• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II: SOĞUK SAVAŞ YANSIMALARIYLA BULGARİSTAN’IN DIŞ

3.3 Bulgar Notası ve Göç Meselesi

71

‘gürültülü ve yersiz’ yayınları nedeniyle de eleştirmişlerdi ve boş propaganda yaptıklarını söylemişlerdi.234

1956 Şubatında birtakım sınır meseleleri devam ederken, somut bir çözüm arayışları da yer yer görülmekteydi. Ankara’dan bildirildiğine göre Türk-Bulgar sınırında incelemelerde bulunmak ve mevcut sınır hattı üzerinde zamanla oluşmuş ve ara sıra sınır olaylarına neden olan sınır taşlarının bozulması gibi bazı aksaklıkların giderilmesini sağlamak üzere Türk ve Bulgar Hükümetleri’nin beşer kişilik temsilcilerinden oluşan bir karma komisyon, 10 Şubat 1956 tarihinde Sivilingrad’da hazırlıklar içeren bir toplantı yapmıştı.235 Bu toplantı sınır olaylarına olumlu yansımıştı ama aslında bu adımlar Bulgaristan’ın 1955 sonrasındaki yumuşama politikalarıyla da alakalıydı. Özellikle 1957 sonrası Bulgaristan Türkiye ile ilişkilerini geliştirme çabası içine girdiğinden 1960 yılına giden süreçte artık iki ülke arasındaki sınır olaylarına rastlanmamaya başlamıştı.

72

kısıtlamasını protesto eden bir notaydı.236 Cumhuriyet gazetesindeki yansımasıyla Bulgar notasıyla, ‘Kızıl Bulgar Hükümeti’ Sofya'daki Türk Maslahatgüzarına bir nota vererek Bulgaristan Türklerinden 250 bin kişiye, Türkiye'ye göç etmeleri için vize verileceğini ve bu işin üç ay içinde halledilmesi lâzım geldiğini bildirmişti.237 Bunu 1925 tarihli Türk-Bulgar İkamet Sözleşmesi’ne238 dayanarak yapmıştı.

Notanın içeriğinde Bulgarlar Türk Hükümeti’ni, Bulgarlarca pasaportları verilen ve isteğe bağlı göçe hazırlanan kişilere güçlükler çıkarmakla suçlamıştı.

Bulgar yetkililer 50.000’den fazla Türk’e pasaport verildiğini ancak Türkiye’nin bunlardan sadece 15.835’ine vize verdiği iddiasında bulundular.239 Bununla birlikte Bulgaristan Hükümeti, 18 Ekim 1925 tarihli Türk-Bulgar İkamet Sözleşmesi’ne uyarak, göç etme taleplerini aldıkları 250.000 Bulgar Türküne pasaport verme işini kısa zamanda bitireceklerini bu notayla açıklamıştı. Notada, göç etmek isteyen Türklere hemen izin verilmesinin bahsi geçen İkamet Sözleşmesi’ne uyulması adına zorunlu olduğu söylenmiş ve Türkiye, göçmenlerin siyasi görüşlerini sorguladığı için suçlanmıştı.240 Üç aylık bir zamanda bu göçün tamamlanmasını isteyen Bulgar yönetimi, Türklerin göç etme isteğiyle ilgili Türk hükümetini ve kışkırtmalarını neden olarak gösteriyordu. Bu durumun Bulgar ekonomisine ve gelecek planlarına sekte vurduğunu düşünüyor ve konunun çabucak halledilip kapanmasını bekliyordu.241 Konu Türk Hükümeti adına oldukça zorlu bir süreç doğurmuştu ve Türk kamuoyundan da tepkiler gecikmeden gelmişti.

Bulgar notasıyla ilgili yazılar hemen Türk basınının ana başlıklarını oluşturmaya başlamıştı. Örnek yazılardan biri özellikle ilgi çekici bir çıkarım yapmış ve Bulgaristan’ı kendi başına bir devlet olmamakla, adeta küçük bir Rusya olmakla suçlamıştı. 15 Ağustos 1950 tarihli Anadolu Gazetesinin yazısı şunları içermekteydi:

236 Garabedyan, a.g.e, s. 414.

237 “Mühim Değil mi?”, Cumhuriyet, 16 Ağustos 1950.

