• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II: SOĞUK SAVAŞ YANSIMALARIYLA BULGARİSTAN’IN DIŞ

3.2 Doğu Trakya ve Sınır Meseleleri

Doğu Trakya Sorunu, özellikle Sovyet etkisindeki Bulgaristan’ı ve Batı dünyasına yüzünü dönmüş Türkiye’yi, Soğuk Savaş şartlarında karşı karşıya getiren bir problem olması açısından çok boyutluydu. Sınır meselelerini ve olaylarını da tetiklemişti.219 Nitekim 1946 Mayısı’nda seçimlerden galip çıkan hükümetin Başbakanı Georgief’ten şöyle bir açıklama gelmişti: “Türklerin vaktiyle Bulgar halkını kovdukları Doğu Trakya, Türk-Bulgar dostluğuna bir engeldir.” Türkiye sınırları içinde bulunan Doğu Trakya’ya yönelik bu sözler doğal olarak, Türk kamuoyunda hemen tepki bulmuş ve basında sert açıklamalar yapılmıştı. Mayıs 1946’da yazar Hüseyin Cahit Yalçın Haber gazetesinde çıkan yazısında bunu bir

‘küstahlık’ olarak nitelendirmişti.220 Bir başka deyişle Türk tarafı Bulgaristan’ın Türk toprakları üzerindeki bu talebinden hoşnutsuzdu ve aslında kökeninde başka sorunların ve iç ve dış etmenlerin olduğunun da farkındaydı.

Yine Mayıs 1946’da, Asım Us, 23 Mayıs’ta, Vakit gazetesinde şu satırları kaleme almıştı: “Büyük Bulgaristan hayali içinde söylenmiş bu sözler eskiden olduğu gibi memleketlerini felaketten felakete sürüklemekten başka bir işe yaramaz. Ayrıca, aynı hükümetin ve Başbakanı’nın nasıl böyle değişip bir yıl öncesinin tam tersi

müsamaha ile karşılanamaz. Bulgar hükümeti her şeyden evvel azınlıkların haklarına saygı gös-termesini bilmelidir. Ayın Tarihi, S.276, Ocak 1957.

218 Bilal N. Şimşir, s. 241.

219 1945’teki bir örnek için Bkz. Ek-2

220 Ayın Tarihi, S.150, Mayıs 1946. Georgief’in açıklamasına Türk yetkililerden cevap hemen ve sert gelince Georgief böyle bir açıklama yapmadığını söylemişti. Ancak bu olaydan sonra Bulgar gazeteleri ve onları destekleyen Rus yayın kuruluşları, Türkiye aleyhine yayın yapmaya ve hezeyana gelmeye başlamışlardı.

67

sözler söylediği de tuhaftır.”221 Bu açıklama Bulgaristan’ın Moskova’dan gelen emirlerle hareket ettiğine işaret ediyordu.

Doğu Trakya ve hudut meseleleri 1948 yılına gelindiğinde devam etmekte ve yerleşikleri de rahatsız eden bir boyuta ulaşmaktaydı. Selim Ragıp Emeç, konuyu açıklayıcı ve Bulgaristan’ı eleştirir şekilde şunları ifade etmişti: “Edirne'ye bağlı Lalapaşa İlçesinin Kalkansöğüt Köyü yeni bir Bulgar tecavüzüne uğramıştı.” Böyle başlayan yazıda Bulgarların planlı ve bilerek bir hudut hadisesi çıkardıkları belirtilmişti. Aynı zamanda kısa bir süre önce bir Türk uçağını düşürerek düşmanca hareketlerini göstermekten kaçınmayan Bulgarların bundan sonraki hareketlerinin de endişe verici olacağı vurgulanmıştı.222

1950 yılının Eylül ayında gelen haberlere göre Bulgarlar Türk sınırına asker yığmaya başlamıştı. Bu toplanmayı gizlemek açısından da hem Yunanistan’dan hem de Türkiye’den Avrupa’ya giden ve oradan Türkiye’ye gelen trenlerin Bulgar arazisinden serbestçe geçmesine izin verilmemekteydi. Ayrıca Avrupa’ya giden trenlerde seyahat etmek durumunda olan Türk yolcuların özellikle Sivilingrad’da bekletildiği, manasız kontroller yapılarak saatlerce orada tutulduğu ve kötü muamelelere hatta hakaretlere maruz kaldıkları da gelen haberler arasındaydı.223 Bu haberlere göre Bulgar yetkililer sınırda sadece Türk askerlerine değil sivil vatandaşlara da sorun çıkarmaktaydılar.

