• Sonuç bulunamadı

Hipotez 3- Sağlık politikalarının odağı ve dolayısıyla sağlık örgütlenmesi,

B. O’Connor ve Offe Çizgisi: Birikim, Meşruluk ve Devlet

1. O’Connor’ın Yaklaşımı: Mali Kriz Kuramı

43 sağlık alanı da Poulantzas’a göre sermayenin verimlilik koşullarını yarattığı ölçüde onun ilgi alanı haline gelecektir. Devletin “sağlığın kurumsal yapıları (sosyal güvenlik, tıbbi hizmetler, hastaneler, bakımevleri) alanında aldığı önlemler, varoluşlarını toplumsal mücadelelere borçlu olsalar da aslında toplumsal işbölümüne ve emek gücünün yeniden üretimine hizmet etmektedir.”83 Bundan dolayı, genellikle devletin genel çıkara hizmet ettiği ve üretim güçlerinin toplumsallaştıldığı anlarda bile devlet, bu politikaları radikal bir şekilde değiştiremez.

44 toplumda huzursuzlukları gizleme, baskı altında tutma veya yönetme çabası zorunlu olarak meşruluk gerektirmektedir. Bir başka deyişle, devlet sosyal refah hizmetlerinin sunulması dâhil olmak üzere bir reform süreci ile olası toplumsal huzursuzlukların önüne geçmeye çalışmaktadır. Böylece, birikim ve meşruluk, devlet faaliyetlerinde bir talebe dönüşmektedir. Ancak bu devlet harcamalarında bir artışı ifade ederken, birikimin faydaları toplumsallaştırılamadığı için bu talepleri karşılamak için gelirler her zaman bulunamamaktadır. Kısaca, eğer devlet harcamaları artarsa bir “mali kriz”

meydana gelir, eğer refah harcamalarında bir kesintiye gidilirse bir “meşruluk krizi”

riski ortaya çıkabilir. “Devletin mali krizinin nedenlerini kapitalist birikim koşullarında arayan O’Connor, mali krizlerin kapitalist birikimin sürdürülebilirliği için gerekli bir koşul olarak ortaya çıktığını ileri sürmektedir.”84 Refah devleti harcamalarının vergilerden daha hızlı arttığı için mali krizin kaçınılmaz olduğunu belirten O’Connor, daha sonraki çalışmasında85 birikim krizlerinin itici gücünün özellikle bireyci ideolojiler olduğunu saptamaktadır.

İkinci olarak devlet, birikim sürecinin bütüncül bir unsuru olarak görülmektedir. O’Connor ekonomiyi üç sektöre ayırmaktadır. Ekonominin en önemli biriktiricisi olan tekelci sektörün büyümesi, sermaye ve teknolojinin genişlemesine bağlıdır. Rekabetçi sektör, tekelci sektörde birikim ve büyüme ile serbestleşen emek gücünün artması temelinde gelişmektedir. Bundan dolayı, diğer Marksist analizlerin aksine rekabetçi sektör zorunlu olarak birikimle gerilemez, tekelci sektörün büyüme süreci yüzünden genişler. Son olarak devlet sektörüne değinen O’Connor, modern

84 Yiğit Karahanoğulları, “Türkiye’de Devletin Mali Krizleri”, Praksis, Sayı 9, (Kış-Bahar), 2009, s.249.

85 James O’Connor, Birikim Bunalımı: Yeni Bireycilik, Sınıf Mücadelesi ve Çağdaş Kapitalizm, Çev.

Ali Çakıroğlu, Belge Yayınları, İstanbul, 1995.

