• Sonuç bulunamadı

KAVRAMSAL ÇERÇEVEDE TOPLUM VE KURUM

13. Burada, din kurumunun toplum hayatını yapılandırma ve düzenlemesi bağlamında üzerinde durmamız gereken önemli bir husus da, dinin toplumsal yapıyı

2.2. TOPLUMSAL KURUM OLAN EVLĠLĠK

1.9.2. Evlilik Aile ve Din

Dinlerin evlilik hususuna göstermiĢ olduğu hassasiyeti anlamak için, semavi dinlerin evlilik ve aile kurumuna dair ifade ettiği esaslara bakmak gerekir. Semavi din mensubu olan Ġsviçre menĢeli olan medeni kanunun evlilikle alakalı maddesi bu gerçeğin izahını mümkün kılacaktır. Ġslam dini evliliğe birçok perspektiften yaklaĢmıĢtır. Evlilik, meĢru nikâh akdiyle kurulur. Dinin öngördüğü temeller üzerine evlilik yolu ile kurulan aile, toplumun huzurunu sağlayan fertleri yetiĢtiren bir sevgi ve Ģefkat okuludur. Aile kurumu, toplum hayatının adeta bir küçük numunesidir.

Neslin devam ve temadisi için, bireylere psikolojik, sosyolojik alanda endiĢelerini gidermenin yanında, kültürel değerleri (örf, adet ve gelenekleri) istikbaldeki nesillere ulaĢtırma görevini de büyük oranda aile kurumu üzerine alır ve bu durum toplumun her kurumunda kendisini gösterir. Buna bağlı olaraktan, Ġslami kural ve kaideler,

61 kadın ile erkeğin birlikte aynı hayatı paylaĢmasının sosyal ve hukuki alanını tayin eden evlilik sözleĢmesini detaylı bir Ģekilde anlatır. „Nikâh‟ akdine bağlı olmak suretiyle kurulan evlilik müessesesi bir manada hukuki bir zeminde kurulan bir iĢlem, bir bakıma ibadet kategorisi içerisinde kabul edilir ve “hukukullah”

kavramıyla ifade edilir. Ġslam dinine has olan bu genel kabul, dinin evlilik kurumuna bakıĢını ve evlilik kurumuna verdiği önemi bize göstermiĢ olur. Evliliğin bireyi ve toplumu maddi ve manevi yönden kontrolü açıĢından büyük önemi vardır. (GüneĢ, 2004 http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/evlilik-sertifikaniz-hazir-mi.html).

Evlilik mahrem bir kurumdur. Belli baĢlı esasları olan yüce bir kurumdur.

Evlilik kurumunun taĢıdığı mana dolayısıyla din bu kuruma kutsallık atfetmiĢtir.

Evlilik kurumunun düzeninin temin edilmesi kural ve kaidelerle, belli baĢlı müeyyidelerle ayakta tutmak mümkün değildir. Mahkemelerin soğuk duvarları arasında sıcak aile yuvaları kurmakta mümkün değildir. Evlilik yoluyla kurulan aile yuvaları saadetini hukuki müeyyidelerden almaz. Bu kurallardan ziyade aile saadetinin kaynağı dini ve ahlaki kuralların yaĢatılmasıyla doğru orantılıdır. Aile kurumundaki bireylerin aile içi iletiĢime ve Ģahsiyet geliĢimleriyle aile saadeti büyük oranda temin edilmiĢ olur.

Aile kurumundaki yaĢanılan boĢanma hadiseleri, yukarıda ifade ettiğimiz hakikatlerin aile yuvasındaki eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Buradan hareketle aile kurumuna evlilik yoluyla adım atacak fertlerin, bu birlikteliği sağlıklı bir Ģekilde yürütebilmesi için bir takım kriterler getirilmelidir. Fertlerin böyle bir birlikteliği yürütebilmesi için birtakım kurslar, eğitimler, sınavlar, sertifikalar Ģartı getirilmesi önem arz etmektedir. Belki bu ifadeyi toplumun bir bölümü çok görebilir. Fakat Ģu unutulmasın ki toplumun en önemli yapı taĢı olan aile ehliyetsiz insanların elinde yok olmakta ve toplum yozlaĢmaya kaymaktadır. Bundan dolayı en azından bir takım kurumlar aile üzerine yaptığı çalıĢmaları fertlerin evliliğe adım atmazdan önceki okul çağlarında müfredatın içine aile kurumunun devamı ve bekası adına bir takım eğitim ve öğretimler dâhil edilebilir.