238 18 Ekim 1925 Türk-Bulgar İkamet Sözleşmesine göre, Akit taraflar Bulgaristan Türkleri ile Türkiye Bulgarlarının rızası ile olacak muhaceretlerine hiç bir mani ile karşı konulmayacağını kabul ederler. Muhacirler menkul mallarını ve hayvanlarını tam bir serbesti dairesinde beraber götürmek ve gayrimenkullerini tasfiye etmek hakkına malik olacaklardır. Gayrimenkul mallarını kati hareketlerinden evvel tasfiye etmek istemeyenler, bu işi muhaceretlerinden itibaren iki sene içinde yapacaklardır, ilgililerin tasfiye bedellerini ne suretle memleket dışına çıkaracakları hakkında iki hükümet arasında bir anlaşma yapılacaktır. Bkz. Düstur, Tertip: 3, C: 7, s. 1380-1383.

239 Şimşir, a.g.e, s. 221.

240 Turan, a.g.e, s.302.

241 Şimşir, a.g.e, s. 222.

73

“Çok sevgili dostumuz Bulgaristan'ın bize verdiği son nota, üzerinde ısrarla durmamız gereken dikkate şayan bir hadisedir. Eğer şimdiye kadar bu devletle olan geçmiş münasebetlerimizde hakikaten komşuluk, samimiyet ve adabına yakışır haller görmüş olsaydık, 250 bin Türk’ü ana vatanlarına göndermek istemesi karşısında, bunu kendi iç durumunun bir icabı olarak telâkki edebilir, şüphelenmezdik. Fakat yıllar ve yıllar var ki, sol omzumuzun üzerinde bağdaş kuran memlekette, Moskova damgasını taşıyan, kötü ruhlu, fena maksatlı, küçük ve çirkin hareketlerden başka hiç bir şey görmedik. Sanki Sofya siyasi âlem haritasından silinmiş ve orada küçük bir Moskova kurulmuştur. Sanki Bulgar devleti yoktur, onun yerinde sadece komünist külahı giymiş eski bir çar oturmaktadır.”242

Gerçekten de Türk kamuoyunda bu Bulgar notası bir Sovyet kışkırtması olarak görülüyordu. Özellikle Haziran 1950’de başlayan Kore Savaşı’na katılma kararı alan Türkiye’yi zor durumda bırakmak için yapılmış, kasıtlı bir hareket olarak algılanmıştı. Nota, Moskova’nın kışkırtmasıyla Türk ekonomisini zor durumda bırakmak ve Bulgar Türklerine kötü davranarak bir ‘tehcir’ politikası uygulamak şeklinde yorumlanmıştı.

Bulgar notasına ilişkin endişe Türk basınındaki Sovyet karşıtlığını da arttırdı.

16 Ağustos 1950 tarihli Cumhuriyet'te çıkan bir yazıda Bulgar notasının niyeti ve Bulgaristan’ın Türkiye politikası ile ilgili amaçları ve nasıl Sovyet etkisi ile hareket ettiği hakkında sert ifadeler ye almaktaydı. Yazıda iletilenler şöyleydi: “…Bulga-ristan'ın bütün siyasi hareketlerini tertipleyen, sevk ve idare eden onun Bolşevik Slav amcası kızıl Çarlıktır. Bu itibarla, Bulgarların bizimle olan münasebetlerinde ve hareketlerinde, daima bir Sovyet soğuk harbi taarruzu, bir fesat ve suikast tertibi olduğunu kabul etmek, dikkatli ve uyanık bulunmak lâzımdır.”243 Sovyetler bu notanın esas sorumlusu olarak görülüyorken Bulgaristan da kendi başına karar veremeyip, Sovyet etkisinde uyguladığı ‘tehcir’ politikası yüzünden sert bir dille eleştirilmişti.

Cumhuriyet gazetesi aynı zamanda bunun Bulgar Türklerinin topyekûn tehciri için atılan ilk adım olduğunu belirtmişti. Burada Bulgar hükümetinin arka

242 Anadolu, İzmir, 15 Temmuz 1950.

243 “Mühim Değil mi?”, Cumhuriyet, 16 Ağustos 1950.

