• Sonuç bulunamadı

4. NEOLİTİK ÇAĞ’DAN ROMA DÖNEMİ’NE KADAR KİLİKYA BÖLGESİ’NDE TİCARET 52

4.3. Demir Çağı’nda Kilikya Bölgesi’nde Ticaret 63

Kilikya Demir Çağı M.Ö. 1100- 525 tarihleri arasındaki zaman dilimini kap- samaktadır. Tarsus kronolojisi esas alınarak Erken Demir Çağı (M.Ö. 1100- 850), Orta Demir Çağı (M.Ö. 850-700) ve Geç Demir Çağı (M.Ö. 725- 525) olmak üzere üç evreye ayrılmıştır256

.

Tayinat Höyüğü’ndeki Kunulua kentinin yerleşimi, Demir Çağı II-III, M.Ö. 950-550 yılları arasına tarihlendirilmektedir257. Demir Çağı’na ait çok sayıdaki bu- luntunun Ege, Kıbrıs, Asur, Kuzey Suriye ve Doğu Akdeniz kentlerinden ithal edil- diği anlaşılmaktadır. Bu anlamda 1935-1939 ve sonrasında 2004 yılında yeniden başlanan kazılarda bulunmuş Myken IIIC seramikleri bu bağlantıları göstermesi açı- sından oldukça önemlidir. M.Ö. 6. yüzyıl ortalarından itibaren kentteki yerleşim son- lanmaktadır258

.

Demir Çağı’nın başlarında, bölgeye büyük göç hareketlerinin olduğunu söy- lemek mümkün değildir. Bu nedenle Erken Demir Çağı Kilikya seramiğinde bir de- ğişim ve kesinti söz konusu değildir. Tunç Çağı ve Demir Çağı’nda, Geç Hitit, Luvi, Danuna, Hurri, Fenike ve Suriye halklarından oluşan karışık bir topluluğun Kilikya Bölgesi’nde iskânı söz konusudur259

. M.Ö. 1. Bin’de Danuna’ye yerleşen, (Adana) Luvice-Fenikece yazıtlardan anlaşıldığı üzere Lukkalılar gibi Luvice konuşan Denyenler’in bu bölgeye sahip çıkması, Kizzuwatna’ya yeni gelenler için ortak bir dilden söz edilecek olursa bunun Grekçe değil Luvice olduğunu göstemektedir260

. Kilikya kentlerinde ele geçen ithal seramikler hem deniz hem de karayoluyla bölgeye gelmiştir (Harita-6). Ancak deniz yoluyla ithal edilen seramikler daha fazladır. Kara

255 Gür 2012, 64-65.

256 Arslan 2010, 101; Yıldız 2013, 87.

257Haines 1971, 66; Harrison v.d. 2005, 171-173; Pamir 2009, 264. 258 Pamir 2009, 265.

259 Arslan 2010, 101; Hanfmann 1963, 158- 159. Yıldız 2013, 87. 260 Yağcı 2007a, 385.

yoluyla bölgeye ulaşan çömlekler Suriye limanları üzerinden özellikle Al Mina’dan gelmiş olmalıdır261. İthal seramikler başta Kıbrıs olmak üzere Kyklad, Euboia,

Korinth, Rhodos, Samos ve Batı Anadolu kıyı kentlerinden gelmektedir. Hanfmann’a göre Kilikya’ya Grek ya da İonia seramiği M.Ö. geç 9. yüzyıldan itibaren gelmeye başlamıştır262. Dayanağı ise Kyklad kökenli skyphoslardır. Bu skyphosların Kilik-

ya’daki erken Grek kapları olduğunu belirterek, Grekler ile ilk temasın M.Ö. 800’lerden önce gerçekleştiğini kabul eder. Ancak Hanfmann’ın görüşünü destekle- diği yarım konsantrik daireli skyphosların Euboia ve başka merkezlerde de üretildiği ortaya konmuştur. Bu tür seramikler Al Mina ve Kıbrıs’ta üretilmiştir. Tarsus’taki skyphosların bu merkezlerden birinde üretilmiş olma olasılığı yüksektir. Ayrıca Hanfmann’ın en erken ithal Grek seramiği olarak sunduğu parçaların tarihi de tartış- malıdır. Nitekim, sözü edilen kapların tipolojisini hazırlayan Kearsley, Kilikya’da ele geçen yarım konsantrik daire süslü skyphosları İÖ 800-750 yıllarına tarihler263

