• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE'NİN BALKANLARDA BATI VE DOĞU İTTİFAKINA BAĞLI İKİ SINIR KOMŞUSUYLA SİYASİ İLİŞKİLERİ, BULGARİSTAN VE YUNANİSTAN (1945-1960) Doktora Tezi İbrahim Mert ÖZTÜRK Ankara-2014

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "TÜRKİYE'NİN BALKANLARDA BATI VE DOĞU İTTİFAKINA BAĞLI İKİ SINIR KOMŞUSUYLA SİYASİ İLİŞKİLERİ, BULGARİSTAN VE YUNANİSTAN (1945-1960) Doktora Tezi İbrahim Mert ÖZTÜRK Ankara-2014"

Copied!
529
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH (CUMHURİYET TARİHİ)

ANABİLİM DALI

TÜRKİYE'NİN BALKANLARDA BATI VE DOĞU İTTİFAKINA BAĞLI İKİ SINIR KOMŞUSUYLA SİYASİ İLİŞKİLERİ, BULGARİSTAN VE

YUNANİSTAN (1945-1960)

Doktora Tezi

İbrahim Mert ÖZTÜRK

Ankara-2014

(2)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH (CUMHURİYET TARİHİ)

ANABİLİM DALI

TÜRKİYE'NİN BALKANLARDA BATI VE DOĞU İTTİFAKINA BAĞLI İKİ SINIR KOMŞUSUYLA SİYASİ İLİŞKİLERİ, BULGARİSTAN VE

YUNANİSTAN (1945-1960)

Doktora Tezi

İbrahim Mert ÖZTÜRK

Tez Danışmanı Prof. Dr. Neşe ÖZDEN

Ankara-2014

(3)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH (CUMHURİYET TARİHİ)

ANABİLİM DALI

TÜRKİYE'NİN BALKANLARDA BATI VE DOĞU İTTİFAKINA BAĞLI İKİ SINIR KOMŞUSUYLA SİYASİ İLİŞKİLERİ, BULGARİSTAN VE

YUNANİSTAN (1945-1960)

Doktora Tezi

Tez Danışmanı: Prof. Dr. Neşe ÖZDEN

Tez Jürisi Üyeleri

Adı ve Soyadı İmzası

... ...

... ...

... ...

... ...

... ...

... ...

Tez Sınavı Tarihi ...

(4)

i ÖZET

Türkiye’nin, biri kendisiyle aynı ittifakta (Yunanistan), diğeri ise karşı ittifakta (Bulgaristan) yer alan iki Balkan komşusuyla Soğuk Savaşın ilk on beş yılındaki siyasi ilişkilerinin incelenmesi ve bu ilişkilerin ilgili ülkeleri nasıl etkilediklerinin saptanması tezin birincil amaçlarındandır.

1945-1960 süreci, Türkiye’nin iki Balkan sınır komşusu ile yaşadığı ilişkilerde kritik bir zaman aralığı olarak belirdi. Çalışmada bu durum özellikle, dönemin devlet adamlarının ve hükümetlerinin faaliyetleri ve uyguladıkları politikalar açısından ele alınmıştır. Burada Bulgaristan’ın Komünist Partisi ve liderlerinin Türkiye’ye bakış açısı verilirken, ne Dimitrov’la başlayan Vatan Cephesi politikalarının ne de son derece sert Çervenkof politikaları süreci sonrası ortaya çıkan yumuşama devresinde Anton Yugof ve esas karar verici Todor Jivkov politikalarının, Türkiye’ye karşı fazla bir değişiklik göstermediği incelenmiştir. Karşılık olarak aynı sertlikteki tavır, hem CHP hem de DP dönemlerinde izlenmiştir.

Yunanistan’da ise 1945-1953 devresinde, Plastiras’tan Vulgaris’e, Çaldaris’ten, Venizelos’a ve Papagos döneminin ilk yılları dâhil, her ne kadar Türkiye ile ittifak içinde ve işbirliği çalışmaları sürecinde olunsa da Kıbrıs sorunuyla birlikte Papagos ve Karamanlis dönemlerinde Türkiye’ye karşı bakış açısında ortaya çıkan sertleşme, kendisine özellikle Adnan Menderes ve Fuad Köprülü sonrası Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun politikalarında karşılık bulmuştur. Adnan Menderes’in sert tavrı ünlü Liman Lokantası konuşmasıyla iyice kendisini gösterirken, Fatin Rüştü Zorlu ise 1955’in Londra Konferansı’nda sert tavrıyla dikkat çekmiştir.

Tezde Türk basınınından ve kısmen de yabancı basından gelen haberler değerlendirilmiştir. Türk basını, Bulgaristan’a eleştirel yaklaşırken, Yunanistan için yine Kıbrıs sorununun ortaya çıkışına kadar olumlu yazılara rastlanmış, sonraki dönemde Yunanistan, Bulgaristan’dan dahi ağır eleştirilmiştir. Bunlar ele alınırken, yabancı basının görüşleri, ABD’deki basın kuruluşları, New York Times, Daily News gibi gazetelerin Türk-Yunan ilişkilerine sıklıkla yer verişi ve İngiliz basınından Times, Daily Express ve Economist gibi gazete ve dergilerin özellikle Kıbrıs sorununu, Türk- Bulgar ve Türk-Yunan ilişkilerini ele alışını inceleme imkânı doğmuştur. Çalışma, dönemin arşiv belgeleri ve özellikle Türk basınına dayanarak şekillenmekle birlikte, dönemin siyaset adamlarının, Mecliste ve basındaki beyanlarıyla da desteklenmiştir.

(5)

ii ABSTRACT

The first aim of this thesis is to examine both the political relationship of Turkey with the two neighboring countries at the Balkans, one of which is on the same alliance (Greece) and the other is on the opponent one (Bulgaria); and the effect of these relations to the related countries in the first fifteen years of the Cold War.

The period between 1945-1960 was a critical time frame for Turkey according to her relations with the two Balkan neighbors. In this thesis, this situation was discussed in the light of the actions and policies of the political leaders and the governments of this era. The point of view of the Bulgarian Communist Party and its leaders as Dimitrov, Chervenkov and Zhivkov’s harsh attitude to Turkey was examined and it has been found out that even in the détente period of Bulgaria after 1956, the manner of Bulgarian policies towards Turkey did not change. In response, the hard line of Turkish policies accompanied by the activities of both CHP and DP political leaders were observed during this period.

By the way, while taking Greece into consideration in the same period, the era between 1945 and 1953 was a friendly one towards Turkey by the friendly and cooperative policies of the Greek leaders as Plastiras, Vulgaris, Tsaldaris, Venizelos and Papagos. However, with the Cyprus issue which came into existence into the world scene, the attitude of the Papagos and Karamanlis governments sharply changed towards Turkey while Adnan Menderes and his associates like Fatin Rüştü Zorlu and Fuad Köprülü were also rigorous to Greece’s difficult manner. Adnan Menderes’ famous speech at Liman restaurant and Zorlu’s attitude in London Conference of 1955 are good examples for this change in policies of Turkey about Greece.

Besides these circumstances, this thesis also examines the point of view of the Turkish press on these relations with Greece and Bulgaria and tried to analyze some comments of the foreign press on the events. While, Turkish press strongly criticized Bulgarian policies in every term of the period 1945-1960, after 1954, their main target was Greece because of the Cyprus issue. While determining these articles of Turkish press, the newspapers of United States and Britain as New York Times, Daily News, The Economist, Times and Daily Express were also examined. Their

(6)

iii

analyses about Turkey’s relations between Bulgaria and Greece were also underlined. This study was based on the archives mostly and especially the archives of the Turkish newspapers, as well as on the detailed comments and speeches of the political figures of the period between the years 1945 and 1960.

(7)

iv ÖNSÖZ

Soğuk Savaşın dünya siyasetine getirdiği yeni boyutlar, Türkiye ve Balkanlardaki gelişmeleri de büyük ölçüde etkilemiştir. Bu noktada tez çalışmasının incelediği konular, iki Balkan ülkesi Yunanistan ve Bulgaristan ile Türkiye’nin siyasi yönden gelişen ilişkileri olmuştur. Öncelikle, Bulgaristan’ın 2. Dünya Savaşı sonrasında iç siyasetinde oluşan değişimler ve Sovyet etkisiyle iktidarı ele alan Bulgar Komünist Partisi ve krallık yönetiminden cumhuriyete geçiş süreci konu edinilmiştir. Dönemin Bulgar politikaları ve Kimon Georgief, Georgi Dimitrof, Vasil Kolarof, Valko Çerfenkof, Anton Yugof ve Todor Jivkof gibi yöneticilerinin yaklaşımları değerlendirilmiş, Vatan Cephesi oluşumunun nasıl etkili olduğuna değinilmiştir. Bulgaristan’ın siyasi gelişiminin Bulgar dış politikasına yansımaları da ele alınmıştır.

Türk-Bulgar siyasi ilişkileri çerçevesinde, Türkiye ve Bulgaristan arasındaki sorunlu konular saptanmış, öncelikle CHP iktidarı döneminde Türk Hükümeti’nin ve kamuoyunun Bulgaristan’da yaşanan gelişmeleri nasıl ele aldığı incelenmiş ve bunun ikili ilişkilere yansımaları gözden geçirilmiştir. DP dönemindeki siyasi ilişkilerle devam edilirken, Bulgaristan’da yaşayan Türklerin durumu ve bu bağlamda özellikle 1950 Ağustosu’nda başlayan ve yirmi yıla yakın bir süre çözüme kavuşamayan göç meselesi, 1925 Türk-Bulgar ikamet sözleşmesinin ışığında detaylarıyla verilmiştir.

