir. Ancak Özen (2002), Alvarez’in (1996 ve 1998) geliştimiş olduğu kuramsal çerçeveden hareketle, belirli bir ülkede geliştirilmiş bir yönetim uygulamasının başka bir ülkede transferinin tam anlamıyla bir türdeşleşmeye neden olmayabileceğini, çünkü transfer edilen ülkenin kurumsal bağlamının etkisiyle de bu yönetim uygulamasının benimsenme biçiminin ve içeriğinin orjinelinden farklılaşabileceğini ifade etmiştir. Yapılan görgül çalışmalar da yerel bağlamın kendine özgü kültürel, kurumsal, yasal niteliklerden dolayı, transfer edilen yönetim uygulamasının orjinalinden farklılaşarak yeniden kurgulandığı görüşünü desteklemektedir. Özen (2004)’deki çalışmasında, Xu’nun (1999) çalışmasını (ABD’de yayılan Toplam Kalite Yönetimi’nin içeriğinin, bu uygulamanın ithal edildiği ülke olan Japonya’dakinden oldukça farklılaştırıldığını ve istatiksel/teknik yanı törpülenerek yetkilendirme, katılım gibi insancıl yanını vurgulayan tetoriklerle adeta “Amerikanlaştırıldığını” göstermektedir), Casper ve Hancke’nin (1999) çalışmasını (ISO 9000 kalite güvence sisteminin, ulusal bağlamdaki mevcut yetke ve risk dağılımı yapısını yeniden üreterek, Fransa’daki örgütlerde Taylorist örgütlenme tarzını, Almaya’da ise vasıflı işçilerin özerkliğini pekiştirecek biçimde uygulandığını göstermektedir) ve Gooderham ve diğ. (1999) daki çalışmalarını (Đnsan kaynakları yönetimi modelinin, Almanya, Fransa, Danimarka, norveç, Đspanya ve Đngiltere gibi Avrupa ülkelerinde, kurumsal bağlam farklılıklarından ötürü, teknik ve insancıl yanlarını, farkı düzeylerde öne çıkaracak biçimde algılandığı ve uygulandığını göstermektedir) transfer edilen yönetim uygulamalarının orjinalinden farklılaşarak yeniden kurgulandığı görüşünü destekleyen çalışmalar olarak göstermiştir (Özen, 2002:107-108).

olmaya çalışacaklardır (Dunphy, 1987; Kelly ve Worthley 1981; Webber, 1969). Örtüşme görüşünü savunan araştırmacılara göre zaten yaşanılan endüstrileşme süreci, endüstrileşmekte olan ülkelerin yönetim tarzlarını, endüstrileşen ülkelerin yönetim tarzına uymaya zorlamaktadır (Kondosky, 1991; Shmelew, 1991; Yip, 1991). Örtüşme görüşünün yönetim tarzlarının birbirine benzeyeceği yönündeki varsayımı bazı yönetim tarzlarını inceleyen çalışmalarca doğrulanmaktadır9 (Birnbaum ve Wong 1985). Ancak bu durum sadece insan kaynakları yönetimi gibi belli yönetim tarzı boyutları için geçerlidir. Kimi yönetim tarzı boyut ve parametrelerinin yapısal özellikleri üzerinde en belirleyici faktör, rekabet koşulları olmaktadır. Bu durumda özellikle belli bir endüstri içinde faaliyet gösteren işletmelerin yönetim tarzlarının bazı boyut ve parametreleri birbirine benzeme eğilimi göstermektedir. Ancak, bu durum kesinlikle yönetim tarzlarının zamanla bir homejenlik arz edeceği anlamına gelmez. Çünkü bazı yönetim tarzı boyutları çeşitli nedenlerle birbirine benzerken10 diğerleri arasındaki farklılıklar giderek açılmaktadır. Ayrıca hem uygulamada ortaya çıkan birçok olay, hem de akademik yazında uzun süredir ortaya konulan iddialar yönetim ve örgüt kuramlarının evrenselliği üzerine ciddi şüpheler düşürmektedir11. Kültürler arası keskin farklılaşmalara ilişkin bulgular liderlik, motivasyon, iş tasarımı, takım oluşturma gibi olgulara yol gösteren yönetim ve örgütlenme kuramlarının evrenselliğinin sorgulanması gerektiğini ortaya koymaktadır. Uzun süreden beri gelişmekte olan ülkelerde

