• Sonuç bulunamadı

KAVRAMSAL ÇERÇEVEDE TOPLUM VE KURUM

13. Burada, din kurumunun toplum hayatını yapılandırma ve düzenlemesi bağlamında üzerinde durmamız gereken önemli bir husus da, dinin toplumsal yapıyı

1.8.1. Genel Tanımıyla Aile

1.8.1.1. Ailenin ĠĢlevleri

Toplumsal kurum olan ailenin çocukların yetiĢtirilmesinde büyük bir sorumluluk sahibi olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Eğitim sosyologlarına göre de aile kurumu, eğiticilik iĢlevini eksiksiz bir Ģekilde sürdürmelidir. Eğitim iĢlevini gereği gibi yerine getiren aile kurumunun toplumsal kontrol ve koruma iĢlevi vardır.

Dengesi bozulmamıĢ bir aile ortamı çocuk ve diğer aile bireyleri için koruyucu ve kontrolü sağlayıcı bir kurumdur. EĢler, birbirlerini koruyup iĢlerinde destek olurlarken aynı zamanda kontrol mekanizmaları da oluĢtururlar. Aile kurumu rol ve statü paylaĢımı hususunda dengenin korunması gerekliliğine eğilimli bir yapı ve iĢlev üstlenmiĢtir.

Aile kurumunun kurumsal normlardan sapması beraberinde bazı yaptırımları gerektirir. Fertlerin birbirlerini ikaz etmeleri, uyarmaları, ebeveynin çocuklarına verdiği ödülden mahrumiyet cezası aile kurumunun yaptırımları olarak ifade edilebilir. Aile kurumunda iliĢkilerin yüz yüze olması aile kurumunun cemaat yapısı sergilediğinin göstergesidir. Böyle bir kurumda bireylerarası iliĢkiler yüz yüze, bireyler birbiriyle iletiĢim içinde ve paylaĢımcıdır. Aile kurumunda dayanıĢmanın, paylaĢmanın ve iletiĢimin sağlıklı olması güven veren bir tablonun varlığını gösterir.

Aile kurumunda oluĢan bu atmosferde fertler birbirlerini kontrol etme gücüne sahip olmaktadır. Bunun yanında, “aile bireyleri rol gereği birbirleri üzerinde kontrol mekanizması oluĢturur (öğüt, teĢvik, yol gösterme, ikaz, ayıplama, ödüllendirme, disiplin, otorite, sevecenlik gibi örnek davranıĢ modelleri) Bu gibi kontrol mekanizmaları kiĢiyi belli davranıĢ modellerine ve belli kurallara göre hareket etmeyi zorunlu kılmaktadır” (Akyüz, 2008: 128).

Toplumsal bir kurum olan aile müessesesi belli kontrol mekanizmalarıyla ve kurumsal normlarla hareket etmezse iĢlevliliğini yitiren bir kurum olmaya kendisini sevk eder. Fertler birbirlerine karĢı saygı-sevgi ve koruma duygusu zedelenir, gücü elinde bulunduranın tahakkümü söz konusu olur. Türk toplum yapısı incelendiği zaman aile içi geçimsizliğe bağlı ve fertlerin birbirlerine karĢı olan saygısında, sevgisinde, anlayıĢında ve birbirlerini kabullerinde birtakım kırılmalar olsa bile geleneksel kodları barındıran Türk aile yapısı, Batı devletlerinde yaĢanılan aile kurumu buhranlarını yaĢamamaktadır. Fakat modern Türk toplumunda geçmiĢe nazaran boĢanma oranları aile kurumunun geleneksel kodlardan uzaklaĢmakta olduğunu göstermektedir. Aile kurumunun varlığını zaruri gören Türk Medeni Kanununda “Aile Türk toplumunun temelidir” Ģeklinde ifade etmiĢtir ve bir takım müeyyidelerle bu kurumu koruma altına almak istemiĢtir. Demokrasiye her gün bir adım daha attığımız Ģu günlerde hukuki alanda evrensel değerlerle ve Avrupa Birliği normlarıyla hukuki düzenlemesi yapılan kurumun yozlaĢmaya doğru gidiĢi düĢündürücüdür.