Siyasi meseleler arasında, diplomatik ilişkileri olumsuz etkileyen, sınır hadiselerine, konsolosluk meselelerine ve karşılıklı casusluk suçlamalarına da yer verilmiştir.

Bulgaristan’ın büyük güçlerle (Sovyetler, ABD, İngiltere) ve Türkiye ile ilişkilendirilecek olaylarda Balkan devletleriyle (Yunanistan, Yugoslavya) etkileşimi de ele alınarak, Türkiye’nin bu iki boyutlu ilişkilere yaklaşımı ve bu yaklaşımın Türk-Bulgar dış siyasetine ve kamuoylarına etkileri araştırılmıştır.

Türk-Yunan ilişkilerinde, Soğuk Savaş’ın koşullarının her zaman etkili olmadığına dair örnekler yer alırken, ayrıca Yunan İç Savaşı ve dönemin devlet adamları olan Yorgos Papandreu, Panagiotis Kanellopulos, Hemistoklis Sofulis, Konstantin Çaldaris, Dimitrios Maksimos, Yannis Theotokis, Sophoklis Venizelos, Nikolaos Plastiras ve Aleksandros Papagos, Konstantin Karamanlis gibi isimlerin uygulamaları ve politikalarından bahisle Yunan iç siyasetindeki istikrarsızlıklar,

(8)

v

ekonomik sıkıntılar ve bunların üstesinden gelebilmek için uygulanan dış politika atılımları da incelenmiştir. Bu dönemde Türkiye’nin desteği ve Yunan iç siyasetine bakışı da önemli yer tutmuştur.

Türkiye-Yunanistan siyasi ilişkileri CHP ve DP dönemleri olarak ayrı ayrı ele alınmış, CHP döneminde ikili ilişkilerin nasıl geliştirildiği ve özellikle dış politikada nasıl ortak hareket edildiğine vurgu yapılmıştır. Truman Doktrini ve Marshall Planlarından gelen yardımlarla yakınlaşan ilişkilere, ABD etkisindeki Soğuk Savaş ekseninde NATO üyeliğine giden yolda ortak tehdit Sovyetlere karşı yürütülen güvenlik politikaları çerçevesinde değinilmiştir. Karşılıklı ziyaretlere, dostluk ve müttefiklik adına iki ülke devlet adamlarınca yapılan açıklamalara da yer verilmiştir.

DP döneminde ise, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fuad Köprülü ve halefi Fatin Rüştü Zorlu gibi isimlerin, Türkiye’nin Yunanistan ile ilişkilerindeki etkin politikaları, açıklamaları, detaylandırılmış, Yunanistan’ın 1951-1955 Papagos ve 1955-1963 Karamanlis Hükümetleri’nin Türkiye’ye karşı olan tutum ve politikaları irdelenmeye çalışılmıştır. Yine dış politikadaki uyum ve bu süreçte gerçekleşen NATO üyeliği, buna ek olarak Yugoslavya’yı da içine alan Balkan Paktı çalışmaları tezde önemli bir yer tutmuş, Mareşal Tito ve politikaları incelenmiş ve bu gelişmelerin ilişkilere nasıl yansıdığına değinilmiştir. 1952 yılıyla birlikte oluşan değişiklikler ve nedenleri, Kıbrıs Sorunu bağlamında ortaya çıkan olaylar (6-7 Eylül 1955 olayları gibi) ve dönemin iki ülke adına da etkili isimleri Makarios, Grivas, Denktaş ve Fazıl Küçük gibi devlet adamlarının siyasi rolleri incelenmiştir. Türk-Yunan ilişkilerindeki sorunlara ek olarak Batı Trakya Türklerinin durumu ve Ege Denizi’ndeki balıkçılık meselesi gibi konular da tezin ele aldığı ve Türk-Yunan ilişkilerine önemli etkileri olan diğer unsurlar olmuştur.

Son olarak, Yunanistan’ın Soğuk Savaş bağlamında ikili ilişkilerine değinilerek bu ilişkilerin Türkiye’yi nasıl etkilediği de tartışılmış, Yunanistan’ın büyük devletlerle ve Balkan komşuları Bulgaristan ve Yugoslavya ile olan ilişkileri belirtilmiştir.

Bireysel manada, uluslararası ilişkiler okuduğum yıllarda ilgimi çeken bu dönemi ve onun içerisinde Türkiye üzerinde önemli etkisi olan Balkan coğrafyalarıyla olan siyasi ilişkileri bir doktora tezi konusu olarak çalışmak bu tezin

(9)

vi

motivasyonuna büyük katkı sağlamıştır. Bu noktada, öncelikle konuyu seçmemdeki en büyük etken olan ve çalışmalarımın her aşamasında bana yardımcı olan Prof Dr.

Neşe Özden’e katkılarından dolayı teşekkür ederim. Bunun yanında yaptığım arşiv çalışmalarında yardımlarından ötürü, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü çalışanlarına, Türk Tarih Kurumu çalışanlarına, Milli Kütüphane personeline ve Genelkurmay Başkanlığı ATASE personeline teşekkür ederim. Yine desteklerinden ve yardımlarından dolayı, Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi, Cumhuriyet Tarihi doktora programına birlikte başladığım Yücel Namal’a da bir teşekkür borçluyum.

Son olarak, uzun çalışma döneminde desteklerini hiç esirgemeyen aileme ve özellikle tez çalışmamın son döneminde bana destek olan ve yazmam konusunda beni cesaretlendiren sevgili eşim Özgün Töreyen Öztürk’e teşekkür ederim.

Bu çalışmayla, 1945-1960 döneminde Türkiye’nin Balkan komşularıyla yaşadığı ilişkileri, Soğuk Savaş’ın etkenleriyle birlikte açıklayarak, akademik bir katkı sağlamak hedeflenmiştir.

(10)

vii

İÇİNDEKİLER

ÖZET……….. i

ABSTRACT……… ii

ÖNSÖZ……… iv

İÇİNDEKİLER……… viii

KISALTMALAR……… x

GİRİŞ……… 1

BÖLÜM I: 2. DÜNYA SAVAŞI SONRASINDA BULGARİSTAN’DAKİ İÇ SİYASİ GELİŞMELER………... 8

1.1 Bulgaristan’da Seçimler ve Sovyet Etkisi …..……….. 9

1.2 Bulgaristan Halk Cumhuriyeti ve Siyasi Gelişmeler (1946-1960)……... 12

BÖLÜM II: SOĞUK SAVAŞ YANSIMALARIYLA BULGARİSTAN’IN DIŞ İLİŞKİLERİ……… 18

2.1 Türkiye’nin Bulgar Dış Politikasına ve Sovyet Etkisine Bakışı…… 18

2.1.1 Bulgar–Sovyet İlişkileri……… 25

2.1.2 Bulgaristan-ABD ve İngiltere İlişkileri……… 30

2.1.3 Bulgar–Yugoslav İlişkileri ……… 33

2.1.4 Bulgar–Yunan İlişkileri ve Türkiye’nin Bu İlişkilere Bakışı…. 38 BÖLÜM III: BULGARİSTAN – TÜRKİYE SİYASİ İLİŞKİLERİ VE SORUNLAR……….. 46

3.1 Bulgaristan’da Yaşayan Türklerin Durumu………. 53

3.2 Doğu Trakya ve Sınır Meseleleri……… 66

3.3 Bulgar Notası ve Göç Meselesi……….. 71

3.4 Konsolosluk Meselesi ve Karşılıklı Casusluk Suçlamaları…………. 106

BÖLÜM IV: 2. DÜNYA SAVAŞI SONRASINDA YUNANİSTAN’DAKİ İÇ SİYASİ GELİŞMELER……….. 112

4.1 Hükümet Krizleri ve İç Savaş (1945-1950) ……… 113

4.2 Yunan İç Savaşı Sonrası Siyasi İstikrar Arayışları (1950-1960)…….. 122

BÖLÜM V: SOĞUK SAVAŞ YANSIMALARIYLA YUNANİSTAN’IN DİĞER KOMŞULARIYLA İLİŞKİLERİ……….. 126

(11)

viii

5.1 Yunan – Sovyet İlişkileri………. 127

5.2 Yunanistan – İngiltere ve ABD İlişkileri………... 136

5.3 Yunanistan’ın Balkanlardaki Durumu……… 148

BÖLÜM VI: YUNANİSTAN – TÜRKİYE SİYASİ İLİŞKİLERİ………. 162

6.1 CHP Dönemi Türk-Yunan Siyasi İlişkileri (1945-1950)………... 163

6.2 DP Dönemi Türk-Yunan Siyasi İlişkileri (1950-1960) ………. 176

6.2.1 Kuzey Atlantik Paktı ve Ortak Katılım Çalışmaları……… 177

6.2.2 Balkan Birliği, Yugoslavya ile İşbirliği ve Sovyet Etkisi……… 209

BÖLÜM VII: TÜRK-YUNAN İLİŞKİLERİNDE TARTIŞMALI KONULAR... 251

7.1 Kıbrıs Sorunu……… 251

7.1.1 Yunanistan’ın Kıbrıs Politikası ve Yürütülen Faaliyetler……. 257

7.1.2 Türkiye’nin Kıbrıs Politikası, Kıbrıslı Türkler ve Çalışmaları… 301 7.1.3 Makarios ve EOKA……….. 356

7.1.4 Londra Konferansı ………... 395

7.1.5 Zürih ve Londra Antlaşmaları ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kuruluşu……… 420

7.2 Batı Trakya Türkleri (1945-1960) ………. 431

7.3 Ege Denizinde Balıkçılık Sorunu………... 466

SONUÇ……… 479

KAYNAKÇA………... 589

EKLER………. 498

EK-1: 1945-1960 yılları arası Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristan Hükümetleri... 498