9

Örtüşme görüşü temel alınarak gerçekleştirilen çalışmalar parochial çalışmalardır. Parochial çalışmalar bir kültürdeki araştırmacılar tarafından tek bir kültür içinde yönetilmiş ve tek bir kültür için tasarlanmış olan çalışmalardır. Birleşik devletler, birçok yönetim araştırması ve birçok parochial araştırma üretmiştir. 1971 ve 1980 yılları arasında 24 yönetim dergisinde 11000’nin üzerinde makale yazılmıştır. Bu makalelerin yaklaşık olarak %80’ini Amerikalılar tarafından birleşik devletlerde yönetilmiştir. Verilen dönem için bu durum anlaşılabilir, çünkü o dönemlerde birçok ülkede olduğu gibi ABD’de iç pazar işletmeler için çoğunlukla yeterliydi. Đşletmeler bu derece uluslar arasılaşma faaliyetine girişmemişlerdi. Günümüzde işletmeler aşırı derecede dışarıya açılma ihtiyacı duymaktadır. Parochial araştırmalarda diğer kültürler yok sayılmaktadır. Bu tür çalışmalarda kültür ne bağımlı bir değişken ne de bağımsız bir değişken olarak ele alınmamıştır. Araştırmalarda hem kuramsal, hem de pratik uygulamalar içindeki zorlamalar bir kültürel bağlamda sınırlandırılmıştır ( Adler, 1983). Đşletme yönetimi ile ilgili olarak özellikle biçimsel olmayan alanlarda son derece yüksek bir açıklama gücüne sahip ulusal kültürün yok sayılması bu çalışmaların sonuçlarının güvenilirliğine gölge düşürmektedir. (Not: bu konu ile ilgili daha detaylı açıklama araştırmanın bir sonraki bölümünde yapılacaktır).

10 Farklı uluslar incelendiğinde örgütsel yapı ve teknoloji üzerinde örgütler arası önemli benzerlikler görülse de, bireysel değer, davranış ve tavırlarda farklıklar öne çıkmaktadır. Örgütsel yapı dışardan bir

şekilde ulusa aktarılsa da ortaklaşa davranışçı kültürlerde egemen ulusal kültür, sistemin işleyişini kendi gereksinimlerine göre şekillendirmektedir. Yapı neyi yapmaları gerektiği konusunda zorlarsa zorlasın hakim kültürün şekil verdiği insan yeni kendi bildiğini yapacaktır (Sargut, 1994:327).

11 Evrenselliğe karşı ilk eleştiri ve önemli argümanlar durumsallık kuramı tarafından ortaya konmuştur. Durumsallık yaklaşımı klasik ve neo klasik yaklaşımın her yerde geçerli olabilecek en iyi organizasyon yapısının var olabileceği yönündeki iddialarının aksine her zaman her yer ve koşulda geçerli olabilecek bir yapının olmayacağı en iyinin durumdan duruma göre değişeceğini iddia ederek evrensellik anlayışına karşı en önemli argümanları ortaya koymuştur.

uygulanmaya çalışılan, çoğunluğu batı kökenli olan hazır reçetelerin temelini oluşturan örgüt kuramları hem etkililiklerini, hem de açıklayıcılıklarını yitirme riskiyle karşı karşıyadırlar12 (Sargut, 1994:321). Bu nedenle, başta ulusal kültür olmak üzere farklılığın önemli kaynakları olan kurumsal ve diğer sosyolojik yerel faktörleri içine alan ve durumsallığa vurgu yapan organizasyon kuramlarına ihtiyaç duyulmaktadır (Boyacıgiller ve Adler, 1991).