Mutlu bir evliliğin kurulması, kadın ve erkeğin birbirlerine hürmet etmesi, muhabbet duyması, sevgi ve Ģefkat göstermesiyle oluĢur. Ġslâm dini, fıtratla çeliĢmeyecek prensipler getirmiĢtir. Bundan dolayı din, insanın biyolojik, psikolojik ve sosyolojik bütün ihtiyaçlarını karĢılamaya yönelmiĢtir. Buna bağlı olmak suretiyle, eĢler arasında „Ģefkat ve merhamet‟ hislerinin canlı tutulması, mutlu bir evlilik için önemli bir husustur. Bu hislerin yansıması olan hâl ve tavırları, eĢlerin birbirlerine göstermeleri evlilik kurumunun sürekliliğini temin eder (Arı, 2006, http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/evlilikte-inancin-gucu.html).

Aile fertleri arasında temin etmeleri gereken iletiĢim, sevgi, Ģefkat ve merhamete dayalı bir birlikteliği kuramadıkları takdirde aile yuvası bütünlüğünü koruyamaz, fertler birlikte olsa bile bu birliktelik ciddi manada zedelenir. Toplumsal hayatın geneline bakıldığı zaman görülecek en önemli problemler fertlerin maddi ve manevi hayatlarında yaĢanılan sıkıntılardır. GeliĢen tıp dünyası ve psikiyatriden de anlaĢılıyor ki, birçok hastalığın sebebi psikolojik buhranlar ve ruhî rahatsızlıklardır.

Ġnsanın sağlıklı olması sadece, biyolojik yönden normal olma hali değildir. Bunun yanında aklın kavrayıĢıyla dıĢ âlemi anlayabilecek, kendi iç dünyasında kendisiyle barıĢık olma, maddi ve manevi duygulardan müspet yönde yararlanabilme, davranıĢlar yönüyle doğru olanı yakalama, sosyal ve kültürel manada etrafıyla barıĢık olma ve bulunduğu her yerde toplumsal normlarla çatıĢmadan yapıcı davranma durumudur.

Archives of Internal Medicine (Ġç hastalıkları arĢivi) adlı bilimsel derginin 11 Aralık 2000 tarihli sayısındaki bir makaleye göre, aile içi iletiĢiminin olmadığı, sevgi ve Ģefkat hislerinin olmadığı bir aile kurumunda böyle bir ortamın fertlerde hipertansiyon sebebi olduğu ifade edilmektedir. Hipertansiyon ölüm sebepleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Amerika‟da “evlilik danıĢmanlığı veya hekimliği” (Marital Counselling) denilen bir hekimlik türü sadece bu gibi konularla ilgilenmektedir. Burada sevindirici bir hususa temas etmek gerekirse, Batı dünyasında ve Amerika‟da aile kurumu, birtakım yozlaĢmalarla çok darbeler alıp zedelendiği için, iĢlevlerini yitirdiği için bu tip hekimlik alanları ortaya çıkmıĢtır.

63 Ülkemizde ise aile kurumunu olumsuz etkileyen sosyal çözülme faktörleri olmasına rağmen, dinimizin aile kurumuna verdiği önem dolayısıyla bu tip kurumlar batıya oranla daha azdır (Can, 2001, http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/mutsuz-evlilikler-hastalik-sebebi-mi.html).

