• Sonuç bulunamadı

Güzel bir objenin estetik değerlendirilmesinde bizim yargılama gücüne erişmemiz burada ilk ve önemli noktadır. Estetik değerlendirmede duyduğumuz haz, zihnimizde tasarısı olan şey ile karşımızdaki objenin arasındaki çift uyumdur. Kant’ın sözünü ettiği sezgi ile kavrama, anlama uyumlu şekilde birleşirse haz olur ancak algılama ve hayal kurmada bir kural yoktur en azından tanımlanabilir şeyler değildir. Hayal gücü, canlandırma, algılama ile nesnenin bunlara uyumuna göre değerlendirilmesi gereklidir. Zihinsel aktivitelerimizdeki hoşlanma estetik yargıya uygun temelli özellikleri olan objeye tepkidir. Bizim bilişsel gücümüz ile obje

arasındaki uyumdan duyduğumuz haz, deneysel doğanın yargılamasının yansıtımını amaçlayan bir küçük evrendir (Hughes, 2010:22).

Kant, güzel bir nesne üzerinde düşünülürken, onun hakkında bilgi edinilmeye çalışılmadığı; yani bu nesne hakkında herhangi bir belirli kavramla ilişkili olarak değil ürettiği hazla bağlantılı olarak yargıda bulunulduğu kanısındadır (Guyer, 1979: 71; Aktaran: Jusdanis, 1998:140). Kant güzelin yargılanmasını ya da güzel hakkında bir yargıya varılmasını nesnenin bir amaca uymadan sahip olduğu özelliklerin bireyde hoşlanma duygusunu uyandırmasıyla ilgili olduğunu söylemektedir. Kant’ın amaçsız amaçlılık dediği; bir nesnenin içerdiği anlamın aslında bir amaca hizmet etmek için yapılmadığı, nesnenin amaçsız ortaya konduğu bu amacı yaratan ya da ona amaçlılık yükleyenin ona karşı haz üreten olduğu şeydir.

Her sanat eserinin zihinde oluşturması gereken etkiyi üretebilmesi için eserin belirli bir bakış açısıyla incelenmesi gerektiğini ve sergilenen gerçek ya da imgesel durumların kişinin zihnindekine uymadığında eserden tam olarak tat alınamayacağı gözlemlenebilir. Bir anlatıcı belirli bir dinleyici kitlesine hitap eder, dolayısıyla onların özel zeka, ilgi, görüş, tutku ve önyargılarını göz önünde bulundurmalıdır, aksi takdirde boş yere onların kararlarını yönetmeyi ya da sevgilerini alevlendirmeyi umar (Öymen, 2010:351).

Estetik yargı ön yargısızdır. Yargının ve hazzın ön yargısızlık özelliğini vurgulamak, onları diğer yargılardan farklı kılan ilk basamaktır. “Ön yargısızlık”ı tanımlamak, Kant’ın yargı analizini anlamak için gereklidir. Ön yargısız olma, çevre etkenlerden uzak, nesne ile baş başa kalma, duygu edinimi sırasındaki nötr durumdur. Ön yargı sağlam yargıyı yıkar ve zihinsel yetilerin tüm işlemlerini bozar. Bu durumda akıl devreye girmezse sağlam bir yargı yapılmamış olur. Akıl her ne kadar duygu oluşturmada etkisi olmasa da karar verme aşamasında kendini göstermesi gereklidir. Doğru eleştirileri sadece sempati ve hayal etme becerisine sahip olma değil, onlar aynı zamanda ön yargıdan, popüler olan (moda) şeyden uzak olmadır. Biz estetik objeye dikkatle eğildiğimiz ve neyi, niçin, nasıl beğendiğimizin farkında olarak tepki verdiğimiz sürece iyi bir estetik yargıda bulunabiliriz. Biraz uzmanlık alanında yeterli olup değerlendirme aktivitemiz ve yargımızın gereksiz

fikirler tarafından çarpıtılmış olmadığı konusunda emin olabiliriz. Problem şu ki, psikolojideki son araştırmalar, estetik olarak değerlendirmede uygunsuz faktörlerin yargılama sürecine kötü etki yaptığı yönündedir (Kieran, 2011:34).

