• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II: SOĞUK SAVAŞ YANSIMALARIYLA BULGARİSTAN’IN DIŞ

2.1 Türkiye’nin Bulgar Dış Politikasına ve Sovyet Etkisine Bakışı

2.1.1 Bulgar–Sovyet İlişkileri

2. Dünya Savaşı sonlanırken 1944 yılında ABD ile bu noktada politik çekişmeler içerisinde olan Sovyetler, Bulgaristan meselesinde ağır basmıştı ve 5 Eylül 1944’te Bulgaristan’a savaş ilan ederek Bulgar topraklarına girdi.88 9 Eylül 1944’de Vatan Cephesi’nin iktidarı ele geçirmesiyle de Bulgaristan’da uzun yıllar devam edecek Sovyet etkisi kesin varlığını başlatmış oldu.

1945 Ocağından itibaren Ayın Tarihi, Sovyet-Bulgar ilişkilerindeki bu etkin Rus faktörünü sayfalarına taşımıştı. Hatta Bulgaristan yöneticilerinin de isteklerinin bu doğrultuda olduğunu iddia ediyor ve bu durum Bulgar dış politikası her fırsatta

“Sovyetlerle sıkı işbirliğine dayanır” şeklinde açıklanıyordu. Dergiye göre,

“Sovyetlerle ebedi dostluk ve kardeşlik bağı” Bulgaristan için en önemli dış politika ilkesi haline gelmişti. Bulgar Başbakanı M. Georgiev ‘in 21 Eylül 1945 demecinde de Sovyetler Birliği ile sıkı ilişkilerin esas alındığı görülüyordu.89

Sovyetler Birliği, Bulgar dış politikasında etkili olduğu kadar Bulgaristan içinde de etkisini göstermişti. 1945 Kasımında Batılıların tüm karşı çıkmalarına rağmen Sovyet desteği ile Bulgaristan’da seçimler yapılmış ve Vatan Cephesi bir zafer kazanmıştı. Hemen bunun ardından, 1945 Aralığı başında Komünist lider

86 Ayın Tarihi, S.260, Eylül 1955.

87 Ayın Tarihi, S.263, Aralık 1955.

88 Michael M. Boll, Cold War in the Balkans: American Foreign Policy and the Emergence of Communist Bulgaria 1943-1947, The University Press of Kentucky 1984, s. 46.

89 Ayın Tarihi, S.142, Eylül 1945.

26

Dimitrov Bulgaristan’da krallığın kaldırılacağını ancak Sovyet rejiminin kabul edilmeyeceğini bildirmişti.90 Burada Batı’ya da bir mesaj vardı. Bu mesaj, Bulgaristan’ın bağımsız bir devlet olduğu ve bağımsız kararlar alabildiğiydi ancak gerçekler bunu yansıtmıyordu. Bulgaristan Doğu Avrupa devletleri arasında Sovyetlerin en sadık müttefiklerinden biri durumundaydı ve Sovyetlere olan desteğini göstermekten çekinmiyordu. Genelde, komünist blokta ya da dışarıda, Sovyet kararlarını destekleyen bir tavra eğilimliydi.

Bulgaristan’ın bu durumu Türk basınında da ele alınıyordu. Türk basın ve kamuoyu Bulgaristan’ı adeta bir Sovyet ‘kuklası’ olarak görmekte Sovyetlerin emirleriyle hareket eden Bulgar Hükümeti sert bir dille eleştirilmekteydi.91 Hüseyin Cahit Yalçın “Dimitrov’un Bulgaristan’ı” yazısında Sovyetlerin rolünü biraz ağır bir dille aktarmıştı: “Kurulacak cumhuriyet Rus Dimitrov’un yeni krallığı olacaktır ve olan yine Bulgar milletine olacaktır, çünkü Moskova’nın emri böyledir.”92 Bu iddialara rağmen Dimitrov, Bulgaristan içinde Sovyet denetimli bir hükümet oluşmayacağını telkin ediyordu. 1946 Mayıs ayında buna ek olarak, Bulgar Başbakanı Georgiev: “2. Dünya Savaşını sonlandıracak barış antlaşması imzalanır imzalanmaz Sovyet kıtalarının memleketten çekilmesini arzu ettiklerini” söylemişti.93 Bu bir anlamda Bulgar yöneticilerinin dış politikada Sovyetlere ne kadar bağlı olduklarını bile bile, iç politikaya yönelik olarak farklı konuşmalar yapmaları, sanki Sovyet varlığının savaş sebebiyle olduğuna dair bir imaj yaratmaya çalışmaları ama daha da önemlisi Bulgar halkına karşı kendilerinin Sovyetlere milli bir duruş sergilediklerini gösterme çabalarıydı.