Dr. Baker‟ın; “Mutsuz evlilikler, sağlık için zararlıdır (Bad marriages bad for your health).” Üç yıldan fazla süren bu araĢtırma 100‟den daha fazla kadın ve erkek üzerinde yapılan bir anket çalıĢmasıdır. Evliliklerin kalitesini tespite yönelik olan bu çalıĢmada her gün evli çiftlerin tansiyonları ölçülmüĢtür. Bu zaman diliminde kendilerinden günlük tutulması istenmiĢtir. Nihayetinde mutsuz evlilikleri olan bireylerde tansiyonları anlamlı bir Ģekilde yükselmiĢtir. Evliliklerinde mutluluğu yakalamıĢ fertlerde tansiyonları anlamlı bir Ģekilde düĢmüĢtür. Bireylerin mutlu evliliği fertleri koruyucu bir yönünün olduğu ortadadır. Yapılan bu araĢtırmada tespit edilen bir diğer bulguya göre, mutsuz evlilikler bireylerde kalbin sol karıncık (ventricle) duvarının kalınlığı artmıĢtır. Bu durum da yüksek tansiyon göstergesidir.

Daha önce yapılan çalıĢmalarda da ortaya çıkmıĢtır ki, mutsuz evlilikler Ģizofreniye, depresyona ve kalp rahatsızlıklarına sebep olduğuna dair bir takım tespitler ortaya konulmuĢtur (Can, 2001).

Fakat sadece bu çalıĢmanın ortaya koyduğu sonuçlara bakıp karar vermek bizi yanıltabilir. Fakat Ģu unutulmaması gerekir ki insanın sorunlarının kaynağı çoğu zaman kendi iç dünyasından kaynaklanan sorunlardır. Birey problemlerini aĢamadığı ve altından kalkamadığı sorunlar kendi iç dünyasında büyüyor ve bir çıkmaza doğru insanı sürüklüyorsa bunun altında iç dünyamızın ve manevi dünyamızın itminana ve sükûnete ermemesiyle doğru orantılıdır. Kanada Sağlık AraĢtırma Enstitüsü uzmanlarına göre ise, yüksek tansiyon Ģikâyetleri olan hastalara yeni tedavi yolları ve reçeteler yazmanın vaktinin geldiğini ifade etmektedirler. Bu tedavi yolları mutsuz evlilikler için tedavi yöntemleri, eğitim programları, rehabilitasyon seansları bir çare olarak görülmektedir. Bu tedavi yöntemlerinden en etkili ve sağlam yöntem ve metotlar arasında evlilik danıĢmanlığı gelmektedir. Evlenmek isteyen veya evli olan çiftlerin daha sağlıklı bir aile yuvası kurabilmeleri için fertleri aile hususunda

daha ehliyetli bir konuma getirmek amaçlanmaktadır. Bu durum hekimler arasında çok önemli bir buluĢ olarak görülmektedir. ÇalıĢmamızı bu örneklerle açıklama gayretimiz; Ġslâm dininin fıtrat dini olması, insanın biyolojik, psikolojik ve sosyolojik bütün ihtiyaçlarını karĢılamaya yönelik prensipler getirmiĢ olmasındandır (Can, 2001, http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/mutsuz-evlilikler-hastalik-sebebi-mi.html).

Kurumsal bir kimliği olan evlilik ve aile kurumunun yozlaĢması, aile iliĢkilerinin kesintiye uğraması (boĢanma), buna bağlı olarak yaĢanılan ruhi bunalım, baba veya anne Ģefkatinden mahrum nesiller, suça itilen çocuklar, cinsel istismara maruz kalan çocuklar… Aile yuvalarının sosyal çözülmeye maruz kalma sebepleri birkaçını izah edip dinin bu hususlarla alakalı kadimden buyana ifade ettiklerini arz edip, hukuki normların, dini referanslarında kurumsal kimliğinin bu boĢluğu doldurmadaki rolünü ifade etmeye çalıĢacağız. Kurumların iĢlevleri düĢünüldüğünde, birbirinin boĢluğunu doldurma iĢlevini de nazara alıp arz etmeye çalıĢacağız. BoĢanma sebeplerini (aldatma-sorumsuzluk-ilgisizlik-kötü muamele-içki-kumar-saygısız davranıĢlar-ekonomik etkenler) bir kısmını oluĢturuyor.