Yapılan düzenlemeler, kanunlar, ferdi, yabancı gözlerden uzak kendi baĢına bulunduğu yerlerde kontrol etme imkânına sahip değildir. Kanunlar bireyleri disiplin altına alma, onları yetiĢtirme ve toplumsal hayatın düzenini teminde yeterli olmadığı için fertlerin manevi bir kontrol mekanizması altına alınması gerekmektedir. Bu kontrol mekanizması da ancak din olabilir. Din, hareketlerimizi, davranıĢlarımızı devamlı olmak suretiyle gözetleyen, her halimizi bilen bir yasakçıyı kalbimize yerleĢtirmiĢtir. Kanun koyucuların ve diğer toplumsal kontrol mekanizmalarının kontrolünden uzak yerlerde bireyin, toplumsal normlara uymayan bir davranıĢa yelteneceği zaman vicdani yasakçı yani ahlaki sorumluluklar duygusu, AĢkın olan varlığın bizi gördüğü ve bu davranıĢın cezasız bırakılmayacağını söyleyen dinin bu hususiyeti dolayısıyla fiili durum gerçekleĢmeden vicdani yasakçı harekete geçer.

Toplumsal bir kaosu baĢlamadan bitirir.

51 DeğiĢen dünyada ailenin konumu ve bu hususla alakalı yapılan kurumsal faaliyetler çerçevesinde aileye daha detaylı temas edeceğimiz için konuyu asıl mecrasından yani ailenin iĢlevleri konusundan saptırmadan devam edelim. Aile kurumunun değiĢen toplumsal yapıda bazı temel iĢlevlerini ve fonksiyonlarını yitirdiği gözlenmektedir. Buna rağmen aile kurumu üyelerine manevi destek olma iĢlevinin yitirilmediğini, daha da bir önem kazandığını ifade eden „yapısal iĢlevselci‟

görüĢ, ailenin bu iĢlevinin diğer kurumlar gibi baĢka kurumlara devredilmesinin mümkün olmadığını, bu iĢlevin baĢka bir kurum tarafından yüklenilemeyeceğini ifade etmektedir. Aile kurumu bu iĢleviyle toplumda varlığını sürdüreceğini ileri sürmektedirler (Dündar, 2012: 57).

Ailenin toplumsal kurumlar arasında önemli iĢlevleri vardır. Aile kurumunun diğer kurumları besleyen ilk edinimlerin yuvası olması yönüyle kurumlar arasındaki önemini gösterir. Aile kurumu ahlaki esasların öğrenildiği, toplumsal bünyenin sağlıklı iĢleyebilmesinin için sosyal bütünleĢme derslerinin alındığı yer olması ve manevi değerlerin ilk edinildiği kurum olması açısından ilkokuldur aile yuvası.

KiĢinin hayatında aile ve ebeveyn ilk muallimler olması bakımından ebeveynin talim-terbiye yuvası ve öğrencilerinin kendi çocukları olması münasebetiyle ilk temelin atıldığı yerdir.

Toplumun sağlıklı bir bünyeye sahip olması için toplumu oluĢturan fertlerin sağlam bir eğitim sürecinden geçmesi gerekmektedir. Toplumsal kurumların varlığının sebebi toplumu daha sağlam, sosyal çözülmeden ve çatıĢma ortamından uzak tutmak, nesillerin modernleĢmenin de getirdiği yozlaĢma ortamından uzak tutmak gayreti kurumların asli görevlerindendir. Kurumlarda iĢ gören fertlerin toplumun en küçük yapı taĢı olan ailede ilk öğretilerini aldığı düĢünülürse ilköğrenim sürecinin baĢladığı aile yuvasının önemi ve iĢlevlerini eksiksiz bir Ģekilde yerine getirmesinin gerekliliği ortaya çıkacaktır. Ailenin bir kısım iĢlevlerini izah ettikten sonra dini iĢlevi üzerine durmaya çalıĢacağız.

1.8.1.1.1. Ailenin Biyolojik ĠĢlevi

Ailenin kurumunun iĢlevlerinden bir tanesi, neslin devamlılığını sağlamaktır.