EK-2: Bulgaristan-Türkiye arasındaki sınır olayları ile ilgili Türk İçişleri Bakanlığı’ndan Başbakanlığa yazılan yazı………... 499

EK-3: Türk Dışişleri Bakanlığı’nın Başbakanlığa, Bulgaristan’da yapılan Krallık-Cumhuriyet referandumu ile ilgili yazısı. ………... 500

EK-4: Bulgaristan’da yaşayan Türklere yapılan muamele ile ilgili Dışişleri Bakanlığı yazısı. ……… 502

EK-5: Bulgaristan’dan 1950 yılında Türkiye’ye göç eden Türklerle ilgili Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığınca yayımlanan yazı……….. 504

EK-6: İzmir’den Yunanistan’a sevk edilecek mühimmat hakkında yazı ………… 505

EK-7: ABD’li muhabir Joseph Alsop’un Balkan Birliği ile ilgili yazısı…………. 506

(12)

ix

EK-8: Gümülcine Türk Gençler Birliği’nin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a

yazdığı mektup………. 507 EK-9: Kıbrıs’la ilgili miting yapılmasına Türkiye Hükümeti’nin izin vermemesi

ile ilgili haber. Eylül 1954.………... 510 EK-10: 6-7 Eylül 1955 Olayları.………... 511 EK-11: 1959 Temmuzu’nda Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Yunanistan’ın

Ankara Büyükelçisi Pesmazoğlu’nun görüşmesini içeren yazı………... 512

(13)

x

KISALTMALAR

AA : Anadolu Ajansı

ABD : Amerika Birleşik Devletleri

A.g.e : Adı geçen eser

A.g.m. : Adı geçen makale

AMAG : Yunanistan’a Amerikan Yardım Misyonu ATASE : Askeri Tarih ve Stratejik Etüt

B: : Birleşim

BBC : Britanya Yayın Kuruluşu

BCA : Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi

Bkz. : Bakınız

BM : Birleşmiş Milletler

C: : Cilt

CHP : Cumhuriyet Halk Partisi

CKMP : Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi COMECON : Ekonomik Yardımlaşma Örgütü

Çev. : Çeviren

Der. : Derleyen

DP : Demokrat Parti

EAM : Milli Kurtuluş Cephesi

EDNA : Birleşik Demokratik Reform Cephesi EDON : Birleşik Demokratik Gençlik Teşkilatı ELAS : Ulusal Kurtuluş Ordusu

EMAK : Kıbrıs Milli Kurtuluş Cephesi EOKA : Kıbrıslıların Milli Mücadele Örgütü

ERE : Ulusal Radikal Birlik

ES : Yunan Dirilişi

Komintern : Komünist Enternasyonal

KTC : Kıbrıs Türktür Cemiyeti

MAH : Milli Emniyet Hizmeti Riyaseti

MBK : Milli Birlik Komitesi

(14)

xi

MİT : Milli İstihbarat Teşkilatı MTTB : Milli Türk Talebe Birliği

NATO : Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü

O: : Oturum

OEEC : Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü PEKA : Kıbrıs Mücadelesi Siyasi Komitesi PEON : Rum Gençlik Teşkilatı

S. : Sayı

s. : Sayfa

T: : Toplantı

TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi

TC : Türkiye Cumhuriyeti

TMT : Türk Mukavemet Teşkilatı

(15)

1 GİRİŞ

Soğuk Savaş döneminde Türkiye, Sovyetler Birliği tehdidiyle yaşadığı güvenlik krizi nedeniyle Batı Bloğuna yaklaşmış ve ABD ile ilişkileri geliştirmişti.

2.Dünya Savaşı’na fiilen katılmayan Türkiye bu bağlamda Balkanlar’daki sınır komşularına göre daha şanslıydı ancak savaş sonrası dönemde, özellikle Sovyetlerin 17 Aralık 1925 tarihli Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşmasını tek taraflı olarak feshetmesi Türk dış politikasında bir panik havasının doğmasına neden olmuştu. Bundan dolayı Türkiye yüzünü Batı’ya dönerken ve Batı savunma sistemleri içinde kendisine bir yer bulmaya çalışırken, bu durum Balkanlar’daki komşuları Yunanistan ve Bulgaristan ile olan ilişkilerini de doğrudan etkilemişti.

Bulgaristan, 5 Ekim 1908’de Osmanlı’da İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla bağımsız bir krallık olmuştu.1 Bu durum ilişkilerin gerginleşmesine neden olmuş 18 Ekim 1912’de başlayan 1. Balkan Savaşıyla birlikte bir çatışmaya dönüşmüştü.

1.Balkan Savaşı’nda Bulgaristan Edirne’yi almış ancak 2. Balkan Savaşı sonucunda, 10 Ağustos 1913 tarihli Bükreş Antlaşması ile şehri tekrar Osmanlı’ya bırakmak zorunda kalmıştı.2 Balkan Savaşları sonucunda Bulgaristan’da yaşayan Türk nüfusunda ciddi bir azalma ortaya çıkmıştı.

1.Dünya Savaşı’nda ise 1913 Temmuzu’nda Bulgaristan’da iktidara gelen Alman yanlısı Vasil Radoslavov Hükümeti, Ağustos 1914’te Osmanlı ile gizli bir antlaşma imzalayarak 1. Dünya Savaşı’na katılma kararı almış ve bu durum iki ülkenin müttefikliği anlamına gelmişti.3 Bu savaştan yenik çıkan iki ülke için yeni bir dönem başlamıştı. Ağır şartlarla antlaşmalara zorlanan Bulgaristan’da 1919 yılında Bulgar Halk Çiftçi Birliği Partisi ile Aleksandar Stamboliyski iktidara gelirken, Türkiye’de ise Mustafa Kemal önderliğinde bir kurtuluş mücadelesi başlamıştı.

Özellikle Yunanistan’a karşı olması ve 1. Dünya Savaşı’nda aynı tarafta girilen çatışmalar yeni Bulgar Hükümeti’nin Türk Kurtuluş Savaşı’nı desteklemesini kolaylaştırmıştı. Stamboliyski Hükümeti Ankara’da kurulan yeni T.B.M.M.

Hükümeti ile yakınlaşma çabası içerisindeydi ve özellikle Batı Trakya’nın

1 Bilal N. Şimşir, Bulgaristan Türkleri, Bilgi Yayınevi, Ankara 1986, s. 48.

2 Pars Tuğlacı, Bulgaristan ve Türk-Bulgar İlişkileri, Pars Yayın, İstanbul 1984, s. 108.

3 Stanley G. Evans, A Short History of Bulgaria, Lawrence and Wishart, Londra 1960, s. 154.

(16)

2

Yunanistan’ın elinde olmasından kaynaklanan rahatsızlıkla buradaki Türklere de destek vermekteydi.

TBMM Hükümeti ve askeri güçlerinin 1922 yılında Yunanlılara karşı kazandığı kesin zafer, Bulgar Hükümetini memnun etmiş ve Stamboliyski, yaptığı açıklamada bu zaferin Sevr ile birlikte 1. Dünya Savaşı sonrası yapılan diğer antlaşmalarda da bir revizyona gidilmesinin önünü açabileceğini belirtmişti. Gelişen ilişkiler sonucunda, 1923 Mayısı’nda iki ülke arasında resmi diplomatik ilişkiler kurulması için adımlar atılmıştı.4 Burada eklenmesi gereken bir diğer husus, Stamboliyski döneminde Bulgaristan’daki Türk azınlığının da rahat bir nefes alabilmiş olmasıydı.5

1923 Haziranı’ında Bulgaristan’da bir askeri ihtilal oldu ve Stamboliyski hükümeti devrildi. Yeni gelen Aleksandar Cankov Hükümeti Türkiye ile ilişkilerini geliştirme yolunda adımlar atmaya devam etti. Yapılan resmi görüşmelerdeki en sıkıntılı konu göçmenler, mülteciler ve bunların mülkiyetleri sorunuydu. Bu sorunların halledilmesi yolunda imzalanan 18 Ekim 1925 tarihli Türkiye Cumhuriyeti İle Bulgaristan Krallığı Arasında Dostluk Antlaşması6 ve yine 18 Ekim 1925 tarihli Türkiye-Bulgaristan İkamet Sözleşmesiyle7 birlikte iki ülke için artık yeni bir devre başlamış, gerçek diplomatik ilişkiler kurulmuştu. Ancak iyi yönde gelişen ilişkiler, azınlıklar sorununun tekrar ortaya çıkması, Bulgaristan’ın revizyonist politikaları, buna karşılık Türkiye’nin Yunanistan ve Yugoslavya ile imzaladığı antlaşmalar ve Bulgaristan’ın 1934 Balkan Antantı’nın dışında kalmasıyla yeniden gerginlik noktasına taşınmıştı. 1939 yılında patlak veren 2. Dünya Savaşı’nda ise Bulgaristan’ın mihver devletleri tarafında yer alması ve yayılmacı politikaları Türkiye adına güvenlik endişeleri doğurmuştu.8

2. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Bulgaristan’daki Muraviev Hükümeti, 1944 Eylülü’nde her ne kadar tarafsızlık ilan etmiş ve Türkiye aracılığıyla müttefiklerle anlaşma yoluna gitmişse de, yine Eylül ayında gerçekleşen Sovyet işgali ve bunun etkisiyle içerideki siyasi mücadeleyi kazanan Vatan Cephesi’nin

4 Tuğlacı, a.g.e, s. 128.

5 Şimşir, a.g.e, s. 54.