74

plandaki amaçlarını ekonomi, istihbarat ve propaganda boyutundan şöyle dile getirmişti:

1- Bulgaristanlı Türkleri, üç ay içinde, menkul ve gayrimenkul mallarını yok pahasına satmaya mecbur etmek, yani onları soyup fakir ve muhtaç bir halde Türkiye'ye göndermek;

2- Kış ayları içinde Türkiye'nin başına büyük ve çok masraflı bir iskân gailesi çıkarmak. Türkiye'ye gönderecekleri 250 bin soydaşımız arasına muzır ve müfsit beşinci kol ajanları katarak bunlara casusluk, komünist propagandacılığı vazifeleri vermek. Tehcir edilen Türkler arasında, kış mevsiminde vukuu muhakkak iskân güçlüklerini ve noksanlarını ele alarak tezvirler ve kışkırtmalar yaptırmak suretiyle muhacirlerin ve memleketin huzur ve sükûnunu, hatta asayişini bozmak”244

Bu noktada gazetenin Sovyet faktörüne ilişkin vurgusu da şöyleydi: “Bulgar notası, hem Bulgaristan Türklerine, hem memleketimize karşı tertiplenen bir Kızıl suikastın ilk adımı ve başlangıcı mahiyetinde görünüyor. Bu görüşümüzün delili de, 250 bin Türkün muhacereti gibi mühim bir işin, üç ay gibi pek kısa bir zaman içine sığdırılmak istenmesidir.”245 İsteğin mantıksızlığına dikkat çekiliyordu ve tek amacın Sovyet baskısıyla Türk tarafını zor durumda bırakmak olduğu dile getiriliyordu.

Başka bir örnekte göç olayının hem Bulgaristan Türklerini hem Türkiye’yi zor durumda bırakan koşulları eleştirildi. 23 Ağustos 1950’de Milliyet gazetesi bu duruma şu olumsuz haberle değinmişti:

“Son Bulgar notasında istenilen 250.000 yurttaşımızın anavatana nakli haberi, Bulgaristan’da yaşayan Türkler arasında büyük bir korku yaratmıştır. Bu meseleyle mensup bir kişi Ankara Ajansına şunları söylemiştir: “Bulgar hükümeti ırkdaşlarımıza yapmadık işkence bırakmamıştır. Bulgar Hükümeti Türk hükümetine son notayı göndermeden önce kendi milis teşkilatına gönderdiği bir emirle, mallarını satmak isteyen Türk azınlığın mallarının herhangi bir Bulgar vatandaşı tarafından

244 “Mühim Değil mi?”, Cumhuriyet, 16 Ağustos 1950.

245 “Mühim Değil mi?”, Cumhuriyet, 16 Ağustos 1950.

75

satın alınmamasını istemiştir. Bununla birlikte Bulgar milislerinin cinayetleri de son haddini bulmuştur.”246

Yine Milliyet’te, konuyu, 1925’te Bulgarlarla imzalanan antlaşma çerçevesinde değerlendiren bir yazıda ise 24 Ağustos 1950’de Naci Karacan’dan gelmişti. Yazar şunları ifade etti:

“Bulgarlar bu muahedenin kendilerine tahmil ettiği şartların hiç birini namuslu bir idareye yakışacak dürüstlükle tatbike yanaşmadılar. Bundan on beş yıl evvel yapılan gizli fakat resmi bir inceleme sonunda, zavallı Bulgaristan Türklerinin kâğıt üzerindeki bir milyondan beş altı yüz bin kişinin ancak kaldığı, diğerlerinin mal ve mülkleri ellerinden alınarak kısmen Bulgarlaştırıldıkları, kısmen yok edildikleri hakikati bütün açıklığıyla meydana çıktı.”247

Kısacası, Türk basını ve kamuoyu durumla ilgili Bulgar Hükümetini ve Sovyetleri neredeyse aynı derecede sorumlu tutuyor, bu noktada Bulgar yöneticilerini ve politikalarını sert bir dille eleştiriyor ve Bulgar Türklerinin durumunun çok vahim olduğunu belirtiyordu. Ayrıca bu göç esnasında, Komünist Bulgar casuslarının da Türkiye içerisine sızdırılacağı fikri neredeyse ortak bir görüştü.