Toplumsal yapının ne kadar sağlam olduğunun tespitinde en önemli gösterge boĢanma oranlarıdır. Toplumsal yapının en önemli kurumu olan aile kurumunun çözülmesi, evliliklerin kısa süreli olması toplumsal yapının güçsüz ve hasta bir yapıya sahip olduğunun en önemli göstergesidir. Sürdürülmesi mümkün olmayan böyle bir birlikteliğin aile fertlerine bir faydası olmadığı gibi toplumsal yapıya da bir kazancı söz konusu değildir. BirleĢmiĢ Milletlerde ülkemizi temsil eden ilk sivil toplum kuruluĢu olma özelliğini taĢıyan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı‟nın (GYV) bünyesinde yer alan Kültürlerarası Diyalog Platformu (KADĠP), Kadın Platformu ve Diyalog Avrasya Platformu‟nun (DA) birlikte düzenlediği konferansa iĢtirak eden akademisyenler, aile kurumunu, „din, gelenek ve modernite bağlamında bir değer olarak aile‟ inceleme konusu yaptı. Ciddi bir ihtimamla hazırlanmıĢ tebliğlerin her biri bir konferansa konu olabilecek büyüklükte ve derinlikte tespitler olduğu gözlemlenen Aile Konferansından bazı tespitler araĢtırmamıza önemli katkı sağlamıĢtır. Aile Konferansına katılan akademisyenler, sosyologlar ve yazarlardan

65 bazıları, Doç. Dr. AyĢen Gürcan baĢkanlığında, gazeteci yazar Ali Bulaç, Prof. Dr.

Allan Carlson, Prof. Dr. Naci Bostancı, Prof. Dr. Thomas Michel, Prof. Dr. Stephan Martin Kampowski ve GYV BaĢkanı Mustafa YeĢil önemli simaların hazır bulunduğu deklarasyon (bildirge) komitesi, konferansa iĢtirak eden bütün akademisyen, sosyolog ve yazarların duygu ve düĢüncelerini alarak ortak bir deklarasyon (bildirge) hazırlandı.

Konferansın nihayetinde katılımcı akademisyenlerin, sosyologları ve yazarların büyük çoğunluğu tarafından onaylanan deklarasyonda (bildirgede) “Tüm ulusların yeni nesillerinin sağlıklı, verimli ve sevgi dolu yetiĢmeleri için doğal ailenin yapısının erkek ile kadının evliliğine dayandığına inanıyoruz” ifadesine yer verildi. “Tüm ulusların genç nüfusa ihtiyaç duyduklarını göz önünde bulundurarak doğal evliliklere dayalı çocukların çoğalmasını destekliyoruz” denilen deklarasyon (bildirge) metninde, “Din, gelenek ve hukuk yoluyla kurumsallaĢan evliliklerin ve bu evlilik ortamında yetiĢen nesillerin sağlıklı ve verimli olacağına inanıyoruz. Bu bağlamda bir kurumsallaĢmayı destekliyoruz” görüĢlerine de yer verildi.

Antalya'da düzenlenen Aile Konferansı'nda bir araya gelen uzmanlar, akademisyenler, sosyologlar ve yazarlar aile kurumunun geleceğinin korunması adına bazı öneri ve teklifler sundular. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın düzenlediği konferansta aile kurumunun çözülmesini yani boĢanmayı azaltacak, aile içi Ģiddeti önleyecek, nikâhı koruyacak, ebeveynin ve çocukların bir arada daha fazla vakit geçirmesine olanak sağlayacak proje ve politikaların üretilip hayata geçirilmesinin gerekliliği üzerinde duruldu. 26.11.2010 tarihinde Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın organize ettiği "Din, gelenek ve modernite bağlamında bir değer olarak aile" isimli konferans iki günlük bir toplantının sonucunda kapanıĢ bildirgesiyle nihayete erdi.