. Bu döneme ait Kıta Yunananistan kökenli bir pendent semi-circle skyphos’a ait ağız par- çası da Sirkeli Höyük’te bulunmuştur264

.

Al Mina’daki yerleşimin materyal kültürü her ne kadar tipik Kuzey-Suriye özellikleri gösterse de temel seviyesindeki seramiğin neredeyse tamamı Grek köken- lidir. Bu nedenle yerleşimin, ticari faaliyet gösteren bir Grek limanı veya Grek nüfu- suna sahip bir Kuzey-Suriye ya da Fenike kenti olup olmadığı konusu on yıllardır tartışılmaktadır. Akdeniz’in kuzey-doğu köşesinde bulunan Al Mina günümüzde denizden 1,8 km içeride, Asi (Orontes) Nehrin’in kuzey-batı kenarında bulunmakta- dır. Bölgenin coğrafi şartlarına uygun olarak Orontes Nehri ağzındaki korunaklı li- man Amik Ovasının içlerine, oradan da Aleppo, Kargamış ve Euphrates bağlantısı ile Babylon’a kadar kolaylıkla ulaşıma olanak sağlar265. Kıbrıs’tan görülebilen Kel Dağ

(Mount Cassius) doğuya seyahat eden denizciler için doğal bir işaretçidir. Woolley tarafından not edilen 10. ve 9. tabakalar neredeyse tamamen Grek seramiklerinden oluşmaktaydı. Seramik bakımından ince birleşik tabaka göz önüne alındığında göre- ce verimlidir. Hepsi sub-geometrik tipteki seramiklerin çoğunluğu Ege Adaları’ndan

261 Arslan 2010, 101; Hanfmann 1963, 155; Yıldız 2013, 87. 262 Hanfmann 1963, 166; Yıldız 2013, 87.

263 Arslan 2010, 102; Yıldız 2013, 87. 264 Novák-Kozal 2011, 43, fig. 1. 265 Hodos 2008, 58.

gelmekteyken bazıları da kuşkusuz yerel üretimdir266

. Bunlar genellikle M.Ö. 750’den önceye tarihlenmemektedir. Al Mina’da ilk olarak 8. tabakada görülen en erken Kıbrıs ya da Fenike seramiği M.Ö. 9. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenir.

Bununla birlikte 10-8. tabakalar arasındaki Grek malzemesinin miktarı Al Mina’nın erken yerleşimindeki Grek varlığı ya da bir dönem etkisini göstermiş Grek toplulukları hakkındaki soruları da akla getirmektedir. Bu tartışmayı destekleyen söz konusu malzemeyi oluşturan Euboea kapları, bir adet lekanis ve bir adet pyxis’in yanı sıra bol miktardaki kotyle, kantharos, krater, dinos, tabak ile birlikte özellikle skyphoslardır. Erken tabakalarda Kıta Yunanistan’ın başka yerlerinden ithal edilmiş malzemeye rastlansa da bunlar oldukça az sayıdadır267. Al Mina’da yaşayan, çalışan

ya da ticaret yapan toplumların yapısı hakkındaki son zamanlardaki tartışmalar daha çok Grek seramiğini kimlerin kullandığı ile ilgilidir. Bu konuda Boardman’ın temel dayanak noktası kilden yapılan kaideli, kulplu veya saplı Grek içki kaplarının genel- likle metal ve kilden yapılma küçük, kulpsuz ve kaidesiz Yakın Doğu içki kaplarına göre Doğulu elitlerin ilgisini daha az çekmesidir. Burada yürütülen kazılarda 10-7. tabaka arasında bütün tiplerden elde edilen Grek seramiği sayısının toplam 3200 adet olduğu tahmin edilir. Bunların Descoeudres tarafından gözlemlenen, kazılar sırasında kaydedilmeden çöpe atılan malzemeler olduğu düşünülmektedir268