Estetik yargılamayı ayırt eden şey nedir? Sadece bazı nesneler haz duyma, hoşlanma hissine neden olur ve onlar sonuçta diğer şeylerin tersine daha çok göze çarpar. Bunun gibi bir objeye tepki olarak hoşlanma deneyimi yaşandığı zaman zihnin objeyi beğenmeme ya da ona karşı nötr olma durumlarından tamamen farklı bir durumda olduğu hissedilir. Burada şunu diyebiliriz ki, hem nesneler hakkında hissettiklerimiz, bildiklerimiz hem de nesnenin kendisi estetik yargıda etkilidir (Hughes, 2010: 29). Burada tabiat, güzellik ve ölümü sorgulayan Ömer Hayyam’ın (1966: 32) şu dizeleri akla gelmektedir:

“Çirkin olmuş, ya güzel; var mı bunun ayrımı dost? İnce atlas gibi sarmakta şu çul, aşığı, dost.

Tutkunun gözleri cennetle cehennem seçemez; Kuş tüyünden gibidir, kerpiç olan yastığı, dost!”

Şu an içinde bulunduğumuz dönemde yargıda bulunmanın içeriği nedir? Bu soru farklı gündem içerisinde farklı alanlara yöneltilebilir. Yargılamaya uygun şartların daima değişebilir olduğu kabul edildiği için burada estetiğin felsefesi “durum duyarlılığı”ndan başkası olamaz. Yani, sanat eseri için söylediğimiz şey, diğer objeler için o anda yaptığımız tanım, uygun olmamasına rağmen farklı bir dönemde sanat eseri örneği olabilir. Sanatın gerçeklikle bağına ilişkin felsefi sorunu çözmek amacıyla eleştirmenler gerçekliğe son derece benzeyen ve bu yüzden aradaki farkların algısal ayırt edilemezlik ile çözümlenebileceğini düşünmeleri gerekmekteydi. “Warhol’un Brillo Kutusu’nu Brillo bulaşık tellerinin sunulduğu Brillo kutularından ayıran nedir?” sorusuna yanıt bulma gerekliliği burada ortaya çıkmaktadır (Danto, 2010:145). Buna benzer kutular ayırt edilebilir mi, edilemez mi? Durum duyarlılığı denilen şey bu sorunun neden doğru olmadığını açıklamaktadır. Burada önemli nokta, onların ayırt edilebilir olup olmadığı değil; onların ayırt edilebilmeli olduğudur. Bu objeler arasındaki farklılık sanatsal anlamda geçerli farklılıklardan bahsedilmesiyle mümkün olabilir. Burada durum duyarlılığı olarak savunulan bağlamsal düşünüş genel olarak denenebilir bir olgudur. Sanat eseri