Durum böyle bile olsa, Bulgaristan kendi kararlarını alırken ne zaman Sovyetlerle uyum içerisinde olmasa bir pürüzle karşılaşıyordu. Dimitrov’un Balkan Federasyonu girişiminde Stalin tarafından engellenmesi, hatta bundan 1 yıl sonra, Temmuz 1949’da Moskova yakınlarındaki şüpheli ölümü94 bu fikri destekler nitelikteydi. Dimitrov sonrası dönemin Başbakanı olan Vasil Kolarov’un (2 Temmuz 1949-23 Ocak 1950) görevinin çok kısa sürmesi ve Kolarov’un hayatını kaybetmesiyle son bulmuş olması manidardı. Ardından başbakan olan ve altı yıl

90 Ayın Tarihi, S.145, Aralık1945.

91 Hüseyin Cahit Yalçın, “Dimitrov’un Bulgaristan’ı”, Tanin, 11 Aralık 1945

92 Hüseyin Cahit Yalçın, “Dimitrov’un Bulgaristan’ı”, Tanin, 11 Aralık 1945.

93 Ayın Tarihi, S.150, Mayıs 1946.

94 Brown, a.g.e, s. 267.

27

boyunca bu görevde kalan Çervenkof ise Sovyet modelinin çok sıkı bir takipçisi olacaktı.

Çervenkof’un 6 yıllık döneminde Bulgaristan Sovyet hükümetinin etkisinde hareket etmiş ve ilişkilerde dikkat çekebilecek herhangi bir olumsuzluk da yaşanmamıştı. Ancak 24 Şubat 1956’da, Kruşçef’in Komünist Partisi’nin 20 Kongresi’nde yaptığı açıklamalar bir dönüm noktası niteliğindeydi. Kruşçef, 1436 katılımcıya saatler süren bir konuşma yapmış ve bu konuşmada Stalin ve politikalarını kınayan, suçlayan açıklamalara yer vermişti. O zamana kadar tüm Sovyetler’de ve peyk devletlerde kahraman bir lider olarak görülen ya da en azından öyle tanımlanmak zorunda kalınan Stalin’i bir anda acımasız bir diktatör ve katil olarak tanımlanmıştı. Kruşçef konuşmasında, Stalin’i 2. Dünya Savaşı’ndaki politikalarından başlayarak, Sovyet-Yugoslav ilişkilerini germesine, önemli Sovyet yetkilileri ortadan kaldırmasından, kendi tarikatını kurmasına varan suçlamalarla eleştirmiş ve birçok dinleyicisini şok eden açıklamalar yapmıştı.95 Kruşçef, Stalin’i, Marksist-Leninist görüşe uymayan bir tek adam diktatoryası olmakla itham etmiş ve bu Stalinizm’in ortadan kalkması gerektiğini vurgulamıştı.96 Bu açıklamalar sonrasında, 1956 Nisanı’nda, Sovyetler Birliğinde ve peyk devletlerde Stalin’in kötülenmesi ile başlayan olaylar birbirini takip etmişti. Sovyetlerin yayımladığı tebliğ ile birlikte ortalık daha da karışmış, hatta dönemin Bulgaristan Başbakanı ve Stalin ekolünün sıkı takipçisi Çervenkof istifa etmişti.97

Bu noktada belirtilmelidir ki, aslında 1953’e kadar irdelenen ‘Sovyet etkisi’

büyük ölçüde Stalin’in otoritesine ve etkisine dayanmaktaydı. Ama onun ölümü ile birlikte buz dağının altında kalmış faktörler yüzeye çıktı. Tito’nun Stalin hayattayken ona meydan okuması, Stalin’in ölümünden sonra Tito ve Stalin taraftarları arasındaki rekabeti daha da gün yüzüne çıkardı. Örneğin Sofya'da yetkili kaynaklara göre, peyk memleketlerde Stalin taraftarı idareye karşı ayaklanma sırası Bulgaristan’a gelmişti.