6 Reha Parla (Der.), Türkiye Cumhuriyeti’nin Uluslararası Temelleri Lozan, Montrö, Türkiye’nin Komşularıyla İmzaladığı Başlıca Belgeler (Suriye, Irak, İran, SSCB, Bulgaristan, Yunanistan), Özdilek Matbaacılık, Lefkoşa 1987, s. 223-224.

7 Düstur, Tertip: 3, C: 7, s. 1380-1383.

8 Tuğlacı, a.g.e, s. 130-133.

(17)

3

politikalarıyla birlikte Bulgaristan, yüzünü Sovyetlere dönmüştü. Türk dış politikası ise ABD’ye yaklaşmakta ve Batı Bloğuna dâhil olmaya çalışmaktaydı. Bu durum iki ülke ilişkilerinde gerginlik yaratmaya başlamıştı. Bulgaristan’da, 1945 Kasım seçimlerinden galip çıkan Vatan Cephesi, Georgi Dimitrov önderliğinde 1946 Temmuzu’nda Krallığı da ortadan kaldırmış ve ilan edilen Bulgar Halk Cumhuriyeti bir Sovyet peyki olarak dünya sahnesindeki yerini almıştı. Bu durum hem Türk Hükümeti hem de Türk basın ve kamuoyunda olumsuz tepkilerle karşılandı. 1946 sonrası dönemden Soğuk Savaş’ın sonuna kadar Türk-Bulgar ilişkileri sıkıntılı bir şekilde, 1950’deki Bulgaristan’dan gerşekleşen Türk göçü gibi ciddi olaylarla devam etti. Bulgaristan’da yaşayan Türkler de bu süreçten son derece olumsuz etkilendi.

Görüldüğü üzere, 1945 yılına uzanan Türk-Bulgar ilişkilerindeki siyasi panorama ikili ilişkilerden çok bölgesel çaplı ya da dünya savaşlarının kapsamındaki gelişmelerle şekillenmişti. Bu nedenle, siyasetle etkileşen sosyo-ekonomik koşullar da ulusal ve uluslararası boyutun etkisindeydi.

Mevcut tezde sınırlı olarak ele alınan ekonomik ilişkilere birkaç örnek çerçevesinde bakıldığında, 1945 Şubatı’nda Türkiye ve Bulgaristan arasında bazı kullanılmış sanayi makinelerinin ithalatı antlaşması yapılmıştı.9 1945 Martı’nda ise Bulgaristan’da açıklanan bir rapora göre Bulgaristan’ın Türkiye’de bir ticaret temsilcisi bulunmaktaydı ve Bulgar ticaret adamları Türkiye’yi ziyaret etmekteydi.

Bu kişilere Bulgar Ticaret Bakanlığı’ndan her türlü kolaylık sağlanmaktaydı ve iki ülke arasında ithalat başlamıştı.10

1945 Eylülü’nde Türk Bulgar Sefareti’nden alınan bir notada, Bulgar Hükümeti’nin, Türkiye ve Bulgaristan arasındaki ticari ilişkileri geliştirmek amacıyla İzmir’de bir konsolosluk açılması isteğine Türk Hükümeti olumlu cevap vermişti.11 Daha çok 1945 yılında atılan adımlar ilişkilerin gerginleşmesiyle fazla bir verim vermemiş, 1950’lerin başında oldukça kötüye giden ilişkiler sebebiyle ve özellikle tehcir meselesi ortaya çıkıp, Bulgaristan’dan Türkiye’ye başlayan büyük göç ile ticari ilişkiler durma noktasına gelmişti. Zaten Türkiye’nin 1950 Ekimi’nde sınırı kapatmasıyla iki ülke arasındaki herhangi bir ticaret imkânsızlaşmıştı. Ancak 1953 Ekimi’nde, Türk-Bulgar hududu yeniden açılmıştı ve birtakım ticari ilişkiler söz

9 Ayın Tarihi, S.135, Şubat 1945.

10 Ayın Tarihi, S.136, Eylül 1945.

11 BCA, 030-0-010-129-927-14, 20.09.1945.

(18)

4

konusu olmuştu.12 Nitekim özellikle 1955 yılından itibaren ticaret ve ödeme antlaşmalarındaki hareketlenme dikkat çekiciydi.

Siyasetin gergin olduğu bir ortamda sınırlı da olsa ekonomik ilişkiler ve bazı ticari uygulamalar hayata geçirilmeye çalışılmıştı. Bir diğer deyişle mevcut tezin konusu olan Soğuk Savaş’ın ilk on beş yılına damgasını vuran temel hususlar Türk- Bulgar ilişkilerinde ortaya çıkan siyasi ve diplomatik krizlerdi. Bu krizler her ne kadar aşılmaya çalışılmışsa da pek bir sonuç alınamamıştı. Özellikle 1955 sonrası dönemde Bulgaristan ilişkileri yumuşatmak hatta iyi yönde geliştirmek adına bazı adımlar atmışsa da Türkiye bu girişimleri hep kuşkuyla karşılamış ve Soğuk Savaş’ın getirdiği koşullarda temkinli yaklaşmıştı.

Buna karşılık Soğuk Savaş’ın ilk on beş yılında Türkiye’nin Balkanlar’daki diğer komşusu Yunanistan ile olan ilişkileri, Soğuk Savaş’ın aynı tarafında olan bu iki komşu ülke olmaları da göz önüne alımarak gelişimini incelemek beklenenden daha da fazla ayrıntıya ihtiyaç duyuyordu. Çünkü özellikle 1954 sonrası dönem ciddi ve sorunlu değişiklikleri de beraberinde getirmişti.

Türk-Yunan ilişkilerinin yoğunluğu Ortodoks Rum Milleti’nin 377 yıl Osmanlı tebaası olarak yaşamasına dayandırılabilirdi. 1830’da kazanılan bağımsızlıktan sonra 1912-1913 yıllarında Batı Trakya, Selanik ve Ege Adaları’nın (Gökçeada ve Bozcaada dâhil) Yunanistan’a geçtiği13 Balkan Savaşları’yla birlikte devam eden ve genelde karşılıklı bir mücadele ile geçen ilişkilerde, 1. Dünya Savaşı’nın ayrı taraflarında yer alınmasıyla ve 1919-1922 arasındaki Türk Kurtuluş Savaşı’yla düşmanlıklar artmıştı. 1923-1928 dönemi ise 1923 Lozan ve Lozan sonrasındaki bazı düzenlemelerin getirdiği sorunlar dönemi olarak adlandırılabilirdi.

Bu devrede Lozan’da bütünüyle halledilemeyen etabli sorunu, nüfus mübadelesi sorunu, Patrikhane sorunu gibi meselelerin ortadan kalkması ve 1930’da başlayan Atatürk-Elefterios Venizelos görüşmeleriyle farklı bir yola giren ilişkiler ve 1930

12 Ayın Tarihi, S.236, Ekim 1953. İlerleyen süreçte,1956 Ocağı’nda Türkiye ile Bulgaristan arasında 23 Şubat 1955 tarihinde imzalanan ticaret ve ödeme antlaşmaları onaylanmıştı. Bu antlaşma ile birlikte Bulgaristan’dan Türkiye’ye, Türkiye’den de Bulgaristan’a çeşitli malların ihracatı gerçekleşecekti. Bu antlaşmaya ek olarak bir de iki ülke hükümetleri, aralarındaki ödemeleri kolaylaştırmak amacıyla bir ödeme antlaşması imzalamışlardı. Cumhurbaşkanlığı Celal Bayar Arşivi, 3/7-29, 3780-3 ve 3780-9.

13 Oğuz Kalelioğlu, “Türk-Yunan İlişkileri ve Megali İdea”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, S. 41, 2008, s. 110-111.

(19)

5

tarihli Türk-Yunan Antlaşması14 iki ülke arasında, 1830 yılından başlayan ve Türk Kurtuluş Savaşı ile çarpışma şeklini alan çatışmaları sonlandırmıştı.15 Burada 1925 yılında bir darbeyle Yunanistan’da iktidara gelen askeri Pangalos Hükümeti’nin düşmesi ve 1928 yılında Venizelos’un iktidara gelmesinin rolü büyüktü. 1934 Balkan Paktı ile ise tarihi bir düşmanlıktan dostluk noktasına gelinmişti. 1936 yılında iktidara gelen ve bir diktatörlük rejiminin başlangıcı olan Metaksas iktidarı sırasında da ilişkiler gelişmeye devam etti. Türkiye ve Yunanistan bu dönemde de gerek siyasal, gerek ekonomik ve gerekse askeri açılardan işbirliği içindeydiler.16

1939’da 2. Dünya Savaşı ile durgunluk dönemine giren ilişkilerde yine de bazı gelişmeler kaydedilmiş, özellikle 2. Dünya Savaşı’nda büyük sıkıntılar içerisinde olan Yunanistan’a gelen Türk yardımları minnet duygularını da beraberinde getirmişti. 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde, Yunan İç Savaşı yıllarında Yunanistan’daki Merkezi Hükümeti destekleyen Türkiye, İç Savaş’ın sona ermesiyle Yunanistan’la daha da yakınlaşmış ve neredeyse ortak dış politikaların kendisini gösterdiği ortak çıkarlar uğrunda yan yana yürünen bir yola girilmişti. Türk-Bulgar ilişkilerinde yönlendirici büyük devlet Sovyetlerken Türk-Yunan ilişkileri ABD ve İngiltere ekseninde yürümekteydi ancak yine de ortak tehdit algısı Sovyetlerdi. Bu güvenlik endişesi iki devleti birbirine daha da yaklaştırmıştı ve Kore Savaşı’nda aynı cephede verilen mücadeleyle birlikte aynı anda NATO’ya katılım17, iki devlet ama bir dış politika gibi bir algı ortaya çıkarmıştı. Bu durum ilişkilerin nasıl sıcak bir ortamda yürüdüğünü gösterirken yine ABD’nin yadsınamaz etkisiyle Türkiye- Yunanistan ve Yugoslavya arasında gelişen Balkan Birliği fikri ve sonucunda imzalanan Balkan Paktı ile yeni bir boyut kazanmıştı. Kıbrıs sorunu ise 1954 sonrası iki ülke ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuş ve son derece gergin bir ortam hazırlamıştı.

