• Sonuç bulunamadı

Sermaye Birikimi, Kriz ve Devlet: Altvater, Hirsch ve Holloway- Holloway-Piccioto

Hipotez 3- Sağlık politikalarının odağı ve dolayısıyla sağlık örgütlenmesi,

C. Sermaye Birikimi, Kriz ve Devlet: Altvater, Hirsch ve Holloway- Holloway-Piccioto

Poulantzas ve Offe’ye yönelik eleştirileri ile devleti analiz eden “devletin türetilmesi okulu”, devletin sermayenin gereksinimlerini yerine getirmekle yükümlü bir “yapı” ya da burjuvazinin çıkarlarını kollamakla görevli bir “araç” olarak ele alınmasına karşı çıkan yazarlardan oluşur. Bu yaklaşıma göre, devletin çözümlenmesinde sermayenin gereksinimlerini esas alan ekonomik yaklaşımın, öte yandan da devletin göreli özerkliği kavramından hareketle, sermaye birikim sürecinin daha yakından incelenmesi gerekliliğini genellikle ihmal eden siyasi yaklaşımın yol açtığı ikilemin aşılması gerekmektedir141. Ancak bu sayede ekonomik ve siyasi bütünlük içinde devlet kavramı geliştirilebilir. Bu yaklaşım, kapitalist üretim biçimi

140 Dunleavy and O’Leary, a.g.k., s.71.

141 Kemali Saybaşılı, İktisat, Siyaset, Devlet ve Türkiye, Bağlam Yayınları, Ankara, 1992, s.86-87.

67 analizinden devletin işlevsel gerekliliğini türetmektedir. Bu yaklaşım adını, Marks’ın kapitalizm analizinden, bir başka deyişle kapitalist üretim biçimine içkin çelişkilerden devletin genel biçimini türetme girişiminden almaktadır.142 Örneğin üretim için gerekli olan hukuk ve para sistemleri, metaların değişimi ve sermaye döngüsü, kapitalizmin işlevsel gereksinimlerinden türetilir. Holloway ve Picciotto’ya göre kapitalist devlet, üretim ile tüketimin ayrışmasından doğar, dolayısıyla onun birinci işlevi üretim ve tüketimin dolayımı olarak değişimi garanti altına almaktır.143 Meta ilişkilerinin yaygınlaştırılması ve bireylerin birer ekonomik özne haline gelmesinin devlet aracılığı ile sağlanması, sınıf egemenliğine aracılık ettiğinden Holloway ve Picciotto kapitalist devlet kuramının başlangıç noktasına ‘sermaye ilişkisi”ni koyar. “Devlet, sermaye toplumsal ilişkisinin bir yönüdür ve devletin tüm kurumları, süreçleri ve ideolojisi sermayenin çelişkilerince damgalanmıştır.”144 Bu bağlamda, özellikle kriz anlarında kamu yönetiminde “verimlilik” adına teknik ve yönetsel reform taleplerinin sınıfsal çelişkiler üzerinde düşünmeyi gerektirdiğini dile getiren Holloway ve Picciotto,

“kamu yönetimi” disiplinin materyalist bir eleştirisinin, burjuva içerisindeki çatışmalara ve sınıf egemenliğinin değişen biçimlerine ışık tutabileceğini ileri sürmektedir.145

142 Türetmeci yaklaşım ilk olarak 1969’da Batı Alman öğrenci hareketleri içinden çıkmasına rağmen, 1973 yılında Anglo-Amerikan akademisyenlerin çıkardığı Kapitalistate dergisi ile kendisini tanıtma fırsatı bulmuştur. Bununla birlikte, Holloway ve Picciotto tarafından Devlet ve Sermaye (1978) adlı derlemenin yayımlanması ile o zamana kadar Marksist alanyazının içinde kaybolduğu araçsalcı- yapısalcı tartışmalarının yöntemsel çelişkilerinin aşılmasının yeni yolu olarak değerlendirilerek popülerlik kazanmıştır.

143 John Holloway ve Sol Picciotto, “Sermaye, Kriz ve Devlet”, Simon Clarke (Ed.), Devlet Tartışmaları: Marksist Bir Devlet Kuramına Doğru, Çev. İbrahim Yıldız, Ütopya Yayınevi, Ankara, 2004, s.153.

