• Sonuç bulunamadı

Bilimsel Devrim ve Zihniyetin Değişim Kökenleri

2. BATI’NIN BÜYÜK DÖNÜŞÜMÜ VE MODERN BATI’NIN OSMANLI AYDININA ETKİSİ OSMANLI AYDININA ETKİSİ

2.1. Batı’nın Büyük Dönüşümü (Aydınlanma, Modern Batı Kültürünün Oluşumu ve Edebiyatın İşlevi) Oluşumu ve Edebiyatın İşlevi)

2.1.3. Modern Batı Kültürünün Oluşumu, Ulus Devletin Kökeni ve Edebiyatın İşlevi İşlevi

2.1.3.1. Bilimsel Devrim ve Zihniyetin Değişim Kökenleri

Bilimsel devrimler tüm dünyada yeni bir anlayışın doğmasında önemli bir dayanak oluşturmaktadır. On dokuzuncu yüzyılda Pozitivizmle zirveye çıkan bilimin kutsanmış hali, Batı içi yeni bir idari ve düşünce biçimini de yavaş yavaş oluşturmaktaydı. Çünkü bilimin verileri ile Kilise’nin doğayı yorumlamaları arasında tezatlıklar bulunmaktaydı.58 Bu tezatlar dolayısıyladır ki; geleneksel dünyanın yıkımı, genellikle bilim üzerinden üretilen söylem ile

57 Modernleşmenin sosyal, siyasi, tarihi gibi birçok bağlantısının bulunduğuna dair bir örnek için şu tanımlama örnek gösterilebilir. Modernleşme Kuramı “ Aydınlanma’nın getirdiği düşünce devrimiyle kapitalist üretim ilişkilerinin sonucu, demokratik ulus-devletler gibi yapılarla, yurttaş sorumluluğu gibi bireyci görevlendirmelerle ve sivil toplum gibi toplumsal kontrol mekanizmalarıyla şekillenmiştir.” (Onur Kınlı, Osmanlı’da Modernleşme ve Diplomasi, Ankara: İmge Kitabevi, 2006, s. 48)

58 “Mesela; Tyssot de Patot, Voyages et Aventures de Jacques Marne ( I7I0) adlı kitabın yazarı, Mektuplar'ında şöyle diyordu: Yıllar var ki geometriyi enine-boyuna karıştırıyorum, dinin karanlık ve dar labirenti içinde dolaşmak bana acı veriyor… Bir şeyin ya apaçık yahut hiç değilse mümkün olmasını istiyorum" (Hazard, 1973:

32)

gerçekleşmekteydi. Batı’daki bilimsel tarihin başlangıcı için net bir tarih vermek oldukça zordur.

Umumiyetle bu inkılabın başlangıcı 1500 tarihine yahut on altıncı asır başına götürülür. Muhakkak ki Kopernik’in (1473-1543), Fernel’in (1490-1558) ve Vesalius’un (1514-1564) keşifleri modern ilmin başlangıcını göstermektedir.

Fakat şimdi bu nesillerin öncü ilmî çalışmalarıyla Galile (1564-1642), Harvey (1578-1657) ve Pascal (1623-1662) nesillerinin çalışmaları arasında mühim farklar bulunduğu iddiası daha çabuk kabul ediliyor.”59 (Nef, 1980:

38)

Bilimsel devrimin kökeninde insanın daha az çabayla daha fazla üretme gibi bir iktisadi pratiklik yatmaktaydı.60 On altıncı yüzyılın başı ve on yedinci yüz yıl itibariyle artık (eritilmiş demir tava ve tencereler, standart demir çubuklar, nalbantlar, çilingir, demir parmaklıklar, kapılar, zırhlar, silahlar yapmak için) talep edilen mallar, genellikle demir madenindendi. Daha fazla üretmek için daha çok enerjiye ihtiyaç olduğundan kömür üretimi arttı. Çok fazla miktarlarda çıkarılan kömürün ocaklardan şehirlere veya deniz aşırı (üretim yapan) yerlere götürülmesi ihtiyacı kendiliğinden oluşmaktaydı.

