• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2.1. KÜLTÜREL MĠRAS KAVRAMININ TARĠHĠ GELĠġĠMĠ

2.1.1. Dünya‟da Kültürel Miras Kavramının Tarihi GeliĢimi

Ġnsanoğlu kendi yapısı gereği ilk yerleĢimlerden itibaren önemseyip anıt olarak kabul ettiği yapı ve nesneleri korumak için çaba sarf etmektedir. Anıtların korunması için tedbirler alınması, önceleri hâkimiyet kurma gayesi ve dini nedenlerle olsa da, bir müddet sonra toplumlar bunu, bir alıĢkanlık, bir gelenek olarak kabul etmiĢtir. Bu bağlamda, anıtlar daima bir ortam içinde düĢünülmüĢ ve çevresi ile değerlendirilmiĢtir. Her devir ve farklı medeniyette tarihi çevreyi koruma kaygısı olmuĢtur (Erder, 1999: 70).

Bununla birlikte, modern anlamda kültürel mirası koruma düĢüncesinin doğuĢu genel olarak 19. yüzyıla dayandırılmaktadır (Harvey, 2001; Yılmaz ve Üçer, 2004; Kiper, 2004; Lowenthal, 2005; Yücel, 2006). Fransa‟da, Ġhtilalden sonra yeni kurulan cumhuriyet yönetiminin hem kendi yönetimlerinin meĢruluğunu göstermek hem de eski rejimden kendi farklarını belirtmek için bazı binaları korumak ve bunlardan bazılarını da halka açık müzelere dönüĢtürmek istemesi Ģeklinde baĢlamıĢtır (Howard, 2003: 33). Diğer ülkelerde ise, kraliyet akademilerinin, kraliyet topluluklarının ve ulusal müzelerin kurulması Ģeklinde baĢlamıĢtır (Howard, 2003: 34).

Fransız Ġhtilali‟nin kentlerde yaptığı yıkımlar kentlerin korunması düĢüncesinin yayılmasını sağlamıĢtır (Yılmaz ve Üçer, 2004: 43). EndüstrileĢme ve kentleĢmenin ortaya çıkardığı sorunların doğal ve tarihi çevreye zararlar vermesi bu çevrelerin korunmasına ivedilik kazandırmıĢtır (Lowenthal, 2005: 84).

19. yüzyılda, daha çok büyük yapılara ve güzel sanatlara önem verilmiĢtir. Bu dönemde milli kimlikler oluĢmaya baĢladığı için yüksek sanat, yeni milli devletler için meĢruiyet oluĢturmada önemli bir bakıĢ açısı olmuĢtur. BaĢka bir deyiĢle kültürel miras bir toprak, bir halk ya da bir devlet için kimlik oluĢturmada kullanılmıĢtır. Kültürel miras milli gurur için bir yol olarak kullanılmıĢ ve sonucunda da durağan bir oluĢum olarak kalmıĢtır. Ġkinci dünya savaĢına kadar kültürel miras terimi uluslar arası çerçevede genellikle bir çeĢit statik miras olarak kullanılmıĢtır (Kiper, 2004: 28–29; Hereduc, 2005: 12).

Kültürel mirası koruma uygulamaları, uluslar arası düzeyde ilk kez 1931‟de Uluslar arası Müzeler Örgütü tarafından düzenlenen Atina Konferansı‟nda tarihi anıtların estetik değerinin arttırılması maddesinde dile getirilerek, “yapılar yapılırken yerleĢmelerin kiĢiliğine ve dıĢ görünüĢüne, özellikle çevreleri özel itina isteyen tarihi anıtların etrafına saygı gösterilmesi önerilir. Hatta bazı yapı kümeleri ve bazı özellikleri olan güzel görünümlü manzaraların oluĢumu korunmalıdır” denilmiĢtir. Dikkat edildiğinde buradaki kaygının daha çok önemli tarihi anıtlara fon oluĢturan tarihi çevrelerin korunmasına iliĢkin olduğu, tarihi yerleĢmelerin kendi özellikleri dolayısıyla korunmaları düĢüncesinin henüz geliĢmediği görülür (UçankuĢ, 2000: 749). Atina Tüzüğü olarak bilinen bu bildiride aynı zamanda ilk defa, kültürel varlıkları korumanın temel ilkeleri tespit edilmiĢtir (Erder, 1975: 290).

Kültürel mirasın korunması konusunda Ġkinci Dünya SavaĢı bir dönüm noktası olmuĢtur. SavaĢ sonrası “bombalanmıĢ tarihin” yeniden aynı kentlere ve insanlığa kazandırılması için baĢlatılan giriĢimler sonucunda kültürel mirası “korumanın genel ilkelerini ve kurallarını” belirleyen önemli çalıĢmalar ortaya konulmuĢtur (Ekinci, 2003: 236).