Siyasi ilişkiler dışında Türkiye ve Yunanistan arasında Türk-Bulgar ilişkilerine nazaran daha yoğun ekonomik ilişkiler de mevcuttu. 2. Dünya Savaşı

14 İsmet İnönü’nün de katkılarının yadsınamayacağı ikili ilişkilerle ilgili önemli antlaşma 30 Ekim 1930 tarihinde Türkiye-Yunanistan Dostluk, Tarafsızlık, Uzlaşma ve Hakemlik Antlaşması adı altında İsmet İnönü ve Venizelos arasında imzalandı. Bkz. Düstur, 3. Tertip, C: 12, s. 73-86.

15 Mehmet Gönlübol, Olaylarla Türk Dış Politikası, Alkım Kütabevi, Ankara 1990, s. 69.

16 Baskın Oran, Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, C: 1, İletişim Yayınları, İstanbul 2001, s. 355.

17 T.C. Resmi Gazete’de dahi “Yunanistan ile Türkiye’nin Kuzey Atlantik Antlaşmasına İltihakına Dair Protokol” başlığı altında çıkmıştır. Bkz. Resmi Gazete, S. 8038, 19 Şubat 1952, s. 2809-2810.

(20)

6

sonlarına doğru Yunanistan ekonomik açıdan oldukça kötü durumdaydı ve iktisadi kalkınma için dış yardımlara ve ikili ilişkilere ihtiyaç duymaktaydı. Daha 1945 yılının başlarında iki ülke arasındaki ticari ilişkileri başlatmak için de çalışmalara girişilmişti.18 1947 yılında Truman Doktrini kapsamında gelen yardımlarla bu ilişkiler geliştirilmeye çalışılmaktaydı. Örnek olarak, Yunan Ticaret Heyeti ve Atina Ticaret Odası Başkanı M. Bakkalbaşı Ankara ve İstanbul’u ziyaret ederek buralarda temaslarda bulunmuştu. 1948 yılında ekonomik ilişkileri geliştirmek anlamında atılan adımlar devam etti. İki ülkenin Dışişleri Bakanları’nın Nisan ayındaki buluşmalarıyla başlayan görüşmeler iktisadi ve kültürel alanlarda işbirliği ve yardımlaşma konusunda hemfikir kalınarak sona erdi.19 1952 yılının hemen başında Yunan Dışişleri Bakanı Venizelos’un Türkiye’ye yaptığı ziyarette, siyasi ve askeri konuların yanında ekonomik konular da konuşuldu ve ekonomik konular adına bir komisyon kurulması fikri ortaya çıktı. Bunun yanında Türkiye ve Yunanistan arasında bir gümrük birliği kurulmasına dair fikirler ortaya atıldı. Bu durum ikili ilişkilerin o dönemde ne kadar ilerlediğini de göstermekteydi.

Ekonomik işbirliği kapsamında iki ülke ortak çalışmalar içerisine de girmişlerdi. Örnek olarak Meriç Nehri sularının tanzimi çalışmaları iki ülke arasındaki ekonomik ve teknik işbirliğini geliştiren ortak hareketlerden biriydi.20 1950’li yıllardaki başka bir ekonomik ortaklık, Tütün ve Kuru Üzüm satışları hakkındaydı.21 İki ülke önemli ürünlerini dünya pazarına ortak olarak sürme yolları arayacak sıcaklıkta ilişkilere sahiptiler. Bu sıcak ilişkiler her ne kadar Kıbrıs sorununun getirdiği ortamda 1950’lerin ortalarında kesilmişse de 1959 sonrası tekrar canlandırılmaya çalışılmıştı.22 1940’ların sonlarında başlayan bazı çalışmalar23 1950’lerin başlarında devam etmişti. Türkiye ve Yunanistan arasındaki kültürel ilişkiler 20 Nisan 1951 tarihinde Ankara'da imzalanan ve 21 maddeden oluşan

"Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Krallığı arasında Kültür Anlaşması" ile düzenlenmişti.24 12 Nisan 1952’de TBMM’de onaylanan bu antlaşma Kıbrıs meselesi

18 Ayın Tarihi, S.135, Ocak 1945.

19 Ayın Tarihi, S.173, Nisan 1948.

20 Ayın Tarihi, S.214, Nisan 1951.

21 BCA, 030-0-001-102-634-6, 29 Nisan 1952.

22 BCA, 030-0-001-63-386-14, 7 Temmuz 1959.

23 Türk-Yunan dostluk teşekküllerinin kurulması ve 1947 yılında bunların Sofoklis Venizelos’un başkanlığında bir çatıda toplanması. Bkz. BCA, 030-0-010-256-725-24, 1 Ağustos 1947.

24 Cumhurbaşkanlığı Celal Bayar Arşivi, 3/10-4 6286-171.

(21)

7

sebebiyle ancak bir kere Nisan 1954’de toplanabilmiş ve amaçlanan bazı hususlarda anlaşmaya varılmıştı.25 1952 Mayısı’nda Türk-Elen Dostluk Cemiyeti kuruldu.26 Kısacası, Türk-Yunan ilişkilerinin 1950’lerin başlarındaki iyi seyri, eğitim ve kültür alanlarına da yansımıştı.

Özetle, incelenilen dönem açısından bakıldığında, Bulgaristan’la olsun Yunanistan’la olsun, ekonomik, kültürel ve diğer alanlardaki ilişkiler, siyasi olayların gölgesi altında kalmış, ülkeler arasındaki sorunlar farklı sahalarda işbirliğinin önünü tıkamıştı. Bu nedenle mevcut çalışmada, Bulgaristan ve Yunanistan’ın dönem içerisindeki iç siyasi durumları incelenmiş ve Soğuk Savaş’ın getirdiği etkenlerle birbirleriyle olan ilişkileri yanında, büyük güçlerle ve bölge ülkeleriyle olan ilişkileri esas alınmıştır. Bunun yanında Türk-Bulgar ve Türk-Yunan siyasi ilişkilerine özel bir önem verilmiş, Bulgaristan’la olan siyasi sorunlar aktarılmış, Yunanistan’la olan siyasi ilişkiler ise iki odakta yoğunlaşmıştır. CHP ve DP dönemlerinde Türk-Yunan ilişkilerinin gelişmesi bir bölümde ele alınırken, Türk-Yunan ilişkilerindeki sorunlu konular ise bir diğer bölümde değerlendirilmiştir.

Bu çalışma, 2. Dünya Savaşı sonrasındaki yeni dünya düzeninde, Türkiye’nin Balkanlarda önemli konumları işgal eden iki sınır komşusuyla öne çıkan siyasi ilişkilerini, Soğuk Savaş bağlamında ve gerektiğinde karşılaştırmalar yaparak ele almayı amaçlamıştır. Özellikle, jeo-stratejik önemi olan Balkanlar gibi bir bölgede, ayrı ittifaklara bağlı iki sınır komşusuyla siyasi ilişkilerin, büyük farklılıklara rağmen belli konularda nasıl benzerlikler gösterdiği de vurgulanmaya çalışılmıştır. Ulusal çıkarların ve hassasiyetlerin, bazen paktların veya uluslararası antlaşmaların önüne geçtiği gerçeği bu çalışmada kendisini göstermiş, bazen de bağlı olunan ittifakın, bir ülkenin dış politikasına nasıl etki yaptığı anlaşılmıştır.

25 Cumhurbaşkanlığı Celal Bayar Arşivi, 3/10-4 6286-175.

26 Bu cemiyetin kurulmasıyla karşılıklı öğrenci ziyaretleri, turistik ve kültürel ziyaretler, iki ülke arasında çeşitli spor müsabakaları sıklıkla yapılmaya başlandı. Dünya, 6 Mayıs 1952.