144 Yılmaz, a.g.k., s.93.

145 Holloway ve Picciotto, a.g.k., s.169-172.

68 Türetmeci yaklaşım devletin sınıf-tarafsız bir şekilde işlev görebilmesinin imkânsız olduğunun gösterilmesinde son derece faydalı bir çerçeve sunmuştur. Bu yaklaşım içinde birden fazla eğilim bulunmaktadır. En etkili eğilim ise sermaye birikimi mantığının çelişkilerinden devleti türetmeye çalışmaktır. Türetmeci yaklaşım içindeki “sermaye mantığı” eğilimi devleti kapitalizmin mantığı ve krizlerinden türetmekte146 olup, genellikle Elmar Altvater’in çalışması ile ilişkilendirilmiştir. Ona göre devlet bir bütün olarak sermayenin ortak gereksinimleri ile örtüşen bir siyasi kurum “ideal kollektif bir kapitalist” olarak işlev görür. Bir başka deyişle devlet,

“kapitalist yeniden üretim sürecinin devamı ve sermayenin değerlenmesi için işlevsel olarak gereklidir.”147 Genellikle bu yaklaşım devletin işlevlerini, sermaye birikim sürecinin yeniden üretimi için zorunlu bir unsur olarak kavramsallaştırır. Sermaye mantığı okulu kapsamında birçok farklı çizgi yer almaktadır. Bu çizgilerden biri arasında yer alan Müller ve Neusüss tarafından geliştirilen, Altvater tarafından da genellikle benimsenen görüşe göre devletin gerekliliği sermayeler arasındaki rekabetten türetilmeye yönelir ve sermayenin yeniden üretilmesi ancak özerk bir devlet yapısının varlığına bağlıdır. Altvater sermaye birikimin başarılı bir şekilde gerçekleşebilmesi için devletin dört temel işlevini öne çıkarmıştır148: Birincisi, genel olarak üretimin maddi koşullarını sağlamak yani altyapıyı oluşturmaktır. İkincisi, toplumun ve devletin uyması gereken yasal ilişkileri belirlemek ve güvenceye almaktır. Üçüncüsü, emek ve sermaye arasındaki çelişkiyi sadece hukuk ile değil, aynı zamanda “devletin baskı aygıtları” ile kontrol altına almaktır. Son olarak, ulusal

146 Filiz Kartal, “Theorizing State/Capital Relation: Debates in 1970s and 1980s”, Turkish Public Administration Annual, Vol.24-26, 1998-2000, s.41.

147 Altvater ve Hoffmann, a.g.k., s.319.

148 A.k., s.322.

69 sermayenin uluslararası pazarda varlığını sürdürebilmesini ve genişlemesini diplomatik ve askeri politikalarla sağlamaktır. Altvater için bu dört koşul, kapitalist sınıfın genel çıkarlarının gerçekleşmesi için kapitalist devletin “genel koruma işlevini” oluşturmaktadır. Özellikle altyapı önkoşullarının üretimi özel sektör için kârlı olmadığından, oluşan “altyapı boşluğu” devlet tarafından doldurulmalıdır. Altvater’in modeline göre, altyapı boşlukları tarihsel olarak en fazla mal ve bilgi akışı gerektiren üretim alanlarında (ulaşım ve iletişim sektörleri gibi) ve emek girdilerinin sağlanmasında (eğitim ve halk sağlığı hizmetleri) göze çarpmaktadır.149 Devlet ayrıca kâr oranının düşme eğiliminde belirtildiği gibi sermaye birikiminin kriz eğilimlerine karşı koymada önemli bir rol oynadığından emek sürecinin reorganizasyonu ve sermayenin yeniden yapılandırılması için temel bir role sahiptir. Devlet, krizlerle ve sermaye birikiminin çelişkileri ile belirlenir ve bu kriz ve çelişkilerden kaçamaz. Bu açıdan “kamu hizmetlerine hem emeğin yeniden üretiminde hem de kapitalist gelişmenin kriz eğilimlerinin kırılmasında gerek duyulmaktadır.”150 İkinci bölümde Türkiye özelinde ayrıntıları ile değinileceği gibi halk sağlığı hizmetleri, kapitalist üretim için gerekli olan emek gücünün yeniden üretiminin sağlanmasında önemli bir işleve sahiptir. Bu yüzden de belirtilen altyapı boşluğunun doldurulması devletin asli görevlerinden biri haline gelmiştir.