. Ancak Boardman bu rakamı son 1500 olarak hesaplamıştır. Descoeudres bunların 270 adedini Grek üretimi olmayan ancak Kıbrıs imitasyonu olan Al Mina kâseleri olduğunun altını çizer. O halde gerçek rakam 1230 olmalıdır.

Tarsus’taki Grek seramiği hesaplamalarında Boardman, M.Ö. 850-700/696 yılları arasına tarihlenen Orta Demir Çağı’na ait yıkım öncesi tabakadan elde edilen Grek seramiklerini hesaplamaktan ziyade, Hanfmann’ın listesindeki 70 rakamını kullanır. Ancak Tarsus yayınları dikkatli incelendiğinde Orta Demir Çağı tabakasın- da hatırı sayılır miktarda İon ve Kyklad kap parçalarının bulunduğu anlaşılır. Bu tip- ler M.Ö. 7. yüzyıl boyunca popüler olmalarına karşın kökenleri daha da erkene gide- bilir. Bu nedenle M.Ö. 696’dan önce Tarsus’a ulaşmış olabilecekleri mantık dâhilin- dedir. Bu nedenle Tarsus’taki Grek seramiği 3 adet Protogeometrik; 5 adet Geomet-

266Hodos 2008, 59, n. 8.

267 Hodos 2008, 60. 268 Hodos 2008, 63.

rik; 50 adet Ion kâsesi; 42 adet Siyah firnisli kap; 40 adet Kykladik kap; 2 adet tabak; 1 adet Eubeo-Kykladik kap; 1 adet Küçük Asya dairesel-metop krater ve 2 adet Lebes grubu olmak üzer toplam 146 adet olarak değerlendirilebilir269

.

Malzeme açısından Tarsus ve Al Mina ile yakın ilişkili Kinet Höyük’te ise bu döneme ait 50 adet Grek seramiği ele geçmiştir. Hodos tarafından volümetrik yoğun- luğa göre yeniden hesaplanarak yapılan karşılaştırmaya göre Al Mina’daki Grek se- ramiği sayısı her halükarda bölgedeki diğer yerleşimlerden oldukça fazladır270

. Arslan’a göre, Kilikya’daki ithal seramik buluntularından iyi tarihlenebilen örnekler M.Ö. 8. yüzyılın ortaları ile son çeyreği arasında bölgeye ulaşmıştır. Bunun yanında ithal Grek seramiği M.Ö. 7. ve 6. yüzyıllarda daha yoğundur. Kilikya’daki ithal seramikler, Milet, Rhodos, Samos ve Ege Adaları ile bağlantılıdır271.

Sirkeli’de Orta Demir Çağı’na ait çanakların büyük bölümü Kıbrıs kökenli ya da Kıbrıs etkilidir. Özellikle Black on Red Ware (Kırmızı üzerine Siyah), White Painted (Beyaz Boyalı) ve Bichrome (İki Renkli) mal grupları yaygındır. Ancak bu kapların ithal veya yerel üretim olup olmadıkları ince kesit analizleri ile anlaşılmak- tadır272

.

