• Sonuç bulunamadı

ÖZET: Bono metninde tanzim tarihinin yazılması zorunludur. Bono metni dı-şında yer alan tarih tanzim tarihi olarak kabul edilemez. Somut olayda, takibe dayanak yapılan bonoda tanzim tarihi bono metni içinde değil dip koçanında yer almaktadır. Bu durumda, takip dayanağı senet bono vasfında olmadığından resen takibin iptaline karar verilmesi gerekir.

➣ 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 688.

➣ 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 776.

➣ 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m. 170/a.

M

ahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı ve borçlu tara-fından istenmesi üzerine; bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönde-rilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi M.Y. tarafından düzenlenen rapor

dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

1- Alacaklının temyiz itirazlarını incelenmesinde;

İİK’nun 170/a hükmüne, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayan-dıkları belgelere, temyiz olunan kararda yazılı gerekçelere göre yerinde bulun-mayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun mahkeme kararının İİK’nun 366. ve HUMK’nun 438. maddeleri uyarınca (ONANMASINA),

2- Borçlunun temyiz itirazlarının incelenmesinde;

TTK’nun 688/6. maddesi gereğince, takip dayanağı senette tanzim tarihinin yazılı olması zorunludur. Diğer yandan bono metni dışında yer alan tarih, bono-ya dahil olmabono-yacağından tanzim tarihi olarak kabul edilemez. Somut olayda ta-kibe dayanak yapılan 01.07.2007 vadeli 19.465.806.00 USD bedelli bonoda tan-zim tarihinin senet metni içinde değil senedin dip koçanında yer aldığı görül-mektedir. Bu durumda takip dayanağı senet bono vasfını taşımamaktadır. O hal-de mahkemece İİK’nun 170/a madhal-desi gereğince re’sen takibin iptaline karar verilmesi gerekirken, anılan hususun göz ardı edilmek suretiyle işin esası ince-lenerek itirazın ve şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ: Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yu-karıda (2) numaralı bentte yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK’nun 428. mad-deleri uyarınca (BOZULMASINA), 26.04.2012 gününde oybirliğiyle karar ve-rildi.

YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 04.07.2011 Esas: 2010/33035 Karar: 2011/13923

‹cra Mahkemesine Yap›lan Borca K›smi ‹tiraz Zamanafl›m›n›

Kesmez

ÖZET: Kambiyo senetlerine mahsus yolla yapılan icra takibinde borçlu vekili, takip sonrası zamanaşımı itirazında bulunmuştur. Zamanaşımını kesen nedenler TTK’nun 662. maddesinde sınırlı şekilde belirtilmektedir. Da-va açılması da zamanaşımını kesen nedenlerden biridir. İcra mahkeme-sine yapılan kısmi itiraz, yasada belirtilen nitelikte dava olmadığından

zamanaşımını kesmez. Somut olayda çeke dayalı olarak yapılan icra ta-kibinde, itiraz tarihinde altı aylık zamanaşımı gerçekleşmiştir. Bu du-rum karşısında itirazın kabulü gerekir.

➣ 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 662, 730.

➣ 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m. 169/a.

➣ 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 750, 818.

M

ahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlular tarafından is-tenmesi üzerine; bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş ol-makla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

Borçlu vekili takip sonrası zamanaşımı itirazında bulunmuş, mahkemece borçluların, 27.01.2010 tarihinde borca itiraz davası açıp 14.10.2010 tarihinde ta-kibin kısmen iptaline karar verildiği açılan dava borcun esasına ilişkin zamanaşı-mını kesen işlemlerden olduğu gerekçesiyle itirazın reddine karar verilmiştir.

Borçlar Kanunu’nun 133. maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan ve Türk Ticaret Kanunu’nun 730/18. maddesi gereğince çekler hakkında da uy-gulanması gereken aynı kanunun 662. maddesi zamanaşımının hangi sebeplerle kesileceğini sınırlı bir şekilde açıklamıştır. Bu sebeplerden biri de, dava açılma-sıdır. Anılan maddede mücerret dava açılmasından söz edilmekte olup, bu dava-nın kimin tarafından açılacağı hususunda bir açıklık bulunmamaktadır. Borçlu-nun açacağı menfi tespit davasında, alacaklı durumundaki davalı asıl, iddiasını def’i yolu ile ileri sürdüğü için borçlunun açtığı dava bu nedenle zamanaşımını keser (HGK’nun 22.02.1984 T. 1981/11-716 E. - 1984/141 K.) (HGK’nun 20.11.1996 tarih ve 1996/12-654 E. - 1996/805 K.)