Bulgaristan’ın Türk sınırında asker toplama haberleri daha sonra da gelmeye devam etmişti. Kışkırtma veya tehdit amaçlı olduğu düşünülen bu durum Türk basınında sık sık yerini almaktaydı. Milliyet gazetesinin 12 Temmuz 1951 tarihli haberine göre büyük ölçüde asker ve askeri malzeme Dimitrov Grad’dan geçerek Türk sınırına konuşlandırılmıştı. Ayrıca sınır bölgelerinde oturan Bulgarlar da sistemli bir şekilde iç bölgelere sevk edilmekteydi.224

Türk-Bulgar sınırında meydana gelen olaylar artmakta ve düşmanca hareketler gözlenmekteydi. Nitekim 28 Eylül 1952 tarihinde Türk Hükümeti Bulgaristan’a bu konuda bir nota vermişti. Bu nota, verilmesinden birkaç gün önce, Trakya’da Türk-Bulgar sınırı üzerinde, Türk-Bulgarlar tarafından 3 Türk askerinin pusuya düşürülmesiyle

221 Asım Us, “Büyük Bulgaristan Hülyasını Kışkırtanlar”, Vakit, 23 Mayıs 1946.

222 Selim Ragıp Emeç, “Bulgar Kahpeliği Durmuyor”, Son Posta, 20 Haziran 1948.

223 “Bulgar Sınırında Esef Verici Bir Hadise”, Milliyet, 12 Eylül 1950.

224 Milliyet, 12 Temmuz 1951.

68

ilgiliydi. Pusuda 2 asker öldürülmüş ve biri kaçırılmıştı. Türk Hükümeti, Bulgaristan’dan kaçırılan askerin iadesini istemekte ve bu hareketlere bir son verilmesi ihtarında bulunmaktaydı. Ayrıca Türk Hükümeti, “bu gibi hareketler devam ettiği takdirde misliyle cevap verileceğini” notaya eklemişti. Nota verildikten sonra Sofya’dan alınan haberler, Türk notasının Bulgar başkentinde şaşkınlık yarattığı yönündeydi.225 Alınan diğer haberlere göre, bu olaylar sonrasında Bulgar Hükümeti’nin Ankara ortaelçisi Çobanof’u vazifesinden alarak geri çağırması muhtemel olarak gözükmekteydi. Zaten Türk basınına göre, Çobanof, Türkiye’de kaldığı sürece sevilmemiş ve herhangi bir politik faaliyet de gösterememişti.226

Sınır problemleri kolayca biteceğe benzemiyordu. Örneğin, 30 Eylül 1952 tarihli “Eleftheria” gazetesinin: “Bulgarlar her istikamette hudut hadiseleri çıkarıyorlar: Yugoslavya hududunda, Yunan hududunda, Türk hududunda. Geçen gün Doğu Trakya’da Türk toprağında Türk askerine ateş açmışlar, bir eri yaralamış, bir başkasını alıp götürmüşler. Gaye belli, bütün komşuları boyuna sinirlendirmek”227 şeklindeki haberi bunu destekler nitelikteydi.

18 Ekim 1952’de Bulgaristan’ın Türkiye’ye verdiği protesto notası Türk basınında, dış kaynaklı haberler kapsamında yer almıştı. Konuyla ilgili çıkan bir haber şunları söylemekteydi:

“Sovyet Radyosunun bugünkü yayınına göre, Bulgaristan Türk hükümetine verdiği bir notada, Eylül ayında vukua geldiğini ileri sürdüğü müteaddit hudut hadisesini protesto etmiştir. Yayında Bulgar hariciyesinin Sofya’daki Türk elçiliğine bir nota sunduğu kaydedilmiştir. Bulgar notasında 3, 9, 13 ve 25 Eylül tarihlerinde Türk askerlerinin Bulgar arazisine girdiği ve sivillere ateş ettikleri ileri sürülmüştür.