Olay Türkiye ölçeğinde değerlendirildiğinde Türk toplumunun kültür, sosyal ve kurumsal yapısına uygun bir yönetim tarzı profilinin ivedilikle ortaya konması gerekmektedir. Türk işletmelerinin yıllardır uygulamaya çalıştığı batı tarzı yönetim uygulamalarının Türk işletmelerinin sorunlarına kalıcı çözümler getirmediği ortadadır. Modaya bağlı olarak önce ABD’den, son yıllarda da Japonya’dan transfer etmeye çalıştığımız yönetim uygulamalarının artık kendi ana vatanlarında bile zaman zaman sorgulanır hale geldiğine tanık olmaktayız. Bu bağlamda, Türkiye açısından durum iyi analiz edilmeli ve yerel faktörlerimiz göz önüne alınarak Türk yönetim tarzı profili ortaya konulmalıdır.

Örtüşme görüşünün temeli, Harbison ve Myers (1959), tarafından geliştirilen ekonomik model etrafında şekillendirilmiştir. Örtüşme görüşünün yönetim tarzlarının oluşumu ile ilgili olarak hangi faktörlere ne şekilde vurgu yaptığının net bir şekilde ortaya konması için bu modelin incelenmesi gerekmektedir.

Bu model, karşılaştırmalı yönetim modelleri içerisinde geliştirilmiş olan ilk modeldir. Ekonomik gelişim modeli ilk olarak 1950’li yıllarda ortaya çıkmış, daha sonra Harbison ve Myers (1959) tarafından yapılan çalışmalar ile tanıtılmıştır. Ekonomik gelişim modeli mikro seviyedeki yönetim uygulamalarından ziyade makro seviyedeki yönetim uygulamalarına odaklanmıştır. Bu modele göre bütün ulusların endüstrileşme süreci arkasında evrensel bir mantık vardır. Yeryüzündeki uluslar feodel bir sosyal yapıdan endüstriyel demokratik sisteme dört aşamada geçmektedir. Harbison ve Myers (1959), ekonomik gelişmenin bu dört aşamasının her biri için uygun olan bir yönetim sistemi önermişlerdir. Endüstriyel gelişmişlik seviyesindeki açıklıklar derece derece ortadan kalktıkça, yönetim seviyelerindeki uygulamaların birbirine benzeyeceğini iddia

12

Yaşanan gelişmeler, neredeyse Tanzimatın ilanından bu yana Batı kökenli her yaklaşımı çoğunlukla sorgulamadan çok gerekli bir yenilik ve alternatifi olmayan bir yöntem olarak algılayan ülkemiz iş, iletişim, düşünce ve siyaset ortamları açısından da son derece önem taşımaktadır (Sargut, 1994:321).

etmişlerdir. Ekonomik gelişim modeline göre yeryüzündeki bütün yönetim sistemleri er veya geç katılımcı ve demokratik yönetim kuramı Y’ye benzeyecektir13. Sonuç olarak, bu model yönetimsel farklılıklar yerine bütün kültürlerde uygulanabilecek bir evrensel yönetim anlayışının var olabileceğini iddia etmektedir.

Harbison ve Myers (1959), işletme yönetimine iki noktadan bakmışlardır. Birinci bakış noktaları yönetimsel aktiviteler ve işlerin analizi ikincisi ise, yöneticilerin yönetimi nasıl algıladıklarıdır. Harbison ve Myers (1959), yönetim aktivite ve işlerin analizi için geleneksel yönetim literatürünü takip etmişlerdir: Risk alma, belirsizliğin ele alınması, planlama, kontrol, koordinasyon ve yöneltme gibi. Yöneticilerin yönetimi nasıl algıladıklarının analizi içinde üç perspektif sunmuşlardır.