Evlilik kurumu, eĢlerin cinsel iliĢkilerini meĢrulaĢtırırken; aile kurumu da karı-koca arasındaki iliĢkileri, ebeveynin çocuklarına karĢı yükümlülüklerini, çocuklarında anne ve babasına karĢı hak ve sorumluluklarını düzenlemektedir. Aile kurumunun çocuk yapma iĢlevi toplumsal bir kabulle aile kurumuna verilmiĢtir. Aile kurumunun bu iĢlevi, tüm aile türleri (çekirdek aile, geniĢ aile) için geçerlidir. Ancak yaĢanan hızlı toplumsal değiĢmeler sonucunda ortaya çıkan alternatif yaĢam türleri, yeni aile modelleri doğurganlığın hiç olmadığı ya da asgari düzeyde gerçekleĢtirildiği oluĢumlar ailenin bu iĢlevini olumsuz kılmaktadır (Dündar, 2012: 58).

1.8.1.1.2. Ailenin Psikolojik Doyum Sağlama/Sevgi ĠĢlevi

Birincil iliĢkilerin en yoğun yaĢandığı yer Ģüphesiz aile ortamıdır. Aile ortamı içerisinde iliĢkiler yoğun, samimi ve duygusal niteliktedir. Bu iliĢkiler aile üyeleri arasındaki bağlılığı ve biz duygusunu güçlendirerek, aile üyelerinin psikolojik doyuma ulaĢmalarını temin etmektedir. Aile kurumunun değeri, sevgi ve güvenliğin kaynağı olmasındandır (Tezcan, 2010: 132).

Aile ortamında fertlerin birbirlerine duyduğu sevgi ve Ģefkat, çocuğun aile ortamında ihtiyaç duyduğu en temel arzudur. Günümüz çekirdek aile yapısında anne ve babanın ekonomik kazanımlar veya kaygılar dolayısıyla çalıĢmakta ve buna bağlı olarak çocuk ebeveyniyle uzun müddet birlikte olamamakta ve ebeveynin sevgisinden mahrum kalmaktadır. Özellikle sanayi toplumuna geçiĢle birlikte çekirdek aile yapısında ortaya çıkan stres, yorgunluk, moral bozukluğu gibi sorunların bertaraf edilmesinde aile kurumunun bu iĢlevi gün geçtikçe daha fazla önem kazanmaktadır ( Dündar, 2012: 58).

1.8.1.1.3. Ailenin ToplumsallaĢtırma ve Eğitim ĠĢlevi

Bireyi topluma kazandıran ve bireye toplumsal değerleri kazandıran eğitim süreci ilk olarak aile ortamında baĢlamaktadır. Bu eğitim süreci içerisinde aile kurumu, bireylere içinde bulunduğu toplumun kültürel, sosyal ve ahlaki değerlerini

53 olması gerektiği gibi aktarmakla yükümlüdür. Özellikle sanayi devrimi öncesi toplumlarında ve kırsal alanlardaki aile yapısında geleneksel geniĢ ailelerde ebeveynin çocukların eğitim ve öğretiminde çok önemli bir payı bulunmasının yanında, mesleki bilgi ve beceriler aile ortamında verilmekteydi. Çekirdek aile yapısının varlığını daha çok hissettirmesiyle beraber eğitim kurumları aile kurumunun bu iĢlevini büyük oranda üstlenmiĢtir. Çocuğun örgün eğitimini büyük oranda devlet kurumları bir oranda özel kurumlar üzerine almıĢtır. Çocukların okula giriĢ yaĢı düĢerken, okuldan çıkıĢ yaĢı yükselmiĢtir. Günümüz aileleri de geçmiĢ dönemlere oranla eğitim konusunda daha hassas, eğitimle daha da ilgili bir hale gelmiĢlerdir (Dündar, 2012: 58).