Ağustos ayı sonuna doğru Türk Hükümeti Bulgar notasına bir cevap verdi. 28 Ağustos 1950’de Türkiye’nin Sofya Maslahatgüzarlığı vasıtasıyla Bulgar Hükümetine iletilen notanın içeriği şöyleydi: “Türkiye'ye hicret etmek isteyen Bulgar vatandaşı Türklerin durumu ile ilgili olarak, 10 Ağustos 1950 tarihli ve 304 - 50 - 1 sayılı notasında, Bulgar Halk Cumhuriyeti Hükümetinin serdettiği mütalâaları dikkat ve ehemmiyetle incelemiş olduğunu Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı mezkûr

246 “Bulgaristan’daki Türklere Her Türlü İşkence Yapılıyor”, Milliyet, 23 Ağustos 1950.

247 Naci Karacan, Milliyet, 24 Ağustos 1950; Ayrıca Karacan’a göre “Notalarından anlaşılıyor ki şimdi Bulgarlar Bulgaristan'da kalan, bu bir kaç yüz bin Türk’ün malını mülkünü ellerinden alır ve müteakiben onları bu tarafa gönderirler, hele aralarına da bir kaç bin tecrübeli ve mektep görmüş ka-çak komünist ekerek Türkiye topraklarını zehirleyebilirlerse, çok ama çok memnun, âdeta mesut olacaklar”dı.

76

hükümete bildirmekle şeref kazanır.”248 Bulgar iddiası, Türkiye’nin cevabında geniş bir yer tuttu:

“Bulgar Hükümeti, meselenin aslı ile yakın bir münasebeti olmadığı halde, notasına ırk, din ve menşe farklarına bakmaksızın, bütün Bulgar vatandaşlarına eşit haklar tanımış olduğu, azınlıkları içtimai, siyasi, harsı inkişafları bakımından vücudu muktezi şartların tahakkuk ettirildiği ve onların hayat seviyelerini yükseltmeye yarayacak birçok tedbirler alınmış bulunduğu teminatı ile başlayarak, 18 Ekim 1925 tarihli Türk-Bulgar ikamet mukavelenamesinde yazılı ve muhacerete müteallik hükümleri kendisinin gereği gibi tatbik etmekte olduğunu ve bu cümleden olarak, miktarı hâlen 250.000'i bulan ve bunu da aşacağına ima edilen göçmenlere beyannameler dağıtıldığını, hatta bunlardan 54.000 kadarına memleketi terk için vize de verildiğini beyan ve buna mukabil, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin mukavelenamede derpiş edilen taahhütlerini yerine getirmediğini iddia etmektedir.”249

Böylece Türk cevabında, Bulgaristan’ın kendisini haklı göstermek için özellikle Türk Konsoloslukları’nda olduğunu iddia ettiği muamele ve vize sorunlarına ilişkin konulara da yer verildi. Şöyle ki:

 Bulgaristan'daki Türkiye konsoloslukları göçmenleri antlaşmada mevcut olmayan birtakım şartlara tâbi tutarak onlardan siyasi ve içtimai kanaatleri hakkında sarih beyanlar ve Türkiye'ye muvasalatlarında (ulaştıklarında) bir yıl müddetle taayyüşlerini (geçimlerini) deruhte edecek hısım ve akrabaları bulunduğuna dair teminat istemektedirler.

 Vize muamelesi aylarca hatta bazı hallerde bir yıl kadar geciktirilmektedir.

 Türkiye'nin Sofya'daki elçiliği ve Bulgaristan'ın muhtelif yerlerindeki konsoloslukları ilgililere, bu memleketi terk için pasaport almazdan evvel, Türk makamlarından gelecek muhaceret müsaadesini beklemelerini tavsiye etmektedirler.

248 Milliyet, 31 Ağustos 1950.

249 Milliyet, 31 Ağustos 1950.

77

 Türkiye konsolosluklarındaki memurlar göçmenlerden Bulgaristan'ın iç emniyeti ile ilgili bazı bilgiler edinmeye teşebbüs etmektedirler.250

Türk notasına göre, Bulgar iddiası, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin

“samimi bir zihniyetle hareket etmediği” yönündeydi. Dahası, “bir taraftan Bulgaristan Türklerini memlekete kabulde teehhür ve müşkülat gösterildiği teması üzerinde böylece ısrar ederken, notasının bir yerinde, bu ahali nezdinde muhaceret lehine demagojik propagandalar yapıldığı gibi, yukarıdaki isnatla açıkça mütenakız iddialar da ileri sürülmekte ve hatime olarak bu 250.000 göçmenin notayı tevdi tarihinden itibaren üç ay içinde Türkiye'ye nakilleri işinin tamamlanmasını”

istemekteydi.251

Türk Dışişleri Bakanlığı Bulgar notasına cevap verirken öncelikle bu notanın uluslararası teamüllerde nezakete aykırı olduğunu belirtmiş ve bunu kınamıştı.