Türetmeci yaklaşım içindeki ikinci eğilim, devleti “sınıf mücadelesi”

mantığından türetmeye çalışır. Türetmeciler arasında sınıf mücadelesi eğilimi en iyi Joachim Hirsch ve Heide Gerstenberger’in çalışmaları ile ortaya koyulur. Hirsch, devlet türetme tartışmasında başlangıç noktası olarak Altvater’in ele aldığı tikel

149 Barrow, a.g.k., s.82.

150 Graham John Taylor, State Regulation and the Politics of Public Service: The Case of the Water Industry, Mansell Publishing, London and New York, 1999, s.14-15.

70 sermayelerin yetersizliklerinden ziyade “ücretli emek ve sermaye arasındaki çelişkiyi”

incelemiştir. Emek piyasası diğer kapitalist piyasalar üzerinde üstünlüğe sahiptir, çünkü serbest bir emek piyasasının oluşturulması ve sürdürülmesi sermaye birikiminin temel koşuludur. Sermaye birikim süreci, kapitalistler ve işçiler arasında içkin olarak bulunan çelişkiye dayanmaktadır. Hirsch, devletin işlevinin uluslararası piyasalarda güç kullanarak kapitalistlerin çıkarlarını geliştirmek ve ulusal düzeyde emeği şiddet araçlarından yoksun bırakmak olduğu sonucuna varmaktadır. Buradan hareketle Hirsch devletin biçiminin temel olarak “otorite örgütlenmesi” işleviyle belirlendiğini ileri sürmektedir151. Hirsch devletin işlevlerini onun biçiminden türeterek biçim ve işlev arasındaki ilişkiyi tersine çevirir. Hirsch’in analizi, hem özgül bir hükmetme biçimi olarak devletin özerkliğini, hem de sınırlarını kavramsallaştırmayı olanaklı kılmaktadır. Devlet tepeden tırnağa ussal bir aygıt değil, çıkar çatışmalarını siyasal bir biçim içerisinde yeniden üreten bir aygıttır. Böylesi bir usdışılık bürokratik ve yönetimsel başarısızlık şeklinde kendini gösterse de bu yalnızca kapitalist üretim tarzının çelişkileri ile bu çelişkilerin doğurduğu sınıf mücadelelerinin devlet aygıtı içerisindeki dışavurumudur.152

Materyalist okul olarak da nitelenen bu yaklaşım, kâr oranlarının düşme eğilimini etkinsizleştirmek için kapitalist sınıfın fiziki ve maddi altyapıya yönelik

151 Hirsch, tarihsel olarak kar oranlarındaki azalma baskılarına kapitalistlerin üç şekilde karşılık verdiğini ileri sürmektedir. İlki, kapitalistler ölçek ekonomileri uygularlar ve sermayeyi yoğunlaştırarak ve merkezileştirerek çalışanların örgütlenmesini etkinsizleştirirler. Sınıf mücadelesine bu tepki genellikle rekabetçi aşamadan tekelci sermayeye geçişte kavramsallaştırılır.

İkincisi, kapitalistler girişimlerini yeni pazarlar ve düşük maliyet arayışında ulusal sınırların ötesine genişletirler. Karlılıkta azalmaya karşı bu tepki emperyalizm olarak tanımlanır. Son olarak kapitalistler, emeği daha üretken yapabilmek için sermayenin organik bileşiminde eşzamanlı artış olmasa da yeni teknolojileri kullanıma sokabilirler. Bu, girdi maliyetlerini desteklemek için tasarlanan devlet-kapitalist politikaları kolaylaştıran sermayenin organik bileşimindeki artıştır.

Barrow, a.g.k., s.85-87.

152 Simon Clarke (Ed.), Devlet Tartışmaları: Marksist Bir Devlet Kuramına Doğru, Çev. İbrahim Yıldız, Ütopya Yayınevi, Ankara, 2004, s.22-24.