Doğu ve Batı dünyasında çözülen aile kurumunun güçlendirilmesi ve sağlam temeller üzerine oturtulması için çözüm önerileri arayan dünyanın çeĢitli bölgelerinden 600'ü aĢkın akademisyen, sosyolog ve uzmanlar “doğal ailenin korunması” gerekliliği üzerinde dünyaya çağrıda bulundu. Konferansın en önemli tebliğlerinden bir tanesi aile ve evlilik eğitiminin devlet erki tarafından örgün

eğitime dâhil edilmesi ve eğitimin devlet eliyle verilmesi talebi çıkmıĢtır. "Devlet, gelenek ve hukuk yoluyla kurumsallaĢan evliliklerin ve bu evlilik ortamında yetiĢen nesillerin sağlıklı ve verimli olacağına inanıyoruz" denilmiĢtir. Bunun yanında bu bildirgede; “tabiatı itibariyle doğal evliliklere dayalı dünyaya gelen çocukların çoğalması, din eksenli nikâhın hafife alınmaması, evlilik birliğini tehdit eden cinselliğin önlenmesinin gerekliliği” üzerinde duruldu ve tavsiye edildi (GYV, 2010, http://www.gyv.org.tr/Haberler/Detay/514).

Din toplum hayatını ve kurumlararası iliĢkileri düzenlediği gibi aynı zamanda evlilik dıĢı birlikteliğe yasak koyan önemli kurumlardan birisidir. Din kurumu, evlilik hayatına, cinsellik hayata, kürtaj tekniklerin kullanımını, ebeveynin çocuk eğitimine, boĢanmaya dair tedbirler, aile içi iletiĢim, bireylerarası sevgi ve Ģefkate dair aile yaĢamının pek çok alanıyla ilgili yaptırımlara ve düzenlemelere sahiptir. Din kurumunun bu hususiyetleri dolayısıyla fertlerin evlilik dıĢı birlikteliğine dair süreçleri de etkilemektedir.

Ġslam dininde olduğu gibi birçok dinde de evlilik öncesi iliĢkilere ve evlilik dıĢı yaĢama yasak koymuĢlardır. Hıristiyanlıkta Roma Katolik kilisesi, hem evlilik dıĢı iliĢki hem de evlilik dıĢı birlikte yaĢamın dinle ve toplumsal vahdete uymayacağını müntesiplerine telkin eder. Hatta Protestan devriminden sonra bile pek çok Hıristiyan kilisesi evlilik öncesi iliĢkiyi yasaklamıĢtır. Dini hassasiyeti olan gençlerde dini hassasiyeti az olan gençlere oranla evlilik öncesi birliktelik daha az görülmektedir. Gençlerin davranıĢlarını etkileyen dini doktrin gücü ülkelerin dini pratiklerinin derecesi ile yakından ilgilidir. Bu bağlamda pek çok dini grup evlilik dıĢı birliktelikler bireylerde aile yuvasına karĢı heveslerini kıracağını ifade etmesinin yanında, meĢru bir akde bağlı olmak suretiyle kurulan aile yuvaları içinde bireyler çocuk doğurup yetiĢtirmeyi teĢvik etmektedir (Adak, 2012: 240).

Aile hayatında dinin etkileri ve fertler tarafından kabulü anne ve babadan çocuklara geçmekte ve çocuğun daha sonraki hayatını etkilemektedir. Örneğin

67 çalıĢmalar dini aidiyetin evlilik ve birlikte yaĢamaya giriĢle anlamlı bir Ģekilde iliĢkili olduğunu göstermektedir. Adölesanların dindarlığı, (örneğin dini aktivitelere katılım sıklığı) birlikte yaĢamaya iliĢkin beklentilerini olumsuz olarak etkilemekte ve ebeveynlerin dindarlığı ve çocukların yetiĢkinlikte birlikte olasılıklarını etkilemektedir (Manning, Aktaran: Adak, 2012: 240). Aile kurumu içinde ebeveynlerin dini tutum ve davranıĢları çocukların ileriki yılları gerçekleĢtirecekleri evlilik ve birlikte yaĢama ile ilgili uygulamaları üzerinde etkili olacaktır. Bu durum Ģunu bize göstermektedir ki; dinin aile ve evlilik iliĢkilerini düzenlemedeki rolünü ön plana çıkarmaktadır.

