• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II: SOĞUK SAVAŞ YANSIMALARIYLA BULGARİSTAN’IN DIŞ

3.1 Bulgaristan’da Yaşayan Türklerin Durumu

Türkiye-Bulgaristan ilişkilerinde iki ülkede yaşayan azınlıklar meselesi, incelenen dönemde artan bir öneme sahipti. Bulgaristan’da 4 Eylül 1944’te Vatan Cephesi iktidara geldiğinde Bulgaristan Türkleri için –daha öncesinde olduğu gibi—

giderilemeyen zorluklar vardı. Türk azınlık okullarının çoğu kapatılmış ya da Bulgarlaştırılmıştı.181 Bulgaristan’da çıkan birçok Türkçe gazete ve dergi kapatılmıştı. Türk dernekleri ve sosyal kurumları da feshedilmişti. 2. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Türk azınlığı kendisini, ayrı kutuplarda yer alan bir Türkiye ve Bulgaristan ayrışmasının ortasında bulmuştu.

179 “Türk-Bulgar Talepleri”, Hâkimiyet, 7 Ocak 1957.

180 Turan, a.g.e, s.304.

181 Bilal N. Şimşir, Bulgaristan Türkleri, Bilgi Yayınevi, İstanbul 1986, s. 168.

54

Başlangıçta yeni rejim kendisini Türk azınlığa bir kurtuluş gibi göstermeye çalışıyor ve bazı haklar tanınacağını beyan ediyordu. Bu haklar arasında kendi dilini kullanma ve Türk okullarının yeniden açılması da vardı. Bunları ilan etmek için de

‘Işık’ adlı Türkçe bir gazete yayınlanmaya başlandı. Gazete, Vatan Cephesi’nin gazetesiydi ve eski rejimin Türk azınlığa yönelik olumsuzluklarını ortaya koyarak kendi vaatlerini sıralıyordu.182 Bulgaristan Türkleri de belki bu durumdan cesaret alarak kendi isteklerini dile getirmeye başlamış ve haklarını savunma yolunda adımlar atmışlardı. İstekler çoğunlukla eğitim, öğretim, vakıflar ve dini sorunlar ile ilgiliydi.

1945 yılı başlarında bu durum Türk basınında da işlendi. Bunlardan bir örnek Hüseyin Cahit Yalçın tarafından 2 Ocak 1945 tarihinde Tanin gazetesinde verilmişti. Bulgar Türklerinin Bulgar Hükümeti’ne karşı vazifelerini yerine getirdiğini ve kendi insani ve milli haklarına da saygı gösterilmesini beklediklerini dile getiren Yalçın, “Bugüne kadar bunlardan mahrumdurlar. Şimdi seslerini yükselttiler ve Türk alfabesinin ve Türk mekteplerinin kabulünü istiyorlar. Müslüman dini reislerini kendileri seçmek istiyorlar. Demek ki 600 bini aşkın Bulgar Türkünün cahil bırakıldığı doğru imiş”183 tarzında bir serzenişte bulunuyordu. Burada öncelikli talepler, din, vicdan, kültür ve dil özgürlüklerine ilişkindi. Eskiden beri bu konularda eksiklikler yaşayan Bulgaristan Türkleri yeni Bulgar hükümeti ile birlikte bu isteklerini yinelemişlerdi ve bunu yaparken de Vatan Cephesi’ni destekleme kararı almışlardı. Bu olumlu havaya rağmen, Hüseyin Cahit Yalçın’ın geçmiş tecrübelerinin onda şüphe uyandırdığı ve bunda da haksız olmadığı, ileriki zamanlarda ortaya çıkan olaylarla doğrulanıyordu.

Türk azınlığın durumundan endişe duyan ve Bulgaristan’ı eleştiren yazılardan bir diğeri, 5 Haziran 1945’te “Bulgaristan’ın hali ne olacak” başlığıyla Tasvir’de şu şekilde yer alıyordu: “Bulgaristan’ın iç durumu çok sıkıntılı ve tehlikelidir. Bu tehlike içinde Bulgaristan’ın Türk ekalliyeti hakkında da Bulgar hükümeti herhangi bir bilgi vermemektedir ve durumları bilinmemektedir.”184 Yeni hükümetin ve seçim krizlerinin Bulgaristan’da istikrarsızlığa sebep olması ve bunun Bulgar Türklerine yansıyabilecek sonuçlarından endişe duyulması, Türk

182 A.g.e. s. 169.

183 Hüseyin Cahit Yalçın, “Bulgaristan Türklerinin Hakları”, Yeni Sabah, 2 Ocak 1945.

184 “Bulgaristan’ın Hali Ne Olacak”, Tasvir, 5 Haziran 1945.