Bu kaynaklar, Bulgar Komünist Partisi Merkez Komitesi içinde kuvvetli bir Titocu grubun oluştuğunu bildirmekteydiler. Komünist Parti Merkez Komitesi’nin Ekim

95 Martin Ebon, Nikita Khrushchev, Chelsea House Publishers, New York 1986, s. 69-74.

96 Duygu Sezer, Khrushchev Devrinin Blok-İçi Meseleleri, Sevinç Matbaası, Ankara 1967, s. 11.

97 Ayın Tarihi, S.267, Nisan 1956.

28

ayındaki toplantısında, Stalin taraftarlarının lideri Çervenkof’un, liberal eğilimli Ivan Mihailov'un şiddetli hücumuna maruz kaldığı da belirtilmekteydi.98

Buradan anlaşılmaktaydı ki Stalin’in ölümü Bulgaristan’da Sovyetlere bakış açısıyla ilgili bazı farklı seslerin daha rahat ortaya çıkması sonucunu doğurmuştu.

Komünist Partisi Başkanı Todor Jivkov, merkez komitesinin gizli toplantısında Stalincilerle, Titocular arasındaki görüş ayrılığını giderme konusunda başarılı olamamıştı. Todor Jivkov bu çekişmede tarafsız bir pozisyonda durmaya ve herhangi bir gruba yakın olmamaya çalışıyordu, soğukkanlılıkla hareket etme gayretindeydi. Ancak Bulgar-Sovyet ilişkileri ironik bir döneme giriyordu.

Nitekim 25 Kasım’da yine Bonn’dan gelen haberler Sovyet aleyhtarlarına ve özellikle Titoculara karşı hükümetin sert tutumunu şöyle aktarıyordu:

“Sofya’daki güvenilir kaynaklardan bugün alınan haberlerde, Stalin taraftarı Bulgar komünistleri, Titoizme karşı giriştikleri mücadelede birçok Sovyet aleyhtarı liderleri tutuklamışlardı. Aynı zamanda Bulgaristan'ın her tarafında komünist partisi, Sovyetler Birliği lehinde toplantılar tertip etmekte ve Poznan veya Macaristan’daki ayaklanmalara benzer herhangi bir ayaklanmayı kuvvet kullanarak bastıracaklarını bildirmişlerdi. Diğer taraftan komünist partinin Stalinci siyasetine karşı Bulgaristan’da gittikçe artan bir muhalefet olduğuna dair haberler gelmişti.”99

Demek oluyordu ki Bulgar-Sovyet ilişkileri her ne kadar değişiklik gösterse de Bulgar Komünist Partisi bir anti-Sovyet oluşuma ya da bu oluşumun ülkede daha fazla güç kazanmasına izin vermeyecekti ve Polonya ve Macaristan’da yaşanan ayaklanmalara Bulgaristan’da da yaşanmasına izin vermeyeceklerdi.

Ancak konu sadece izin verip vermemek değildi, Bulgaristan’ın Macar ayaklanmasındaki Sovyet müdahalesine olan haklılık algısı da sorgulanmalıydı. 1957 yılına gelindiğinde, Ocak ve Şubat aylarında, Bulgaristan’da çeşitli şiddet hareketleri

98 15 Kasım 1956’da Bonn’dan gelen haberler için bkz. Ayın Tarihi, S.274, Kasım 1956. Bulgar siyasi çevrelerinde görülen Stalin karşıtı tavır, devletin diğer kurumlarında ve toplum kesimlerinde de tartışma konusu oldu. Sofya’dan gelen Batı Almanya kaynaklı haberlerde, Stalin’in şiddet siyaseti aleyhinde görüşlerin, Bulgar Merkez Komitesi dışında da hâkim olduğu bildirilmekteydi. Ayrıca, Sofya üniversitesi komünist parti teşkilâtı tamamıyla liberal grubun elindeydi. Evvelce Titoculukla itham edilerek mahkûm edilmiş olanların itibarları iade edilmekteydi ve Bulgaristan’da nüfuzları gittikçe artmaktaydı.