Bununla birlikte Türk konsolosluğundaki memurların ajanlıkla suçlanmasını hayretle ve üzüntüyle karşıladıklarını ifade etmişti.

Bulgar Notasında, Bulgaristan Türklerinin azınlık hakları ve yaşam şartları vurgusu da ön plandaydı. Buna ilişkin duyulan memnuniyetsizlik “Hakikat şudur ki, Bulgaristan'daki Türk azınlığının ana haklarına riayet bakımından olsun, iktisat ve hars bakımlarından olsun, yaşama şartları hiçbir zaman bugünkü kadar düşük ve endişe verici bir durum manzarası göstermemiştir” sözleriyle dile getirilmekteydi.252 Cevabın diğer bir bölümünde, Türk tarafına atfedilen Bulgar suçlamaları kesin bir dille yalanlanmış ve şöyle denilmişti:

“Esasen ihtiyari olduğu malum bulunan bu göç işinin, bir çeyrek asırlık bir tecrübe ile teeyyüt etmiş yıllık tabii haddi birdenbire şaşılacak bir hızla aşması ve muhaceret arzusundaki insanlar miktarının yalnız şu son zamanlarda 250.000 gibi muazzam bir yekûna yükselmesi ancak bu insanların Bulgaristan'daki şimdiki hayat şartlarına artık tahammül edememekte olmaları sebebiyle izah edilebilir ki, bu halin yukarıda bahis mevzuu Bulgar iddiasını teyit değil, aksine, tekzip edecek bir mahiyette olduğu aşikârdır.”253

250 Milliyet, 31 Ağustos 1950.

251 Milliyet, 31 Ağustos 1950.

252 Milliyet, 31 Ağustos 1950.

253 Milliyet, 31 Ağustos 1950.

78

Bulgar Hükümeti’nin Türk tarafının karşı karşıya kaldığı ağır külfetleri daha da arttıran bir tutum izlemesine işaret edilerek, “muhaceret hareketini kendi aldığı teşebbüsle, bütün tahminleri aşan bir nispete çıkarmış, bu harekete bir nevi tehcir mahiyeti vermiş bulunuyor”254 yorumuyla bu durum cevap metnine yansıyordu.

Kısacası, Türkiye Dışişleri Bakanlığı, Bulgar Hükümetini insani duygulara da kendi antlaşma yükümlülüklerine uymayan işler yapmakta ısrar etmesinden dolayı şiddetle protesto etmekteydi.

Cevabın sonunda Türk Dışişleri, Bulgaristan’a uygulanacak tedbir ve yaptırımlar ile taleplerini belirtirken uluslararası kurumların devreye sokulabileceğine dair bir uyarıda da şu şekilde bulundu:

“Mukavelenamede muhaceret için bir müddet tayin edilmediği ve bunun, şimdi yapılmak istenildiği gibi, kitle tehciri şeklinde vukuunu akidelerin kast eylememiş oldukları noktalarına Bulgar Hükümetinin dikkatini çekerken, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, böyle bir neticenin tahakkuku emrinde vaki bir baskıdan veya hesaplı teşvik hareketlerinden vazgeçilmesi lüzumu üzerinde ısrar eylemeye ve tahsissen ekalliyetler hukukuna ve insan haklarına karşı yapılan bu devamlı tecavüzlere nihayet verilip, meselenin iki memleket arasında dostane bir hal şekline bağlanması mümkün olmadığı takdirde, Bulgaristan Türklerine reva görülen gayri insani muameleleri Milletlerarası kurumların tetkikine arz eylemek ıstırarında kalacağını da şimdiden bildirmeye lüzum görmektedir.”255