55

kamuoyunun adeta genel bir bakış açısıydı. Özellikle komünist ve Sovyet yanlısı bir hükümetin icraatı merakla bekleniyordu.

Bir başka yazı 1945 Temmuzunda Vakit gazetesinde yer bulmuştu ve sıkıntılara paralel olarak beklentiler ve eleştirilerin de dozu artmaktaydı.

“Bulgaristan Türkleri tarafından son zamanlarda Kırcalı’da yapılan bir toplantıda, Bulgar Vatandaşı olarak üzerlerine düşen her vazife için hazır olduklarını, bir karar verildikten sonra Türk azınlıkları hakkında mevcut olan eski faşist Bulgar kanunlarının ilga edilmesi” istenmekteydi. Şikâyetlerin başında dil ve din bakımından kronikleşen baskılar gelmekteydi. Anadilde eğitim hakkı tanınmıyordu ve Müslüman vakıfları üzerinde özellikle ekonomik olarak belli baskılar vardı.

Bunun dışında Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç etmek isteyen Türklere de büyük zorluklar çıkartılıyordu. Özellikle bütün hayatı boyunca kazandığı mal ve mülkü orada bırakmak zorunda bırakılıyorlardı.185 Bu şartlar altında, hayatlarını idame ettirecek kaynaklardan mahrum olacaklardı.

Bulgar hükümeti talepleri ve şikâyetleri bütünüyle göz ardı edemezdi ve bir takım değişikler bu sebeple gerçekleşebildi. Örneğin yeni bir kanuna göre

“Bulgaristan’dan ayrılmak isteyen Türklerin malları satılmazsa hükümetçe tayin edilecek kıymet üzerinden istimlâk edilmesine ve bedelinin para ile ödenerek çıkarılmasına müsaade” edilecekti. Ancak çıkarılan bu kanun kısa bir süre içinde kaldırıldı.186 İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da bunları düzenleyici bir kanun yapılmadı. Kısacası, bir taraftan maddi ve manevi baskılarla göçe zorlanan Türkler, diğer taraftan göç etmeleri halinde ellerinden her şeyleri alınacağı için kararsızlığa düşmekte ve sıkıntılı durumlarına razı olmaktaydılar.

Bulgaristan’daki Türk vatandaşların zor durumda olduklarına dair Türkiye’nin Filibe Konsolosluğu’ndan bir yazı gelmiş ve Dışişleri Bakanlığınca Başbakanlığa sunulmuştu. 29 Mayıs 1946 tarihli yazıda özetle şunlar ifade edilmişti:

 Bulgaristan’da Vatan Cephesi’nin idareye gelmesiyle Türk vatandaşlarına yapılan muamele konusunda eski yönetimle bir kıyas yapıldığında, ‘gelen gideni aratır’ sözünü kullanmak yanlış olmayacaktı.

185 Vakit, 26 Temmuz 1945.

186 Ayın Tarihi, S.140, Temmuz 1945.

56

 ‘Eski faşist’ diye adlandırılan yönetim bile bazı konularda Türk isteklerini karşılamıştı oysa yeni yönetimle birlikte, özellikle sonradan başa geçen devlet adamları, Türklerin işlerini ‘ahdi, hukuki ve kanuni kayıtlar dışında kendi kafalarına göre’ çözmeye başlamışlar ve işin içine ideolojiyi de katarak sıkı bir baskı sistemi kurmuşlardı.187

Filibe Konsolosu devamında: “Bu durumun nedenlerini bilmek için öncelikle bu yönetimin siyasetini ve emellerini incelemekte yarar olacaktır. Bir kere Vatan Cephesi tam bir komünist tekelidir. Amaçlarının başında ülkeyi tam bir komünist düzen içerisinde yönetmek ve bunun için halkın ve tabi ki azınlıkların üzerinde baskı kurmak gelmektedir. İkinci olarak Sovyet sosyalizmini getirmek (iktisadi anlamda) ve Sovyet etkisi ile milliyet ve Slavlık esaslarına sıkı sıkı bağlanmak başka bir amaçlarıdır. Bunun tabii ki Türk azınlığa ciddi etkileri olmaktadır. Öncelikle, Türk Cemaat ve mektep işlerinin komünist partisi tarafından sıkı bir şekilde kontrole alınması amaçlanmıştır”188 diyerek ideolojik baskıya vurgu yapmaktaydı.