Ailenin toplumsallaĢtırma görevini, kurumlar sosyolojisi açısından değerlendirdiğimizde aile kurumunun belli baĢlı görevlerini diğer kurumlara aktarma süreci veya Ģekli fertler tarafından tam olarak anlaĢılamadığından dolayı, temel değerlerin ilk öğrenildiği yuvanın fonksiyonları azalmıĢ, bu fonksiyonlar baĢka kurumlara aktarılmıĢtır. Ġlk eğitim yuvasındaki bu eksiklik insan unsuruyla diğer kurumlara aktarılmıĢ ve çarpık bir kurumsal düzen veya düzensizlik söz konusu olmuĢtur. Teorik planda aile kurumunun bir takım iĢlevleri diğer kurumlara aktarılmıĢ ve aile bir yükten kurtarılmıĢ gibi gözükse de pratikte böyle olmadığı Türkiye ve dünya örnekleriyle ortadadır. Ġçliye göre, “aile daha önceleri sahip olduğu iĢlevlerin çoğunu baĢka kurumlara devretmesine rağmen günümüzde en önemli toplumsallaĢtırma aracı sayılması bu duygusal niteliğindendir” (Ġçli, 2009:

122).

1.8.1.1.4. Ailenin Ekonomik ĠĢlevi

Sanayi devrimi öncesi dönemin geleneksel aile yapısı, ailenin en önemli iĢlevlerinden biri tanesi, ekonomik iĢlevidir. Geleneksel aile yapısı, kendi temel ihtiyaçlarını karĢılayabilen bir yapı sergilemekteydi. Ancak günümüzün modern ve sekülerleĢen aile yapısı, aile kurumunun üretime katkı sağlama durumundan ziyade üretmeden sürekli tüketen bir birimi olma yolunda hızla hareket etmektedir. Aile kurumu bu zaman diliminde maddi ihtiyaçlarının karĢılanmasına dair üretim iĢlevini

büyük oranda yitirmiĢ ve büyük bir kısmını ekonomi kurumuna devretmiĢtir.

Ailenin değiĢen ekonomik iĢlevleri arasında eve ekmek getirmekle yükümlü olan erkeğin bu iĢlevi sanayi devrimiyle birlikte kadınında iĢ hayatına katılmasını netice vermiĢtir. Bu durum Ģu sonucu kaçınılmaz kılmıĢtır. Kadının iĢ hayatına katılmasıyla ekonomik sorumlulukların değiĢmesine çocukların yetiĢtirilmesinde anne baba Ģefkatinden mahrum kalan fertlere ve aile kurumunun dağılma sebeplerinden olan kadının ekonomik özgürlüğüne sebep olmuĢtur. Sanayi devriminin aile hayatı üzerindeki yıkıcı tesirleri dolayısıyla sürekli üreten ve üretime bağlı sürekli tüketen toplumlar oluĢmuĢ, haliyle toplumun çekirdeği olan aileler sürekli tüketen aileler olmuĢtur.

Bu hızlı üretim ve tüketim iliĢkisi içinde aile kurumunun çok önemli fertleri bazı vazifelerini görevlerini yitirmiĢ ve yitirilen bu görevler bazı kurumlara allanıp pullanıp devredilmiĢtir ve bunlara da devrim denmiĢtir. Aslında devrim değil devirim yani devrilme olmuĢtur maalesef. Anne aile yuvasının Ģefkatli kahramanı iken tüketim toplumunun üreten aracı haline getirilmiĢ bu Ģefkat kahramanları fabrikalarda aĢırı üretimin tükettiği insanlar olma sonucundan kaçamamıĢlardır.

Ġlk kez çalıĢma yaĢamına ücretli olarak giren kadın, eğitim düzeyinin yükselmesi; ekonomik zorluklar nedeniyle kadının gelirine olan ihtiyacın artması; ucuz iĢ gücü oluĢturması gibi nedenlerle giderek artan oranda çalıĢma yaĢamında yer almaya baĢlamakta ve ailedeki konumu da değiĢmektedir. Geleneksel geniĢ aile yapısında ev içi yani özel alanda tanımlanan kadın, çekirdek aile yapısına geçiĢle birlikte erkeğe ait olarak tanımlanan kamusal alana çıkmaya ve evin erkeğiyle birlikte eve ekmek getirmeye baĢlamaktadır (Dündar, 2012, 59).