Somut olayda ise borçlu tarafından takip konusu borcun 2.440.-TL’sına ic-ra mahkemesinde itiic-raz edilmiş olup alacaklının kabulü üzerine takibin bu mik-tar yönünden iptaline karar verilmiştir. İcra mahkemesine yapılan borca kısmi itiraz, yasada belirtilen nitelikte dava olmadığından zamanaşımını kesmez.

Takip dosyasında alacaklının en son 16.02.2010 tarihinde işlem yapmış olup, 18.10.2010 tarihli itiraz tarihinde 6 aylık zamanaşımı gerçekleşmiştir. O halde, itirazın kabulü gerekirken yazılı şekilde istemin reddi yönünde hüküm te-sisi doğru değildir.

SONUÇ: Borçluların temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yu-karıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BO-ZULMASINA), 04/07/2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.

YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 09.04.2012 Esas: 2012/7683 Karar: 2012/9536

‹htiyati Tedbir Karar› Hüküm Kesinleflinceye Kadar Geçici Koruma ‹çin Verilir; Dava ve Uyuflmazl›¤›n Esas›n› Halleder fiekilde ‹htiyati Tedbir Karar› Verilemez

ÖZET: Davacı, edimler arasındaki dengenin bozulduğunu, borcun ifasının im-kansız hale geldiğini iddia ederek hakimin sözleşmeye müdahale ederek ödemenin sözleşme tarihindeki kur üzerinden yapılması için ihtiyati tedbir kararı verilmesini ve bu şekilde sözleşmenin uyarlanmasını talep etmiştir. İhtiyati tedbir müessesesi Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda geçici hukuki korumalar olarak nitelendirilmiştir. İhtiyati tedbir kararı hüküm kesinleşinceye kadar geçici koruma için verilir. Dava ve uyuş-mazlığın esasını halleder şekilde ihtiyati tedbir kararı verilemez. Açık-lanan hususlar dikkate alınmaksızın davanın esasını halleder şekilde ihtiyati haciz kararı verilmesi hatalıdır.

➣ 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 389.

T

araflar arasındaki tüketicinin açtığı sözleşmenin uyarlanması davasının ya-pılan yargılamasının tensip aşamasında ihtiyati tedbir konulmasına yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Karar

Davacı, davalı bankadan konut finansmanı kredi sözleşmesi ile JPY üzerin-den konut kredisi kullandığını, zaman içerisinde JPY’nin TL karşısında aşırı oranda artış gösterdiğini ve edimler arasındaki dengenin bozulduğunu, borcun ifasının imkansız hale geldiğini ileri sürerek hakimin sözleşmeye müdahalesiy-le ödemenin sözmüdahalesiy-leşme tarihindeki kur üzerinden yapılması için ihtiyati tedbir kararı verilmesini ve bu şekilde sözleşmenin uyarlamasını talep etmiştir.

Davalı banka vekili, açılan davanın reddini, ayrıca ihtiyati tedbir kararı ve-rilmesinin hatalı olduğunu, bu nedenle tedbirin kaldırılmasını talep etmiştir.

Mahkemece değişen hal ve şartlar sebebiyle edimler arasındaki dengenin aşırı ölçüde bozulduğu ve davacı açısından bu durumun çekilmez bir hale geldi-ği belirtilerek dava sonuna kadar taksitlerin sözleşmenin yapıldığı tarihteki kur