Ayrıca, zirai ıslahat gibi bahanelerin toprak politikalarında doğurduğu haksızlıklara, ağır vergi yüküne ve özellikle Vakıflara ağır vergiler getirilerek bu müesseselerin ve bunlara bağlı milli ve dini teşekküllerin faaliyetlerine imkân bırakılmamasına işaret etmekteydi. Konsolos, bunlara rağmen Türklerin anavatandan kopma gibi bir durumu olmadığını ve bu konuda direndiklerini kaydetmekteydi. Bu da, yeni yönetimin eski yönetimdeki uygulamalardan başka bir şey yapmasına fırsat vermemişti. Konsolos’a göre bu durumda Türkiye, Bulgaristan’ın karşı cephesinde yer aldıkça hiçbir değişiklik olmayacaktı ve yeni ideolojinin ve yönetimin bunun karşısında daha da sertleşebileceği ihtimali vardı.189

Türk okulları, bunların yetersizlikleri ve Bulgar hükümetinin yardımı gibi konular da önemli tartışma sahalarıydı. Okullarda öğretmen kadroları ve imkânlar yetersizdi. Raporda belirtildiği üzere: “Bu da Bulgaristan’ın emellerine kolaylık sağlamaktadır. Bu noktada Vatan Cephesi duruma el koyarak bu mekteplerin de Bulgar maarifi tarafından yönetilmesini ve böylece eşit haklara sahip olabilmesini

187 BCA, 030-0-010-243-646-6, Bulgaristan’daki Türk vatandaşların zor durumda olduklarına dair Filibe Konsolosluğumuzdan bir yazı. (Bkz. EK-4)

188 BCA, 030-0-010-243-646-6.

189 BCA, 030-0-010-243-646-6.

57

savunarak bu şekilde durumu Türk kongresine kabul ettirmiştir. Böylece Türkler kendi elleriyle Türk mekteplerin kontrolünü Vatan Cephesine vermişlerdi”.190 Raporda ayrıca Vatan Cephesinin ortaya çıkardığı başka bir sorun olarak ‘Çingene konusu’ şu şekilde dile getirilmekteydi:

“Türkçe bilen ve çoğu Müslüman olan bu Çingeneler Türklük iddiasındadırlar.

Mahalli yönetimler bunları Türk diye kabul ederken, Vatan Cephesi de bunları yanlarına çekmekte hiç sıkıntı yaşamamışlardır. Böylece bunları, Türklerin cemaat hayatlarına ve idarelerine sokacaklar ve böylece etki göstereceklerdir. Her ne kadar Hükümetimiz bizim için Bulgar yönetimine bunların Türk sayılmamasını kabul ettirmişse de mahalli yönetimler söz dinlememekte ve cemaat ve mektep idaresi işlerimize bunları tayin etmektedirler.”191

Sonuç olarak Konsolos, Bulgar Türklerinin bu baskılar ve kontrol altında tahammüllerinin tükenmekte olduğunu ve Türkiye’den yardım ve himaye beklediklerini belirtmiş ancak görünürde herhangi bir önlemin fayda sağlayacağını çok uzak bir ihtimal olarak değerlendirmiş ve yegâne çözüm olarak gördüğü göç durumunun da önünün kapandığını kaydetmişti. Ancak rapora göre, sonuçları ne olursa olsun, Bulgar Türklerinin tek çıkış yolu da göç olarak gözükmekteydi.192 Bu suretle Filibe Konsolosluğu, tüm yalınlığıyla sorunlara dikkat çekiyor ve göçün şartlardan kaynaklanan gerekliliğine işaret ediyordu.

Bulgaristan’da sorun böylesine hissedilir bir durumdayken Türk basınında da yankı bulmaktaydı. 1946 Ekiminde, “Yeni Bulgar Sefirinin Beyanatı” başlıklı yazısında Hüseyin C. Yalçın, öncelikle: “Angelof Bulgaristan’daki Türklerin kötü muamele gördüğünü kesin bir dille yalanlamıştır. Türklerin rahat ve haklarına sahip olduklarını söylemiştir” şeklindeki bir aktarımda bulunmuş ancak eskiden beri bu tür sözlerin söylendiğine değinmişti. Ayrıca Pomakların da Türklüklerinin kabul edilmeyip, zulme uğradıkları görüşünü savunmuştu. Büyük bir Türk kitlesinin Bulgarlaştırılmaya çalışılmasını eleştirmişti. Bulgarlarla Türklerin toprak davası olmamasına rağmen, bu durumun ilişkileri sürekli kötü etkilediğinden yakınmıştı.