Kadının ev hayatının yanı baĢında ekonomik destek sağlama görevini de üstlenmiĢ olması ev ekonomisine katkı sağlarken, ebeveynin çocuklarına karĢı sorumluluklarını yerine getirememe sebebi olabilmekte, aile fertlerinin yeterince birlikte olamaması gibi sebepler ortaya çıkmakta, çocukların anne ve baba Ģefkatini yeterince hissedememesine sebep olmakta, kısacası aile kurumunda birçok değerinde yitirilmesine sebep olmuĢtur.

55 1.8.1.1.5. Ailenin BoĢ (Serbest) Zamanları Değerlendirme ĠĢlevi

Bu iĢlev, özelliklerde modern toplumlarda çocukların zarar görmemeleri, zararlı alıĢkanlıklar ve arkadaĢlıklar edinmemeleri açısından oldukça önemli hale gelmektedir. Bununla birlikte tüm aile üyelerinin boĢ zamanlarını birlikte keyifli bir Ģekilde geçirmeleri modern toplumun fertlerde oluĢturduğu stres ve yorgunluğun atılmasında ayrı bir öneme sahiptir (Dündar, 2012: 59). ModernleĢmeyle birlikte toplumda ve kurumlarda yaĢanan değiĢimle birlikte aile kurumunun iĢlevlerinden bazılarının zayıfladığı, bir kısım iĢlevlerinin tamamen ortadan kalktığı ya da diğer toplumsal kurumlara aktarıldığı görülmektedir. Bunun yanında ailede çocukların bakım ve görümü, çocukların yetiĢtirilmesi, çocukların sosyalleĢmesinin temin edilmesi ve neslin devamlılığının sağlaması gibi temel iĢlevlerini yerine getiriyor olması aile kurumunun varlığının önemini bir kez daha bize göstermektedir.

1.8.1.1.6. Ailenin Dini ĠĢlevi

Ailenin dini iĢlevi üzerinde en çok duracağımız iĢlevlerden bir tanesi olacak.

Çocuğun Ģahsiyet ve karakter geliĢiminin ilk Ģekillendiği yerin aile yuvası olduğunu ifade etmiĢtik. Aile yuvasında çocuğun geliĢiminde insani değerlerin Ģekillenmesinde Ġslami (dini) esasların zaruretine, yüce aĢkın değere ve manevi yasakçının her zaman zaruretine temas ettik. Bu ihtiyaçtan dolayı dini eğitimin ilk tohumları aile yuvasında atılır. Bu tohumların nasıl atılacağından ve bu eğitimin ilk muallimleri olan anne ve babanın bu husustaki eğitimi de önem arz etmektedir.

Ebeveyn bu temel eğitimleri verecek eğitimi yoksa aileden dolayısıyla çocuktan ve ebeveynden toplumun beklentileri karĢılanamayacak ve toplumda kurumsal çatıĢma ve sosyal yozlaĢma baĢ gösterecektir. Ġlerde neticeleriyle buna temas edeceğimiz için burada kısa kesiyoruz. Dini değer ve alıĢkanlıkların ilk kazanıldığı ve aile fertlerine aktarıldığı yer aile ortamıdır. Aile büyükleri dini değer ve alıĢkanlıkları kuĢaktan kuĢağa aktarmakla görevlidir. Aile kurumunun kontrol vazifesi vardır. Aile kurumu, alınan dini eğitimin aile üyeleri tarafından yerine getirilip getirilmediğini kontrol etmekle yükümlüdür (Dündar, 2012: 59). Ailenin iĢlevlerini yerine getirmesinde önemli amillerden bir tanesi manevi değerlerdir. Ailenin iĢlevleri arasında, yoğunlukla üzerinde duracağımız dini iĢlevidir.