üzerinden yapılması için ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmiş; davalı tara-fın yapmış olduğu itirazın mahkemece reddedilmesi üzerine davalı HMK. 394/5 gereğince kararı temyiz etmiştir.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren ve 1086 sayılı HUMK’nun yürürlük-ten kaldıran 6100 sayılı HMK’nun da 1086 Sayılı Yasanın 101 ve takip eden maddelerinde düzenlenen ihtiyati tedbirle ilgili düzenlemelerden farklı hüküm-lere yer verilmiştir. İhtiyati tedbir isteğinin reddine dair veya kabulüne dair ka-rara itiraz üzerine verilen kaka-rara karşı kanun yolunun açılmış olması, öncelikle incelenip, kesin olarak karara bağlanması hususları detaylı şekilde düzenlenmiş-tir (6100 sayılı HMK. 391/3 md.). Bilindiği ve öğretide de kabul edildiği üzere ihtiyati tedbir “...kesin hükme kadar devam eden yargılama boyunca, davacı ve-ya davalının (dava konusu ile ilgili olarak) hukuki durumunda meydana gelebi-lecek zararlara karşı öngörülmüş geçici nitelikte, geniş veya sınırlı olabilen hukuki korumadır” şeklinde tarif edilmiştir (Medeni Usul Hukuku 12. Baskı Sh. 714 - Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez, Prof. Dr. Oğuz Atalay, Prof. Dr. Muham-met Özekes). Anılan tariften de anlaşılacağı üzere ihtiyati tedbir diğer fonksi-yonları yanında davanın devamı sırasında ve verilecek hükmün kesinleşmesine kadar olan süreç içerisinde dava konusu şey üzerinde yeni birtakım ihtilafların çıkmasını da önleyici niteliği itibariyle geçici bir hukuki korumadır.

Nitekim 6100 sayılı HMK’nun onuncu kısmının birinci bölümünde düzen-lenen ihtiyati tedbir müessesesi 389. madde başlığında “geçici hukuki koruma-lar” olarak vasıflandırılmış ve aynı maddenin birinci fıkrasında “mevcut durum-da meydurum-dana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecik-me sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilgecik-me- edilme-si hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir” şek-linde şartları belirtildikten sonra takip eden maddelerde bu konudaki talep veri-lecek karar ve içereceği hususlar, teminat, kararın uygulanması gibi sair husus-lar da duraksamaya yer bırakmayacak şekilde takip edilmesi ve yapılması ge-rekli usul ve prosedür vazedilmiştir. Anılan yasal düzenlemeler ışığında somut olaya bakıldığında; mahkemece, davanın ve uyuşmazlığın esasını halleder şekil-de ihtiyati tedbir kararı verilmesi HMK’nun 394/5’ne aykırı olup bozmayı ge-rektirir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün bu nedenle davalı yararı-na BOZULMASINA, peşin alıyararı-nan 21,15.-TL temyiz harcının istek halinde ia-desine, 09.04.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.

YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 10.04.2012 Esas: 2012/1474 Karar: 2012/5252

‹nanç Sözleflmesi – ‹nanç ‹liflkisinin ‹spat›

ÖZET: Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil talebine ilişkindir.

İnanç sözleşmesi yazılı belge ile ispat edilebilir. Bu yazılı delil, tarafla-rın getirecekleri ve onlatarafla-rın imzasını taşıyan bir belge olmalıdır. Yazılı belge bulunmasa bile yazılı delil başlangıcı sayılabilecek nitelikte bel-geler varsa inanç sözleşmesi tanık dahil her türlü delil ile ispat edile-bilir. Yazılı delil veya yazılı delil başlangıcı yoksa inanç ilişkisi ikrar, yemin gibi kesin deliller ile ispat edilebilir. Yazılı delil başlangıcı yok-sa inanç sözleşmesi tanık ile ispat edilemez. Yerel mahkemenin dosya-daki mevcut deliller ile inanç ilişkisinin varlığını kabul etmesi usul ve yasaya uygun değildir.

➣ 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 188, 202, 225.

D

avacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 29.07.2008 gününde verilen di-lekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda;

davanın kabulüne dair verilen 14.04.2011 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davalı Fatma ve Beyhan tarafından istenilmekle, tayin olu-nan 10.04.2012 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı Fatma ve-kili Av. M.G. ile karşı taraftan davacı veve-kili Av. Ö.Ş.G. geldiler. Açık duruşma-ya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar ve-rildikten sonra gelen tarafların sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kâğıtlar ince-lenerek gereği düşünüldü:

Karar

Davacı, 1989 yılında Bulgaristan’dan göç ettiklerini, ilerde üzerine ev yap-mak amacıyla imardan önce 470 sayılı parsel olan taşınmazı inançlı işlemle 6 kişinin üstüne tescil ettiklerini, davalının kötü niyetli olarak inanılan kişilerden olan dava dışı Gürsel’den 1/6 payı satın aldığını, taşınmazın imarla 501 ada 26 sayılı parsel olduğunu, bu parseldeki davalı adına olan 8/25 payın iptali ile adı-na tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, iyi niyetli tapu maliki olduğunu, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, dava kabul edilmiştir.