190 BCA, 030-0-010-243-646-6.

191 BCA, 030-0-010-243-646-6.

192 BCA, 030-0-010-243-646-6.

58

Bulgaristan’ın bunları planlı ve programlı yaptığı suçlaması da, yazının satırları arasında yer almaktaydı.193

Türk okullarının devletleştirilmesi meselesi de dikkat çekiciydi. 1946 yılında Türk azınlık okulları toptan devletleştirildi. Bu karar Türk azınlığı adına önemliydi çünkü Türk okulları hiçbir zaman özel okullar olma statüsünden çıkmamıştı ve Türkiye ve Bulgaristan arasındaki resmi sözleşmelere de aykırı bir durumdu. Ancak Vatan Cephesi bu durumun Türk okulları adına iyi olacağını, iktisadi ve eğitim denkliği bakımından Türklerin üzerinden büyük bir yük kalkacağını savunarak bu değişikliği yaptığını iddia ediyordu.194 Fakat Bulgar Türkleri duruma karşı çıkıyorlardı ve okulların özel statüsünde kalması gerektiğini ancak devletin maddi yardımlarla desteklemesini istiyorlardı.

Türk okullarını devletleştirme politikası Türk Hükümetinde de kuşkulara neden oldu. Sofya elçiliği ile yazışmalar yapıldı, kararın Bulgaristan ve Türkiye arasındaki antlaşmalara aykırı olduğu söylendi ancak kayda değer bir tedbir alınmadığı gibi doğrudan ve sert bir tepki de verilmemişti. Sonuçta, Bulgar Hükümeti kararını resmileştirdi ve 12 Ekim 1946’da çıkan yasayla Türk okulları tarihe karıştı.195 Her ne kadar Türkçe eğitim verilmeye ve Türk öğretmenler işlerine devam etse de karar Türk halkı üzerinde kaygı verici hisler yaratmıştı. Bulgar Türkleri durumun Bulgarlaştırma politikalarıyla ve Türk azınlığı eritme planlarıyla ilgili olduğunu seziyordu ve bu şüphe o yıldan itibaren Türkiye’ye göç yollarının araştırılmaya başlanması sonucunu doğurmuştu. Birçok Türk camisinin millileştirilmesi196 ve 1947-1948 yıllarında basılan ve Türk okullarında kullanılacak eğitim kitaplarının içeriği bu kaygılarda haklılık payı olduğunu ortaya koyuyordu.

Bulgar Türkleri için sorunlar okullarla bitmiyordu. 1947 yılı Ocağında, Filibe Konsolosluğu’ndan Türk Dışişleri Bakanlığı’na yeni bir yazı gelmişti ve bu da Türklere yapılan kötü muameleler hakkındaydı. “Birçok Türk’ün ve Pomak’ın konsolosluğa başvurarak yapılan meclis seçimlerinde muhaliflere oy verdikleri bahanesiyle bulundukları bölgelerin yerel yönetimleri tarafından kötü muamele ve işkenceye maruz kaldıklarını, hayvanlarının açlıktan ölmeye mahkûm edildiğini ve

193 Hüseyin Cahit Yalçın, “Yeni Bulgar Sefirinin Beyanatı” Tanin, 7 Ekim 1946.

194 Şimşir, a.g.e, s. 190.

195 A.g.e. s. 193.

196 Brown, a.g.e, s.294.

59

erzak istihkaklarının da verilmediğini söylemişlerdi.”197 Konsolosluğun bu konuda gereken adımları attığı ve ilgili makamlara uyarı telefonları açıldığı bildirilmiş ancak bu noktada şikâyetlerin çok fazla olduğu ve bu konuda Türk Dışişleri Bakanlığının tedbirler alması gerekliliği talep edilmişti.