Aile kurumu ileride de ifade edeceğimiz gibi, bir takım iĢlevlerini değiĢen toplumsal koĢullar gereği diğer kurumlara aktarmaktadır. Bu durum mevcut iĢlevlerin yerine getirilmesine katkı sunması amacıyla yapılmıĢken, değiĢen dünya Ģartları çerçevesinde sonuçlarıyla görüldüğü üzere aslında aile kurumunun iĢlevlerini baĢka kurumlara devretmesi iĢlevlerini yitiren ailenin içine düĢtüğü çıkmazdan kurtulma gayretidir. Aile kurumuyla alakalı yapılan bütün çalıĢmalar “yitirilen cennetin”, ailenin devamı ve bekası adına olduğunu söyleyebiliriz. DeğiĢen toplumsal koĢullara bağlı olaraktan ailenin karĢılaĢtığı problemler ve ailenin bu durum karĢısında düĢtüğü durum ve bir birini bütünleyen ve lazımı olan toplumsal kurumların bu husustaki gayretleri yitirmekle karĢı karĢıya kaldığımız aile devletinin bekası için olduğunu gelecek baĢlıkta inceleyeceğiz.

Aile kurumunun din ile iliĢkisi özellikle üzerinde durulması gereken bir görünüm arz eder. Aile kurumu bir yandan dinsel yaĢamı etkilerken, bir taraftan da dinin etki alanına girmektedir. Konfüçyanizm, Budizm, Taoizm ve Hinduizm gibi Uzak Doğu dinlerinden tutunda Yahudilik, Hıristiyanlık ve Ġslamiyet‟ten oluĢan Ġlahi dinlere kadar bütün büyük dinler ve inanıĢlar, çocuk üzerindeki ilk ve kalıcı tesirlerin oluĢtuğu aile kurumunun sağlam esaslar üzerine bina edilmesi için önemli ilkeler getirmiĢlerdir. Tüm dinlerin, dünyevi konular içerisinde en çok aile iliĢkilerinin kutsallığıyla ilgilendiği ve toplumda baĢka hiçbir grubun aile kurumu kadar din ve ahlakın etkisi altında bulunmadığı söylenebilir (Bottomore, 1984: 201).

Bundan dolayıdır ki, hemen hemen tüm dünyada aile kurumu ile ilgili mevzuatın muhafazakâr bir karakter taĢıdığı gözlenmektedir. Örneğin, bugün Yunanistan ve Ġspanya gibi bazı Avrupa Birliği ülkelerinde dini nikâh mecburiyeti vardır. Ülkemizde de resmi nikâha ilaveten, kanuni bir müeyyide olmadığı halde, imam nikâhı ile evlenmeler oldukça yaygındır. Bugünlerde dünyada cinselliğin düzenlenmesi, cinsel eĢitlik ve ailenin geleceği konularında hararetli tartıĢmalar yapılmaktadır. Çin‟de sürekli aile kurumunun korunmasından bahsedilmektedir. Batı dünyasında tartıĢmalar daha da keskin bir Ģekilde devam etmektedir. Aile kurumu, geleneksel anlayıĢ, modernite ve seküler anlayıĢ arasındaki mücadelelerin geçtiği bir

57 zemindir. Aile kurumunun kayıp sığınağının etrafında ki nostalji halesi, kökleri geçmiĢe uzanan baĢka kurumlardan daha fazladır. Bu nedenle dünyanın birçok yerinde politikacı, sosyolog ve teolog ve farklı eylem grupları, aile yaĢamının çöktüğü teĢhisini ortaya koyup, geleneksel aile yapısına geri dönme davetinde bulunmaktadırlar (Giddens, 2000: 69).

Aile bütünlüğümüzün korunmasında ve böylece küreselleĢmenin zararlı sonuçlarının bertaraf edilmesinde geleneksel aile değerlerimiz elbette çok önemli bir güvenlik kaynağımızdır. Din aile kurumundaki ayrıĢmayı önleyici vasfını dinin bu husustaki bütünleĢtirici vasfını araĢtırmamızın ileriki safhalarında daha detaylı incelemeye çalıĢacağız. Din görünümlü bütün inançlarda aile devletine verilen ehemmiyet birçok araĢtırmalarda ortaya konulmuĢtur. Bizimde yapa geldiğimiz araĢtırmamızda yer yer sair din mensuplarının bu hususa atfettikleri önemi ifade edeceğiz ama konunun hem objektiflikten hem de alanının geniĢleyip konunun dağılmasından ve ifade karmaĢası yaĢanmaması için sınırlarını tayin ettiğimiz milli çerçeve (ülkemiz) içinde sürdürüleceğini ifade edelim.