Türk Hükümeti Bulgaristan'daki durumlarının tahammülü aşacak derecede güç olması yüzünden Türkiye'de yerleşmek ihtiyacını hisseden soydaşlarını, mu-haceretin doğal seyri dâhilinde her zaman kabule hazır olduğunu ve hal ve şartların izin verdiği oranda ve hatta koşullarını daha da zorlayarak, 250.000 gibi büyük bir sayıdaki göçmenin kısa zamanda Türkiye’ye kabulünün “ciddiyetle düşünülebilecek bir şey olmadığını” düşünmekteydi. Her koşulda Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti,

“göçmenlerin menkul mallarını birlikte almalarına karşı koymak suretiyle mukavelename hükümlerini ihlâlden vazgeçmesini ve ilgililerin tasfiye ettikleri

254 Milliyet, 31 Ağustos 1950.

255 Milliyet, 31 Ağustos 1950.

79

“Mülk ve malları bedellerini ne suretle memleket dışına çıkarabileceklerine” dair iki devlet arasında yapılması mezkûr mukavelenamenin muktezasından iken, şimdiye kadar tezekkür ve intacı mümkün olmayan anlaşma üzerinde hemen görüşmeye başlanılmasını Bulgar Hükümetinden talep” etmekteydi.256

Tüm bu belirtilen hususlara bakılırsa, Türk tarafı Bulgar hükümetini bir tehcir hareketine girmekle suçlamış, Bulgarların böyle bir göçün imkânsızlığını bile bile ısrar etmelerini tamamen Türk ekonomisine bir darbe vurma girişimi olarak açıklamıştı. Siyasi görüşlerin sorulması durumunun ülke güvenliği ile ilgili olduğu da eklenmişti. Ayrıca Bulgaristan Türklerinin durumlarına da atıfta bulunularak ve göç şartlarını da ortaya koyarak Bulgaristan’ın ikili ve uluslararası antlaşmalara aykırı davrandığı iddia edilmişti. Özellikle Türk göçmenlerin taşınabilir mallarının yanlarında Türkiye’ye getirmelerine izin verilmesi üzerinde durulmuştu ve buna izin verilmemesinin her türlü uluslararası antlaşmaya ters düştüğü belirtilmişti. Bu arada Türk basın ve kamuoyu Bulgar politikasını eleştirirken bunun Soğuk Savaş’ın bir sonucu olduğunu söylüyor ve Sovyetler Birliği’nin tavrını da hedef alıyordu.

Göç konusu Türkiye ve Bulgaristan arasında ciddi bir gerginliğe sebep olurken, Bulgaristan Türklerinin durumu konusunda Türk Hükümeti’nin açıklamalarına destek olan Mümtaz Faik Fenik’in 16 Eylül 1950 tarihli Zafer’de çıkan yazısı önemliydi. Yazar, okuyucularından birinin Bulgaristan’daki akrabalarından gelen mektubu ele alarak şu yorumlarda bulunmuştu:

“Gördüm ki, Bulgaristan’daki Türklerin bugün uğradıkları zulüm her türlü tahminin üstündedir. Bulgar komünistleri tarafından akla hayale sığmayacak derecede eza ve cefa içinde yaşamaktadırlar. Mal emniyeti, can emniyeti kalmamıştır. Türklerin malları her gün bir bahane ile ellerinden alınmakta ve hepsi sefil ve perişan bir hale getirilmektedir.”257

Fenik’e göre Bulgar notası, baştan aşağı tezatlarla doluydu. Bulgarlar, kendi topraklarında yaşayan Türklerin, huzur ve barış içinde olduklarını ve onlara her türlü hakların verildiğini söylerken, diğer taraftan 250 bin kişinin durup dururken hicret etmek istediklerini iddia etmekteydiler. Rahat ve huzur içinde bulunan insanların

256 Milliyet, 31 Ağustos 1950.

257 Mümtaz Faik Fenik, “Bulgaristan Türklerine Zulüm”, Zafer, 16 Eylül 1950.

80

böyle kış başlangıcında evlerini barklarını terk ederek hicret etmeye kalkmalarını anlamak zordu. Kaldı ki, Bulgaristan'daki Türklerin ne güç şartlar içinde bulunduk-ları, Bulgar zulmü altında nasıl zorlandıkları bilinmeyen bir durum değildi. Her gün Türk sınırlarına iltica eden Türklerin feci durumları herkesin gözü önündeydi. O halde Bulgarların notalarındaki iddiaları “baştanbaşa hakikatlere aykırı”ydı.258

