• Sonuç bulunamadı

Diğer Klasik Yaklaşımlar ve Teorilerde Ulusal Rekabet Gücü

BÖLÜM 1 : ULUSAL REKABET GÜCÜNE ĐLĐŞKĐN YAKLAŞIMLAR,

1.1. Klasik Yaklaşımlar ve Teorilerde Ulusal Rekabet Gücü

1.1.5. Diğer Klasik Yaklaşımlar ve Teorilerde Ulusal Rekabet Gücü

Klasik teoriler içinde ulusal rekabet gücüne etki eden teoriler içinde Karl Marx’ın da yaklaşımını görmekteyiz (Marx, 1973). Marx yaklaşımında rekabet gücü iki farklı boyuta sahiptir: Bunlardan ilki, rekabet gücü sermayeye dayalı üretim tarzının ortaya çıkma sürecinde önemli bir role sahip olan negatif bir güçtür. Bu süreç, köylüyü ve zanaatkarı üretim araçları mülkiyetinden yoksun bırakarak onları emeğinden başka satacak hiçbir şeyi olmaz hale getirir ve böylece sömürür. Bu alandaki rekabet, ulusal düzeyde loncalar ve tarifelerle; uluslararası alanda ise ambargolar ve diğer korumacı politikalarla engellenir (Marx, 1973). Đkinci ise, rekabet gücü, emek üzerinde tam bir kontrole sahip olan sermayenin üretimin düzenlelenmesinde belirleyici olduğu kapitalist üretim tarzının yeniden üretilmesi ve gelişmesine yol açan bir süreçtir (Callinicos, 2004; Tokatlıoğlu, 1999). Özetle, kapitalistler arasındaki rekabet ile farklı sosyal sınıflar arasındaki çatışma insanın sömürülmesi ve özgürlüğünün ortadan kaldırılması anlamına gelen bir süreç ve üretim tarzına (kapitalist üretim tarzı) yol açtığı için Marx rekabet kavramına olumsuz yönde bir anlam yükler (Alada, 2007; Sarıtaş, 2008).

sapmaları ortaya koyan faktörleri dikkate alarak pratikte uygulanabilir bir rekabet gücü anlayışı yolundaki çalışmalar sonucu geliştirilmiştir. Fonksiyonel yaklaşım rekabet gücünü dinamik bir süreç olarak ele alır (Karnani, 1984; Erkan, 1987). Bu rekabet sürecinde yenilik-icatlar ve farklılaşma yoluyla rakiplerine üstünlük sağlayan dinamik girişimcilerle ( Seviçin, 2005) onları takip etmeye çalışan rakipleri arasında sürekli bir rekabet gücü söz konusu olur. Bu rekabet gücü süreci içinde rakipler rekabet aracı olarak dört tür faaliyette bulunabilmektedir. Bunlar ulusal rekabet gücünü tam anlamıyla etkileyen; fiyatta rekabet gücü, kalitede rekabet gücü, satış artırma ve maliyeti düşürme amacıyla yapılan faaliyetlerdir (Sulak, 2004). Bu rekabet sürecinde yenilik-icatlar ve farklılaşma yoluyla rakiplerine üstünlük sağlayan dinamik girişimcilerle onları takip etmeye çalışan rakipleri arasında sürekli bir rekabet gücü söz konusu olur (Hasdal, 2006) ve ülkede ulusal rekabet gücüne olumlu etki eder. Fonksiyonel yaklaşıma göre ulusal rekabet gücünün güçlendirilmesi için rekabeti dinamikleştiren teknik-ekonomik değişim ve yeniliklerin ortaya çıkabilmesi için aksak piyasa koşullarının var olması gereklidir.

Ulusal rekabete diğer bir klasik yaklaşım Schumpeterin ileri sürdüğü teoridir. Schumpeter’e göre piyasa sistemi, sermaye birikim sürecinin sürekli olarak yeni üretim yöntemleri, yeni endüstriyel organizasyon biçimleri, yeni taşıma yöntemleri ile yeni piyasaların bulunmasını gerektiren, hatta yapısal istikrarsızlık eğilimi içeren, dinamik bir sistemdir (Schumpeter, 1943, 1946). Ayrıca Schumpeteryen devlet anlayışında, arz yönüne müdahale ederek ulusal ekonomilerin rekabet gücünü mümkün olduğunca artırmak için üretim, örgütlenme ve piyasa yeniliklerini destekleme ve uluslararası rekabet şartları ve işgücü piyasasının esnekliği için, ihtiyaç duyulan sosyal politikaları ikinci plana atma olarak ifade edilmektedir (Jessop, 1997).