1. Ekonomik bir kaynak olarak yönetim. 2. Bir yetki ilişkileri sistemi olarak yönetim 3. Bir sınıf veya bir elit olarak yönetim

Harbison ve Myers (1959), tarafından ortaya konulan ilk perspektif yönetime nicel bir bakışı göstermektedir. Đkinci perspektif yönetimsel yetki üstüne odaklanmıştır. Üçüncü perspektif ise yönetici sınıfı içine girme teriminin yapısal bir analizine vurgu yapmaktadır.

Bu model yönetim durumunun tanımlanması ve analizi için bir kılavuz olarak birçok araştırmada kullanılmıştır. Ancak bu yaklaşımın sonuçları belirsizdir. Ekonomik gelişim modelinin evrensellik iddiasına karşılık, savaş sonrası gelişmeler uluslar arasındaki endüstrileşme düzeyendeki farklılığın hiçbir şekilde ortadan kalkmadığını göstermektedir. Gelecekte bu farklılık ortadan kalksa bile, farklı yönetim tarzları hala

13 Örtüşme görüşünü şekillendiren ekonomik gelişim modelinin, endüstrileşmiş olan bütün uluslarda Y tipi bir yönetim tarzı olduğu ve yeryüzündeki uluslar endüstrileşme sürecine tamamladıkça bütün yönetim tarzlarının Y tipi yönetim tarzına geçeceği yönünde bir iddiası vardır. Az gelişmiş ülkelerdeki örnekse yöneticinin astlarına yetki aktarmayıp, tam tersine onlara çok sıkı bir denetim uygulaması, astlarda girişkenlik, mantık ve dürüstlük bulunmadığına inanmasından doğmaktadır. Üst yöneticilerin astlarının çalışmalarını en ufak ayrıntılara kadar denetleme çabaları bir yandan kendilerine gereğinden fazla bel bağlanmasına yol açarken, bir yandan da yaratıcı düşünce ve etkili planlama için yeterli zaman bırakmamaktadır. Bu bakımdan az gelişmiş ülkelerde McGregor’un X kuramı geçerlidir. Endüstrileşmiş ülkelerde ise Y kuramının benimsenmesi gerektiği yönündeki iddiası bazı endüstrileşmiş ülkelerde yetkeci ve babacan yönetici tavırlarının, yasal ve katılımcı yaklaşımlara doğru yönelmeleriyle desteklenmektedir (Dilber,1981:25). Ancak modelin bu iddiasının pratikte çok fazla doğrulanmağına dair çarpıcı örneklere rastlanmaktadır. Endüstrileşme sürecini tamamlamış ve ekonomik gelişmişlik seviyesi bir birine yakın olan birçok ülkenin yönetim tarzları arasında önemli farklılıkların olduğu görülmektedir.

var olabilir. Çünkü ulusal kültürler arasındaki çok küçük farklılıklar farklı algılamalara, bu durumda yönetim uygulamalarındaki farklılığa neden olmaktadır.

Ulusal kültürden kaynaklanan ve adeta ulusların sosyal genleri haline gelen bazı olguların benzeşmesi, bugün için pek mümkün görünmemektedir. Bu sebeple, kültür ve çevrenin yönetim ve yönetim davranışları üzerinde önemli ve ortadan kolay kaybolmayacak bir etkisi olduğu kabul edilmelidir. Nitekim Harbison ve Myers (1959), tarafından yapılmış olan çalışmalar birkaç endüstrileşmiş ulus üzerinde yapılmıştır. Bu çalışmalar örnekleme bağlamında ele alındığında, konu ile ilgili bir genelleme yapmak için yeterli olmadığı rahatlıkla söylenebilir.

Bu eksikliklerine karşılık, ekonomik gelişim modeli endüstrileşme derecesi ve ekonomik kalkınmışlık seviyesinin14 yönetim tarzları üzerindeki etkisini göstermesi bakımından önemli katkılar sağlamıştır. Modelin, önemli vurgu yapmış olduğu ekonomik gelişmişlik seviyesi ve endüstrileşme derecesi ortak geçmiş ve benzer kültürlere sahip toplumların yönetim tarzlarındaki farklılığın nedenlerinden bir tanesi olarak gösterilebilir.