Rhodos Lindos kolonisi273 olan Soli’de M.Ö. 7. yüzyıldan itibaren Geç Arka- ik Dönem’e kadar kesintisiz bir yerleşim söz konusudur274. Soli Höyük’te yapılan

kazılarda M.Ö. 8-7. yüzyıllara ait Kıbrıs tipi beyaz zemin üzerine mor boyalı kafes bezemeli gövde parçaları, M.Ö. 7-6. yüzyıllara ait Kıbrıs beyaz astar üzerine siyah gamalı haç ve şevron motifleri ile bezenmiş “White Painted IV” kapalı kap parçaları ortaya çıkarılmıştır. Bunun yanı sıra M.Ö. 7. yüzyıla ait 6 İonia kâsesi ağız parçaları ve Yaban Keçisi Stili kap parçaları ile Euboea ya da Kikladik bir skyphos bir liman kenti olan Soli’nin Korinth, Attika, Euboea, İonia, Ege Adaları ve Kıbrıs ile güçlü ticari (deniz) ve kültürel bağlarını ortaya koymaktadır. Keramikler (çeşitli mutfak kapları ve amphoralar) ve onlar ile ilişkili olarak kullanılan yağ, şarap, parfüm, deri vb. gibi görünmeyen mallar, bu ilişkilerin arkeolojik temelini oluşturmaktadır275

. Soli 269 Hodos 2008, 64. 270 Hodos 2008, 66, fig.5. 271 Arslan 2010, 103; Yıldız 2013, 87. 272 Novák-Kozal 2011, 44-45. 273 Strabon XIV. 5.8. 274 Yağcı-Kaya, 2013, 248. 275 Yağcı 2007b, 177-178.

Höyük 2011, Arkaik Teras çevresinde sürdürülen kazılarda ortaya çıkarılan doğuya bakan terastaki megaron formlu, biri dışında dörtgen yapılar Soli’nin Doğu Grek ve Kıbrıs ile olan koloni-apoikia ya da ticari ilişkilerinin mimari yansıması olarak kabul edilmektedir. Atinalı devlet adamı Solon’un (M.Ö. 640-559) Soli’de yaşadığı dönemi ifade eden (soloikizein) Diogenes Laertios kentin kuruluşunu bu döneme atfetmekte- dir. Bu döneme ait buluntular arasında fikellura stili krater parçaları, pişmiş toprak çatı kaplamaları ve bir lekythos bulunmaktadır276. Ayrıca Geç Geometrik Dönem

Kıbrıs amphorasına ait bir ağız parçası ada ile ilişkileri gözler önüne sermektedir277

. Sabuniye Höyük’te 2009 yılı kazılarında ele geçmiş, M.Ö. 7. yüzyıl sonların- da İonia Bölgesi’nde görülen, oryantalizan etkili Geometrik Dönem’in otlayan yaban keçisi motifli kaba ait parçalar dikkat çekicidir278

.

Kilikya’nın ithal ettiği seramikler arasında Rhodos ve Samos kapları başı çekmektedir. Bu nedenle Kilikya ile yapılan ticari ilişkilerde veya kolonizasyon ha- reketlerinde bu iki adadan gelenler önemli bir rol oynamış olabilir. İkinci binin so- nunda Kilikya’yı ziyaret eden Mykenler’den sonra Grekler’in ticaret ve kolonizasyon amaçlı hareketleri 8. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Ege denizindeki topluluklar tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu hareketler M.Ö. 6. yüzyıl içlerine kadar azalarak devam etmiştir.

Asurluların M.Ö. 7. yüzyılın sonlarında ortadan kalkmasından sonra Babilliler M.Ö. 6. yüzyılda Suriye ve Filistin kıyılarındaki Grek ticari hareketlerini Fenikelilere karşı desteklemiştir. Perslerin Babil’i ele geçirmesinden sonra da Grek- lerin ticari faaliyetleri desteklenerek Al Mina’daki liman yüzyılın sonunda yeniden inşa edilmiştir279. Suriye ve Filistin’deki bu gelişmelere karşılık Kilikya’da, M.Ö. 6.

yüzyılın ilk yarısından itibaren, Doğu Grek günlük kullanım seramiğinde bir artışa karşın ithal seramikte bir azalma söz konusudur. Bu durumun Karadeniz’de artan Ionia kolonizasyon hareketleri ile bağlantılı olabileceği ileri sürülmektedir280