Yayında Türk hükümetinin eski bir hudut hadisesiyle ilgili olarak Bulgaristan tarafından 14 Temmuz’da verilen bir notayı hala cevaplamadığı da iddia edilmiştir.”228

225 Dünya, 29 Eylül 1952.

226 Dünya, 30 Eylül 1952.

227 BCA, 030-0-001-102-637-6, 4 Ekim 1952.

228 “Bulgaristan Bize Bir Protesto Notası Verdi”, Dünya, 18 Ekim 1952.

69

İki tarafın yayınları ve haberleri birbirini suçlamakta ve sınırda görev yapan askerlere ya da yaşayan halka karşı şiddet kullanıldığını ileri sürmekteydiler.

19 Ekim 1952 tarihinde konuyla ilgili Türk basını, karşılıklı notalaşma gelişmelerine yer verdi. Örneğin Dünya gazetesinin aktarımı şöyleydi:

“Bulgar Radyosunun Türk hükümetine yeni bir nota verildiği havadisi Ankara’da fazla taaccüp uyandırmıştır. Sofya Maslahatgüzarımız böyle bir nota alındığını bugün Dışişleri Bakanlığımıza bildirmiştir. Notanın metni de birkaç güne kadar Ankara’ya gelecektir. Bilindiği gibi son hudut hadiseleri üzerine evvelki gün bir nota vermiş ve Bulgarlar tarafından götürülen askerimizi geri istemiştik. Bulgar hükümeti bu hudut hadiselerini Türklerin çıkardığı görüntüsünü yaratmak için Türk notasına takaddüm etmek maksadıyla bu notayı vermiştir. Ancak amaçlarına ulaşamamışlar ve Türk notası daha evvel verilmiştir. Bulgarların notasına dair Sofya Radyosunca verilen malumat hiçbir esasa dayanmamaktadır. Bulgarların notası Türkiye’ye geldikten sonra icabetten kendilerine cevap verilecektir.”229

Görüldüğü üzere sınır meseleleri karşılıklı notalar verilmesiyle yürütülmekte ancak herhangi bir çözüme ulaşamamaktaydı.

3 Kasım 1952’de bu meselelerle ilgili somut bir gelişme yine Dünya gazetesinden “Dün akşam saat 8 de Demirköy ilçesine bağlı Mirgos hudut kulemiz Bulgarların tecavüzüne uğramıştır”230 haberiyle gelmişti. Erlerden ölü, kayıp ya da yaralı yoktu. Bir sonraki güne ait haber de: “Bulgarların bu tecavüzü büyük infial uyandırmıştır ve Trakya’daki bütün Hudut karakollarının yakında zırhlı birliklerle takviye edileceği bildirilmiştir. Alınan kararlara göre bundan sonra diplomatik münasebetlere uymayan hareketlere gayet sert şekilde mukabele edilecek ve hiçbir sorumluluk kabul edilmeyecektir. Bunun yanında Türk hükümetince çok sert bir nota verileceği açıklanmıştır. Bu bir ilktir ve bu kadar açık tecavüzlere çok sert önlemler

229 Dünya, 19 Ekim 1952.

230 Dünya, 3 Kasım 1952. Dünya gazetesinin haberinde ayrıca, tecavüzü engellemek için kulede bulunan 5 Türk erinin 4 saat silahlı çarpışma yapmak zorunda kaldığı belirtildi. Gazeteye göre olay – şöyle gelişmişti: “Bir müddetten beri hudut bölgemizde hadise çıkarmaya çalışıp sonradan bu hadiseleri bize mal etmeye çalışan Bulgarlar bugün yeni bir tertiple bir kulemize tecavüz etmişlerse de istediklerini alamamışlardır. Yaklaşık 4 saatlik çarpışma sonucu geri çekilmek durumunda kalmışlardır.”

70

alınacağı bildirilmiştir”231 yorumuyla, münferit olayların iki ülke arasındaki politik havayı da soğutacağı hissini pekiştirmekteydi.