Bununla birlikte 1947 Martı’nda anayasal düzenlemeler yapan Bulgaristan, azınlıklarla ilgili olarak Anayasa’nın 69. maddesine şu hükmü ilâve etmişti:

“Bulgarca öğretim mecburi olmakla beraber milli azınlıklar, ana dillerini öğrenmek ve milli kültürlerini inkişaf ettirmek hakkını haizdirler.”198 Esas olarak 1947 Aralığında Bulgaristan’da kabul edilen yeni anayasanın hükümleri önemliydi. Bu anayasa ile birlikte Bulgar Türkleri adına yeni haklar kazanma ve azınlık olarak gelişme fırsatı doğmuştu. Yeni Bulgar hükümeti, Bulgar Türklerini ülkedeki siyasi hayata katmak için teşvik etmekteydi ve eğitim ve kültür seviyelerini yükseltmek adına çalışmalara başlamıştı. Özellikle 45 bin kadar Türk köylüye toprak dağıtan Tarım Reformu da bu noktada önemli bir örnek olmuştu.199 Bu olumlu gelişmelere rağmen –Bulgaristan’da yaşayan Yahudi ve Ermenilerden farklı olarak— Türklere kendilerine ait bir eğitim-kültür örgütü kurma hakkı tanınmamıştı.200 Bulgar hükümetinin totaliter bir rejime dönüşmeye başlaması, toprakların zorunlu olarak kooperatifleşmesi, yoğun laikleşme politikaları ve modernizasyon adına atılan adımlar, geleneksel yaşam tarzındaki Bulgar Türkleri için daha da zorluklar çıkarmıştı. Bunun sonucunda, Bulgar Türkleri arasında Bulgaristan’ı terk etme yönünde eğilimler başlamıştı. Ancak bu o kadar da kolay olmayacaktı.

Konu Türk basınında yer almaya ve eleştirilerle karşılanmaya devam ediyordu. Örnek olarak, “Bulgaristan’da Türklere yapılanlar” başlığıyla 15 Ocak 1948 tarihli “Tasvir” gazetesinde çıkan bir yazıda şunlar ifade edilmişti:

“Bulgar Hükümeti Yunan-Bulgar hududundaki bütün Türkleri Bulgaristan’ın şimalinde muhtelif yerlere dağıtmak suretiyle kaldırmaktadır. Birçok Türkler de çalışma kamplarına gönderilmektedir. İçlerinde öğretmenler, ruhani liderler ve

197 BCA, 030-0-010-243-646-13.

198 Ayın Tarihi, S.160, Mart 1947.

199 Agop Garabedyan, “1950’li-1970’li Yıllar Arası Bulgar-Türk İlişkilerinde Göçmen Sorunu”, Uluslararası Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Türk-Bulgar İlişkileri Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Osmangazi Üniversitesi, 2005, s.413.

200 A.g.e. s. 413

60

endüstri sahibi zenginler vardır. Türklere karşı tatbik edilmekte olan “kızıl” baskı faşistlerin zamanında yaptıklarını gölgede bırakmaktadır.”201

1948 Şubatında Bulgaristan’da yaşayan Türklerin durumu ile ilgili olan ve koşullarını ve Türkiye’ye göç etme arzusunda yaşadıkları sıkıntıları bir şekilde izah eden bir açıklama Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak’tan (Ocak 1947-Mayıs 1950) gelmişti. Necmeddin Sadak, yerli ve yabancı basın temsilcileriyle yaptığı görüşme esnasında gelen “Son zamanlarda pek çok Türkler memleketimize sığınıyorlar.

Balkanlarda Türklere yapılan bu zulümlere karşı hareketiniz nedir” sorusuna şu cevabı vermişti:

“Hudutlarımıza iltica eden Türkler yalnız Yunanistan'dan gelmektedirler.

Bulgaristan'dan gelebilen azdır. Sanıyorum ki bu da oradan gelmek ihtimalinin güç olmasındandır. Yunanistan'daki hadiselerden dolayı, bu hadiselerin cereyan ettiği yerlerdeki kesif Türk halkı canlarını kurtarmak için memleketimize sığınıyorlar.

Vatanımıza gelip barınanların sonra tekrar memleketlerine dönmelerinde bir mahzur görmüyoruz. Bu suretle memleketimize gelmek isteyenlere vize verilmektedir.

Bulgaristan ve Yugoslavya'dan Türkiye'ye gelenler pek azdır.”202

Ancak burada değinmek gerekir ki Türk hükümeti de Bulgar Türklerine göç konusunda pek de kolaylık göstermiyordu. Türkiye’ye giriş vizesi almak zordu ve gereken evrakı Bulgar makamlarından çıkarmak da uzun zaman alıyordu. Ayrıca 1947-1948 yılları arasında Türkiye’den ciddi bir kısıtlama vardı. Türk hükümeti göçmek isteyenlerin devlete yük olmayacakları ve geçimlerinin Türkiye’deki yakınlarınca sağlanacağı konusunda teminat istiyordu.203 Göç etmek isteyen Türkler hem Bulgar makamlarınca hem de Türk makamlarınca ortaya çıkan ciddi zorluklarla uğraşıyorlardı ve bu durum göç sayısının çok kısıtlı olmasının ana nedenlerindendi.