. M.Ö. 7. yüzyılda Greklerin Anadolu’nun güney kıyılarında da koloniler kurduğu antik ya- zarlarca anlatılmaktadır. Bu kentler arasında Soli, Holmoi, Aphrodisias, Kelenderis

276 Yağcı-Kaya, 2013, 248. fig.7-8. 277 Yağcı 2009, 468. fig. 5. 278 Pamir 2011, 301, fig. 4, n. 3.

279 Boardman 1981, 57; Arslan 2010, 103; Yıldız 2013, 88. 280 Arslan 2010, 103; Yıldız 2013, 88.

ve Nagidos bulunmaktadır.

Kilikya’da yakın geçmişe kadar terra kota figürinler ele geçmemesi bu bölge- deki yapım teknikleri ve üretim atölyeleri konusunda yorum yapılmasını engellemiş- tir. Kalıp tekniği ile fabrikasyon üretim yapan Kıbrıs ve Samos gibi iki önemli mer- kezde Kilikya eserlerine benzer teknikler kullanılmıştır. Samos Heraion’u buluntuları Kıbrıs malzemesi olarak yorumlandığı için kullanılan tekniklerin Kıbrıs atölye ve ustalarına ait olduğu düşünülmüştür. Samos’ta bulunan ithal terra kotalar, yerel terra kotalar ile karşılaştırıldığında daha gözenekli ve kuru yüzeyli olduğu sonucuna va- rılmıştır. Bu figürinlerin birçoğunun Kilikya eserleri ile aynı kalıpla üretilmiş ve aynı renklere boyanmış olmaları, Kilikya’nın terra kota sanatındaki yeri ve önemini açık- ça belirlemektedir. Bölge eserlerinin çoğunluğunu Anamur Müzesi’nce Gözsüzce Çayı kenarında yapılan kurtarma kazısında toplu olarak bulunan Gözsüzce buluntula- rı oluşturmaktadır. Elde çarkla ve tek kalıp gibi farklı tekniklerle yapılmış figürinlerin benzer örnekleri Mersin, Silifke, Anamur ve Alanya Müzeleri’nde de görülmektedir. Bölgedeki bir diğer buluntu alanı olan Gülnar eserleri tamamen aynı tipolojide üretilmiş eserlerdir. Sarıya çalan kiremit rengi, çok kumlu ve mikalı hamu- ru Gülnar ya da Meydancıkkale civarında da bölgesel bir atölyeye işaret etmektedir. Masif gövdeli eserlerde yalnızca ön kalıp kullanılırken figürinin arka kısmı elle dü- zeltilmiştir. Alanya Müzesi’ndeki sadece başları korunmuş 8 adet figürin Samos Heraionu’nda bulunmuş T1802, T229 ve Berlin 497 ile aynı kalıptan çıkmıştır. Bu- güne kadar birçoğu Kıbrıs imalatı sayılan Samos, Rhodos ve Batı Anadolu’da ele geçmiş terra kota figürinler arasında Kilikya üretimlerinin de olduğu anlaşılmıştır. Samos Heraionu’nda bulunmuş ve Kıbrıs üretimi olarak yorumlanmış figürinlerin birçoğunun Kilikya eserleri ile aynı kalıpla üretilmiş ve aynı renklere boyanmıştır. Yeni Hitit sanatından esinlenen Kilikya, liman kentleri sayesinde Ege Adalarına ve Anadolu’nun Batı kıyılarına dağıtımda bulunmuştur281

.