Dahası, uluslararası topluluğun da konuya müdahil edileceği ihtimali doğabilirdi. 6 Kasım 1952’de Dünya gazetesinden gelen haberde bu ihtimale şu şekilde yer verilmekteydi: “İngiltere Hükümeti Bulgarlarla Romenleri insan haklarına aykırı hareket etmek ve harp kundakçılığı yapmak iddiasıyla BM’ye şikâyet etmiştir. Türk hükümetinin de aynı şikâyete iştirak edeceği ve delil olarak huduttaki son hadiseleri ileri süreceği anlaşılmaktadır.”232

Sınır meseleleri 1953’te, Türk-Yunan-Yugoslav paktı gündeme gelince bir başka açıdan da kendinden bahsettirdi. Anlaşılan oydu ki, bu Pakt’tan rahatsızlık duyan Bulgaristan ve Rusya bu rahatsızlıklarını hissettirecek bir tavır takınmaktaydılar. 6 Haziran 1953’te bu noktada Türk basınında şöyle bir haber dikkat çekiciydi:

“5 Haziran’da Belgrat’tan bildirildiğine göre üçlü paktın imzasından beri peyk devletlerinde büyük askeri hazırlıklar göze çarpmıştır. Bulgaristan’dan alınan son raporlara göre, Şimali Bulgaristan’da bulunan piyade ve topçu birlikleri Türk hududuna sevk edilmiştir. Gelen haberlere göre Rusya, Bulgar kuvvetlerini motorize ve güçlü hale getirmek adına ciddi desteğe başlamıştır. Habere göre bu ani bir tecavüz amacından çok bir sinir harbi yaratmak adına yapılmaktadır.”233

Bulgaristan ve Balkan Paktını kendisine karşı bir tehdit olarak algılamakta ve bu noktada karşılık vermek çabası içerisine girmekteydi.

Türkiye yıllara yayılan ve dolaylı yollardan başka olaylarla da eklemlenen sınırdaki bu sıkıntıların varlığından rahatsızdı. 1955 yazına gelindiğinde sınır meseleleri sürmekteydi ve 16 Temmuz 1955 tarihinde Ankara’dan şöyle bir haber ajanslara düşmüştü: “Bulgar radyosu ve ajanslarının bir hudut hâdisesini ele alarak son günlerde aleyhimizde yaptıkları neşriyat hakkında Türk yetkililer meselenin henüz tahkikat aşamasında olduğunu ve eğer bizim tarafımızdan bir hata varsa gereğinin yapılacağını belirtmişlerdir.” Aynı zamanda Bulgar radyo ve gazetelerini

231 “Türk–Bulgar Sınırında dört saatlik Çarpışma”, Dünya, 4 Kasım 1952.

232 “Türk-Bulgar Hudut Hadisesi”, Dünya, 6 Kasım 1952.

233 Dünya, 6 Haziran 1953.

71

‘gürültülü ve yersiz’ yayınları nedeniyle de eleştirmişlerdi ve boş propaganda yaptıklarını söylemişlerdi.234

1956 Şubatında birtakım sınır meseleleri devam ederken, somut bir çözüm arayışları da yer yer görülmekteydi. Ankara’dan bildirildiğine göre Türk-Bulgar sınırında incelemelerde bulunmak ve mevcut sınır hattı üzerinde zamanla oluşmuş ve ara sıra sınır olaylarına neden olan sınır taşlarının bozulması gibi bazı aksaklıkların giderilmesini sağlamak üzere Türk ve Bulgar Hükümetleri’nin beşer kişilik temsilcilerinden oluşan bir karma komisyon, 10 Şubat 1956 tarihinde Sivilingrad’da hazırlıklar içeren bir toplantı yapmıştı.235 Bu toplantı sınır olaylarına olumlu yansımıştı ama aslında bu adımlar Bulgaristan’ın 1955 sonrasındaki yumuşama politikalarıyla da alakalıydı. Özellikle 1957 sonrası Bulgaristan Türkiye ile ilişkilerini geliştirme çabası içine girdiğinden 1960 yılına giden süreçte artık iki ülke arasındaki sınır olaylarına rastlanmamaya başlamıştı.