(22)

8

BÖLÜM I: 2. DÜNYA SAVAŞI SONRASINDA BULGARİSTAN’DAKİ İÇ SİYASİ GELİŞMELER

İkinci Dünya Savaşı başladığında Bulgaristan bu çatışmanın neresinde olacağına tam karar vermemişti. 1930’ların ortasında diplomatik ilişkiler kurduğu Sovyetler, 1940 yılında Bulgaristan’a bir dostluk ve yardımlaşma paktı öneriyordu.27 Ancak Bulgar yönetimi tarafsızlık söylemlerine rağmen Almanya ile pazarlıklarını sürdürüyordu. Dönemin Bulgaristan Başbakanı Bogdan Filov28 (Şubat 1940-Eylül 1943), 1 Mart 1941’de Bulgaristan’ı Almanya saflarına katan antlaşmayı imzalayarak Bulgaristan’ın 2. Dünya Savaşı’ndaki yerini belirledi.29

Savaşın ilk yıllarında Bulgaristan’ın durumu ilginçti çünkü 1941 Aralığı’nda İngiltere ve ABD’ye savaş ilan etmişti ancak Sovyetlere karşı böyle bir savaş ilanı kararı alınmadı. Burada dönemin Bulgar Çarı 3. Boris’in30 (Bulgaristan Çarı 1918- 1943) kamuoyu tepkisinden çekindiğinden bahsedilebilir çünkü Sovyetlere karşı bir savaşa halk destek vermeyecekti.31

Savaşın ilk dönemlerinde Bulgaristan, Almanya’dan aldığı destekle hem Yunan ve Yugoslav Makedonya’sında hak iddia ettiği toprakları hem de Yunan Trakya’sını kazanmıştı. Ülkenin ekonomik durumu ve halkın çoğunun refahı iyi düzeydeydi. Dış politikada kazanılan savaş başarıları Çar Boris ve Başbakanı Filov için iyiye işaretti. Aynı şeyi iç siyasetteki grupların memnuniyeti için söylemek zordu. Ülkede, Almanya yanında girilen savaşa karşı duran ve Çar Boris’in iç siyasetteki diktatörce politikalarına muhalefet eden, bu amaçla da ciddi bir direnişe hazırlanan Bulgar Komünist Partisi vardı.32 Diğer bir deyişle Bulgaristan’ın savaş yıllarındaki gündeminin dış politikanın zorluklarının yani sıra iç politikadaki denge

27 Nikolay Todorov, Bulgaristan Tarihi, çev. Veysel Atayman, Öncü Kitabevi, İstanbul 1979 s.114.

28 Bogdan Filov, Bulgar arkeolog, sanat tarihçisi ve politikacıdır. 2. Dünya Savaşı sırasında, 15 Şubat 1940-14 Eylül 1943 yılları arasında Bulgaristan Başbakanlığı yapmıştır. Bulgaristan’ı Almanya yanında savaşa sokan antlaşmayı imzalamıştır. 9 Eylül 1944’te Vatan Cephesinin iktidarı almasıyla yargılanır ve 2 Şubat 1945’te kurşuna dizilerek öldürülür. Jan Kofman, Biographical Dictionary of Central and Eastern Europe in the Twentieth Century, M.E Sharpe, New York 2008, s.258.

29 Todorov, a.g.e, s.114.

30 3. Boris, 1918-1943 tarihleri arasında Bulgaristan Çarıdır. 1941’de Bulgaristan’ın Almanya tarafında 2. Dünya Savaşı’na katılmasında etkili olmuştur. 28 Ağustos 1943’te kalp yetmezliğinden öldüğü bilinse de zehirlenerek öldürüldüğü ile ilgili kuşkular vardır. Bkz. Encyclopedia Brittanica, Boris III, http://global.britannica.com/EBchecked/topic/74204/Boris-III.

31 J.F. Brown, Bulgaria Under Communist Rule, Praeger Yayınevi, New York 1970, s.3.

32 A.g.e, s. 6.

(23)

9

unsurlarının rekabeti üzerine de yoğunlaşacağı görülmekteydi. Zaten böyle de oldu ve Krallığın devre dışı kalarak cumhuriyetin ilanına giden süreç gerçekleşti.

1.1 Bulgaristan’da Seçimler ve Sovyet Etkisi (Kasım 1945)

1942 yılı, Bulgar Komünistleri adına önemliydi çünkü Komünist Parti’nin yasadışı radyosu “Hristo Botev” vasıtasıyla Vatan Cephesi’nin kurulduğu ilan ediliyordu. Bu oluşumla diğer muhalif unsurlar da bir cephe (Sol Sosyal Demokratları, Bulgar Köylü Partisi, Sveno Politik Örgütü, Bağımsız Aydınlar Grubu) altında toplanıyorlardı.33 1942-1943 yıllarında içerideki direniş silahlı bir hal almıştı. Her ne kadar bu silahlı direniş 1943’de Sovyetlerin Almanlara karşı Stalingrad’da kazandıkları zafere kadar pek bir etki göstermediyse de, önemli bir adımdı. Nisan 1943’te partizan birlikleri “Halk Kurtuluş İsyan Ordusu” adı altında birleşti.34

Bulgar direnişi Yunanistan ile de bağlantılıydı ve Hitler güçlerine karşı bir birliktelik sağlanmaya çalışılıyordu. Özellikle Yunanistan içerisinde “anti-faşist”

hareketle bağlar kurulmuştu. Vatan Cephesinin politik ve silahlı eylemleri 1944 yılına gelindiğinde, Almanya’nın da 2. Dünya Savaşı’nda zayıflamaya başlamasıyla meyvelerini veriyordu. Her ne kadar yeni demokratik Bulgar hükümeti ve Başbakanı Muraviev (2 Eylül 1944- 9 Eylül 1944) savaştan çekilmiş ve tarafsızlık ilan etmişse de Sovyetler bunu kabul etmedi ve bu hükümete savaş ilan etti.35 Tüm bunların etkisi ve Sovyet ordularının Bulgar sınırına yaklaşmasıyla, 9 Eylül 1944’deki son ayaklanmayla iktidar, Vatan Cephesine geçiyordu.

1945 Ocağında, Bulgaristan, yüzünü iyice Sovyetlere dönmüş ve eski yönetimin Alman işbirlikçilerini mahkemelerde yargılamaya başlamıştı.36 Bunların yanında, yılın ortalarına gelindiğinde, iç politikada bir hükümet krizi devam etmekte ve yeni bir hükümet fikri belirmekteydi.

1945 yılı Ağustos ayında, seçim fikri somut bir hal almıştı. Ancak bunu gerçekleştirecek ortam yeterince hazırlanmamıştı. Dünya tarihinde kutupların

33 Todorov, a.g.e, s. 118-119.

34 Pars Tuğlacı, Bulgaristan ve Türk-Bulgar İlişkileri, Cem Yayınevi, İstanbul 1984, s.109

35 Brown, a.g.e, s.8.

36 Ayın Tarihi, S.134, Ocak 1945.

(24)

10

belirginleşmesi, ABD ile Sovyetler arasındaki nüfuz yarışı, diğer ülkeler için siyasi süreçleri zorlaştırıyordu. Nitekim seçimler süresince Bulgaristan, Postdam’a aykırı olarak Batılı gazetecilerin Bulgaristan’a girmelerini çeşitli yollarla engellemişti. Bu olay, Bulgaristan’ın iktidardaki hükümetinin Sovyetlere olan yakınlığını ve Batı karşıtlığını göstermekteydi. Ağustos sonunda Bulgaristan’ın yasaklamaları ve Sovyet etkisine rağmen, İngiliz ve ABD baskıları yine de etkili olmuş, seçimler ertelenmiş ve Bulgaristan ile siyasi temaslar sağlanmaya başlanmıştı.37 Bu noktada geçici de olsa Batı’nın ısrarı kazanmış ve gazeteciler de Bulgaristan’a alınmışlardı.

1945 Eylülünde Bulgaristan’da seçimler konuşulmaya devam etti. Batı yanlıları ve Sovyet Rusya yanlıları –Yunanistan’da da olduğu gibi— rekabet halindeydi. Aynı zamanda, içeride Komünist Parti’ye karşı bir demokrat kanat oluşturma çabaları baş gösterdi.38

1945 Ekiminde Bulgaristan’da belli başlı muhalefet partileri 18 Kasım seçimlerine katılmamayı kararlaştırmışlardı. Partiler, seçimlerin serbest ve demokratik olmadığını iddia etmekteydiler ve basın hürriyeti, toplanma hürriyeti gibi özgürlüklerin ülkede olmadığından yakınmaktaydılar. Bu arada, ABD’nin ve Batı Avrupa’nın baskılarına rağmen, Sovyetler Birliği seçimleri destekledi ve Batılıları başka ülkelerin içişlerine karışmakla suçladı.39

Bulgaristan’da 18 Kasım seçimleri Vatan Cephesi’nin galibiyetiyle sonuçlandı.

Türkiye Bulgaristan’da Vatan Cephesi’nin seçimlerle değil Rus baskısı ile iktidara geldiğini iddia etmekteydi.40 Belki de bu yorumda bir haklılık payı vardı. Nitekim Bulgaristan’da sular durulmadı, hatta secim sonuçlarıyla iç siyaset daha da hareketlendi. 1945 Aralığı başında, Komünist lider Georgi Dimitrov41 (Kasım 1946- Temmuz 1949), Bulgaristan’da krallığın kaldırılacağını bildirdi. Halk da bu arada cumhuriyeti destekleyen gösteriler yapmaktaydı. Dahası Başbakan Kimon Georgiev

37 Ayın Tarihi, S.141, Ağustos 1945.

38 Ayın Tarihi, S.142, Eylül 1945.

39 Ayın Tarihi, S.144, Ekim 1945.

40 ATASE Arşivi 9-030, T.C. Genelkurmay Başkanlığı Haber Başkanlığı Raporu, “Harp Sonu Dünya Siyasi Olayları”, 31 Aralık 1951.