Bu giriĢimlerden birisi, BirleĢmiĢ Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO)‟nun 1946 yılında kurulmasıdır. UNESCO‟nun görevlerinden birisi savaĢtan etkilenen tarihi Ģehirleri önemleri bakımından tanımlayarak yıkım ve yok olmaya karĢı korumaktır. Aslında bu, o dönemde sadece arkeolojik ve mimari Ģehirler ile müze koleksiyonlarını içermektedir (Hereduc, 2005: 12).

Kültür varlıklarının savaĢların olumsuz etkilerinden korumak amacıyla ilk giriĢim 14 Mayıs 1954 Lahey‟de imzalanan Silahlı Bir ÇatıĢma Halinde Kültür Mallarının Korunmasına Dair SözleĢmedir. SözleĢmede kültür varlıklarının son savaĢlar sırasında önemli zararlar gördüğü belirtilmiĢtir. Mevcut kültür varlığının korunmasının tüm dünya milletleri için büyük önem taĢıdığı ve bu kültür varlığının milletler arası düzeyde korunması gerektiği belirtilmiĢtir. SözleĢmeye taraf olan devletler (Türkiye‟de taraftır) kültür varlıklarının korunması, emniyete alınması ve bunlara riayet etmeyi kabul etmiĢlerdir (UNESCO, 1954).

Ġkinci Dünya SavaĢından sonra kentlerde meydana gelen yıkımların etkisiyle, tarihi çevre koruma anlayıĢında kapsam geniĢletilmiĢtir. Kendi baĢlarına anıt olmayan ancak bir arada tarihi, geleneksel, görsel değerler taĢıyan yerleĢimlerin kendine özgü karakterini yaratan tüm öğelerin bir arada korunması gereği önemini korumuĢtur (Akçura,1973‟den akt., Yılmaz ve Üçer, 2004: 43).

Bu anlamda, 1964 yılında düzenlenen, Tarihi Anıtlarla ilgili Mimar ve Teknisyenlerin Ġkinci Uluslar Arası Kongresinde kabul edilen Venedik Tüzüğü ile kültür varlığının kapsamı belirlenmeye çalıĢılmıĢtır. Tüzüğün birinci maddesi (ICOMOS, 2003):

“Tarihi anıt kavramı sadece tek bir mimari eseri içine almaz, bunun yanında belli bir uygarlığın, önemli bir geliĢmenin, tarihi bir olayın tanıklığını yapan kentsel ve kırsal bir yerleĢmeyi de kapsar. Bu kavram yalnız büyük sanat eserlerini değil, ayrıca zaman içinde kültürel önem kazanmıĢ geçmiĢin daha basit eserlerini de içerir” Ģeklindedir.

Bu yeni görüĢle kültürel mirası koruma kavramı, korunması gerekli özellikler taĢıyan kentsel yerleĢmelerin bir bölümünü ya da gereğinde bütününü de içerebildiği gibi, yöresel mimari açısından değiĢmemiĢ ya da az değiĢmiĢ bir kırsal yerleĢmeyi de kapsar hale gelmiĢtir (Sey, 2003). Böylece statik korumadan “amaçsal koruma” (Ashworth, 1994: 15) ya da baĢka bir ifade ile “bütünleĢik koruma” kavramına doğru bir geçiĢ olmuĢtur (Çelik ve Yazgan, 2007: 3). Ekinci (2003: 236), Venedik Tüzüğü‟nün, kültürel mirasın onarımı ve yaĢatılması için bugün de geçerli olan bilimsel yaklaĢımların ilk “evrensel anayasası” olduğunu dile getirmektedir.

1970‟lere kadar tarihsel bir koruma söz konusu iken, koruma kavramı tekrar bir değiĢime ve geniĢlemeye uğrayarak kültürel miras kavramını içerir bir hale gelmiĢtir (Ashworth, 1994: 15; Hereduc, 2005: 12).

1972 yılında UNESCO tarafından hazırlanan Dünya Kültür ve Doğa Mirasının Korunmasına Dair SözleĢmesi‟ni kabul edip imza atan devletler, sınırları içindeki kültür mirasını koruyacaklarını taahhüt etmiĢlerdir. Bu sözleĢmenin birinci maddesine göre kültürel miras Ģu Ģekilde tanımlanmıĢtır (UNESCO, 1972):

“Anıtlar: Tarih, sanat veya bilim açısından istisnaî evrensel değerdeki mimari eserler, heykel ve resim alanındaki Ģaheserler, arkeolojik nitelikte eleman veya yapılar, kitabeler, mağaralar ve eleman birleĢimleri.

Yapı Toplulukları: Mimarileri, uyumlulukları veya arazi üzerindeki yerleri nedeniyle tarih, sanat veya bilim açısından istisnaî evrensel değere sahip ayrı veya birleĢik yapı toplulukları.

Sitler: Tarihsel, estetik, etnolojik veya antropolojik bakımlardan istisnaî evrensel değeri olan insan ürünü eserler veya doğa ve insanın ortak eserleri ve arkeolojik sitleri kapsayan alanlar.”