71 harcamalarını karşılayan ve insan kaynaklarına yatırım yapan yani -karşı-eğilimli politikalar uygulayan bir devlete gereksinim duyduğunu çıkarsar.153 Bu bağlamda Hirsch’e göre Fordizm, kapitalist birikimin sürekli “uzun dalgasını” ifade etmektedir ve kâr oranının düşme eğilimini etkisizleştirmeye yöneliktir. Bu dalgayla birlikte emeğin yeniden üretilmesi sermayenin değerlenmesinin merkezi alanı haline gelmiştir.

Bunun sonucu ise toplumun bir bütün olarak (toplumsal ilişkilerin meta-biçimi, bireyselleşme ve toplumsal çözülme) keskin bir şekilde kapitalistleşmesidir.

Toplumun kapitalistleştirilmesi gereksinimi ise sermayenin kâr elde etmesini güvence altına almak için birikimin tarihsel sürecinde içkin olarak bulunur.154 “Refah” veya Hirsch’in deyimiyle “Fordist güvenlik” devleti ile birlikte aile-komşuluk veya topluluk-temelli toplumsal yeniden üretim (örneğin hastalık ya da işsizlik durumunda karşılıklı yardımlaşma, çocuklar ile yaşlıların bakımı) gibi geleneksel biçimler yerini, sosyal güvenlik sistemlerine, hastanelere, okullara ve ticarileşmiş veya bürokratik toplumsal ve tedavi edici hizmetler ağına bırakmıştır.155

Materyalist devlet teorisi, kapitalist toplumun altında yatan ve temel görünüm olarak devletin ayrışması ile “siyasi” ve “ekonomik” ya da “devlet” ve “sivil toplum”

arasında karşılıklı bir ilişkiyi açıklamaktadır. Devlet kapitalist toplum yapısının bir dışavurumu olarak görülür ve toplumsal sınıflardan resmi olarak ayrılması ve fiziksel zorlayıcı gücün merkezileşmesi ile ifade edilmektedir. Devlet kendine özgü örgütsel biçim ve dinamiklere, göreli özerkliğe sahip, toplumsal iktidar ilişkilerinin bir maddileşmesi olarak görülmektedir. Devlet, kapitalist üretim koşullarının bir parçası

153 Carnoy, a.g.k., s.21.

154 Joachim Hirsch, “The Fordist Security State and New Social Movements”, Kapitalistate, No:10/11, 1983, s.76-79.

155 Hirsch, a.g.k., 1983, s.78.

72 olarak ekonominin dışında duran tarafsız bir araç değildir. Piyasa ve devlet birbirleri ile tezat oluşturmaz, aksine ayrılmaz bir şekilde birbirine bağlıdır. Hirsch’e göre devletin temeli, piyasa tarafından regüle edilen kapitalist değerlenme sürecinin teminat altında olmasına bağlıdır.156 Kapitalist değerlenme ve piyasa süreçlerinin, sermaye tarafından oluşturulamayan genel üretim koşullarını garanti altına almak, diğer bir deyişle maddi altyapıyı sağlamak devletin işlevleri arasında bulunmaktadır. Bu yüzden, yol, kanal gibi dar anlamda üretimin “genel maddi” koşulları ile geniş anlamda eğitim, sağlık gibi emek gücünün yaşamını sürdürmesi için gerekli üretimin genel koşulları arasında bir ayrım yapılamaz. Toplumsal olarak üretilmek veya yeniden üretilmek zorunda olan üretimin ve yeniden üretimin genel maddi koşullarının artan önemi, kâr oranlarının düşme eğilimi yasasının etkisi altında devlet tarafından yerine getirilen altyapı hizmetlerinin sermayenin tarihsel gelişimi sürecinde niteliksel ve niceliksel genişlemesi temelinde biçimlenir. Kâr oranlarında düşüş giderek tikel kapitalistlerin üretimi sonlandırmalarına neden olabileceğinden ve sermaye kendisinin değerlenme sürecinin dışında bulunan üretim önkoşullarına ihtiyaç duyduğundan bir bütün olarak yeniden üretim sürecini güvenceye almak için bu alanların üretiminin yönetimini devlet aygıtları devralır. Aynı zamanda devlet aygıtları, sürekli sermaye birikimini güvenceye almak, kâr oranlarındaki düşüşe yönelik karşı eğilimleri harekete geçirmek yani üretimin genel toplumsal koşullarını reorganize edecek “büyüme politikasını” uygulama yönünde baskı altındadır. Kapitalist koşullar altında bu şu anlama gelmektir: Sermaye çevrim hızı ve emek verimliliğini arttıran emek sürecindeki teknolojik değişikliklerin ön şartı ve temeli olan üretim koşullarının, tikel kapitalistlerin emek süreci ve değerlenme sürecine dayalı üretimin maddi koşullarının