45 kapitalizmin iki temel özelliği olan sermayenin yoğunlaşması ve ardından devletin büyümesi olgusunun altını çizmektedir. Ona göre, sermaye birikimi ve ekonomik büyümenin motoru tekelci sektördür. Piyasaların genişlemesi, üretim ve üretkenlik artışı bilim ve teknolojideki ilerlemeye ve bunların tekelci sermaye tarafından sömürülmesine bağlıdır. Bu da ancak sosyal sermaye ve devlet sektörünün büyümesi ile mümkündür. Dolayısıyla devlet sektörünün ve devlet harcamalarının büyümesi, giderek genel üretimin ve tekelci sektörün büyümesi için temel bir işlev görmektedir ve tam tersine devlet sektörünün ve devlet harcamalarının büyümesi, tekelci endüstrilerin büyümesinin bir sonucudur. Diğer bir deyişle devletin büyümesi, tekelci sermayenin genişlemesinin hem nedeni hem de sonucudur.86 Üretkenlik artışı ile bilimsel-teknik ilerleme ve ürün geliştirmenin belirleyici gücü olan devlet sektörü ile sosyal sermayenin büyümesi dolayısıyla tekelci sektörün büyümesi tek bir süreçtir. Bu bağlamda, sağlık sektöründe tekelci sermayenin ortaya çıkışı incelenebilir. Özellikle son yarım yüzyılda ileri kapitalist ülkelerde devletin sağlık hizmetlerindeki etkinliğinin ve sorumluluğunun artmasına paralel şekilde tekelleşme süreci hızlanmıştır. Waitzkin, ABD örneği üzerinden kapitalist sağlık sistemlerinin önemli bir karakteristiği haline gelen tekelci sermayenin birkaç şekilde ortaya çıktığını dile getirmektedir87: 1910’dan beri üniversiteler ile afiliye şekilde ağırlıklı olarak ileri teknolojiye dayanan “medikal merkezlerin” artması, sağlık sigortası endüstrisinde sermaye yoğunlaşması olgusunda görüldüğü üzere (endüstrinin % 60’ı on büyük sigorta şirketi tarafından kontrol edilmektedir) “finans sermaye”nin büyümesi ile ilaç

86 O’Connor, a.g.k., 1973, s.7-8 ve 23-24.

87 Howard Waitzkin, “A Marxist View of Medical Care”, Annals of Internal Medicine, Vol.89, No.2, 1978, s.266-267.

46 ve tıbbi cihaz endüstrilerinin yoğunlaşması ile “medikal-endüstriyel kompleksler”in ortaya çıkması örnek gösterilmektedir.

O’Connor’ın kuramının üçüncü unsuru, devletin birikim ve meşruluk işlevleri ile devlet harcamalarının spesifik kalemlerinin ilişkisi ile ilgilidir. “Devlet harcamaları, kapitalist devletin bu iki temel işlevine karşılık gelen iki yönlü bir özelliğe sahiptir: Sosyal sermaye (social capital) ve sosyal harcamalar (social expenses). Sosyal sermaye kârlı özel birikim için gerekli olan harcamalardır; sosyal sermaye dolaylı olarak verimlidir. Sosyal sermaye kendi içinde ikiye ayrılır: Sosyal yatırım ve sosyal tüketim. Sosyal yatırım, mevcut emek gücü miktarının verimliliğini artıran proje ve hizmetlerdir; diğer koşullar aynı kalırken, kâr oranını artırırlar.

Devletin finanse ettiği endüstriyel gelişim parkları bunun iyi bir örneğidir.”88 Sosyal yatırım, fiziki ve beşeri sermaye olarak kategorize edilebilir. Fiziki sermaye, ekonomik fiziki altyapıyı içerir. Beşeri sermaye eğitim, yönetim ve diğer alanlarda, eğitim sisteminin her düzeyindeki hizmetler ile eğitim sisteminin hem içinde hem dışında yer alan bilimsel ve Ar-Ge hizmetlerini içine almaktadır.89 Sosyal tüketim, emeğin yeniden üretim maliyetini azaltan proje ve hizmetleri içerir ve diğer faktörler aynı kaldığında kâr oranını artırır. Bunun en tipik örneklerini, sağlık, eğitim ve sosyal güvenlik alanında yapılan kamu harcamaları oluşturur. “Sosyal yatırım ve sosyal tüketim (birlikte sosyal sermaye) harcamaları doğrudan artı-değer üretmezler; fakat kapitalistlere, toplam artı-değer miktarını artırma girişimlerinde yardımcı olurlar; bu nedenle, dolaylı olarak üretkendirler. Devlet harcamalarının ikinci kategorisi, sosyal harcamalar (veya sosyal kontrol) devletin ‘meşrulaştırma’ işlevini yerine getirmek için