1597-1606 arasında yeni bir nakliyat metodu bulmak üzere teşebbüsler yapıldı. Wollaton’daki kömür ocaklarından Trent ırmağına ve Broseley ocaklarından Severn ırmağına giden ağaçtan raylar yapıldı. Bu ağaç raylar birkaç mil yokuş aşağı meyilli olarak yapılıyor ve vagonların ırmak kıyısındaki gemilere varıncaya kadar kendi ağırlıklarıyla hız kazanması temin ediliyordu. Sonra boş vagonlar atlar vasıtasıyla tekrar ocaklara götürülüyordu.[…]. Bu yollar belli ki İngiliz icadı idi, ucuz ve kirli bir malı gittikçe daha çok miktarda taşımak ihtiyacı ile ortaya çıkmıştı. (Nef, 1980:

85-86)

59 Nef mühim farkı, soru(n)lara yönelik geliştirilen metotlar olarak açıklamaktadır. “Modern ilim adamları, öncekilerden farklı olarak, maddeyi, zamanı, mekânı ve hareketi objektif bir şekilde tahlil etmeye ve incelemeye çalışmaktadırlar. Modern ilim bu araştırmalara tahlil metotları tatbik etmektedir; gerçi eski spekülatif düşünürler de tahlil metodunu biliyorlardı, fakat modern zamanlarda bu metotlar o derece geliştirilmiş ve ehemmiyet kazanmıştır ki, daha evvel bir örneği gösterilemez.” (Nef, 1980: 41)

60 “ Teknoloji sahasında –ilimde değil- insanların zihinleri; bilhassa Büyük Britanya’da çok miktarda istihsal yapan bir ekonominin gelişmesi dolayısıyla, birtakım pratik meselelere yönelmişti.” (Nef, 1980: 82)

Endüstriyel yeniliklerin temelinde bulunan buhar makinasının ortaya çıkışı da yine böyle pratik bir tecrübeye dayanmaktaydı. Kömür madenlerindeki akan suyun süzülmesi büyük bir problem oluşturmaktaydı. “ Buhar püskürtmek suretiyle bir kuvvet elde edileceği uzun müddet biliniyordu. On yedinci asrın başında birçok kimseler kömür madenleri kurutmak için bu usulü tatbik etmeye çalıştılar.” (Nef, 1980: 85) Böylelikle buhar gücü, makine ile buluşacaktı.61 Kömürün güçlü ısısıyla demir madeninin her işte kullanım oranı artmasıyla beraber çeliğin kullanımı da yaygınlaşmaktaydı. Demirin ve çeliğin beraber kullanılmasıyla artık daha güçlü ve uzun ömürlü makinalar, araçlar üretilmeye başlanacaktı.

Hem metaların hem de insanların ulaşımı kolaylaşacak ve hızlanacaktı.

Demir metalürjisinde tamamen kömür kullanılması makine parçaları ve çok çeşitli inşa işlerinde demirin ve nihayet çeliğin artmasını mümkün kıldı.

Buharla işleyen makineler madencilik kadar imalatçılığa da girince, insanlar artık sanayileşmenin bir hususiyeti olan makine ekonomisi istikametine yöneldiler. Yeni kömür yollarıyla yapılan nakliyat buhar makinasıyla da birleşince hem yük, hem de insan taşımasında büyük değişiklikler meydana geldi. (Nef, 1980: 87)

Görüldüğü üzere, bilimsel ve endüstriyel yenileşmenin temelinde daha çok üretim ve bu üretimin hızlı nakliyatı gibi bir düşünce yatmaktadır. Bununla beraber ekonomik pratikleri karşılamak amacıyla üretilen bilgilerin matematik ile hayata yansıması gerekmekteydi. Jhon Nef Sanayileşmenin Kültürel Temelleri adlı eserinde ilim inkılabının üç aşamasından62 biri olarak saydığı yeni matematik için şunları demekteydi. (Nef, 1980:

51)

Yeni matematiğin kesiksiz fonksiyonlar, devrik ve umumi tekerrür gibi kavramları sayesinde, tabii hadiselerle ilgili sezgici bakışlar da yalnız insan zihninde, çok yüksek bir tecrit seviyesinde ispat edilebilir bir temel kazandı.