Son yıllarda özellikle Kelenderis, Soli ve Nagidos’ta yapılan arkeolojik kazı- lar, bu kentler ve kuruluşları hakkında bir fikir ileri sürülmesine imkân vermektedir. Nagidos’ta yapılan kazılarda hemen ana kaya üzerinden gelen M.Ö. 7. yüzyılın ikinci yarısına tarihli İonia kylikslerinin bulunması kentin kuruluş tarihi önerisini destekli-

281 Özhanlı 2003, 185-188.

yor olsa da tüm kazı sezonları sonucunda ulaşılan seramik repertuarı kentin bir Samos kolonisi olarak kurulduğu bilgisini desteklememektedir. Doğu Grek kentleri- nin M.Ö. 7. yüzyılda ürettiği vazo formlarına rastlanmamış, Kyklad ya da Korinth’ten ithal hiçbir örnek bulunamamıştır. Coğrafi yakınlık nedeni ile güçlü bir Kıbrıs etkisinde kaldığı hem seramik buluntularla hem de ortaya çıkarılan figürinler yoluyla anlaşılmıştır282

.

Öte yandan eskiden Rhodos üretimi sayılmasına karşın, kil analizlerine ve yayılım yoğunluğuna göre Kuzey İonia hatta Klazomenai atölyelerinin bir üretimi oldukları kabul edilen kuş bezemeli kâselerin bir parçası da Tarsus’ta bulunmuştur. Klazomenai mezarlarından elde edilen benzer kâseler Geç Protokorinth (M.Ö. 650- 630) ve Erken Korinth (M.Ö. 625-590) vazoları ile birlikte bulunuyorlar. Goldman kazılarından da bilinen örnekler gibi bu kaplar Batı Anadolu ile ticarî ilişkilerin bu- lunduğunu göstermektedir283

.

Soli gibi bir Rhodos kolonisi olan Gela’da bir benzerine rastlanılan, M.Ö. 550 yılına ait Samos üretimi olduğu düşünülen Doğu Grek lekythos’una ait bir parçanın Soli’de bulunmuş olması dikkat çekicidir. Yine Doğu Grek lebes ağız parçası Soli ve Doğu Grek arasındaki ilişkilerin bu dönemdeki varlığına işaret etmektedir284

. Kelenderis bir Samos kolonisi olarak kurulmuş kentlerin arasında anılmakta- dır. M.Ö. 8. yüzyılın son çeyreğine tarihlenen Doğu Grek Geç Geometrik seramikle- ri, kentin en erken buluntularıdır285. Bu noktada kuruluş tarihi açısından bir sorun

yoktur. Bunun yanında kentte yapılan kazılar sonucunda Samos ya da Samos serami- ği ile yakın ilişkili görülen en erken parçalar M.Ö. 8. yüzyılın son çeyreğine, diğer Samos tipi parçalar ise M.Ö. 7. ve 6. yüzyıllara aittir. Samos tipi krater ve skyphosları, dinoslar, kuşlu kotyle örnekleri, Samos tipi İonia kâseleri buluntu gru- bunun yoğun örnek içeren parçalarıdır286. Kelenderis’in Kolonizasyon Çağı içinde

bir Samos kolonisi olduğunu kanıtlayacak yeterli miktarda seramik buluntusu ortaya çıkarılmıştır. Ancak diğer arkeolojik verilerin eksikliği nedeniyle kesin bir yorum

282 Durukan 2007, 48-49; Yıldız 2013, 88. 283 Özyar v.d. 53-54, fig 11. 284 Yağcı 2009, 469, n. 11. fig. 10. 285 Zoroğlu 1993, 193- 194. Yıldız 2013, 89. 286 Arslan 2010, 89- 90; Yıldız 2013, 89.

yapmak pek mümkün görünmemektedir287. Bununla birlikte R. Özgan ve E.

Doksanaltı tarafından M.Ö. 510-500 yıllarına tarihlendirilen, Kelenderis’te bulunmuş bir anthemion başlıklı mezar stelinin Samos’tan ithal edilip edilmediği petrografik analizleri yapılmadığı için henüz kesinlik kazanmasa da Samoslu bir mezar steli us- tası tarafından yapılmış olabileceği kesindir288

. Bu durum Samos ile Kelenderis ara- sındaki bağlantının açık bir göstergesi olarak yorumlanabilir289

.