Fenik Bulgar notasının hizmet ettiği amaçları ve bunların hangi politikanın aleti olduğu hususunda da, “Peyk devletin, bu nota ile hususi ve direktifli bir gaye takip ettiği aşikârdır” demekteydi. 250 bin kişinin üç ay içinde bütün mallarını mülklerini normal bir şekilde satıp tasfiye etmelerinin imkânsızlığına şöyle dikkat çekmekteydi:

“ Bunlar şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da yağma edilecek ve Türkler, sefil bir halde tehcir olunacaktır. Türkiye'nin Bulgaristan'dan gelecek Türklere kollarını açması tabiidir fakat bu gelecek muhacirlerin her seneki tabii miktarı aşmaması lâzımdır. Çünkü memlekette ona göre iskân tedbirleri alınacaktır. Üç ay zarfında çırılçıplak gönderilecek olan 250 bin kişiyi iskân edip yaşatmanın bilhassa kış başlangıcında ne kadar zor olduğu kimsenin, meçhulü değildir.”259

Tıpkı Türk cevabında yer aldığı gibi Fenik de bu tehcirin insan hakları boyutuna değinerek, bu bakımdan BM’nin dahi müdahalesini gerektirecek derecede ağır bir mahiyet taşıdığını savunmaktaydı.

Fenik önemli noktalara değinmişti. Öncelikle Bulgar Türklerinin durumlarının çok kötü olduğu iddiasına destekle, 250 bin kişinin göç etmek istemesinin başka bir izahı olamayacağı belirtilmişti. İkincisi, daha sonra gelecek Bulgar notasında belirtilen mal ve mülklerin satılması veya yanına alınması serbestliği hususunda üç aylık bir sürenin yetersiz olduğu ifade edilmiş, bu durumun göçmenleri zor şartlara ve yoksulluğa sürükleyerek göç ettirme çalışması olduğu anlatılmaya çalışılmıştı. Basındaki örnekler de Türk Hükümeti gibi konunun uluslar arası ortama götürülmesi gerektiğini düşünmekteydiler.

258 Mümtaz Faik Fenik, “Bulgaristan Türklerine Zulüm”, Zafer, 16 Eylül 1950.

259 Mümtaz Faik Fenik, “Bulgaristan Türklerine Zulüm”, Zafer, 16 Eylül 1950.

81

Bulgaristan Hükümeti 22 Eylül 1950’de Türkiye’nin bu sert cevabına karşılık ikinci bir nota gönderdi.260 Bu notanın içeriğinde, Türkiye'ye göç etmek için Bulgaristan'daki Türklerin yalnız Bulgar makamlarından vize almalarının yeterli olmadığı belirtiliyordu. Ayrıca Türk makamlarınca da kabul edilmeleri lâzımdı. İki ülke arasındaki anlaşma gereğince her iki hükümet de göçmenlere tam serbesti vermek mecburiyetindeydi. Ancak yeni Bulgar notası şu iki hususu belirterek Türklere yönelik ithamda bulunmaktaydı:

“Bugün Türk makamlarının anlaşmanın bu maddesini kendilerine göre tefsire kalkışmaları, açıkça gösteriyor ki, bu göçmenleri kabul etmek istememektedirler.

Anlaşmanın ikinci maddesi gene göçmenler arasında hiçbir fark gözetilmemesi âmirdir. Böyle olduğu halde göçmenlerden Türkiye'de zengin akrabalarının bulunmasını, onların siyasi akitlerinin tetkik edilerek bilinmesini arzulamak, anlaşmaya tamamen mugayir bulunuyor 261

İkinci Bulgar notasındaki diğer iddialara göre, 10 Ağustos tarihinde verilen Bulgar Notası, Türklerin bu husustaki niyetlerini açıkça yüzlerine vurmaktaydı.

Şimdi de göçmenlerin kendi arzularıyla hareket etmedikleri iddia ediliyordu. Bu doğru değildi. Bulgar Hükümeti bir kez daha iddia etmekteydi ki, Türk azınlığı yalnız kendi arzularıyla göç etmek istemekteydi ve onların bu isteklerine riayet edilmekteydi. Bu sebeple bunun hilâfına olan iddiaları Bulgar Hükümeti reddetmekteydi.