Mesela devrî hareketler hakkındaki matematik teorileri, ilk defa olarak, ay ve

61 “ O zamanlardan itibaren on sekizinci asrın ikinci ve üçüncü on yılları içinde buhar makineleri İngiltere’nin pek çok maden bölgelerine, keza İskoçya ve Avrupa’daki madenlere de yayıldı.[…]. Bir elli yıl daha hazırlık geçirdikten, 1780’lerde Watt tarafından icat edilen bir döner makine kullanılmaya başlandıktan sonra, buhar gücü bütün imalathanelerde makine kuvvetini temin eder oldu.” (Nef, 1980: 85)

62 Diğer ikisi, müşahede ve sorunun çözülmesi hususunda bir metot belirlemekti. (Nef, 1980: 47-51)

güneş tutulmaları da ve kuyruklu yıldızların görülmesine ait zamanların kati bir şekilde önceden kestirilmesi mümkün kılmıştır (Nef, 1980: 52)63

Modern dünyanın kurulmasında büyük pay sahibi olan düşünürlerin çoğu matematikçiydi. İngiltere’de Newton, Almanya’da Leibniz ve Kant, Fransa’da Descartes örnek verilebilecek matematikçilerdir. Newton’un özellikle Doğa Felsefesinin Matematik İlkeleri eseri on yedinci yüzyılın sonu itibariyle64, bilim çevrelerinde büyük ses getirmekteydi. “On sekizinci asır başlarında Avrupalı münevverler hiçbir krala Newton’a oluğu kadar takdir ve hatta huşû ile bakmıyorlardı.” (Nef, 1980: 182). Artık tabiat, dini yorumlamalarla değil matematiksel ve bilimsel ifadelerle anlaşılabilir, anlatılabilir ve daha da önemlisi tahakküm altına alınabilir olduğu zihinlerde yer etti. “Doğrudan Tanrı ve melekleri tarafından yönetilen bir doğadan, kendini düzenleyen bir doğaya.” (Sevil, 2005:

16) söylemi, insanlar arasındaki ilişkiyi düzenleyen seküler yasaların kökenini oluşturmaktaydı. Newton’un doğanın yasalarını matematik ifadelerle anlatan söz konusu eseri, Hristiyan/Kilise yorumlamalarının dışında yeni bir yaşam düzenlemek isteyen aydınlarca başucu kaynağı oldu: Condillac’ın teolojik bilime saldıran Sistemler Üzerine Bir Deneme’si Newton’un etkisinde kaleme alınmıştı (Hompson, 1991: s.13).

Canlanan modern matematik ve kömürün veya üretilen metaların deniz aşırı yerlere gitmesi için buhar gücünün ulaşıma sağladığı kolaylık; bir ticari yenileşme ve üretim yenileşmesinin yanında (atölyeden sanayiye geçiş), bir zihin yenileşmesini beraberinde getirmekteydi.

Avrupa dışına çıkan seyyahların Hristiyan dünyası dışındaki ülkeler için yazdıkları eserler, on sekizinci yüzyıl için büyük bir külliyat oluşturmaktaydı (Hazard, 1973: 9). Daha kolay ve hızlı ulaşım, hem tüccarlar hem seyyahlar için durağanlıktan harekete geçmelerini sağladı. Ayrıca yıkılan geleneksel dünyanın yerine yeni bir nizam arayanlar için seyyahların

63 Ana metinde çok uzun bir alıntı olacağından Nef’in matematikle ilgili önemli gördüğümüz bir diğer paragrafını dipnot açıklamasına aldık. “Yeni matematik sayesinde ilk defa olmak üzere fiziki kâinatın sırlarını kalem ve kâğıttan başka hiçbir alet kullanmadan tetkik etmek mümkündür. Üstelik matematik muhakeme sağlam olduğu takdirde, bulunan neticeler sadece muhtemel olmakla kalmayıp Descartes’in istediği gibi fiilen mutlak olabiliyordu. İlmi keşif yapanların önüne o güne kadar tamamen kapalı olan yeni bir yol açılmıştı matematiğin mücerret planındaki fonksiyonellik fikri, tabiatın matematikle ifade edilen kanunları halinde bizzat tabiat nizamına aksetti. Matematiğin bu inkişafı olmasaydı 17. asırda ilimde görülen gelişme mümkün değildi” (Nef, 1980: 52)

64 Newton, ilimde bir inkılap yapıyordu: Philosopbiae naturalis principia mathematica'nın tarihi 1687’dir.

(Hazard, 1973: 76)

eserlerindeki siyasi, toplumsal ve kültürel konular çok önem arz etmekteydi.65 Mesela Çinliler için şu ifadelere rastlanmaktaydı. “Çinliler Tanrı'yı tanımazlar, ama onların ateizmi Amerikan vahşilerininki değildir, onlar müspet ve şuurlu bir ateizm içindedirler.