Bu tanımlamaya bakıldığında kültürel mirasın daha çok tarihi yapılar ve arkeolojik eserler olarak algılandığı görülmektedir. Bununla birlikte tanımlamada; tarihsel, sanatsal, bilimsel, antropolojik, etnolojik ve estetik kavramlarına yer vererek, kültürel değeri olan eserleri belirlemede kullanılabilecek boyutlar dile getirilmiĢtir.

Avrupa Konseyi tarafından ilan edilen 1975 “Avrupa Mimari Miras Yılı” kapsamında gerçekleĢtirilen çalıĢmalar sonucunda, “Avrupa Mimari Miras Tüzüğü” hazırlanmıĢ ve 26 Eylül 1975 tarihînde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından kabul edilmiĢtir. Venedik Tüzüğü metnindeki “anıt”tan “mimari miras” kavramına geçiĢ, geniĢletilmiĢ, bir “tarihî çevre” kavramı, tarihî çevrenin evrensel değeri, koruma, ekonomi ve toplumsal yapı arasındaki doğru iliĢkileri kurmaya çalıĢan “bütünleĢik koruma” yaklaĢımı ve bunun uygulanması için araçlar gibi önemli yeni yaklaĢımlara yer verilmiĢtir (Çelik ve Yazgan, 2007: 4).

Avrupa Miras Yılı etkinlikleri çerçevesinde koruma ile ilgili birçok faaliyet gerçekleĢtirilmiĢ ve Amsterdam Bildirgesi yayınlanmıĢtır. Büyük bir kamuoyu yaratan

bu uluslararası kampanya, özellikle tarihi sitlerin korunması çalıĢmaları açısından önemli bir itici güç olmuĢtur (Kuban, 2000: 40).

Kültürel mirasın kapsamı 26 Temmuz – 6 Ağustos 1982‟ de Meksika‟da düzenlenen Meksika Kültür Politikaları Konferansında daha da geniĢletilerek (madde 23), Ģu Ģekilde ifade edilmiĢtir (UNESCO, 1982: 43):

“Bir halkın kültürel mirası; sanatçıların, mimarların, müzisyenlerin, yazarların, bilim adamlarının yapıtlarını, aynı zamanda bunların içinde adı bilinmeyen sanatçıların yarattığı eserleri, insanların maddi olmayan ifadelerini ve genelde topluma anlam veren tüm değerleri içerir. Kültürel miras insanların yaratıcılığını ifade eden; diller, törenler, inançlar, tarihi yerler ve anıtlar, edebiyat, sanat eserleri, arĢivler ve kütüphaneler gibi hem somut hem de somut olmayan eserleri içerir ”

Bu tanımlamayla birlikte somut olmayan kültürel miras kavramı ortaya çıkmıĢtır. Ancak UNESCO‟nun bu konuda bir sözleĢme yayınlaması yirmi yıl sonra gerçekleĢmiĢtir. ġekil 1‟de kültürel miras kavramının geliĢimsel süreç basamakları verilmiĢtir (Ashworth, 1994: 15).

ġekil 1. Tarihsel anıtlardan miras kavramına doğru geliĢimsel süreç basamakları

Z AM AN 1850+ 1960 1980 YAKLAġIMLAR

Avrupa Komisyonu tarafından kültür mirasını koruma konusunda, 1997 ve 2000 yılları arasında “Raphael Programı” adında yeni bir çalıĢma gerçekleĢtirilmiĢtir. Koruma kapsamına taĢınabilir ve taĢınamaz kültür mirasları, arkeolojik ve su altındaki miraslar ve kültürel peyzajlar girmektedir. Daha sonra yedi yıllık bir süreci (2000– 2006) kapsayan “Kültür 2000” programı hazırlanmıĢtır. Bu program kültürel ve sanatsal alandaki bütün projeleri desteklemektedir. Özel yıllık aktiviteler, çok yıllık aktiviteler ve kültürel faaliyetler olmak üzere üç ayrı kategoride çalıĢılmıĢtır (Çelik ve Yazgan, 2007: 4)

Bu geliĢmelere paralel UNESCO, 2001 yılında Sualtı Kültürel Mirasın Korunması SözleĢmesini, 2003 yılında Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması SözleĢmesini ve 2005 yılında Kültürel Anlatımların ÇeĢitliliğinin Korunması ve GeliĢtirilmesi SözleĢmesini kabul etmiĢtir. Türkiye, Doğal ve Kültürel Dünya Mirasının Korunması SözleĢmesi‟ni 1983, Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması SözleĢmesi‟ni ise 2006‟da kabul etmiĢtir (Oğuz, 2007: 5).

Türkiye, aynı zamanda, 1989 yılında Avrupa Mimari Mirasın Korunması SözleĢmesini, 1999 yılında Arkeolojik Mirasın Korunmasına ĠliĢkin Avrupa SözleĢmesini imzalamıĢtır.