Din toplumsal bir kurum hüviyetindedir. Ehemmiyeti herkesçe bilinen bir kurumdur. Bu kurumun aile kurumuna ve bu kurumun oluĢmasının ön Ģartı olan evlilik kurumuna atfettiği nazarı ve önemi görmüĢ olduk. Evlilik yoluyla ve dinin evliliğe vermiĢ olduğu ehemmiyet dolayısıyla aile bütünlüğü ve toplum bütünlüğü bu yolla sağlanmıĢ olur. Evlilik dıĢı her türlü birliktelik aile saadetine zarar getireceğinden dolayı evlilik toplumun vazgeçilemez bir gerçeğidir. Sosyal değiĢmenin kurumları yozlaĢtırdığı bir gerçektir. Evlilik dıĢı iliĢkiler, sekülerleĢen ve modernleĢen bir dünya aile vahdetini ve aile saadetini temelinden sarsmaktadır.

Buradan hareketle asıl üzerinde duracak olduğumuz konu aile vahdetidir. Evlilik aile vahdetinin sebebi, boĢanma bu vahdetin düĢmanıdır. Bundan dolayı dinin bu vahdeti sağlayıcı ve dinin bu husustaki etkilerini dünya ölçeğinde evlilik ve boĢanma örnekleriyle ile ifade etmeye çalıĢtık ve etmeye devam edeceğiz.

1.9.3. Evlilik DıĢı ĠliĢkiler ve BoĢanma

Toplumsal yapıyı tehdit eden, aile kurumunu temelinden sarsan ve yeni bir düzen veya düzensizlik anlamına gelen çözülme sürecinin adını boĢanma olarak ifade edebiliriz. BoĢanma, karı koca arasındaki mutsuz ve sorunlar yumağı haline gelmiĢ bir birlikteliğin bitimi gibi görülse de çoğu zaman mutluluk sebebi olamamakta ve aile kurumunun yıkılmasını netice vermektedir. Çünkü boĢanmanın vazgeçilmez ve gerekli olduğu hallerde bile boĢanmayla kendisinden kaçılan problemler bitmemektedir. Aile fertleri için hatta diğer aileler için yeni bir sürece

girilmektedir. BoĢanma fertleri sosyo-ekonomik açıdan sarstığı gibi psiko-sosyal yöndende ciddi manada da örselemektedir. Bunun yanında boĢanma, fertlerin toplumdaki statü ve konumlarını etkilemektedir. BoĢanmayla aile içi yaĢanılan problemlerin biteceğini düĢünen fertler boĢanmayla gelen buhran fertleri toplumda daha da yalnızlaĢtırıp sorunlu fertler haline getirmektedir. Bu nedenle çoğu zaman boĢanmayı bireyler, evlilik öncesi özgürlüğe dönüĢ gibi düĢünse de, boĢanma ne özgürlüğe tam bir dönüĢ nede bireyin arzuladığı kurtuluĢ olamamaktadır (Yörükoğlu, 1997: 26).

Evlilik, toplumsal bir kurum olan aile yuvasının devamı için gayr-i meĢru davranıĢ ve iliĢkilere girmemeleri konusunda fertleri uyardığı gibi kontrol altında tutar. Ġleride de temas edeceğimiz boĢanma mevzuunda, meĢru olmayan bir yolun tercih edilmesi eĢler arası aldatılma sebebi sayılmıĢ ve toplumsal kurumun en esaslı kurumunun dağılmasına sebep olmuĢtur. Buna göre evlilik öncesi iliĢkilerin yaygınlaĢması aile kurumuna hayat tanımıyor. Toplumda yaygınlaĢmaya baĢlayan ve istenmeyen sonuçlar doğuran evlilik öncesi hayat ve evlilik dıĢı hayatlar toplumu tehdit etmektedir. BoĢanma konusuna ileriki bölümlerde detaylı temas edeceğimiz için boĢanma mevzuuna, sebeplerine ve yol açtığı durumlara temas etmeyeceğiz.

Tezimizin ana baĢlıklarından biri Türk toplum yapısında aile olduğu için Türk toplum yapısına temas edeceğiz fakat onun öncesinde sosyal değiĢmenin, modernitenin ve sekülerleĢen toplum hayatının aileye olumsuz etkilerini boĢanma oranlarıyla ifade edecek ve boĢanma nedenlerini arz etmeye çalıĢacağız.