incelemesinde verimli şekilde, özellikle bilinen bir içeriğe sahipse, kendi ayırt edici özellikleri ile gruplandırılabilir. İlk olarak sanat eseri ve estetik değerlendirme arasındaki uyumsuzluk bir obje ve diğerleri arasındaki farklılığı ya da aşina olunan ile yabancı olan arasındaki farklılığı tanımlar. İkincisi ise, objeyi belirli bir içerik içinde değerlendirmektir. Örneğin bir şeyin yeşil renkte olduğu biliniyorsa onu sadece yeşil olan şey olarak değerlendirme gerçeğidir. Yani bu obje için mükemmel sıfatını kullanmak estetik anlamda standart bir söylem olur ancak o, fovizm bağlamında değerlendirilirse fovist sanat eserleri arasında mükemmel olarak değer görür. Sanatsal yargılama bir durum ya da obje için onları sınırlandıran bir durum ortaya koyar. Her sanat eserinin ve yargılamanın belirli sınırları vardır ve sanatsal eleştiri her biri için farklı şeyler içerir. Temelde sanat fikri, estetik objelerle oluşturulur. Sanattan bahsedildiğinde kişi bunu zihninde çizebilmelidir. Sanatın içeriği sanat eserinin tartışmalı yansıtımı ve güzel sanatların doğası, biraz sanat eleştirisi, biraz sanat tarihi ve buna benzer estetik aktiviteleri tarafından oluşturulur. Danto sanat eseri olma özelliğinin sergilenen obje üzerine indirgenemeyeceğini; eserin tüm ilişkisinin tarihsel, teorik ve kültürel alan ilişkiselliğine bağlı olduğu yorumunu yapmaktadır. Bununla birlikte Dickie (1969,1974) ise, gizil öz ve eserde sergilenmesi mümkün olmayan nitelik olarak sanatın algısal görüşünün burada daha baskın olduğunu ifade etmektedir. Bunu da “neuroaesthetic” dediği sinir uçlarıyla algılama ve bunlar yoluyla beğenme şeklinde açıklamaktadır (Frixione, 2011:702). Bu durumu benzer şekilde açıklayabilecek diğer örnek de, Mecnun’un Leyla’da gördüğü güzelliği kadeh-şarap imgeleriyle açıklamasıdır. Mecnun’un Leyla’dan başkasını istememesi üzerine ona dediler ki; Leyla’dan daha güzelleri var, onları getirelim. Mecnun dedi ki, “Leyla’nın şeklini sevmiyorum ki ben; Leyla bir şekil değil. Elimde bir kadehe benzer O, ben o kadehle şarap içerim, şu halde ben içip durduğum o şaraba aşığım. Siz kadehi görüyorsunuz, şaraptan haberiniz yok. Bana içinde sirke dolu olan altından kadeh sunsanız, ne işim olur o kadehle. İçinde şarap olan eski kadeh ise, yüzlerce kadehten daha iyidir.” (Ayvazoğlu, 1989:49). Mecnun’un bu ifadesiyle Leyla’nın batıni suretiyle asli birliğini idrak ettiğini anlıyoruz. Bu da aslında sanat eserinin biçiminin ötesindeki öze ulaşmayı temsil etmektedir.

Sanat eserinin anlamı hakkında soru sormak, sadece sanat eserinin parasal değeri hakkında soru sormak gibi bir şeydir. Bu sorular kısmi önemli bulgular verir. Fakat bunlar bizi bazı içeriklerde ilgilendirmez. Sanatsal yargılamada nasıl söyleneceği mümkün olmayan tanımlamalar mevcuttur. Eleştirmen ve felsefecilerin farklı sorularla yaklaşımları, yargılamada sanat eserinin özelliklerini tanımayı sağlar. Tartışılabilen görüşler, yargılamaya katkıda bulunur ve sanatı kategorize etmede hissiyata dayanır. Değişken olay ve objeleri hissetme çevresel şartları da içine alan sanatsal bir içerikte de gerçekleşebilmektedir. Bu anlamda performans sanatı, farklı objelerin tartışılabilirliği ve değişkenliği konusunda iyi örnek olabilmektedir. Örnek olarak Swan (Kuğu) Gölünün Salı günü görünüşünden Perşembe günündeki görünüşünün farklılığı düşünülebilir. Bir performans sanatçısının girişimi yoluyla bu farklılığın farkına varıldığı gibi bu, sanatta herhangi bir çalışma öncesinde saptanabilir. Dans gibi, çalışmanın kendisi her denemede farklı bir duruma bürünebilir. Performans sanat çalışmaları genel olarak birden fazla performansı gerektirir ve her defasında farklı hatalar ve durumlarla yargılama gerektirmelidir. Yargılama becerisi, sanatı anlayabilmedir. Dahası hayal edebilme, yaratıcılık gücü, algıda boyutluluk edinebilmektir. Farklı içerikler farklı değişken ve metotları içerir (McFee, 2011:42,43). Eseri anlamak için kullanılan metotlar yargıyı kesin sonuca bağlamak için sahip olunan yeterliliklerdir. Bilişsel ya da duyuşsal deneyimler ile yapılan değerlendirme eser için varılan yargıdır. Yargı, değişken durumları değerlendirme, objenin yerini hissi amaçlarla belirleme ve yerleştirme sonunda ortaya çıkan değere sahip çıkmadır.