Bu noktada sadece Bulgaristan’ı suçlamak doğru değildi; ancak Türk cephesinden bakıldığında ise, maddi yetersizlikler ve hazırlık eksiklikleri bir tarafa bırakılırsa, Türkiye dışındaki Türklerin bulundukları ülkelerde kalmalarına katkı sağlayacak politikalar doğal olarak tercih edilmekteydi.

201 BCA, 030-0-001-101-627-1, 6 Nisan1948.

202 Ayın Tarihi, S.171, Şubat 1948.

203 Şimşir, a.g.e, s. 217.

61

Türk-Bulgar ilişkilerindeki gerginlik, basında yer alan haberler üzerinden tartışmalara da dönüşebiliyordu. Örneğin, 1948’de toplanan ve haberleşme hürriyetinin gelişimini temin etmeye yönelik daimi bir teşkilâtın kurulmasını konu edinen bir konferansta, Sovyet teklifini desteklemek üzere söz alan Bulgar Delegesi, bu teşkilâtın, tahrik edici haberlerin yayımlanmasına engel olacak tavsiyelerde bulunması lâzım geldiğini söylemişti. Ardından, sözünü “Yeni Sabah” gazetesine getirerek, Yeni Sabah’ın, Bulgaristan'dan Türkiye'ye galen muhacirlerle konuştuğunu ve onların Bulgaristan'da zulüm gördüklerini, zorla dinlerinin değiştirilmesi için kendilerine eziyet edildiğini yazdığını söyledikten sonra, ‘böyle uydurma haberlere mani olamayacak mıyız’204 sorusuyla tepkisini göstermişti. Bunun üzerine komisyondaki Türk temsilcisi Cihat Baban söz alarak, “Bulgar delegesinin sözlerini tashih edeceğim” demiş ve devamla;

“24 Mart'ta Eski Zagra Bulgar Radyosu Türkçe olarak Bulgar Türklerine hitap etmekte ve memleketi terk etmemelerini, yurtlarını bırakmamalarını tavsiye etmekte idi. Bu neşriyat Yeni Sabah gazetesinin havadisinden sonradır. Şu halde Türklerin Bulgaristan'ı terk ettiklerini Bulgar Radyosu bile kabul etmektedir. Yurtlarından memnun olanlar ocaklarını niye terk etsinler? Bunun cevabını Bulgar Delegesi verebilir mi? Görülüyor ki Yeni Sabah'ı tekzip eden Bulgar Delegesini Bulgar Radyosu yalanlıyor” 205 diyerek sözlerini bitirmişti.

Burada Bulgar Türklerinin yaşam koşullarının Bulgaristan’da kalamayacakları noktaya geldiği görülüyordu. Ancak Bulgaristan da bu halkın ülkelerinden göç etmeleri konusunda, daha doğrusu kendilerinin bunda rolü olduğunu kabul etmek konusunda isteksizdi.

Yine 1948 Nisanında, Yayın Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan bir rapor Başbakanlık yüksek katına sunulmuştu. Genel Müdürlüğün vesikalar şubesi

“Yurtdışında kalıp zulüm gören veya anavatana topluca kavuşmak isteyen” Türk vatandaşlarıyla ilgili son iki aylık vesikaların, yorumların bir özetini yapmıştı.

Raporda belirttiği kadarıyla, 1947 yılı sonunda Son Posta gazetesinden gelen haberlere göre Yunanistan ve Bulgaristan’dan son zamanlarda gelen mültecilerin

204 Bkz. 10 Nisan 1948’de gelen Anadolu Ajansı haberi için Ayın Tarihi, S.173, Nisan 1948.

205 Ayın Tarihi, S.173, Nisan 1948.

62

sayısı 60’a ulaşmıştı. Raporda ayrıca Bulgaristan’daki Türk okulları ile ilgili olarak, Bulgar basınının Bulgaristan’daki Türk okulları ile ilgili yalan haber yaptıkları iddialarına yer verilmiş ve 1941-1946 yılları arasında hem Türk okullarının, hem Türk öğretmenlerin hem de Türk öğrencilerin sayılarının arttığına dair Bulgar iddiaları yalanlanmıştı.206