Tanrıyı tanımamak onları daha az akıllı ve daha az faziletli yapmamıştır.” (Hazard, 1973:

28)

Hazard, seyyahların yazdıklarından iktibaslar yaparak Batı’da bulunup gezi metinleri (ya da masalları) üreten yazarların eserlerindeki ortak maksadın, eski geleneksel Batı dünyasının yıkılması olduğunu ifade etmektedir. Bu tutum aynı zamanda edebiyatın ideolojilerin bir aracı haline geldiğinin de örneğini teşkil eder.

Asıl maksat şu veya bu vesile ile hayali bir ülkeye varmak ve oradan eski dünyanın dini, siyasi, sosyal durumunu bir incelemeye tabi tutmaktır. Yazar burada genellikle Hristiyanlığın ve bilhassa Katolik mezhebinin saçma ve barbarca bir şey olduğunu; genellikle rejimlerin ve bilhassa monarşinin kötü, menfur olduğunu; cemiyetin tepeden tırnağa yeni baştan düzenlenmesi gerektiğini göstermeye çalışır. (Hazard, 1973: 45)66

Böylelikle matematik ve bilimsel gelişmeler veya yenilikler hem ekonominin, hem toplumun, hem geleneksel yapının, hem edebiyatın, hem de düşünme biçiminin işleyişine büyük farklılıklar getirmekteydi. Hristiyan olmayan bir değerler dizisi, insanlar arasındaki hak ve görevleri düzenleyen seküler bir doğa hukuku, maddî ilerleme ile sağlanacak bir mutluluk anlayışı; bilimsel, modern matematik ve ulaşım gelişmelerinin ışığında yavaş yavaş şekillenmekteydi. Söz konusu alanlardaki hareketlilikler, eski dünyanın yorumlamalarının yanlış olduğu, dolayısıyla geleneksel/dinî olanın da yanlış olduğu düşüncesini pekiştirmekteydi.

Bilimsel gelişmelere ile sağlanan maddî ilerlemeler ve endüstriyelleşme modern dünyanın kurulması için en önemli dayanaklardan biridir. Batı’daki bu gelişmeler sonraki süreçte o kadar cezbedici bir hale gelecek ki; Batı dışında kalan aydınların kendi ülkesinde

65 “1619'da P. Bergeron adlı tanınmamış bir yazar ve 1636'da Tommaso Campanella şunu ortaya koymuşlardı: Dünyanın keşfi, eski felsefenin dayandığı verilerin bazılarını yıkarak eşya hakkında yeni bir telakkiyi yol açmaktadır.” (Hazard, 1973: 9)

66 “Bu romanlarda en çok dikkati çeken şey devamlı bir tahrip hırsıdır. Hiçbir gelenek hücumdan kurtulamaz; karşı çıkılmayan hiçbir fikir, sarsılmamış hiçbir otorite kalmaz. Her türlü müessese yıkılır; her şeye menfi bir tavırla bakılır. Alışılagelmiş rahipler yerine yaşlı hâkimler belli yerlerde laik vaazlar verirler;

bozulmamış cumhuriyetleri, müsamahakar oligarşileri, ikna yoluyla varılan barışı, kilisesiz ve ruhbansız bir dini, zevk haline gelen temiz bir çalışmayı propaganda ederler; kendi ülkelerinde, günahın isminin bile bilinmediği ülkelerde hâkim olan bilgeliği överler.” (Hazard, 1973: 30-31 )

de aynı inkılapları yapabilmek için Batı’nın izlediği modern olma aşamalarını izleyip kendi kimliklerini, inançlarını ve medeniyetlerini bir kenara bırakarak hareket etmelerine sebebiyet verecekti.