88 O’Connor, a.g.k., 1973, s.6-7.

89 O’Connor, a.g.k., 1973, s.101.

47 gerekli olan proje ve hizmetleri kapsar.”90 Bunlar, özel üretimin dolaylı maliyetlerinin toplumsallaştırılmasının bir yolu olarak sermaye için üretken değildir, fakat çalışanları ideolojik olarak sistemde tutmaya yardım eder. Sosyal güvenliğin temel amacının genel olarak yanlış anlaşıldığını ifade eden O’Connor, sadece işten çıkarılmış durumda olanların tazminat, işsizlik yardımı ve yaşlılık sigortası gibi ödemelere hak kazandığını ve sosyal güvenliğin genişlemesinin, kapitalist ekonomik gelişmenin beraberinde getirdiği teknolojik, dönemsel, yapısal, geçici gibi işsizlik türlerinin doğrudan sonucu olduğunu vurgulamaktadır. Ona göre, “her ne kadar sosyal güvenlik işsiz ve emekli işçileri koruyarak sosyal ve siyasal istikrara katkıda bulunmaktaysa da, sistemin temel amacı, istihdam edilmekte olan (özellikle tekelci sektör içinde) işçiler arasında bir iktisadi güvence sağlamak ve böylece motivasyonu arttırmak ve disiplini yeniden güçlendirmektir. Bu, sermaye birikimi ve üretimin artması için zorunlu olan işveren-işçi ilişkilerinin uyumlu duruma getirilmesini desteklemektedir. Bu nedenle sosyal güvenliğin temel amacı ve etkisi verimliliği, üretimi ve kârları arttırmaktır. Bu açıdan yaklaşıldığında sosyal güvenlik, esas olarak işçiler için güvenlik değil, aksine kapitalistler ve büyük sermaye şirketleri için bir güvenliktir.”91 O’Connor, birikim ve meşruluk işlevlerini birbirlerinden tamamen bağımsız olarak ele almamakta; devlet harcamalarının da sadece birikim ya da sadece meşruluk sağlamaya yönelik harcamalar olarak ayrılamayacağını ileri sürmektedir. “Kapitalist devletin ikili ve çelişkili özelliğinden ötürü neredeyse tüm devlet organlarının birikim ve meşrulaştırma işlevleri vardır ve neredeyse her devlet harcaması bu iki niteliğe sahiptir… Ayrıca, sosyal sermaye ve sosyal harcamaların toplumsal özelliklerinden

90 Çaklı, a.g.k., s.104.

91 O’Connor, a.g.k., 1973, s.137-138.

48 ötürü neredeyse tüm devlet harcamaları bu iki (ya da daha fazla) amaca eşzamanlı hizmet eder; dolayısıyla tam olarak sınıflandırılabilecek çok az devlet harcaması vardır.”92

Sağlık harcamalarındaki pek çok kalem birden çok işlev görmektedir. Örneğin İngiliz NHS, hem sağlıklı bir işgücü oluşturmayı hem de İkinci Dünya Savaşı sonrası siyasi talepleri karşılayarak meşruluk sağlamayı amaçlamıştır. Aldred de benzer şekilde, İngiliz NHS’nin uzun zamandır var olan halk desteği ve geleneksel olarak tedavi edici hizmetlere odaklanması (öncelikli olarak emek gücü hizmetleri, bunlar

“Sindirella hizmetleri”93 olarak kabul edilen üretken olmayan hizmetler olarak görülmesine rağmen) ile her iki ölçütü birlikte yerine getirdiğini belirtmektedir.94 Bundan dolayı refah devleti harcamaları, demografik yapıdaki değişikliklere ve çıkar gruplarının talepleri ile bağlantılı olarak doğal bir artış eğilimine girerken, sosyal tüketim harcaması niteliği göstermiştir. Yukarıda belirtildiği gibi, sosyal tüketim veya sosyal kontrol amaçlı sağlık harcamaları da dolaylı olarak üretken ve ideolojik bir işleve sahiptir.

O’Connor’ın analizinin temel sonuçlarından biri, devletin üstyapısal karakterinin birçoğunu kaybettiğidir. Devlet sadece birikim koşullarını korumakla kalmaz, aynı zamanda aktif olarak bu koşulların yaratılmasına katkı sağlamak için giderek daha fazla birikime müdahale etmektedir. Bu özelliğinden dolayıdır ki sağlık hizmetlerinin reorganizasyonunda görüldüğü üzere son dönemdeki kimi sağlık

92 A.k., s.7.

93 Sindirella hizmetleri, özellikle İngiliz NHS için kullanılan bir terimdir. “Diğer kişiler ve nesnelerden daha az önemli olarak ele alınan veya ihmal edilen kişi ve nesneleri” tanımlamak için kullanılmaktadır. NHS içindeki ruh sağlığı, rehabilitasyon, diyaliz, öğrenme bozuklukları gibi hizmetler bu kapsamda değerlendirilmektedir.

94 Rachel Aldred, “NHS LIFT and The New Shape of Neoliberal Welfare”, Capital&Class, Vol. 95, No.2, (Summer), 2008, s.33.

49 harcaması sosyal sermaye niteliği göstermektedir. Örneğin birikim ve artı-değere katkı sağlamak amaçlı emeğin teknik ve beceri düzeyini yükseltmek ve yeniden üretmek için gereken tıp fakülteleri, akademiler ve enstitülere yapılan beşeri sermaye ile bilgi (Ar-Ge) sermayesi harcamaları artış eğilimi sergilemektedir.