Bunların yanında Bulgar basınından verilen bazı haberler de rapora yansımıştı. Bunlardan birinde Bulgar Türklerinin yeni hükümetten ve Vatan Cephesi’nden memnuniyetlerini dile getiren açıklamalar yaptığı yönünde iddialar vardı. Ek olarak Bulgaristan’daki Türk milletvekillerinden birinin “Oradaki Türklerin de Vatan Cephesiyle bir bütün oluşturacakları” yönündeki sözlerini içeren belge de raporda sunulmuştu. Sunulan başka bir belge de “Bulgaristan’daki Türklere Yapılan Muamele” başlığıyla verilmişti. Burada Bulgaristan’dan göç eden bir Türk ile yapılan röportaj kullanılmış, göçmenin ifadeleri şöyle aktarılmıştı: “Türklerin ekinden kazandığı paralara hükümet tarafından el konulmaktadır. Bunlara karşılık çok cüzi paralar verilmektedir ve fazladır diye Türklerin tarlalarını da almaktadırlar.”207 Rapor, Bulgar basınının ve hükümetinin Bulgar Türklerine yapılan muameleler hakkındaki olumlu açıklamalarını yalanlar nitelikteydi.

Haziran 1948’de Türk basını Bulgar yönetiminden yakınmalarına devam ediyor ve Bulgar Türklerinin durumunu izah eden yazılar yayınlıyordu. Bunlara bir örnek, 22 Haziran 1948’de “Trakya hududumuzda yapılan Bulgar tecavüzü”

başlığıyla Yeni Gazete’de çıkan bir yazıydı. Yazıda öncelikle Türkiye’nin sınırlarına yapılan Bulgar tecavüzünün “Türk-Bulgar münasebetlerini yeniden baltalamış”

olduğu belirtilmişti. Bulgaristan’da yaşayan Türkler hakkında da şu çıkarımda bulunulmuştu; “Bulgaristan'da bir milyona yakın Türk vardır. Hiçbir devirde rahat yüzü görmeyen bu zavallı ırkdaşlarımızın ıstırapları Bulgaristan'ın komünist rejimi altında dayanılmaz bir dereceyi bulmuştur.” Canını kurtarmak ve zulümden kaçmak için ortaya çıkan ilticalardan da bahseden yazar, “Bulgaristan'da hayatından memnun olan bir insan bütün varlıklarını orada bırakarak Türkiye'ye iltica eder mi?”208 şeklindeki bir soruyla Bulgaristan Türklerinin duygularını yansıtmaya çalışmıştı.

206 BCA, 030-0-001-101-627-1, 6 Nisan1948.

207 BCA, 030-0-001-101-627-1, 6 Nisan1948.

208 “Trakya Hududunda Yapılan Bulgar Tecavüzü”, Yeni Gazete, 22 Haziran 1948.

63

Aynı yazıda, Bulgaristan’daki Türk resmi görevlilerinin rahatsızlıkları da ortaya konmuş ve şöyle aktarılmıştı: “Dışişleri Bakanımız Bulgaristan'da bulunan konsoloslarımızın Bulgar polisi tarafından göz hapsine alındıklarından ve çok sıkıntılı bir hayat geçirmekte olduklarından zaman zaman şikâyet etmektedir. Bu hal devam ederse Bulgaristan'daki konsolosluk teşkilâtımızın ilga edileceği de resmen bildirilmiştir.” Bunun üzerine şu yorum yapılmıştı: “Bulgaristan'da Türkiye'yi temsil eden resmi makamların durumları böyle olursa bu memlekette azlık haklarında mahrum olan Türklerin başlarına neler gelebileceğini tahmin etmek güç şey değildir.”209 Demek ki sadece halk değil resmi görevlilerin de zorlukları vardı. Bu durum diplomatik ilişkilerin kesilmesine kadar bir yolu açabilecek riskleri de barındırıyordu.

Huzursuzluk arttıkça, iki ülke arasındaki anlaşmazlıkların çeşitliliği de artıyordu. Türk gençlerinin 1949 yılında askeri çalışma kamplarına gönderilip bedava çalıştırılması210 gibi Bulgar politikaları bu durumu bir noktada doğru çıkarmıştı ve Bulgaristan Türklerinin içinde bulunduğu şartların kötüleşmesiyle birlikte, 1949 yılının ilkbaharında Türkiye’ye göç etmek ile ilgili dilekçelerin sayısı oldukça artmıştı. Buna tedbir olarak Bulgar hükümeti bazı kararlar almıştı. Buna göre, göç etmek isteyenler sadece gereken ev eşyalarını alabileceklerdi ve Türkiye onları kabul etmediği takdirde Kuzey Bulgaristan’a yerleşmeleri zorunlu olacaktı.211 Karar açıkça belirtilmemişse de Türk nüfusunun Türk-Bulgar sınırından uzak tutulmasını amaçlamaktaydı. Zaten 1949 Eylülü’nde Bulgar hükümeti Türk göçleri konusunda tutum değiştirmiş ve göç etmek isteyen Türklere pasaport vb. gereken evrakı daha kolay sağlamaya başlamıştı.