Bulgaristan bakış açısına göre Türk azınlığının perişan halde bulunduğu iddiasına gelince: Bulgar Hükümeti mal ve mülklerinin tasfiyesi hususunda onlara tam serbesti verdiğini iddia etmekteydi dahası geçmişteki Türk uygulamalarında olduğunu iddia ettiği eksiklikleri tez olarak kullanmaktaydı. “Trakya'da ve Anadolu'da yaşayan Bulgarlar, malları ve mülkleri yağma edilerek Bulgaristan'a kovulmuşlardır” denilmekte ve bundan ayrı olarak “bir buçuk milyona yakın Yunanlı da insafsızca Türkiye'den kovulmuş yüz binlerce Ermeni ise katledilmiştir” sözlerine yer verilmekteydi. Bulgar Hükümeti anlaşmanın kesin şekilde tatbikini istemekteydi.

Türk notasında, konsolosluk memurlarının göçmenleri istihbarat gayesiyle sorguya

260 Şimşir, a.g.e, s. 222.

261 Ayın Tarihi, S.202, Eylül 1950.

82

çekmedikleri iddiasına gelince, Bulgar notasına göre bu da doğru değildi. Bulgar makamlarının elinde bu hususta kâfi deliller olduğu söylenmekteydi. Bundan dolayı Bulgar Hükümeti, konsolosluk memurlarının bu yoldaki hareketlerini protesto etmekte ve Türk Hükümetinden bu gibi hareketlere son verilmesi için tedbirler almasını talep etmekteydi. Bulgar tarafına göre, Türk notasındaki göçmen meselesinin milletlerarası bir mesele haline sokulacağı noktası, göçmenleri kabul etmemek için bir bahane olarak algılanmaktaydı.262

Göçmenlerin üç ay zarfında kabul edilemeyeceklerine ilişkin hususa gelince, yeni Bulgar notasına göre bu durum tamamıyla yersizdi. Bu hareketiyle Türk Hükümeti, göçmenleri kabul etmeyeceğini ve bundan kaçındığını göstermekteydi.

Göç etmek hakkı yalnız ve yalnız göçmenlerin arzularına bağlıydı. Bulgar Hükümeti bu meselinin uzayıp gitmesine ve dolayısıyla kendi iktisadi durumunun sarsılmasına müsaade edemezdi.

Bu arada Bulgar Hükümeti, Bulgaristan Türklerine karşı olumsuz davranışlarını ve Bulgar Türklerinin kötü durumda olduklarını reddediyor aynı zamanda mallarını ve mülklerini yanlarına alma konusunda da serbestlik verdiklerini söylüyordu. İkinci Bulgar notasında yapılan vurgu, Türkiye’nin bu göçmenleri istemediği şeklindeydi ve Türkiye çeşitli bahaneler yaratmakla suçlanıyordu. Ayrıca sınır kapılarında ‘kendilerine uygun’ göçmenler bulmak ve sadece bunları kabul etmekle ilgili de eleştiriliyordu. Bunların yanında önemli olan bir husus, Türkiye’nin uluslararası örgütlere başvurulabileceği uyarısıydı. Bulgar cevabı bu durumdan biraz çekinildiğini gösterir nitelikteydi.

Sonuçta Bulgar Hükümeti göçmenlere ülkeyi terk etmeleri için 48 saat verdi ve Türkleri tren vagonlarına bindirerek Türk sınırına gönderdi. Bunun üzerine Türkiye, sorunu BM Özel Siyasi Komisyonu’nda bulunan delegesi aracılığıyla komisyona bildirdi.263 Böylece Türkiye dediğini yaptı ve konuyu uluslararası örgütlerin gündemine taşıdı.

7 Ekim 1950’de Türkiye göçmen kabulünü durdurdu ve Türk-Bulgar sınırını kapattı.264 Bu kapatmanın nedeni olarak da Bulgaristan’dan Türkiye’ye vizesi

262 Paragraftaki bilgi için bkz. Ayın Tarihi, S.202, Eylül 1950.

263 Mithat Atabay, “Çingene Sorunu ve1950-1951 Yıllarında Bulgaristan’dan Çanakkale’ye Göçler”, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı 2012, S. 13, s. 65.

264 “1923-1953 Arası Türk-Bulgar İlişkileri ve 1950-51 Yıllarına Muğla Vilayetine İskân Edilen Bulgar Muhacirleri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, S.52