Bu görüş yeni ürün ve süreçler tüketiciler için son derece değerlidir ve bu nedenle devlet fikri mülkiyet haklarını ve yaratıcı faaliyetler sonucu ortaya çıkan diğer yararları koruma altına alarak girişimcileri teşvik etmelidir. A. Smith’in aksine, Schumpeter, devletin geçici nitelikteki tekelleri engellemesinin büyümeye sekte vuracağını ve tüketicileri olumsuz yönde etkileyeceğini varsayar (Best, 1993; Foster, 1991: 223; Jessop, Ling-Sum, 2000). Ayrıca bu görüşe göre, ülkede başarılı ürün buluşları yapan girişimciler, yeni pazarlar yaratacak ve zamanla bu pazarlara hakim olacaklardır ve

ülkenin ulusal rekabet güçlerini artıracaklardır (Tekgül, 1996; Bal, Ildırar, Özmen, 2001). Ulusal rekabet gücünü sürdürebilmek için, firmaların ülkelerinde, Schumpeter tarafından "yaratıcı yıkım" (creative destruction) olarak tanımlanan olayı uygulaması gereklidir (Barney, 2001; Milberg, 2005).

Klasik teoriler içinde 1980’lerin başında Willliam J. Baumol önderliğindeki bir grup iktisatçı tarafından, potansiyel rekabetin rekabet sürecindeki önemine vurgu yapan yeni bir yaklaşım geliştirilmiştir. Bu yeni yaklaşım, yarışmacı piyasa teorisi (contestable markets) olarak bilinmektedir. Baumol (1982) yarışılabilir piyasaları; girişin tamamen serbest ve çıkışın tamamen maliyetsiz olduğu piyasalar olarak tanımlamaktadır. Bu yaklaşım, bir piyasada ulusal rekabet gücünün esas belirleyicisinin firma sayısı veya firmaların pazar payları değil, giriş engelinin düzeyi olduğu hipotezine dayanmaktadır. Bu çerçevede eğer bir piyasada giriş engeli yoksa, bu piyasada tek bir firma bile olsa fiyat, rekabetçi düzeye yakın oluşacak ve piyasada rekabetin sağlanabileceği etkinliğe ulaşılabilecektir (Altay, 2006; Katırcıoğlu, 1996; Çetintaş, 2000).

Klasik teorilerde ulusal rekabet gücü yaklaşımlarına yeni bir boyut kazandıran diğer bir yaklaşım ise fordist ve post fordist sistemlerdir (Sulak, 2004; Saklı, 2007; Arıcıoğlu, 2008). Genl bir değerlendirme yaparsak, Fordist üretim sistemi, kısaca, homojen malın kitlesel üretimi, stoklama, üretim sonrası kalite kontrolü, kaynak yönlendirici üretim, dikey bütünleşme gibi temel özellikler taşırken (Dreyera ve Gronhaug, 2004; Lioietz, 1987), Post-Fordist üretim sistemi farklılaşmış ürünlerin esnek (Sengenberger ve Pyke, 1991), küçük ölçeklerde üretimi (Jessop, 1997), sıfır stok üretim, üretim sırasında kalite kontrolü, talep yönlendirici üretim ve düşey ayrışma, tam zamanında bağlantı sağlama gibi özellikler taşıyan bir üretim sistemi olarak tanımlanabilir (Çakmak ve Erden, 2005; Bedir, 2002), ve bu sistemler ülkelerin ulusal rekabet gücü kazanmalarında etkileyici olmuştur.

Fordist sitemi ulusallara rekabet gücü kazandırma kaynağı, yaparak ve uygulayarak öğrenmenin sağladığı üstünlük ve küçük geleneksel üretimdir. Post fordist sistemin ise ulusallara rekabet gücü kazandırma kaynağı, teknolojik yaratıcılık ve yaratıcı buluşçuluğu destekleyen ortamdır. Dolayısıyla, bu iki gelişme odağının, ulusal ve uluslararası rekabet güçlerini oluşturmakla (Odaman ve Erdenik, 2002) beraber hız ve fark öne sürülüyor.