1950 yılının ortalarına gelindiğinde, Bulgaristan Türklerinin sıkıntılarının artarak devam etmesiyle de ciddi göç artışı riski doğmuştu. 1950 Haziranı’nda yeni Türk hükümeti bu sıkıntıyla uğraşmak durumunda kalmıştı. Başbakan Adnan Menderes konuyla ilgili şöyle bir açıklama yapmaktaydı:

“Bulgaristan'da bulunan ve adetleri 800.000 kadar tahmin edilen yurttaşlarımızın iskânlı göçmen olarak yurda kabulleri eski hükümet tarafından daha müsait

209 “Trakya Hududunda Yapılan Bulgar Tecavüzü”, Yeni Gazete, 22 Haziran 1948.

210 İzgü, a.g.m, s. 42.

211 Garabedyan, a.g.e, s. 414.

64

zamanlara bırakılarak bunlardan serbest göçmen sıfatıyla yurda gelmek arzusunda bulunanların kabullerini prensip itibariyle kabul edilmişse de tatbikatı zaman zaman durdurulmuştur. Hükümetimizin iş başına gelmesinden sonra ele aldığı önemli konulardan biri de bu olmuştur. Takdir buyurursunuz ki iskânlı olarak göçmen kabul etmek önceden hazırlanmış ciddi bir programa istinat etmediği takdirde neticenin müspet olması mümkün değildir. Böyle bir programın hazırlanması çeşitli yönlerden tetkiklerinin yapılmasına ve imkânların hazırlanmasına bağlı bulunmaktadır. Bu prensipler üzerine Bakanlar Kurulunca bugünlerde bir karara varılacaktır.”212

Bu açıklama sonrasında Türkiye de Bulgaristan gibi göçlerle ilgili bir politika değişikliğine gitmiş ve belli bir planla, göçmek isteyen Bulgaristan Türklerini kabul edeceklerini açıklamışlardı. 1950 Ağustosunda yıllara yayılacak bir planla, Bulgaristan Türklerini aşamalı olarak Türkiye’ye dâhil edecek bir plan çerçevesinde kararlar alınmıştı. Ancak hemen ardından, Bulgaristan aceleci davranıyor; 10 Ağustos 1950 tarihinde, 250.000 Türk’ün üç ay içerisinde Türkiye’ye göç etmesi gerekliliğini içeren Bulgar notası Türk makamlarına ulaşıyordu.

Bulgar-Türk ilişkilerindeki sorunlar sadece göç meselesiyle sınırlı kalmıyordu çünkü göçün gerçekleşmesi halinde dolaylı olarak her iki ülkeyi de etkileyecek sonuçlar vardı. Bu durum da, ülkelerin ilginç yöntemlere müracaat etmesine sebep oluyordu. Somut bir örnek vermek gerekirse, 1951 Ekimi’nde, Bulgaristan ve Nazım Hikmet ile ilgili ilginç bir haber Ankara’dan gelmişti. Haberde şunlar söylenmişti:

“Emin kaynaklardan aldığımız haberlere göre Bulgar Hükümeti tarafından aleyhi-mizde propaganda yapmak üzere Türk azınlığın kesif olduğu bölgelerde dolaştı-rıldığını evvelce bildirdiğimiz Nâzım Hikmet, bu vazifesini canla başla başarmaya çalışmaktadır. “Türkiye’ye göç etmek için komünist rejiminin burada kurulmasını beklemelerini, o zaman bizzat kendisi Bulgaristan Türklerini Türkiye'ye davet edeceğini, ileride Türkiye'de tatbik edilmek için şimdiki Bulgaristan'da kalarak komünizmi öğrenmelerini söylemiş ve sözlerine inananların göçten vazgeçtiklerini bildirmelerini istemiştir.”213

212 Ayın Tarihi, S.199, Haziran 1950. 1951 yılında varılan kararla ilgili Bkz. BCA. 030-10-01-125-32-02 Bkz. EK-5.

213 Ayın Tarihi, S.215, Ekim 1951.