99 Ayın Tarihi, S.274, Kasım 1956.

29

yaşanırken, Sovyetler de olaylar için tedbirler almaya ve açıklamalar yapmaya başlamıştı. Bulgar yetkililer, Sovyetleri ziyaret etmiş ve konu üzerine görüşmeler gerçekleşmişti. “Sovyet-Bulgar görüşmeleri sonunda yayınlanan ve Tass Ajansı tarafından metni bildirilen müşterek bir açıklamada, iki hükümet Varşova Paktı’na sadakatlerini belirtmişlerdi.” Bunu izleyen tebliğde, Orta Doğu’da komünizme karşı mesafe kaydetmeye çalışan Eisenhower Doktrini’nin BM anayasasına aykırı olduğu ileri sürülmüştü. Doktrine karşılık olarak iki hükümet, Yakın ve Ortadoğu ülkelerine mümkün olan yardımı yapmaya hazır olduklarını beyan etmişlerdi. Son olarak, Bulgar hükümeti, Macar olaylarına ilişkin Sovyetlerin hareket tarzını onayladığını ve

“bu sayede faşizmin yeniden tesisinin önlendiğini” belirtmişti.100 Durum göstermekteydi ki Bulgaristan Sovyetlerin sıkı bir takipçisi olma politikasından vazgeçmeyecekti. Sovyetler, yaşanan krizlere rağmen Bulgaristan üzerindeki etkisini korumayı başarmıştı.

Macar ve Bulgar hükümet ve Komünist Partisi heyetlerinin hazırladıkları tebliğler, 11 Haziran 1957’de, beş gün süren görüşmelerden sonra imzalanmıştı. Her iki memleket komünist partilerinin tebliğinde “Macaristan’ın isteği üzerine ve tamamen bu memleketin menfaatlerine uygun olarak Sovyetler Birliğinin yaptığı yardım tasvip edilmekte ve başında Sovyetler Birliğinin bulunduğu sosyalist cepheye bağlılık” üzerinde durulmaktaydı.101 Bulgaristan Hükümeti, Macaristan’daki Sovyet politikalarındaki işbirliğini, kendi ülkesindeki iç karışıklıklara ve Titocu grubun baskılarına rağmen bir kez daha göstermişti.

Bulgaristan’ın Sovyet eksenli tutumu, 1957 Temmuzunda, içeride çeşitli tutuklamalar ve uzaklaştırmalarla, dışarıda ise Sovyetlere yapılan üst düzey ziyaretlerle devam etmişti. Bu arada Sovyet lider Kruşçev’in hem Bulgaristan’dan hem de Yugoslavya’dan ziyaretler kabul ederek bu iki ülkeyi de yakınlaştırma çabası içerisinde olduğu iddiaları da gündeme gelmişti.102 Sovyetler Birliği’nin öncülüğü sayesinde bile olsa, Bulgaristan’ın Yugoslavya ile yakınlaşması, Balkanlar’da güçlenme hedefi açısından bir açılım şansı olarak kabul edilebilirdi. Bulgaristan için Sovyet desteği, 1960 yılına uzanan süreçte mevcuttu ve Sovyetler, Bulgaristan’ı ne yalnız ne de başına buyruk bırakmıştı.

100 Ayın Tarihi, S.277, Şubat 1957.

101 1957 Haziranında Sofya’dan gelen haberler için bkz.Ayın Tarihi, S.281, Haziran 1957.

102 Ayın Tarihi, S.282, Temmuz 1957.

30

Bulgaristan’ı Sovyetlerden yalıtacak ekonomik durum da yoktu. Ekonomik alanda da Bulgaristan üzerinde ciddi bir Sovyet etkisi ve desteği hâkimdi.

Sovyetlerden alınan borçlar, Bulgaristan için ekonomik kaynaktı. 1948-1962 yılları arasında alınan borç bir milyar dolar civarındaydı.103 Ancak Brown’un da belirttiği gibi, ekonomik ilişkiler tek taraflı değildi ve yine bu yıllarda Sovyetlerin de diğer Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Bulgaristan üzerinde de bir sömürüsü vardı.

Bulgaristan bazı ürünlerini Sovyetlere gerekenden ucuza ihraç ederken bazı ürünleri de Sovyetlerden olması gerekenden pahalıya ithal ediyordu.104

Ancak ne olursa olsun, en azından 1959-1960 yıllarına kadar Bulgaristan Sovyetlere ekonomik olarak bağımlıydı ve Sovyetlerin desteği olmadan özellikle sanayi alanında gerçekleştirdiği yatırımları yapması zordu. Bu da gösteriyordu ki Sovyet-Bulgar yakınlaşmasının baskın olayları siyasiyken, altında yatan nedenlerin başında ekonomi olmak üzere başka faktörler de vardı.