41 Georgi Mikhailovich Dimitrov, 23 Kasım 1946-2 Temmuz 1949 yılları arasında Bulgaristan Başbakanı. 1919’da kurulan Bulgar Komünist Partisi’nin kurucularındandır. Bulgaristan’da Sosyalist yönetimin kurucusu ve ilk başbakanıdır. Bulgaristan Halk Cumhuriyeti’nin kurucusudur. 1949 yılında Moskova yakınlarındaki Barvikha Sanatoryumunda sağlık nedenleriyle ölmüştür. Encyclopedia Brittanica, http://global.britannica.com/EBchecked/topic/163736/Georgi-Mikhailovich-Dimitrov

(25)

11

(9 Eylül 1944-23 Kasım 1946) de krallığı kaldırarak Cumhuriyeti ilan edeceklerini açıkladı.42

Bulgaristan’da 18 Kasım 1945’te yapılan seçimler Türk basınında da geniş yankı buldu. Örneğin, Aksam gazetesi 1945 Kasım seçimlerini tamamen Rus etkisi altında ve Batılı demokrasilerin uyarılarını hiçe sayan, Bulgar milletinin ortada olmadığı bir seçim olarak tanımlamaktaydı. Necmettin Sadak 20 Kasım tarihli Akşam’da çıkan yazısında, bu durumun ABD-Rus gerginliğini arttıracağı tahmininde bulunuyor ve şu sert yargısını da sözlerine ekliyordu: “Bulgaristan Bulgar milletinin hür ve bağımsız idaresi altında değildir.”43

Türk basınında ayrıca Bulgaristan’daki iktidar ve muhalefet ilişkileri ve dış dünyanın buna etkisi de konu edinildi. Bir örnek vermek gerekirse; 1946 Ocağında Moskova’da Bulgaristan hakkında alınan kararlar dolayısıyla muhalefet temsilcilerinin hükümetle işbirliği yapmaları konusunda çalışmalara girişilmişti. Bu durum Bulgaristan’da hükümet ve muhalefet arasındaki çözülmez anlaşmazlıkları daha da gün yüzüne çıkarmıştı. Sonuçta bu konuda bir başarı sağlanamamıştı. Bu gelişme, ABD ve İngiltere’nin yeni hükümeti tanıması umutlarına da darbe vurmuştu. İşte Ayın Tarihi dergisinde Bulgar muhalefetin bu karşı çıkışı, “Bulgar Muhalefetinin Metaneti” başlığında verildi ve Bolşevik isteklerine boyun eğmedikleri için takdir edildiler.44

Kısacası Bulgaristan’ın 1945 Kasım seçimleri çok da olağan bir süreç değildi.45 Hem dış müdahalenin belirginleştiği hem de ülkede rejimin yeni bir döneme girdiği büyük bir dönüm noktasıydı. Ancak yüzeyde görünen en somut sonuç Krallığın ortadan kalkmasıydı.

42 Ayın Tarihi, S.145, Aralık 1945.

43Necmettin Sadak, “Serbest Seçim Acaba Bulgaristan’ın Elinde mi?”, Akşam, 20 Kasım 1945.

44 Ayın Tarihi, S.146, Ocak 1946.

45 Sovyet Hükümet ABD ve İngilizlerin baskılarıyla 1945 Aralığı’ndaki Moskova Konferansı’nda Bulgaristan’daki Demokrat Grup Temsilcilerinin de Hükümette yer almalarını Bulgar Hükümeti’nden rica etmeyi kabul etmişti. Buna karşılık İngiltere ve ABD Bulgar Hükümeti’ni tanıma kararı almıştı.

Bkz. ATASE Arşivi, 9-030-17, T.C. Genelkurmay Başkanlığı Haber Başkanlığı Raporu, “Harp Sonu Dünya Siyasi Olayları”, 31 Aralık 1951.

(26)

12

1.2 Bulgaristan Halk Cumhuriyeti ve Siyasi Gelişmeler (1946-1960)

Bulgaristan’da 1945 Kasım seçimlerinde Vatan Cephesinin galip çıkmasıyla rejim değişikliğine giden süreç tetiklendi. 1946 Temmuzunda Bulgar Bakanlar Kurulu, Krallığın feshi, Cumhuriyet’in ilanı ve Meclis seçimleri için oluşturulmuş bir planı kabul etti.46

Daha Bulgaristan’da yapılan 1945 seçimlerinden itibaren Türk tarafı Bulgaristan üzerindeki eleştirilerine başlamış, özellikle Bulgar muhalefetine yapılan baskılar Türk basınında sert bir dille karşılık bulmuştu.47

Türk basınında tepki gören bu konu, mevcut teşebbüsün Rusya’dan kaynaklandığı fikrini destekliyordu. Örneğin 26 Temmuz 1946’da Ulus gazetesi, Rusya’nın Bulgaristan için çizdiği yolda Cumhuriyet gereklidir ve buna Halk Cumhuriyeti adı konması da Rus etkisinin göstergesidir yorumuyla bunu net bir şekilde dile getiriyordu.48 27 Temmuz tarihinde aynı gazetede çıkan haber ise konuyla ilgili olarak Başbakan Georgiev’in Vatan Cephesini öven tavrını ön plana çıkararak şunları kaydetmekteydi:

“Bulgar ajansının bildirdiğine göre, Parlamento, referandum yoluyla Kraliyetin ilgası ve büyük millet meclisinin seçilmesi hakkındaki kanun tasarısını müzakere etmiştir. Tasarıyı sunan Başbakan Georgiev, bu tasarının vatan cephesine mensup idareci çevrelerin müşterek eseri olduğunu söylemiş ve Kraliyet ilgası Bulgar milletinin kalbinde derin surette yer etmiş bir fikrin gerçekleşmesidir demiştir.

Bunlara ek olarak “Vatan cephesinin tarihe mal olacak hizmeti, memleketin bütün terakki sever kuvvetlerini cumhuriyet fikri etrafında toplayabilmiş olmasıdır”

demiştir. Bundan sonra kanun tasarısı oybirliği ile kabul edilmiştir.”49

1946 Eylül ayında yapılan Referandum ile Bulgaristan’ın Cumhuriyet olmasına karar verildi.50 Bu arada Moskova’da bulunan komünist lider (Dimitrov, 1933’te Reichstag yangının çıkmasından sorumlu tutulduğu Berlin’de yargılanıp

46 Ayın Tarihi, S.152, Temmuz 1946.

47 Necmettin Sadak, “Serbest Seçim Acaba Bulgaristan’ın Elinde mi?”, Akşam, 20 Kasım 1945.

48 “Bulgaristan’da Krallık Rejimi İlga Olunacak”, Ulus, 26 Temmuz 1946.

49 Ulus, 27 Temmuz 1946.

50 BCA. 030-10-242-646-10-1, Bkz. Ek-3.

(27)

13

suçsuz bulunduktan hemen sonra Moskova’ya geçerek Komintern genel sekreterliği yapmıştı) Dimitrov da Bulgaristan’a dönmüş ve parti lideri olarak komünist yönetimin kurulmasını sağlamıştı.51 1946 Kasımında yenilenen seçimlerden Vatan Cephesi yine galip çıktı. Dimitrov da yeni hükümet başkanı olarak açıklandı.52 Ancak Çiftçi Partisi de muhalefet olarak Meclis’te kendisine yer bulabilmişti.53 Bununla birlikte yine iç düzenlemeler devam etti, 1947 Martında Anayasanın nihai tasarısını kaleme alan parlâmento komisyonu, ilk cumhurbaşkanının, büyük meclis tarafından seçilmesini sağlayan hükümlerini kabul etti.54 Bu arada komünist düzenlemelere muhalif olanlar da ortadan kaldırılıyordu ve bunun en önemli örneği, Çiftçi Partisi lideri ve Bulgaristan’daki Alman İşgali yıllarında direnişin ve vatanseverliğin sembollerinden biri olan Nikola Petkov’un 6 Haziran1947’de tutuklanarak 16 Ağustos’ta vatan hainliği suçlamasıyla idam edilmesiydi.55 Sonuç olarak, 1947 Aralığında Dimitrov tarafından hazırlanan yeni anayasa kabul edildi ve bu anayasanın örnek aldığı model ‘neredeyse tıpatıp’ 1936’nın Stalin anayasasıydı.56

Cumhuriyetin ilanıyla özdeşlesen bir başbakan olan Dimitrov, yaklaşık bir bucuk yıl sonra, Temmuz 1949’da hayatını kaybetti. Ülkesinde bir iç değişimde önemli rol oynarken, dış dünyadan aldığı tepkiler ise değişkendi. Ölüm haberi üzerine Türk basınında da yazılar çıkmış, bunlardan biri Dimitrov’a Türk kamuoyunda nasıl bakıldığını sert bir dille anlatmıştı. Tasvir gazetesinde

“Cehenneme Kadar” baslığı altında Cihad Baban şunları yazmaktaydı: “Onun ölümü ile büyük bir Türk düşmanı da ortadan kalkmış bulunuyor. Bulgaristan çılgın politikacılarının, kötü idareleri yüzünden, Moskova'dan gelen emirlerle Türkiye'ye karşı kötü bir vaziyet takındı. Biz baskı rejiminde ahlâk telâkkilerinin zayıfladığını biliriz.”57

Bulgar Komünist Partisinin durumuna gelince, ekonomik ve siyasi açıdan değerlendirilmesi gerekliydi. Ekonomik açıdan, “millileştirme” politikaları diğer Doğu Avrupa devletlerinde olduğu gibiydi. Zaten 1878’den beri demiryolları,

51 Muzaffer Erendil, Tarihte Türk-Bulgar İlişkileri, Gnkur. Basımevi, Ankara 1976, s. 97.

52 Ayın Tarihi, S.156, Kasım 1946.

53 ATASE Arşivi, 9-030-024, T.C. Genelkurmay Başkanlığı Haber Başkanlığı Raporu, “Harp Sonu Dünya Siyasi Olayları”, 31 Aralık 1951.