Hükmü, davalı Hüseyin mirasçılarından Fatma ile Beyhan temyiz etmiş-tir.

Davacı, iki tür iddiaya dayanmaktadır. Bunlardan ilki, davacı ile dava dışı Gürsel arasında varlığını ileri sürdüğü inanç ilişkisi, ikincisi ise taşınmaza 31.03.2003 tarihinde tapuda malik olan davalılar mirasbırakanı Hüseyin’in mül-kiyeti kötü niyetli olarak kazandığı iddialarıdır. O yüzden, burada öncelikle inanç ilişkisinin ne olduğu, ardından Türk Medeni Kanunu’nun 1023. ve 1024.

maddeleri üzerinde durulması gerekecektir.

İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal-varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlem-lerdir.

İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.

İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nes-neyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir.

Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğ-rudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey”

olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğu-ran anlaşmanın tarafları aynıdır.

İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uy-mayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandır-manın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.

İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleş-tirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafla-rın getirecekleri ve onlatarafla-rın imzalatarafla-rını taşıyan bir belge olmalıdır.

Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuş-mazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna de-lalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fa-kat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla

yazıl-mış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanma-mış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nun 202. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “ta-nık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.

Yazılı delille veya yazılı delil başlangıcı yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m. 188) yemin (HMK m. 225 vd.) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır.

Görülüyor ki, inanç ilişkisinin varlığı kural olarak 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yazılı delille kanıtlana-bilir. İnanç ilişkisi, yazılı delil başlangıcı gibi bir delil bulunmazsa tanık sözle-rine dayanılarak ispat edilemez. Mahkemenin mevcut delillerle inanç ilişkisinin varlığını kabul etmiş olması belirtilen yasa kurallarına uygun düşmemiştir.

Türk Medeni Kanunu’nun 1023. ve 1024. maddelerine gelince;

Bir tanımlama yapmak gerekirse iyi niyetten maksat, 08.11.1991 tarihli ve 1990/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gerekçesinde açıklandığı üzere “hakkın doğumuna engel olacak bir hususun hak iktisap edilirken kusur-suz olarak bilinememesidir.” Belirtilen bu ilke, Türk Medeni Kanunu’nun 1023.

maddesinde aynen “tapu kütüğündeki sicile iyi niyete dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur” şeklinde açık-lanmış, aynı ilke tamamlayıcı madde olan m. 1024’de “bir ayni hak yolsuz ola-rak tescil edilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile da-yanamaz” biçiminde vurgulanmıştır. Davalıların murisi Hüseyin, taşınmazdaki 8/25 payın 31.03.2003 tarihinde tapunun aleniyet prensibine güvenerek kayden maliki olmuştur. Buradaki mülkiyetin yolsuz kazanıldığını ispat yükü bunu id-dia eden tarafa düşer. Ne var ki, davacı kayıt maliki Hüseyin’in kötü niyetli ol-duğunu da yöntemince kanıtlayamamıştır.

Yapılan bu saptamalara göre, dava dışı Gürsel ile olduğu iddia edilen inanç ilişkisi ve kayıt malikinin kötü niyeti kanıtlanamadığından davanın reddi gere-kirken istemin yazılı bazı gerekçelerle hüküm altına alınması doğru görülme-miş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZUL-MASINA, 900,00.-TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak temyiz eden davalılardan Fatma’ya verilmesine, peşin yatırılan harcın istek ha-linde iadesine, 10.04.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 10.04.2012 Esas: 2012/3778 Karar: 2012/5225

Taraflar› Tacir Olan ‹htilafta Ticari Defterler Üzerinde ‹nceleme

Her ‹ki Taraf›n Defterleri Dahil Olmak Üzere Yap›l›r –