69

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

SOSYAL DEĞĠġME

2.1. SOSYAL DEĞĠġME DĠN ve AĠLE

Sosyal değiĢme olgusu, toplum hayatında görülen her türlü değiĢikliğin ister yatay isterse de dikey olsun sosyolojide ve toplum hayatında sosyal değiĢme olarak ifade edilemeyeceğini belirtmeliyiz. Buna bağlı olarak mesela modayla ilgili değiĢmeler, teknolojik geliĢmeler, ekonomik değiĢkenler ve iĢ yaĢamındaki zamana bağlı değiĢiklikler sosyal değiĢme olmamaktadır. Günay‟a göre sosyal değiĢme; “ sosyal değiĢmede yenilik esastır ve buda ancak sosyal sistemi meydana getiren yapısal unsurların ve onların iĢleyiĢinin değiĢmesini beraberinde getirmektedir.

Hâlbuki modada bu tür bir strüktür ve fonksiyon değiĢmesi söz konusu değildir”

(Günay, 1998: 361). Bunun yanında sosyal bilimciler, “sosyal değiĢme” kavramı ile

“sosyal çözülmeyi” birbirinden ayırıp farklı olduğunu ifade ediyorlar.

Toplum bilimciler toplum yapısını çeĢitli kademelere ayırıp (aile, evlilik, sivil toplum kuruluĢları, menfaat birlikleri, toplumsal kurumlar, cemaatler, vs.), yapılardan ve teĢekküllerden meydana gelen büyük bir sosyal sistem olarak görmektedirler. Toplum bilimciler, çeĢitli nedenlerle bu yapının parçalarını meydana getiren bu alt sistemlerin, yapıların ve teĢekküllerin iĢleyiĢinde görülen dengesizlikleri, uyumsuzluk, yapısal ve fonksiyonel bozukluklarını sosyal değiĢme olarak görmektedirler. Toplumsal kurumlardaki yapısal değiĢiklikler ve fonksiyonel bozukluklar, iĢleyiĢe dair kurumsal kargaĢa, giderek artan düzensizlik, bütünsel manada dağınıklık, yapısızlık, sürekli eriyen iĢlevler bu Ģekilde vukua gelen sosyal değiĢmelere sosyal çözülme olarak bakılmaktadır. Ġfade edilenler çerçevesinde sosyal değiĢme toplumda, toplumsal kurumlardaki olumlu ya da olumsuz olarak yaĢanılan köklü değiĢikler olduğunu ifade edebiliriz. Bu değiĢiklikler toplumun tamamını ya da bir bölümünü önemli ölçüde ilgilendirdiğini ifade edebiliriz. Bu anlamda, toplumdaki bir veya birkaç kiĢide meydana gelen ve toplumsal sistemin

yapı ve fonksiyonlarında geniĢ ve köklü değiĢmeleri içermeyen değiĢiklikler gerçek manada sosyal değiĢme olamazlar. Öte yandan sosyal değiĢme, toplumun yapısında, onu meydana getiren unsurlarda, toplumsal kurumlarda, tabakalaĢma ve sosyal teĢkilatlanma yapısında veyahut toplum kültüründe ortaya çıkan köklü değiĢiklikleri ifade etmektedir. Bu değiĢikliklerin zamanla gerçekleĢiyor olması değiĢimin zamana bağlı olduğunu gösterir. Geçici ve yüzeysel değiĢiklikler sosyal değiĢme olmadığını bir kez daha ifade etmiĢ olalım. Buna bağlı olarak değiĢimler köklü ve sürekli olmalarında toplanmaktadır. Buna göre sosyal değiĢmeler bir toplumun tarihi akıĢını ve kaderini değiĢtiren değiĢikliklerdir.

Sosyal değiĢme, sosyologlar tarafından muhtelif kriterlere göre tasnife tabi tutulmuĢtur. DeğiĢme, toplumun yapısı, kültürü ve iĢleyiĢiyle doğrudan alakalıdır, o

Sosyal değiĢme, sosyologlar tarafından muhtelif kriterlere göre tasnife tabi tutulmuĢtur. DeğiĢme, toplumun yapısı, kültürü ve iĢleyiĢiyle doğrudan alakalıdır, o