54 Ayın Tarihi, S.160, Mart 1947.

55 ATASE Arşivi 9-030-037, T.C. Genelkurmay Başkanlığı Haber Başkanlığı Raporu, “Harp Sonu Dünya Siyasi Olayları”, 31 Aralık 1951.

56 Brown, a.g.e, s.13.

57 Cihad Baban, “Cehenneme Kadar”, Tasvir, 4 Temmuz 1949.

(28)

14

limanlar ve madenler devlet kontrolündeydi. Komünist iktidarla birlikte, 1947 yılının sonundan itibaren, bu devlet kontrolü önemli endüstri kollarına yayılmıştı. Bunun yanında bankaları ve sigorta şirketlerini de kapsarken, yabancı ve yerli yatırımın bir kısmını da içine almıştı.58 Komünist Parti ile birlikte gelen esas değişiklik endüstri gelişiminin ve sanayileşmenin tarımın önüne geçmesi olmuştu. Bakıldığında bu durum Sovyetlerin model olarak alındığını işaret etmekteydi ve sanayileşme politikaları Sovyetler tarafından destek görmüştü. Bunun yanında Bulgaristan, Sovyet desteğiyle Doğu Avrupa ülkeleriyle de işbirliği çalışmalarına başlamış ve 1949 yılında “Ekonomik Yardımlaşma Konseyi”nin (COMECON)59 kurucu üyelerinden biri olmuştu.60 Genel olarak bakıldığında, Bulgaristan’da ekonomik olarak durum çok sıkıntılı değildi; çünkü Yunanistan’ın aksine savaş Bulgar ekonomisini fazla etkilememişti. Böylece 1949-1953 yılları için bir Beş Yıllık Sanayi Planı ortaya konmuş ve özellikle kömür, demir, çelik, makine ve elektrik konularını kapsayan ağır sanayi alanında atılımlar ön plana çıkarılmış ve etkin bir şekilde uygulanmıştı.61 Bunu 1953-1957 yılları arasında uygulanacak İkinci Beş Yıllık Plan takip etti ve istenen düzeyde bir endüstri/tarım ülkesi durumu kısmen yaratıldı, özellikle sanayinin payı arttırıldı.62

Siyasi açıdan Bulgar Komünist Partisi birçok önemli isimle –ki bunlar arasında 1950’lere damgasını vuran Valko Çervenkof 63 (3 Şubat 1950-17 Nisan 1956) ve sonrasında parti genel sekreteri olan Jivkov64 vardır— Sovyetlere bağlı biçimde

58 Brown, a.g.e, s.18.

59 COMECON, Merkezi Moskova’da bulunan ve varlığını 1991’e kadar sürdürmüş bir karşılıklı ekonomik işbirliği örgütüdür. CEMA olarak da bilinir. Bkz. Encyclopedia Britannica, http://global.britannica.com/EBchecked/topic/399860/Comecon.

60 Adem İzgü, “Bulgaria: History and Post-communist Transition”, (Yüksek Lisans Tezi, Bilkent Üniversitesi, Temmuz 2005) s. 60.

61 Brown, a.g.e, s.19.

62 İzgü, a.g.m, s. 61. Ekonomik açıdan Bulgar komünist tarihinin, Brown’un belirttiğine göre, 1959 yılının başından 1960 yılının sonuna kadar olan dönemi belki de en göz alıcı dönemiydi. “Büyük Sıçrama” olarak da adlandırılan bu dönem, doğasında ekonomik bir karakter taşısa da Bulgaristan için tüm yönlerden etkiler barındırıyordu. 1958 Haziranında, 7. Komünist Parti Kongresinde, Üçüncü Beş Yıllık Plan açıklanmıştı ve bu plan hem sanayi üretiminde hem de tarım üretimin de ciddi yükselme hedefleri içeriyordu. Bu planlarda Çin’in ekoSayımi politikaları ve atılımları örnek alınmıştı, zaten

“Büyük Sıçrama” Çin politikalarına ait bir kavramdı. Brown, a.g.e, s.83-88.

63 Vulko Chervenkov, 1950-1954 yılları arasında Bulgar Komünist Partisi lideriydi ve 1950-1956 yılları arasında Bulgaristan Başbakanı olarak görev yaptı. Stalinci politikalara bağlılığıyla tanınırdı ve Stalin tipi tek adam modeliyle ülkesini yönetmeye çalıştı. Stalin’in ölümü ve Kruşçev’in yumuşayan politikalarıyla 1956 yılına gelindiğinde etkisini kaybetti ve aynı yıl içerisinde istifa etti. Bkz. Frank J. Coppa, Encyclopedia of Modern Dictators. Peter Lang Publishing, 2006, s. 55.

64 Todor Jivkov, 1954 - 1989 arasında Bulgar Komünist Partisi Merkez Komitesi birinci sekreteri ve 1971 - 1989 arasında Bulgaristan Başbakanı olarak görev yaptı. 1989’da görevinden çekildi.

(29)

15

devam etti. Ancak 1953 yılında Stalin’in ölümü Komünist Parti için bir bekleyişi ortaya çıkardı ve Moskova’daki güç savaşının kendilerine nasıl yansıyacağı, özellikle Çervenkof için önemli bir konu olarak belirdi. Çervenkof, Doğu Avrupa ülkeleri arasında Stalin modelinin önde gelen takipçilerinden biri olmuştu ve tek lider konumu açısından da ona benzeyen yöneticiler arasındaydı. Şimdi en büyük idolü ve destekçisi aniden ölmüştü. Değişim kaçınılmazdı ve komünist kuralların sıkı uygulamalarında da bazı gevşemelere gidilmişti.65

Bulgaristan’ın komünizmle olan ilişkilerini nasıl düzenleyeceğine dair gündemi, özellikle 1956 yılının sonlarında Yugoslav Sosyalist Federal devletinin lideri Josip Broz Tito’nun (Yugoslavya Devlet Başkanı 1953-1980) etkisiyle yoğunlaştı; hükümet içinde ve kamuoyunda bazı bölünmeler meydana geldi. Titocu ve Stalinci gruplar oluştu ve aralarında bir mücadele başladı. Çünkü Tito, Yugoslav Komünist Partisi 1948’de Kominform’dan uzaklaştırıldıktan sonra belirgin bir şekilde Stalin ile ve dolaylı olarak da Sovyet peyki ülkelerle sıkıntılar yasamıştı. Her ne kadar 1953’de Stalin’in ölümünden sonra Sovyet lideri olan Kruşcef, Tito ile olan ilişkileri yumuşatsa da, Tito, sosyalizme kendi özgün damgasını vurmakta kararlıydı.

Bu nedenle Avrupa’da komünist coğrafyalarda Titocu ve Stalinci gruplar farklı uçlarda konuşlanmaya devam ettiler.

Tito zaten Çervenkof’u rakibi olarak görmüş ve her fırsatta Bulgar politikalarını eleştirmişti. 1956 Nisan genel kurulunda Çervenkof parti genel sekreterliğini bırakmış ve birinci adam rolü artık Jivkov’a geçmişti. Aynı yılın sonunda, Aralık’ta gelen çeşitli haberler durumu özetlemekteydi. Aralık başında Sofya’dan gelen haberde şunlar iletilmişti: “Bulgar komünist partisinin organı olan

“Rabotniçesko Delo” adlı gazete, sosyalizme ulaşmak için takip edilen muhtelif yolları incelemek ve dolayısıyla Yugoslav devlet reisi Mareşal Tito’ya şiddetle hücum etmektedir.”66 Buna karşılık yine aynı zamanlarda Belgrat’tan gelen haberler Ayin Tarihi’ne ayrıntılı bir şekilde şöyle yansımaktaydı:

1990’da tutuklandı ve 1998’de öldü. Bkz. Encyclopedia Britannica, http://global.britannica.com/EBchecked/topic/656953/Todor-Zhivkov

65 Brown, a.g.e, s.24-25.

66 Ayın Tarihi, S.275, Aralık 1956.

Referanslar

Benzer Belgeler

SINIF: 7 ÜNİTE: MADDENİN YAPISI VE ÖZELLİKLERİ BÖLÜM: SAF MADDELER www.FenEhli.com Bileşikler, İyonlar.. Nötr atomların proton ve elektron

Bizim çalışmamızda günlük poliklinik başvuruları ile meteorolojik parametreler arasındaki ilişki değerlendirildiğinde; ortalama sıcaklık ile solunum yolu

Sonra bu algoritmanın dürtün gürültünün olmadı˘gı ortamlarda da di˘ger algoritmalarla kar¸sıla¸stırılabilir performans sergilemesi için logaritmik maliyet

1) Yerleşim yerleri, tepe üzerine kurulu akropolün kontrolü altında bulunmaktadır. 2) Yamaç üstüne kurulu yerleşmeler duvarla çevrilidir. 3) 18 yerleşim yerinin 12'sinde

Benim çok fazla işim olduğu i- çin, aynı derecede işi olmayan, daha rutin bir erkek olursa haytımda, bu çok rahatsız ediyor.. Öykülerde hep

Yeme ilave edilen antibiyotik veya probiyotik katkılarının lizozim aktivitesi, myeloperoksidaz aktivitesi, serum total protein, albümin, globülin, trigliserit ve kolesterol

Diğer taraftan, keşfedici faktör analizinden son- ra, otel işletmelerinde entelektüel sermayenin be- lirleyicilerini tespit etmeye yönelik daha güveni- lir bir ölçüm

Daha çok tutumsal bağlılık yaratma noktasında rolü olan uzun süreli kullanımın, bu olumlu tutumlar sonucu tekrar eden satın alma davranışına da yol açarak gerçek