156 Hirsch, a.g.k., 2011, s.32.

73 genel olarak dışsal oluşturulması demektir. Devletin “büyüme politikası”, bundan dolayı aslında zorunlu bir “altyapı politikası”dır.157 Bu noktada Hirsch’ın Almanya’da Federal hükümet için hazırlanan bir rapordan verdiği örnek çapıcıdır:

“… Eğitim, sağlık, barınma, ulaşım gibi bütün altyapı faaliyetleri özelinde … sermaye için emek gücünün yaşamını sürdürmesi için temel olan sağlık hizmetlerinin genişlemesi önemlidir. Daha açık söylemek gerekirse, emeğin geçici (hastalık nedeniyle) ya da sürekli (ölüm nedeniyle) kaybını belli bir miktarda sağlık hizmetleri ile önleme sorunudur. İlgili medikal harcamaların “ekonomik” yani emeğin zaman kaybındaki azalmayı telafi edip etmediğini bilemeyiz fakat koruyucu hekimliğin “ekonomik” doğasının giderek arttığını varsayıyoruz.”

Bu alaycı tahmin bile toplumsal olarak üretilen bir üretim koşulu olan emek gücünün yaşamasının bile teknolojik gelişmenin ilerlemesi ve sömürünün yoğunlaşması ile artık kendiliğinden yeniden üretim sürecine ve anarşik tahribatlara bırakılamayacağını açıkça ortaya koymaktadır.158

Sermaye mantığı yaklaşımına karşı Marksist gelenek içinden çok sayıda eleştiri gelmiştir. Metodolojik olarak, yaklaşım işlevselci ve tarih-dışı olmasından dolayı belirli devlet biçimlerinin tarihsel kökenlerinin ve gelişiminin incelenmesinde yetersiz kalmaktadır. Sermaye mantığı yaklaşımı, kamu hizmetlerinin gelişimi için mantıksal bir gerekliliği vurgulamada kullanışlı iken, kamu hizmetlerinin aldığı biçimin karşılaştırmalı veya tarihsel değişikliklerinin analiz edilmesinde başarısız olmaktadır.

Tarihselliğin yokluğu, bu yaklaşımın yeterli bir şekilde devlet ve onun yönetsel biçimlerinin kriz eğilimlerinin analiz edilmesini sağlayamadığı anlamına gelmektedir.

Bu zayıf yönlerden dolayı, devlet türetme yaklaşımından alınan iki güzergâh

157 Joachim Hirsch, "The State Apparatus and Social Reproduction: Elements of a Bourgeois State,"

in State and Capital: A Marxist Debate, eds. John Holloway and Sol Picciotto, Edward Arnold Publishing, London, 1978, s.93.

158 A.k., s.94.

74 belirmektedir.159 Bir yandan Hirsch, devlet ve sermaye birikiminin farklı biçimleri arasındaki eklemlenmenin tarihsel gelişiminin izlerini sürmek için devlet kuramını yeniden formüle etmeye kalkışmıştır. Diğer yandan Holloway ve Picciotto gibi teorisyenler, kapitalizmin önceden belirlenmiş nesnel kurallara göre geliştiği ve kapitalist gelişmenin yasalarına dikkat çekmenin yolunun sınıf mücadelesinin biçimleri olduğu kavramını uzaklaştırmak için sermaye mantığı yaklaşımının işlevselciliği ile özcülüğü arasındaki bağı koparmaya çalıştılar. Holloway ve Picciotto’nun yaklaşımı, kamu yönetiminin gelişiminde yapı ve kurum veya mücadele arasındaki etkin bir bağ ile mantıksal ve tarihsel analiz arasında bir senteze imkân veren önerilere sahiptir.